Kıbrıs'ı Yaşamak [Günay Tulun]

KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ
13 Şubat, daha sonra "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ne evrilen Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilan edildiği günün yıldönümlerinden biri...
1975’ten bu yana uzun bir zaman geçmiş. Öncesinde büyük uğraşlar, hayatlara mal olan kavgalar olmuş...

Kıbrıslım yıllarca rahat yüzü görmedi yurdunda. Ne acı değil mi?
İnsan kendi ülkesinde, doğup büyüdüğü topraklarda günyüzü görmüyor. Görmüyor değil, gösterilmiyor. Baskı, esaret, tahrik, gasp, cinayet hepsi onların başında. İnsanlık hakları ellerinden alınmış, görüldükleri yerde öldürülüyorlar. Bunun adı açıkça soykırım ama dünya aldırmıyor.
Soykırımı yapan da kim? Kapı komşuları, yani Yunan!…
Hani kısa süre önceye kadar aşlarını, işlerini paylaşan insanlar.

KIBRIS'IN YENİ NESİLLERİ
Kıbrıs’ın genç nesilleri tarihlerini öğrenememiş. Söylemlerinde açıkça görüyoruz bunu. Ana, babalarının başlarından geçeni bile anlamayanlar var. Tarihi bilen Kıbrıslılarsa haksız uluslararası tecritten bezmiş. Her iki grubu da suçlamıyorum. Aynı şeyler Türkiye’de de yaşandı. Bizler de tecritten nasiplenip ambargolar yaşadık. Bizler de politik yenilgilerimiz öğretilmeden, “Türk asla mağlup olmaz” sözleriyle büyütüldük. Kıbrısta da belletmemişler gerçeği... Bugün milat olsa da aydınlansalar!

Öz tarihine karşı kayıtsız olmak, ne yazık ki, Osmanlının son dönemlerinden beri sürüp giden hastalıklarımızdan biri... Yalnızca, Atatürk, İnönü ve Ecevit dönemlerinde tedavi edilebilen, sonrasında hele hele 2003 yılından bu yana çarpık politikacılar marifetiyle gittikçe ağırlaşan bir hastalıktır bu...

Ne demiştim az önce! “Öldüren de kim? Kapı komşuları…
Hani kısa süre önceye kadar aşlarını, işlerini paylaşan insanlar.”
İşte bu sözler unutulmaz acıları hatırlatıyor bize. Yaşadığımız acıları, Ermenilerce yapılan soykırımı... Sonra Balkanlarda yaşanan ve uygulayıcıları arasında Yunan'ın en başta olduğu soykırım olaylarını. Aynı Yunan'ın soykırımı Anadolu’ya taşımasını...

Bunlarla da kalmıyor, Ege ve diğer Akdeniz adalarında yaşananları da hatırlatıyor bu sözler. Tarz aynı tarz, vahşet aynı vahşet.

İlkine "Ermenilerin Yaptığı Türk Soykırımları" dendiğine göre, diğerlerine de "Yunan'ın yaptığı Türk Soykırımları" denmesi gerek.

VE KIBRIS
Dönelim konumuz Kıbrıs’a…
Önce şunu kavramak gerek, bilinen tarih boyunca Kıbrıs hiçbir zaman Yunan'a ait olmadı. Bilinen tarih boyunca Kıbrıs'a sahiplik yapan devletleri yazayım da lütfen siz de bakın. Olur a belki bakmış ama görmemişimdir. Buyrun, bakın bakalım; içinde Grek, Helen veya Yunan denilen bir kavim var mı?

Ahameniş Persleri, Antik Mısırlılar, Asurlar, Hititler, İkinci Abdülhamid’in Kıbrıs'ı verdiği İngilizler, Kenanlar yani Yunan sevdalılarına göre Fenikeliler , Makedonlar, Osmanlı İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Tapınak Şövalyeleri, “Üçüncü Haçlı Seferi”ndeki Haçlılar, Venedikliler...

Bulabildiniz mi? Kolaylık olsun diye alfabetik sırayla yazdım. Grek, Helen, Yunan adı var mıymış? Şimdi bazı eblehler çıkıp da Makedonlar Yunanlıdır der mi? Diyebilir tabii... Onlar der, Makedonlarla bir olup kahkahalarla güleriz.

KIBRIS SOYKIRIMI
Kıbrıs denince, Kıbrıslı Türklere karşı uygulanan soykırımın öyle küçük çaplı bir olay olmadığını hatırlamak ve hatırlatmak gerekir. “Soykırımcı Yunan, soykırımcı Ermenilerle boşuna iş birliği yapmamış.". Al birini vur ötekine... Soykırımı Osmanlıya hatta Türkiye Cumhuriyeti'ne yükleme çabaları bile aynı...

Kıbrıs’ı anlatırken hangi toplu mezardan söz etmemi isterdiniz? Gerek var mı buna? Kaç köyün toptan yok edildiğini Yunanistan'ın kurduğu ve başına kendi subaylarını getirdiği “EOKA” denen terör örgütünün reisleriyle tayfaları şişine şişine dünya basınına anlatmadı mı? Daha açılmamış kaç toplu mezar var?

Yalnız EOKA'mı? Yunan'ın yaptıklarını unutmak ne mümkün? Türkler soykırımdan söz edince; "O soykırım tarifine girmez, çünkü o zaman daha "Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme" imzalanmamıştı deniyor. Onlar söz edince; "Soykırım soykırımdır, tarife, sözleşme aramaya gerek yok!" oluyor. Bizi yöneten basiretsiz politikacılarsa yalnızca kişisel çıkar peşinde olduklarından bu önemli meseleyle zerre ilgilenmiyorlar.

Soykırım sözcüğünü duyan papağan tarihçiler, hemen itiraza başlayıp soykırımın çarpık ve eksik tarifine girişirler. Bu kafalar tanıdık, bu düşünceler bildik. Tarih boyunca uğratıldığımız tüm soykırımlarda sessiz kalmış, derdimizi kimseye anlatamamış ya da anlatmaktan kaçınmış, üstüne bir de suçlu çıkmışız. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır tabii… Sen derdini anlatamazsan “Yörük Ahmet’in Askerlik Öyküsü’ne” döner olay. Dayak atan, bir taraftan “İmdat! Bana dayak atıyorlar! Kurtaran yok mu?” diye canhıraş çığlıklar atarken, diğer taraftan da karşısındakini dövmeye devam eder. Herkes koşar gelir bu iç yakan, yürek burkan çağrıya...

Yaptıkları hiç değişmiyor. Öyle kindar, öyle acımasız, öyle yüzsüz ve ahlaksızlar ki! Öldürdüklerini işaret edip "Bunlar bizi öldürüyor!" diye feryat ederler. Her işte kılı kırk yaran dünya devletleriyse buna hemen inanır. Anlaşılır şey değil. Hem bağırır hem de işkence ve cinayetlerini sürdürürler arsızca. Adaleti budur uygar dünyanın, ne beklersiniz ki?

Güçlü olmak şart. Bilirsiniz, çölde dermansız kalanların başına akbabalar üşüşür. Onların tökezlediği ilk anda başlamıştır takip. Sonunda canlı canlı yem olurlar kuşlara. Kurtuluşun tek şartı güçsüzlük belirtisi göstermemek.

Kıbrıs’ta olanlar da böyle başladı. Kıbrıs’ın gerçek halkı Türkler, uygulanmak istenen soykırıma başkaldırınca suçlu ilan edildiler.
Kıbrıs Yunan'ınmış, Türkler işgalciymiş. İnsaf!

Başkalarını tekrarlamayan, kendine ait ekolü olan düzgün tarihçiler bulsak da sorsak: “Bu Kıbrıs ne zaman Rum'un ne zaman Yunan'ın oldu?”. İnanın, alınacak cevap ezberci papağanların hepsini şaşırtır.

Papağanlar kendilerini savunurken ekolden söz ediyorlar. Ne ekolü?
"Karya Kültürü"nü Yunan’a mal eden, Ege’ye Yunan Denizi diyen, Anadolu Uygarlıklarını Yunan'a bağlayan düzmece tarihçilerin ekolünden ne olur ki? Hem şöyle bir araştırsak. Afrodit, Zeus, Artemis’in kökeni acaba Yunanistan’da mı? Yoksa?.. Roma İmparatorluğu'na, İzmirli Homer, Bodrumlu Herodot, Amasyalı Strabon ve daha nicelerine Efsun giysisi giydiren kafalardan her şeyi beklerim. Kopyacılık yapmayan tarihçilerle arkeolojik izleri doğru yorumlayan düzgün arkeologlar, önünde ötesinde bunları utandıracaktır.

Soykırım ve diğer insanlık suçlarını bir yana bırakırsak, Yunanlılara da kızmamak gerek. Ülkeleri açısından en iyisini yapıyorlar. Tarihi allayıp pullamada, yaygara ettikleri zaman da gelişen tepkilere göre işin dozunu ayarlamakta üstlerine yok. Yunanlılarla Rumların paslaşmaları da ilginç. İyi polis, kötü polis rollerini harika oynuyorlar. İşte bunlar, onlardan öğrenmemiz gereken, ama öğrenmemekte direndiğimiz iki basit politik ders. Yoksa daha çok dayak yiyip söz işiteceğiz dünyadan.

Çok uzun yıllar geçtikten sonra, ilk kez "1974 Barış Harekâtı"yla can güvenliğine kavuşan insanımız üzerinde oynanan oyunlar bir türlü son bulmadı. Tüm dünya karşımızda yer aldı. Ezeli hastalığımızı tekrarlayıp derdimizi anlatamadık. Mat hamlesi gelmişken, şah demekten bile kaçındık. Bunlar Türkiye ve Kıbrıs’a çok pahalıya mal oldu. Yine de mucizevi şekilde bir yerlere tutunup direnmeyi becerdik. Aslında biz mi direndik, ilahî bir güç mü tuttu elimizi, bunu anlayamadan geçti yıllar. Çözüleceğimiz anlarda da “Rauf Denktaş” adıyla taçlanmış özgürlük anıtı önümüze geçip durdurdu bizi. Derken iş; bazı haddini bilmez insan güruhunun, Türkçe’deki “K” simgeli harfin “Ke” okunuşunu “Ka” yaparak "kaka tece" demeye cüret ettiği devletin ilanına geldi. “Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi” 15 Kasım 1983 günü oybirliğiyle yeni devletini ilan etti dünyaya. "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni…

Kıbrıslılar, umarım haklı davalarını uluslararası alanda tescil ettirmeyi başarırsınız. Umarım Ermeni ve Yunan'ın haksız taktiklerinin, bugünkü dünya düzeninde haklı davaların duyurulmasında da kullanılması gerektiğini anlayıp onlara karşı gereğini yaparsınız. Devir bu devir, dünya bu dünya çünkü!

Kıbrıslılar!
Özgürlüğe giden yolda attığınız bu büyük adım kutlu olsun!
Her ne nam altında olursa olsun, kuracağınız her devlet “Türkiye”yle birlikte kardeşçe, kol kola yaşayıp, kıyamete dek payidar olsun!



Günay Tulun
İlk Yayınlandığı Yerler
Yazarlar ve Ozanlar
Türk Edebiyatı
Kent Haber
Edirne P.
İlk Yayın Tarihi
13.2.2005

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN