Yeni Yıl ve Takvimler [Mete Esin]

2010’un da sonuna erdik. Onu artık târihin derinliklerine gömüyoruz. Bundan sonra ver elini iki bin on bir!.. Yepyeni umut ve beklentilerle yeni bir yıl daha.

İlkokula başladıktan sonra yaşadığımız bütün yılbaşlarını hatırlayabilmekteyizdir. Hepsi başlı başına birer olay sayılmışlardır. Hele de iki bin yılına girişimiz… Milenyum diye diye neredeyse kıyâmet koparılmıştı! Medya organları “milenyum” sözünü kullanabilmek için, âdetâ bahâneler üretmişlerdi! Bunda o kadar ileri gitmişlerdi ki, “milenyum”u bir yıl önceye bile almışlardı! Milenyum bin yıl demek oluyor. Nasıl ki her yüz yıla asır demekteysek, aynen böyle. İşte bu yüzden, yeni milenyum iki bin bir de başlıyordu. Ama gerek bizde gerekse dışarıdaki medya, “milenyum”u bir yıl öncesinden ilân etmişlerdi bile! 
O zaman Allahın bir kulu çıkarak, durun yâhu “milenyum”a daha bir yıl var, dememiştir! Hayret ki, hayret!..

Milenyum sözünün kökü, gerilere gidip Latince’ye uzanıyor. Oradan Fransızca’ya geçmiş, oradan da dünyâya yayılmıştır. Söz bin yılı anlattığından, öyle sık sık kullanılması da gerekmemiştir. Îtiraf edelim ki, milenyumu biz de ancak o zaman öğrenmişizdir.

İnsanoğlu zamanı iyi kullanabilmek için, bu kavramı dilim dilim bölerek tanımlamaya çalışmıştır. Bölümlemenin bâzıları, ay ve dünyânın dolanımlarına bağlı olup, doğaldırlar. Gün, ay ve yıl bölünmeleri bir bakıma böyledirler. Fakat, aynı gün, ay ve yılı bir de insanlar bölmüşlerdir. Günün saat, dakîka ve sâniyeleri; ayın haftaları ve ayrıca istenilen günlere bağlanması, yılın mevsimleri böyle bölünmelerdir. Hâlen kullandığımız Gregoryen takvimi, uygar dünyânın en yaygın olarak kullandığı zaman aracı olur. Yeni takvim, Cumhuriyet'imizin devrimlerinden biridir. Dünyâya entegre olabilmek üzere, 26.12.1925 gün ve 698 sayıyla duyurulan Yasa, 01.01.1926'da hukûken ve fiîlen yürürlüğe girmiştir.

Latin kökenli takvimimizin, ay adlarından bazıları da Latince’dirler: Mart, Mayıs, Ağustos gibi. Ocak, Ekim ve Aralık'ın Türkçe oldukları bellidir. Şubat, Nîsan, Hazîran, Temmuz ve Eylül Süryanî asıllı olmakla birlikte, bize Mûsevî takviminden geçmişlerdir. Kasım ise Arapça’dır. Günlere gelince: Salı ve Cumâ Arapça; Pazar, Çarşamba, Perşembe Farsça’dırlar. Türkler, İslâm’a girmeden önce güneş sistemine dayanan kendi takvimlerini kullanmışlardır. Bu takvim, on iki veyâ bunun beş katı olan altmış yıllık dönemlere bağlanıyordu. Böylece, bir dönem bitince bir yenisi başlamaktaydı. Burada ilgi çekici olan şuydu ki, her yılın hayvanlardan alınmış bir adı vardı. Ay adları sırayla şunlardılar: Sıçan, Sığır (Öküz), Kaplan, Tavşan, Balık (Ejder), Kertenkele (Yılan), At, Koyun, Maymun, Tavuk, Köpek ve Domuz. Türkler ayrıca bir günü on iki eşite bölüp, bunun her birine çağ diyorlar ve bugünkü saat gibi kullanıyorlardı. Buna göre de, on iki çağlık bir günleri vardı. Başka bir târifle, şimdiki iki saatimiz onların bir saatleriydi.

Yeryüzünde, dinî ve millî birçok takvimler kullanılmış ve kullanılmaktadırlar. Örnek olarak; Arabî (eski), Arsatid, Aztek, Bâbil, Buddha, Capitolium, Çin, Diocletianus, Fransız (İhtilâl), Hicrî (Arap-İslâm), Hindu, Indictio, İsevî, İskender, İspanyol, Jülyen, Kamboç, Kıptî (Mısır), Laos, Maya, Mısır, Mûsevî, Philippos, Roma, Roma (II), Rumî (Osmanlı), Saka, Samvat, Sâsânî, Selefkî, Yezdegert, Yunan takvimleri sayılabilirler.

Takvimler, târih boyunca üç esas üzerine kurulmuşlardır: Ay esâsı, güneş esâsı ve her ikisi birlikte. Bir önemli nokta da başlangıç, yâni birinci yıldır. Birinci yıl, bütün takvimlerde önemli bir olaya bağlanmıştır. Şu var ki, bugün kullandığımız Gregoryen takviminin başlangıcı biraz farklıdır. Milât sözü Arapça’da doğum demek olur. Ama takvim söz konusu olunca, Milât özel olarak Îsâ'nın doğumunu anlatır. Hâl böyleyken, Îsâ öngörülen târihte doğmamıştır! Yapılan araştırmalar ve yürütülen hesaplar uyarınca, Îsâ'nın doğumu, MÖ 0004 veyâ 0005 yılının 25 Aralık günüdür! Noel de bunu işâret etmektedir ya. Bunun yanında, Îsâ diye birinin hiç yaşamadığı ve hiç var olmadığını dahî öne sürenler bulunmaktadırlar. Hem bunlar, öyle sıradan kişiler de değildirler. Yâni, bilgin ve uzman sınıfından adı büyük kişilerdir. Bunu öne sürerlerken de, kendilerine göre elbette kesin kanıtları bulunmaktadır!

Konumuz başlangıç olunca... Bir takım takvimler, başlangıç olarak dünyânın yaratılışını almışlardır! Burada, kafalar tabiî ki karışacaktır! Dünyânın ne zaman yaratıldığı bilinmekte midir ki?.. İlim, dünyânın yaşını milyarlarla yıla bağlamaktadır ya... Anılan takvimlerin yapıcıları da, Tevrat'ın yazdıklarından hükümler çıkarmış ve bâzı târihler üzerinde durmuşlardır. Dünyâ bu târihte yaratılmıştır, diyerek!.. (Aslında, dünyânın yaratıldığı veyâ oluştuğu an veyâ süreyi bir târihe bağlamak ne kadar mümkündür! Çünkü... Târih dediğimiz kavram ancak bundan sonrası için söz konusu olabilecektir!) Bu kişilerle onların hesaplarına göre, dünyânın yaratılış yılları MÖ'si için olmak üzere şöyledir: J. Africanus için 5500’de, Ponodor için 5493’te, Konstantinopolis (Osmanlı öncesindeki İstanbul) ilâhiyatçılarından bâzıları için 5509’da, J.J. Scalinger için 3950’de, Pezron için 5873’te ve J. Usher için 4004’de! Dünyânın ulaştığı bu günlerde ilim kafası, bunlar için tabiî ki sâdece gülümseyecektir.

İlim adamlarının milyarlarla hesapladıkları dünyâ yaşına veyâ bu ilâhiyatçılara inanmakta tereddüt edilmemelidir. 
Çünkü... Biri müspet ilimdir; elle tutulup gözle görülebilir. Diğeri dogmadır; kişinin inanç ve kabulüne kalmıştır. Târihler, MÖ ve MS arasındaki “sıfır" yılını göstermemektedirler. Oysa, astronomi bilginleri bu sıfırı kabûl etmişlerdir. Bu anlayış uyarınca, MÖ'ki târihler bir yıl daha kısa sayılmaktadırlar. 

Yazımızın sonuna vardığımızda, ayın doğal süresinin dörtte biri olan haftanın, ilk olarak Hammurâbi devrindeki Bâbil'de kullanıldığı bilgisini verelim.





Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN