İçki, Süneden Dönme Kımıl Zararlısı mı? [Günay Tulun]

İstanbul’un Beyoğlu, Taksim ve Cihangir semtlerinde yaşanan içki kavgası, bir aydan fazladır gündemde…
Bahane olarak ileri sürülen iddia: Masaların sokağa taşması...
Taşıranlarınkiyse “O taşanlar için işgaliye ödüyoruz. Maksat, bahaneler oluşturup içkiyi yasaklamak.”
Esnaf; “ekmek parası” diyor, “sıcak yaz geceleri” diyor, “turistlerin alışkın oldukları, sevdikleri güzel bir uygulama” diyor, üstüne başka şeyler de ekleyip dertlenerek konuşuyor.
İçkiyi yasaklama düşüncesinde olduğu söylenen Beyoğlu Belediyesi'yse tersleniyor:
- Burada oturanlar var, masalar yüzünden sokaklarda yürüyemiyorlar.
Tedbir olarak da masanın başında oturan turist miymiş değil miymiş, masanın üzeri dolu muymuş boş muymuş diye bakmadan; masa ve sandalyeleri kaptıkları gibi kaçırıyorlar.
Bırakalım, onlar tartışa dursunlar. Bizlerse farklı bir açıdan yaklaşalım şu konuya.
Fazla dallanıp budaklandırmadan, olabildiğince kısa ve tarafsız bir bakışla içkinin geçmişine dokunalım azıcık…

İçki içmek, her zaman, olumlu ya da olumsuz yönleriyle insanların ilgisini çekmiş.
Sevenleri, olumsuz yanlarını görmezden gelip olumlu yönleriyle haşır neşir olmayı seçmişler.
Anlatanların yalancısıyım; bunun baş nedeni, ilk kadehlerle gelen ve unutulması da vazgeçilmesi de zor olan o haz, o keyif verici etkiymiş.
Öyle ki, içkilerin atası olarak saygı gören şarabın ana maddesi olan üzümün, olgunlaşıp devşirilmeye hazır hâle geldiği “Bağ Bozumu” dönemi; tarihin her çağında, insanlara bayram olmuş.
Hemen her ulus; bağ bozumu dönemini, kafalarında yarattıkları bir tanrı adıyla kutsamışlar.
O hayali tanrıların o kadar çok ismi var ki; “Biz saymaya kalksak, siz okumayı bırakırsınız.”
Yine de en çok bilinen birini burada zikredelim de, tümden cahil belleyip mimlemesinler bizi…
İşte o ünlü tanrı; dilimizdeki okunuşuyla Romalıların Baküs dedikleri Diyonisos’un ta kendisi…

Bu Diyonisos, Denizlililerin de hemşehrisi…
Nasıl olmuşsa olmuş, Çal’da doğmuş kendisi…
Al işte! Anadolu kökenli olduğu hâlde Yunanlılar tarafından tırtıklanmış bir tanrı daha…
Aslında “Bereket ve bitki” işlerinden sorumluymuş ama şarap tanrısı namıyla şarapçıya çevirmişler garibi…
Aradan uzun uzun yıllar geçmiş, bizim şu ünlü Romalılar egemen olmuş Avrasya’ya.
Baküs adıyla tapındıkları Diyonisos’un hâline pek bir acıyıp, kurtarmaya kalkmışlar şanını...
Demişler ki “O, kafaları esritip veziri rezil etmekle uğraşmaz. Konuya sosyal yönden yaklaşır.”
Sanki okullarda okutulan derslerin sayısı yetmiyormuş gibi, “Al sana bir ders konusu daha!”.
Tekrar hatırlatayım ki benim bu işte suçum yok!
Aynen böyle demiş Romalılar: Sosyal yön!
Romalının ağzı torba değil ki büzesin.

Rivayet bu ya, tiyatrolar da bağ bozumu şenlikleri sırasında doğmuş.
Tiyatroculuk mesleği onun ürünüymüş yani…
Yine bir rivayete göre, opera ve operetlerin babası da o tiyatrolardaki korolarmış.
Al sana sosyal yön!
Gördün mü?

Biz, bu dedikodulara kulak tıkayıp; sosyal yön sözünün altında başka neler var, onu bulalım önce...
Bazılarına göre bu söz; çok eski çağlardan, günümüze dek uzanan bir uyarı sanki:
- “İçecekseniz adam gibi için! İçmesini bilmeyen el sürmesin!”
Yani, etrafa bulaşmanın, aslan kesilmenin anlamı yok; konuşa, görüşe sosyal sosyal için şunu...
İyi de adam inat etti ve sosyal sosyal içmedi, ne olacak o zaman?
Baküs’ün çarptıklarını görmediyseniz anlamak da anlatmak da zordur.
İnanın buna…
Bu Diyonisos’tan dönme Baküs, çarptı mı; çok kötü çarpıyor insanı.
Ne düz bir hat üstünde yürümeyi becerebiliyorsunuz ne de saçmalamadan konuşmayı.
Arada verdiğiniz öğürtülü konserlerde cabası…

Sakın sayı boncuğu denen abaküs de Baküs’ün çarptıklarını anlatmak için icat edilmiş olmasın. Belki de biri, içkiyi fazla kaçırıp eğlencesi olmuştur milletin:
- “A! Baküs’ün çarptığı adama bakın.”
Gördünüz mü? Baküs abaküs oluverdi hemen!
Olur mu?
Niye olmasın?..

Baküs, abaküs dedim ama paganist zevklerden kurtulamayanlar, kafayı rahatça çekebilmek için; kutsal kâse, kutsal şarap numaralarıyla Hristiyanlığı da bulaştırmışlar bu işe. …
Efendim, İsa aleyhisselamın kanı Hristiyanları kurtarır ve korurmuş da işte o kan kutsal şarabın ta kendisiymiş. Bazılarına göre de “ta kendisi” değilse bile sembolüymüş.
Breh breh breh!
Bu masalı, bir yerde daha duydum ben!
Hele, şu tanrı Attis’i bir araştırıverin…
Dikkatli bir araştırıcıysanız bu kutsal kan numarasının yanında, Hristiyanlığa yamanmış daha başka şeyleri de görüp aynen benim gibi, “Breh breh!”diyeceksiniz.
Tiyo mu? “Baba, oğul, kutsal ruh” diye başlasam mı başlamasam mı?

Gerçek İncil’i tahrif edip kendilerine göre yontan şarap sevdalısı Hristiyan dincilerinin, akıllarına bile getirmedikleri bir şey var. O da “Yüce Allah”ın çelişkisi olmadığı…
Kur’an’ı Kerim, içkiyi yasaklar da zanneder misiniz ki gerçek İncil, yasaklamayıp “İçin” der!
Olur mu dersiniz?

Yüce Kur’an; indirildiği dönemde, hemen herkesin su gibi içtiği içkiyi, ayetlerin iniş sırasına göre baktığımızda, yumuşaktan serte giden ifadelerle yasaklamış.
Hem de bir değil, birkaç yerde…
Şunu da hatırdan çıkarmayalım ki, Allah’ın yumuşak ifadelerle yapmayın demesi de bir emirdir, sert ifadeler kullanarak uyarması da…

Hepimiz kendi günah ve sevaplarımızla tartılacağımıza göre, ister içkiyi seven isterse içkiye düşman biri olalım, sosyal sosyal davranıp birbirimize zarar vermeden yaşamamız gerek.
İnsan insan yaşamanın da gereği değil mi bu!

İslam da yasak olmasına rağmen, şarkılarda şiirlerde sıkça konu etmişiz içkiyi.
Bade demişiz; abıhayat, Cam-ı Cem demişiz; öyle çok ad vermişiz ki!
Bahane çok! Kızınca da içmişiz, üzülünce de; sevinince de içmişiz, sevilince de…
Hele bir de aşık, güzel şeyler fısıldayınca maşuğa; garibim, arar olmuş “abıhayat” kapısını.
Kendine göre bulmuş da…
Abıhayat kapısını bulur da açmaz mı?
Açar da içeriye bakmaz mı?
Bakar da bir köşeye geçip tadına bakmaz mı?

Dediklerine göre Edirne'de de bir "Abıhayat" varmış...
Ne demiş Nedim?
"Meyhane mukassi görünür taşradan amma
Bir başka ferah başka letafet var içinde…"

Gelelim yazının sonuna…
Başlığa yazdım, ama sonunda kararsız kaldım.
Süne mi kımıl mı yoksa içki mi?
İnsanlık için hangisi daha zararlı?
Hadi bu kez de siz getirin yazının sonunu!
Hangisi daha zararlıysa yazın son satıra...






Günay Tulun
Sessizliğin Sesi Grubu

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN