Edirne'de Gönül Dostları [Günay Tulun]

Son yıllarda bir moda aldı yürüdü.
Ne zaman insancıl yanları egosunun önünde giden birinden söz etmek gerekse "Adam gibi adam!" diye başlıyoruz söze.
Bence bunun nedeni, etrafımızdaki insan dostlarının süratle azalması. Kendisi kadar başkalarını düşünen, insanlık görevlerini tüm çıkarlarının üstünde tutanların gittikçe yok olması.

Bu sayfalarda, belki de bundan sonraki yazımda hayatının kısaltılmış bir öyküsünü anlatmaya çalışacağım insan; adam gibi adamın çok fazla olduğu bir dönemde yaşamış, adam gibi adamlara pir olmuş biri.
Dediğim gibi, sizlere onun yaşamının kısa bir özetini vereceğim.
Bilmeyenler, adını duymamışlar için bir ön bilgi olsun diye.

Yalnız; bu konudaki ilk yazımı öykülerinden birkaçına ayırmak, onlarla süslemek istiyorum. Yaşadığı sayısız olaydan, bize kadar gelen öykülerden birkaçıyla...

O güzel insanı okurken sevgiye açın gönlünüzü.
Bırakın bir yolunu bulup geliversin sizinle.
Bunun için herhangi bir dine bağlı olmanız da gerekmez.
Sevgiyi içinize sığdırmanız yeter de artar bile...

BİR FAYTON BİR ASKER VE BİR AİLE
Yıllar önce, uzun mesafeli kent içi ulaşımlar faytonlarla sağlanırdı.
Genelde bir ya da iki atın çektiği; fenerli, süslü, üstü açılıp kapanabilen faytonlar. İşte o faytonlardan biri; sıcak bir yaz günü, gün ortasında bir Edirne evinin önünde durur. İçinde bir subay vardır, bir kara albayı.

Dikkatle arabadan iner ve hemen önündeki kapının ziline uzanır.
Kapıyı açana sorar:
- Burası Ruşen Görgün Bey'in evi mi?
Evet, ev aradığı kişinindir, Kars'tan geldiğini söyler. İçeri buyur edilir.
Ev sahiplerinin meraklı gözlerine bakarak başlar söze:
- Kars'tan geldiğimi söylemiştim. Orada görevliyim. Beni oldukça rahatsız eden bir rüya gördüm. Hem de üç gece üst üste. Her seferinde aynı kişi, "Kabrimi su bastı. Rahatsız oluyorum. Tamir ettir." diyordu rüyamda. Adını sordum. "Ben Edirneli Hasan Sezâyî'yim. Beni sor, orada herkes bilir." dedi.

İnsan aynı rüyayı üç gece üst üste görür mü?
Görürse neler oluyor demeden durur mu?
Ben de duramadım tabii... İzin aldığım gibi koştum, geldim Edirne'ye. Önce sağa sola sordum. Baktım gerçekten böyle birisi var. Üstelik soyu da hâlâ Edirne'de. Edirneliler sağ olsunlar; durumu arabacıya anlatarak, size ulaşmama yardımcı oldular.

Ev halkı duyduklarından heyecana kapılır. Gerekli izinleri alıp birlikte koşarlar mezara. Bir de bakarlar ki içi su içinde!

Gerisini "Necati Seçkin Usta"mız tamamlıyor.
Diyor ki; "Bu gerçek olay; erenlerin maddede ölü, manada diri olduklarının en güzel örneklerinden biri olarak gönüllerden gönüllere, nesillerden nesillere anlatılıp gidecektir."

Anlatılan, yirminci yüzyıla yansıyan öykülerden yalnız biri.
Ya yaşadığı devirde olanlar...

BİR DEVLET ADAMI İKİ ALLAH ADAMI VE BİR SINAV
Konumu bugünkü valiye denk bir devlet görevlisinin aklına dergâhları sınamak gelir. Adamlarından ikisini huzuruna çağırır. Onlara iki kese altın uzatıp: "Bunları; Köprüce başındaki dergâha götürüp paşamızın selamlarıyla diyerek, Enis Dede'ye verin!" der.

Görevliler gider, Enis Dede'ye durumu anlatırlar.
Enis Dede'nin karşılığı:
- Kendisine selam söyleyin. Biz sıkıntı içinde olduğumuzda sahip olduğumuz şeylere bakar, ne kadar çok şeyimiz olduğunu görerek Allah'a şükrederiz. Siz bunu gerçek ihtiyaç sahiplerine verin. Bu beni çok mutlu eder.

Adamlar dönüp paşanın konağına varırlar. Huzura çıkıp söylenenleri tekrarlarlar. Paşa durur mu? Sınamayı kafasına koymuş bir kere.
- "Enis Dede kabul etmediyse Hasan Sezâyî'ye götürün." der.
O sırada, Hasan Sezâyî'nin dergâhı ana baba günü.
Edirne esnafı dergâhtan alacağını tahsile gelmiş.
Hasan Sezâyî gayet sakin. Bir de üstüne, esnafa:
- "Efendiler buyrun, gelin, içerde oturun, paranız birazdan gelecek." demez mi?

Dergâhta o an bulunan dostlarla müritlerin hepsi üzgün, sıkıntılı!
Az sonra rezil olacaklar, umutlar yok olmuş bir kere. "Nereden bulacak ki, gerçekten bulabilse..." düşünceleri geçiyor içlerinden.

Derken iki adam görünür kapıda.
Onlar görünür görünmez, Hasan Sezâyî seslenir:
- Nerede kaldınız evlatlar, bizi beklettiniz. Şunları verin de alacaklıların hesabını görelim.

Dergâhdaki şaşkınlığı düşünebiliyor musunuz?
Tabii öykü burada bitmiyor.
Gerisi bu devrin insanına yani bizlere ibret olacak cinsten.

GÜNÜMÜZ İNSANLARINA BENZEMEYEN İKİ ADAM
Paşa, olayların sırrına vakıf olabilmek için önce Enis Dede'ye gidiyor.
Söylediklerinin özeti "Sen almadın, o aldı." şeklindedir. Cevapsa müthiş.
Enis Dede der ki:
- Hasan Sezâyî öyle bir ummandır ki ufacık bir leş parçası onu kirletemez, onun büyüklüğü içinde erir, yok olur.

Burada da bitmez öykü. Paşa bu kez Hasan Sezâyî'ye uğrar.
Benzer soru ona yönelmiştir şimdi.
- Sen aldın. O almadı. Neden?
Cevap kafamıza dağları yıkacak kadar güçlü.
- O, öyle yükseklerde uçan bir Zümrüdüanka kuşudur ki, böyle leşlere tenezzül edip konmaz.

Şu insan sevgisine, karalamadan yüceltmeye, şu alçak gönüllere bakın.

Uyduruk müridlerin reklamıyla evliyalık oyunu oynayan zamanımızın evliyalarının birbirlerinin gözünü oyma yarışlarına ve ahlak dışı eylemlerine alıştık ya bu tür öyküler bize masalsı gelir. Gerçek evliya olmak, Allah'ın evliyası olmak böyle bir şeymiş demek. Anlayana tabii...

GÜLERKEN DÜŞÜNELİM
Yine günlerden bir gün, bugün yerinde yeller esen, o dönem Edirne'sinin o ünlü kiraz bağlarına içmeye gider gençler. İçlerinden biri testilere en güzel şarabı seçerek doldurmuş fıçılardan. Keyifler keka bu yüzden.

Yolda Hasan Sezâyî'ye rastlarlar. İçlerinden en bıçkını takılır hafiften:
- Gözün ilişti ama içinde şerbet var. İstersen sen de gel, birlikte içelim.
Cevap gecikmez.
- Her kuş kendi sürüsünde uçar evlat. Sizler gençsiniz. Şerbetinizi güle güle içip eğlenin.

Gençler kandırdılar ya! Çok mutlular. Evrenin bir yasasını, kandırdığını sananların aslında kandırılan olduğunu bilmediklerinden neşeyle girerler bağın içine. Kurarlar çilingir sofrasını. Bardaklar elden ele gelir sakiye. Ondan da elden ele sahiplerine. İlk çeken bağırır:
- Çocuklar bu şarap değil, yanlış almışız.
Hepsi tadar. Gerçekten öyle. Diğer testilere el atılır.
Değişen bir şey yok. Mis gibi şerbet testilerdeki.

Başlar patırtı: "Sen yanlış yaptın." diye.
Sonunda durumu yerinde incelemeye giderler. Dönerler tartışarak Edirne'ye. Bir bakarlar ki fıçıların tamamı şarap.
Şerbet adına bir şey yok etrafta...

Özellikle söylemedim. Tekrar tekrar olmasın diye. Müritlerinin sayısı her öyküyle biraz daha kabarmış. Ne paşa kalmış bu işin dışında ne esnaf.
Bizim bıçkınlara gelince onlar en başta...

Öyküler burada bitmiyor. Aslında bir geyik boynuzu öyküsü var ki belki de en can alıcılarından biri. Hani, bir gün türbesine gittiğinizde içinde göreceğiniz, o çatallı geyik boynuzunun öyküsü. Onu da "Necati Seçkin Usta"mızdan dinleyin. Belki çok daha güzellerini anlatır size.

Umarım iz bırakır bu öyküler.
Örnek olur herkese...





Günay Tulun
Yayınlandığı Yerler
Yazarlar ve Ozanlar - Gerçeğin Damlaları - Türk Edebiyatı - Türkiye'nin Yazarları - Kent Haber - Edirne P. - Sessizliğin Sesi Dergisi - Sessizliğin Sesleri Gazetesi -Haberciden Gazetesi - Samsun Sesleri Gazetesi - İstanbul'un Sesleri Gazetesi - Erzurum Sesleri Gazetesi - Edirne Sesleri Gazetesi -  Günay Tulun Yazıları - Trakya Web...

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN