12 Eylül sorgulamasından sonra işi Dersim’e, hatta Millî Mücadele yıllarına kadar götürmüştür. CHP’ye yüklenme adına, hem de Tunceli’de PKK’ya yönelik hava destekli operasyonların gerçekleştirildiği günlerin (1) hemen akabinde, 23 Kasım 2011 günü, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında yapmış olduğu konuşmada lafı 1937 yılında aynı şekilde yine Tunceli’de gerçekleştirilen benzer bir operasyona getirmek suretiyle isyancıların liderlerine sahip çıkmış, bu liderlerden Seyit Rıza’ya övgüler yağdırmış, üstelik de bu harekât sebebiyle Tunceli halkından özür dilemiştir. (2)
Bu konuşma esnasında Başbakan, elindeki belgeyi sallayarak, "23 Aralık 1938. Tunceli’den 11 bin 683 kişinin sürüldüğünü belirten, iki bin kişinin daha sürülmesini karara bağlayan bakanlar kurulu kararı. Burda da Başbakan kim biliyor musunuz? İsmet İnönü. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Celal Bayar. Anma törenlerini yapan sensin, nasıl yüzleşiyorsun tarihinle? İşte bütün bu sürgünlerin altında İnönü’nün imzaları var. Havadan bombardımanların altında imzası var. Atatürk’ün vefatından yaklaşık bir ay sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Başbakan Celal Bayar…” (3) dedikten sonra, toplumun sinir uçlarından birisine daha temas etmiş ve konuştuğu kürsüden Necip Fazıl Kısakürek tarafından yazılan “Son Devrin Din Mazlumları” isimli kitabı sallayarak (4) şöyle demiştir:
“…Tabii alttaki imzalarda bir isim de benim çok dikkatimi çekti. Bayındırlık Bakanı kim biliyor musunuz? Ali Çetinkaya. Bu Kel Aliço’dur. Yani İskilipli Atıf Hoca’yı, düzmece bir mahkemeyle, şahitlerin sonra dinlenmesine diye karar veren hâkim bu işte. 3 Mayıs’ta ne oldu? Ankara Yenimahalle’de ismi bir parka verdi. Biz bunu hatırlattığımız zaman da Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar’da onu kahraman ilan etti. Sizin kahramanlarınız buysa bu ülke biter be. Bizim kahramanlarımız arasında böyle yüzü kapkara olanlar yok, apaydınlık olaylar var." (5)
Sayın Başbakan, 2003’teki "Çuval Olayı"nı, İsrail’in gerçekleştirdiği "Mavi Marmara Baskını"nı, Aktütün ve Dağlıca baskınlarını ve PKK ile yapılan müzakereleri nasıl açıklar ve bundan dolayı kendi partisini ve hükûmetini de suçlar mı bilinmez! Ancak, Dersim olaylarını ve Atıf Hoca konusunu CHP’nin üstüne yıkarak, çuval olayını ve PKK ile yapılan müzakereleri de devletin üstüne yıkarak herhâlde işin içinden sıyrılamayacaktır. O sıyrılsa bile tarih bunları, bir yerlere mutlaka not edecektir.
Başbakan'ın hakaret ederek, daha doğrusu 27 sene süreyle "Kırkpınar Başpehlivanı" olmuş Kel Aliço ile karıştırarak ismini andığı Ali Çetinkaya, bir kahraman mıdır değil midir orası bizi ilgilendirmez. Ancak tarih kitapları, Ali Çetinkaya’nın Misak-ı Millî’yi kabul eden son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda mebusluk yaptığını ve İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine Ayvalık cephesinde Yunan kuvvetlerini durduran ve düşmana ilk kurşunu atan millî kahraman olduğunu yazıyor. (6)
Ancak ne yazık ki; özellikle tutucu İslami çevrelerde o, hep İskilipli Atıf Hoca’yı asan, dine ve din adamlarına düşman birisi olarak anılmakta ve Başbakan örneğinde olduğu gibi sürekli hakarete maruz kalmaktadır. Bu çevreler, İskilipli Atıf Hoca’nın sadece din adamlığı yönü üzerinde durmakta ve kendisinin bu sebeple idam edildiğini düşünerek, onu idama mahkûm edenler hakkında kulaktan dolma bilgilerle ileri geri bazı değerlendirmeler yapmaktadırlar. Oysa Atıf Hoca’nın, bir de gözden kaçan/kaçırılan yanı vardır. O, aynı zamanda bir gazeteci, bir yazar ve bir siyasetçidir. Üstelik de Millî Mücadele’nin aleyhinde yayın yapan "Alemdar" isimli gazetenin yazarlarından birisidir. Kurucu genel başkanlığını yaptığı "Teali İslam Cemiyeti" isimli dernek ise, Damat Ferit Paşa ve Ali Kemal gibi adamların üyesi bulundukları "Hürriyet ve İtilaf Fırkası" isimli siyasi partinin alt kuruluşu gibi faaliyette bulunmakta idi. Genelde okumuşların, yani üniversite hocalarının ve önde gelen din adamlarının üye olarak kabul edildiği dernek, “Cemiyeti Müderrisîn” adıyla kurulmuş, ancak daha sonra adı, "Teali İslam Cemiyeti" olarak değiştirilmiştir.
Adından da anlaşılacağı gibi, İslamcı bir yapısı vardı ve aynı doğrultudaki politikalarıyla tanınan Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile içli dışlı çalışıyordu. Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensupları, İttihat ve Terakki Partisi’nin muhalifi idi ve bu sebeple, bu partinin Millî Mücadeleyi örgütleyen uzantıları olarak kabul ettiği Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına ateş püskürüyor ve haklarında her türlü yalan, iftira ve hakareti caiz görüyorlardı. İskilipli Mehmet Atıf Efendi, işte bu grubun içinde bulunuyordu. Kanaatimizce adı geçeni, idama götüren sebeplerin ipuçlarını biraz da buralarda aramakta fayda vardır.
Biz bu konuyu, tekrar incelemek niyetinde değiliz. Çünkü daha önce, bundan yaklaşık 5 yıl kadar evvel bu konuyu enine boyuna irdelemiştik. Arzu edenler Nisan/2007’de yayınlamış olduğumuz “Olay Sadece Şapka Sarık - Postal Çarık Meselesi Değildir!” başlıklı yazımızı bulur okur. (7)
Başbakan, konuşmasında; Dersim olaylarıyla, "Necip Fazıl‘ın Son Devrin Din Mazlumları" isimli kitabıyla tanıştığını, kitabın Dersim’de yaşananlara sadece insan gözlüğüyle baktığını” da hatırlattıktan sonra kitaptaki katliamlardan örnekler de vermiştir. (8)
Başbakan'a hatırlatmak isteriz ki; Necip Fazıl Kısakürek, bir tarihçi değil şairdir, ediptir. Tarihse şairlerin duygusal yoğunluk içinde yazdıklarından değil, tarihçilerin objektif bilgi ve belgelere dayanarak yazdıklarından öğrenilir. Ve şükürler olsun ki; bu ülkede olaylara at gözlüğü ile değil, insan gözlüğü ile bakan tarihçiler de bolca bulunmaktadır. Bence Başbakan, Necip Fazıl'ın ideolojik maksatlarla yazmış olduğu kitapları okumayı artık bırakmak zorundadır. Onları nasıl olsa lise yıllarında bol bol okumuş, gençlik yıllarında atmış olduğu nutuklarda bol bol kullanmış olmalıdır.
Dediğimiz gibi Necip Fazıl, tarihçi değil, şairdir. Bize göre "Çile" iyi bir şiir kitabıdır amma, "Son Devrin Din Mazlumları" kötü bir tarih kitabıdır. Dolayısıyla ben, Başbakan'ın "Son Devrin Din Mazlumları" na bakarak Seyit Rıza ve Atıf Hoca hakkında laf söylemesini değil, "Çile"de bulunan "Sakarya Türküsü"nü veya "Zindandan Mehmed'e Mektup" isimli şiirleri okumasını tercih ederdim. Çünkü Necip Fazıl'a bakılırsa, Dersim'deki Seyit Rıza da Menemen'deki Derviş Mehmet de ve Genç'teki Şeyh Sait de son devrin din mazlumlarındandır. Ona göre olayların tamamı tertiptir, CHP Hükûmetleri'nin halka korku salmak bahanesiyle giriştiği düzmece hadiselerdir. Başbakan, Necip Fazıl’ın yazdıklarından hareketle bugün Seyit Rıza’ya sahip çıkar, yarın öbür gün maazallah Şeyh Sait’e ve Derviş Mehmet’e sahip çıkar. Yarın öbür gün Menemen olaylarında suçu, başı bıçakla kesilen Asteğmen Kubilay’a yıkarak, Kubilay’ın başını kesen Derviş Mehmet’i, tıpkı Necip Fazıl gibi "basit bir bağ budayıcısı köylü ve mazlum" ilan ederse sakın şaşırmayalım derim ben.
Bence Başbakan, CHP’ye yükleneceğim derken, devletin ve sistemin çivilerini sökmekte olduğunu ve toplumun sinir uçlarıyla oynayarak ayrışmayı hızlandırdığını ve nefret duygularını kamçıladığını artık görmek zorundadır. Daha da önemlisi, Necip Fazıl’ın yazdıklarıyla devlet idare edilemeyeceğini anlamak durumundadır. Çünkü Necip Fazıl’ın fikir dünyası, sistemden intikam almak üzerine kuruludur ve intikamcı duygularla asla devlet yönetilmez, yönetilemez.
Ömer Sağlam
_______________