Yıl 1881...
Yer, Osmanlı Ülkesi´ndeki Makedonya.
Bölgede Türkler ve Osmanlı´nın hoşgörüsü nedeniyle kimliklerini kaybetmemiş Makedon, Sırp, Bulgar ve Rum kökenli insanlar yaşamakta...
Batılı dediğimiz egemen güçlerin entrikaları sonucu tatsız bir hava solunmakta her yerde.
Bir hanım; evin pembe duvarları arasında doğum sancıları çekiyor.
Açık tenli, mavi gözlü bir hanım bu...
Çektiği her sancıda, besmeleyle karışıyor soluğu...
Derken; hızla bırakılan bir başka soluk ve ona karışan bir başka ses...
Ses yükseliyor, yükselip tırmanıyor havada.
Mutlu gözyaşları, tebessüm olup akıyor yanaklardan.
Bayram artık her yerinde konağın.
Mırıltılar pembe odayı aşıp çıkıyor koridora.
"Müjde! Zübeyde Hanım´ın bir oğlu oldu!"
Baba Ali Rıza Bey, göbek kordonu kesilirken kulağına fısıldar ismini, Mustafa!
Mustafa, yani seçilmiş...
Yıllar yılları kovalar, Mustafa büyür.
Okul zamanı gelmiştir artık.
Zübeyde Hanım; hafız olsun, mahalle mektebinde okusun ister.
İstemesine ister de mahalle mektebinde eğitim bozulmuş, sistem yerini başıbozukluğa bırakmıştır bir süredir.
Tabii anne bilmez bunları.
Babaysa Şemsi Efendi mektebi diye düşünür oğlu için.
Eğitim; sistemli, modern ve akılcıdır.
Anneyle baba konuyu görüşüp tartışır.
Karar çıkar.
Zübeyde Hanım'ın seçtiği yol denenecektir.
Aradan bir süre geçer.
Okulda daha fazla kalamayacağını anlar Mustafa.
Babasının yanına gider, ricasını tek bir cümleyle iletir kendisine.
"Baba, beni mahalle mektebinden almanı..."
Yeni okulu "Şemsi Efendi"dir artık.
Babasının ölmesinden sonra eğitim işi yarıda kalır bir süre.
Aile köye gider. Mustafa kardeşiyle tarlalarda çalışır.
Boşlukta hissetmektedir kendini.
Bu boşluk günden güne büyür.
Bir çığ olup sıkar benliğini.
Sonunda annesine gider, yine tek cümleyle anlatır derdini.
"Anne askeri okula gitmek istiyorum."
Annecik her zamanki tavrıyla reddeder.
Haklıdır.
Çünkü, askerlik demek sevdiklerinden uzaklaşmak, ıssız bir yerlerde ölüp gitmektir o yıllar.
Mustafa cevaplar annesini.
"Doğduğum gün; babam, kılıçlarından birini yatağımın başına asmış. Sanırım asker olmamdı dileği."
"Anneciğim ben asker doğmuşum asker öleceğim."
İyi ki ikna ettin anneni Mustafa'm.
Yoksa bugün kimler gezecekti topraklarımda?
Bu ezanlar böyle özgür, böyle gür bir sesle çağlar mıydı olmasan?
Bayrağım, ya özgürlüğümün simgesi bayrağım!
Böyle tatlı, böyle güzel dalgalanır mıydı semada?
Tanrım onu verdi bize, bağışladı O Kemal'i...
Yüce Türk'ü, Atatürk'ü, Mustafa'yı, O Kemal'i...
Şükredelim hep birlikte el tutup.
İyi ki doğdun Kemal'im.
İyi ki doğdun Mustafa'm!...