Bir Arkeo-Buluntu; "Ridilemet Nüklüm Telada" [Günay Tulun]

Aralık ayı sonunda bir gazete haberi…
“Sosyal Güvenlik Reformu Yasası Ocak 1’e yetişmemiş. Yetişseymiş SSK ve Bağ-Kur emeklileri yüzde birin altında zam alacakmış. Yetişmeyince yüzde beş olmuş oran. Yasa, 1 Temmuz 2007’de mutlaka uygulanacakmış”.

Nasreddin Hoca şakası sandım önce...
Kendilerine Türkiye standartlarının yüzde iki bin, yüzde üç bin üstünde gelir tayin eden politikacılar, halkına yüzde birlik zammı çok görmekte. Tüm mal ve hizmetler katlanarak artarken işçi ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde birin altı, memura da yüzde üç zam. Üstelik memur işçiden fazla şunu, işçi de memurdan fazla şunu alıyormuş. İşçi, memur birbirini hımhımlasın da arada olan zam ve ücretlere olsun diye.
Hepsi birbirinden acı hepsi birbirinden tuhaf hepsi birbirinden gırgır…

Bir Hesap
Bir de yanaklarını şişire şişire yüzde üç artı üç diyenler yok mu, bilmeyen devasa bir ulufe dağıtılıyor sanır.
Geçmiş aylarda bir bakan çıkıp öyle hesaplar sundu ki, bizim işçi emeklisi Murtaza Efendi bile “Yuh olsun şu memura, yuh olsun şu işçiyle Bağ-Kur’luya. Havudunla götürdüler deveyi” dedi.
Oysa devenin de havudun da öyle olmadığını bilenlerdendi şüphesiz. Ama hesabı duyunca inanacağı tuttu.
Aklını başına devşirsin diye vardık yeniden hesapladık birlikte.

Gelin 2007’nin hesabını da şimdi, hep beraber yapalım.
Biliyorum; biz o maaşın elimize geçtiğini rüyada bile görmeyiz diyen bozguncular çıkacak şimdi. Onlara aldırmadan, altı yüz lira maaş alan bir örneği kestirelim gözümüze. Garibimin alacağı zam yüzde birdi ya, onu da yasanın yürürlüğe sokulmasındaki gecikmeye bağlayarak yüzde beş yapalım. Bordrosunda göreceği topu topu otuz liradır. Büyüteçle de baksak otuz, büyüteçsiz de. Durun hemen hallenmeyin lütfen. Daha ondan kesilecek vergi, kesilecek sigorta pirimleri var.

Örneğimiz, yazımı okurken bir çırpıda aklınıza gelebilecek eylemlerden hiçbirini yapamaz bu parayla.
Evine bir kilogram et alamaz. Çocuklarını ayda bir kez sinemaya götüremez. Başbakanın her gittiği yerde çocuklara dağıttığı çikolatalardan alamaz. Çünkü bu para; otobüse, minibüse binebilmesi için harcayacağı yol giderine yapılan geçmiş zamları bile karşılamaz. Yani, öylesine garip, öylesine zulmedici ve öylesine alaycı bir artıştır. Başka bir şey değil.
Neden aylarca heyetler toplanır, neden bu paranın tespiti için binlerce liralık masraf yapılır, neden bu kadar patırtı çıkarılır anlamanın imkânı yok. Telaffuz edilen net rakamın toplamı ayda on simitle, on yudum ayran parası….
Hepsi o!

Bir Başka Hesap
Bu arada 2006’da yedi bin dört yüz otuz beş olan milletvekili maaşları, bu yıl sekiz bin yüz otuz yedi lira. Başbakanın yedi bin altı yüz doksan lira olan maaşı da sekiz bin dört yüz on…
Diğer istihkak hesapları bunların dışında tabii. Tartışılan şu ünlü 301. maddeye mutlaka bir ek yapmalı.
“Milletin aslını, yani vatandaşı küçük düşürecek eylemlerde bulunmak yasaktır.”

Maaş ve zam konularında kimin parasını kime veriyorlar diyenleriniz çıkacaktır mutlaka.
Onlara; “Kendileri için ‘Yasadan kurtaran yasa’ çıkaranlardan, en olmadık yasanın altına kendi gelirlerini yükseltecek maddeler ekleyenlerden, mevzuatla oynayarak çocuklarını iş sahibi yapanlardan hangi değişik uygulamayı beklerdiniz” demeyeceğim. Dememesi bile böyle yorduktan sonra…

Bir Gündem Döngüsü
Az önce yol parası dedim ya, daha diğerlerinden söz etmedim.
Ramazan ayı öncesi altmış beşle doksan kuruş arasında gezen yumurta, marketlerde iki yüz kırk beş, üç yüz elli kuruş. Bunun anlamı, ortalama yüzde üç yüze doğru tırmanan bir zammın rakamsal ifadesi değil de ne? Üç yüz liralık ekmek dört yüze çıkınca zam oranı yüzde otuz dörde yaklaşmıyor mu? Gecekondu evler bile beş-altı yüz lirayken enflasyon hesabında kiralar yetmiş beş mi, yüz elli lira mıymış ne? Mevsimlik sebzelerle mevsimlik meyvelere yaklaşmanın olanağı yok. Kuru fasulye, nohut, mercimek gibiler verilen selâmı almıyor.
Artışların hepsini alt alta koyuyor, şu açıklanan enflasyon rakamlarını bir türlü bulamıyorum.
Bütçeler yamanmaktan kumaşın aslı kaybolmuş. İnsanlar gittikçe daha fazla bilgisizleşiyor. Kültürel faaliyete ayrılacak para yok. Gazete, kitap, cd gibi şeyler lüks kere lüks. Alabilenlerin boyu ancak korsana erişiyor. Sinema, tiyatro rüyalardaki kaçamak.
Allah’tan televizyonlar var diyecekken sustum. Var olmasına var da, o da ayrı bir maskaralık.
Programlar ya “Dön baba dönelim, hacılara gidelim” ya da Tekirdağ’ın ünlü “Eşek Anırtan Yokuşu” sanki…
Toplum bir de bu yolla çöküntüye zorlanıyor, hatırlamamak üzere kaybediyor benliğini…
Dikkatlerden kaçırılacak bir şeyler olduğunda hemen suni gündemler oluşturuluyor. Halk; zaten hâlâ Aliye’nin aşkını atamamış üstünden, bir de Bin bir Gece’nin dolarları girdi sohbetlere. Maşallah gazeteci, yazar tayfası da çala kalem işliyor bu konuyu. Üstüne bir de cumhurbaşkanlığı adayı olurum, olamazsın şamatası.
Yapay gündemler binince üst üste, kendine ait problemlerini bile algılamaz hâle geliyor halk...

Bir Çikolata Nöbeti
Çocuklarına çikolata yedirmek isteyenler onları yanlarına alıp; başbakanının gittiği yerlerde, başbakanın geçtiği güzergâhta nöbet tutmak zorunda. Uyarı benden, uygulama onların…

Bir Faslı Zam ki Bu Beste
Politikacı - Yüzde yarım vereyim.
Sendikacı - Önce iyileşme. İyileşme artı yüz de yüz zam isterim.
Politikacı - IMF emekli maaşlarından vergi kesintisi istiyor. AB’de maaşlar çok yüksek diyor.
Gazeteci - Türkiye’de benzin çok ucuz. Gıda maddeleri neredeyse bedava. Ev kiraları çok düşük.
Sendikacı - Hoppala, neler oluyor?
Politikacı - IMF çok kızdı. Emekli maaşları çok yüksekmiş. Maaşlar düşmeli, ayrıca vergi kesmelisiniz diyor.
Gazeteci - Türkiye’de işçi memur maaşları çok yüksek. Emekliler yan gelip yattıkları yerden para kazanıyorlar.
Sendikacı - Abi, yüzde üçe fitim.
Politikacı - Hadi yine iyisiniz, verdik gitti. Kesintileri bu sefer de erteledik. Gelecek sefer fedakârlık sırası sizin.
Gazeteci - Politikacılar yine popülizm peşinde. İnsaf! Bütçe bu zamları kaldırmaz. Türkiye çalışanlar için cennet.
Sendikacı - İşte emeğin, işte emekçinin zaferi! Müthiş başarı bu! Hayırlı olsun! Yüzde üçü söke söke aldık!
Politikacı - Sevgili halkım, bu işçi memur da çok oluyor. Sizin ve ülkenin önünü tıkıyorlar. Ama biz yine de onları düşündük. Sizler bizim evlâdımızsınız dedik. Biz zaten sürekli sizleri düşünürüz. Yüzde üç artı üç verdik. Bu zammı alanlar yedi sülâlelerine yetecek bir servet edinmiş oluyorlar. İsterseniz hesaplayın. Şunu şuraya şöyle koyun, bunu da buraya. Çıkanı şununla çarpın. Yooooo, öyle bölme, çıkarma falan yapmak yok! Gördünüz mü ne büyük para. Korkarım bu zamları alınca bir daha işe de gitmezler.”
Gazeteci - İşçi, memur, emekli yine perişan. Herkes et, meyve ve sebzeye hasret. Millet pazardan artık topluyor. Zamlar daha ele geçmeden kuşa döndü. Türkiye dünyanın en pahalı ülkelerinin başında…
İşveren - Asgari ücretten vergi, sigorta kesilmesin. Batıyoruz! (Türkiye'de belli başlı birkaç iş yeri dışında işverenlerce ödenen işçi ücretleri genel olarak asgari ücrete eşit gösterilmektedir. Üst düzey yöneticiler de bu uygulamadan nasibini almakta olduğundan SSK ve vergi rakamları da gerçeği yansıtmamaktadır. İnanmayan gidip gerçek kayıtlarına baksın. )
Bir Sendika - Açlık sınırı dokuz yüz, yoksulluk sınırı iki bin lira oldu.
Vatandaş - !!!???

Aşağı yukarı bu minvalde geçen zam dönemleri, aslında maaşların yetersizliğini ve üzerinde mutlaka köklü bir iyileştirme yapılması gerektiğini habire sümen altına ittiriyor. Gerçekte diyalog değil, polifonik bir sızlanma şeklinde geçen zam patırtısının gizlediği olaylar, bir gün ülkenin başına onulmadık dertler açmaz inşallah!
Bugünkü toplumsal bozulmaya baktığımızda, “Çoktan açıldı da düzeltme ihtimali kaldı mı acaba?” şüphesine saplanıyor insan. Toplumun içindeki her yerden yansıyan görüntü bu….

Bir Grup Sekso-Hampacı
Yaza yaza klavyeler aşındı. Birkaçı dışında basının arka bahçeli köşklerinde gereksiz işlerle uğraşan kalemşörlerden görev beklemenin hiçbir anlamı yok. Onların büyük bir kısmı sevgililerinin cinsel organlarının özellikleriyle dolu edebi yazılar yazıyor. Hampadan pinekledikleri otel, motel ve söylemesini beceremeyip restorant dedikleri aşevlerine müşteri toplamak için övgüler diziyor.
Bir kısmı da daha birkaç yıl önce vatana ihanet sayılan eylemleri yapanları alkışlamaktan bitap…
Tarihini iyi bilen ve kendisine “soykırımcı” yaftası asanları zarif bir sessizlikle protesto eden realist kesimi “cahil, ahmak, dünyadan habersiz, değer bilmez” olarak suçluyor bunların hepsi.
Bu dillerine cinsellik düşmüş hampacı takımının arpalıkları dolu, meşguliyetleri çok.
Ara sıra insan takılmayı öğreten birileri çıksa da ara sıra insan takılsalar n’olur?

Bir Kurtarıcı Özlemi
Ekonomik sıkıntılar o boyutlarda ki gasp, hırsızlık, cinayet “vakayi adiye” sayılıyor. İki yüz lira limitli kredi kartı için, birkaç kişi bir araya gelip arkadaşlarını öldürüyor. Esrar, ot adında sıradan bir meta. Kız arkadaşını, eşini, çocuğunu satan insanların öyküleri dillerde değil gazete sayfalarında…
Kendi yaşamını cinayet ve mafya türü organizasyonlar üzerine kurmuş olan terör örgütleri gençlerimizi asgari ücretin üstünde bir parayla kendine köle, millete cellat yapıyor. Silah taşımayan kaç kişi kaldı bilmiyorum.
Türkiye’de her taş yerinden oynamış, büyük çöküntü geliyorum diyor.
O geliyor da dur diyecekleri Diyojen bulamamış biz nasıl bulacağız.
Her gün bir Atatürk doğurmak da imkânsız olduğuna göre!...

Bir Talkınlık Kargo
Anlayana, adam olana söylemek gerek sözleri. Yine de görev diyip herkese sesleniyor insan.
Klavyeler bıktı, galiba ben bıkmadım uyarmaktan.
“Adalet mülkün temelidir” sözü bin dört yüz yıl önceden gelen arkeolojik buluntu mu yoksa?
Neden bir göreve baş olunca kendimizi şaşırır, neden insanlara eziyete başlarız.
Bu, “Hep bana, hep bana” doyumsuzluğu da ne?
Karun’u okuyun, öte yana neler götürmüş efsanevi servetinden.
Firavun piramitlere gömdü. Başka hırsızlar faydalandı topladığı servetten.
Talkıncı hocaya sorsak, der mi acaba? Bol keseli, gönlü fakir zenginler neler götürdü giderken?
Siz neler götürmeyi düşler, ne götürmeyi dilerdiniz?









Günay Tulun
İlk Yayınlandığı Yerler
Yazarlar ve Ozanlar
Türk Edebiyatı
Kent Haber
Edirne P.
İlk Yayın Tarihi
14.1.2007



  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN