Ayrılıkçı Kürtçülerin ve bu akımın Meclis'teki temsilcisi olduğu, artık devletin tepesindekiler tarafından da yüksek sesle dillendirilen BDP’nin, Dersim hadisesine yaklaşımı bellidir. Onlar konuya bütünüyle katliam ve hatta soykırım olarak bakıyorlar. Halen BDP Eş Başkanı olan Gültan Kışanak, 20 Kasım 2010 tarihinde Tunceli’de yapmış olduğu bir konuşmada;
“Diğer hiçbir Kürt isyanında görmediğimiz çok özel bir program Dersim’de uygulanmıştır. Kürdistan’da yatılı bölge okullarının kurulması, bölgenin ileri gelenlerinin batıya sürülmesi, geriye kalan çocukların Batı’daki ailelere besleme ya da evlatlık olarak verilmesi tamamen bir soykırım uygulamasıdır.”(1) diyerek 1937-1938 yıllarında vuku bulan olayları “soykırım” olarak nitelendirmiştir. Aynı yaklaşım diğer birçok BDP’li tarafından da sergilenmiştir.
Bugünkü CHP’nin, konuya yaklaşımı da BDP’nin yaklaşımı ile hemen hemen aynıdır. CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün “Dersim katliamının sorumlusu CHP’dir. Atatürk de olaylardan haberdardı”(2) şeklindeki sözleri ile devlet tarafından Dersim’de gerçekleştirilen harekâtı doğru bulan Onur Öymen’in 12 Haziran seçimlerinde milletvekili yapılmayarak bir anlamda CHP’den dışlanması bunu göstermektedir. Hatırlanacağı gibi Onur Öymen, Hükûmet'in “Açılım” politikasını tenkit ederken “Demokratik açılım sürecinde açılımın gerekçesi olarak analar ağlamasın’’ denildiğini anımsatarak şöyle demişti:
“Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp ‘bu savaşı bitirelim’ demedi. Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Kimse analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok.’’(3)
Bu konuşmasından sonra Onur Öymen’in, o dönemin CHP Milletvekili, şimdinin CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından istifaya çağrılması, arkasından milletvekili yapılmaması ve Kılıçdaroğlu’nun ısrarla konuya ilişkin arşiv belgelerinin açıklanmasını istemesi, Dersim konusunda bugünkü CHP yönetiminin de BDP gibi düşündüğünü göstermektedir. Kemal Kılıçdaroğlu, ya BDP’nin dümen suyuna girerek maksatlı bir şekilde konuya ilişkin arşiv belgelerinin açıklanmasını istiyor ya da ne yaptığının farkında bile değildir. Çünkü belgeler açıklanırsa kendi partisi CHP çıkacaktır kabak gibi ortaya. Hatta çıktı bile. Başbakan kürsüye çıktı ve öyle bir belge salladı ki; meğer CHP yönetiminin, 1938 yılında gerçekleştirdiği Dersim Harekâtı’nda 13160 kişi ölmüş!
Anlaşılan CHP Genel Başkanı, yönetmiş olduğu partinin aleyhine de olsa, devlete bu rakamı söyletmek niyetindeydi ve buna muvaffak da olmuş gözüküyor. Dolayısıyla, Başbakan’ın, dünkü (31 Ocak 2012) grup toplantısında söylediği “…Ben halk oylaması ve 12 Haziran seçimleri öncesinde CHP’nin lokomotif, BDP’nin de onun vagonu olduğunu söylemiştim. Sözümü geri alıyorum; meğer lokomotifi BDP, vagonu da CHP imiş. Bu tren artık nereye gider, hangi istasyona gider, onu da milletimin takdirine ve muhayyilesine sevk ediyorum.” şeklindekibenzetmesi, en azından Dersim konusunda gerçeklik kazanmaktadır.
AKP’nin konuya yaklaşımı da son derece yanlıştır. AKP, CHP’ye yüklenme ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki tabanını koruma ve genişletme adına Dersim yarasını kaşımaya çalışmaktadır. Ancak AKP yönetimi, şunu bilmelidir ki; Başbakan’ın Meclis kürsüsünden salladığı belgede ölü olarak ele geçirildiği söylenen 13160 kişinin öldüğü harekâtı organize edenlerin başında dönemin Başbakan'ı Celal Bayar bulunmaktadır. Ayrıca o sarada Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan kişi de en uzun süre Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçmesinin yanı sıra en dindar Genelkurmay Başkanı olarak da tarihe geçen Mareşal Fevzi Çakmak’tır. Ki; Celal Bayar daha sonra CHP’den ayrılarak DP’yi kurmuştur. AKP’liler ise ısrarla DP’nin devamı olduklarını savunmaktadırlar. Yani Dersim Harekâtını gerçekleştiren irade, büyük ölçüde AKP’nin üzerine oturduğunu iddia ettiği temeli atan iradedir.
Atatürk’ün etkin olduğu harekât, 1937 yılında gerçekleştirilen Birinci Dersim Harekâtı’dır ve İsmet İnönü’nün Başbakanlığı sırasında icra edilen bu harekâtta Seyit Rıza da dâhil olmak üzere ölenlerin ve idam edilenlerin sayısı sadece 262’dir. Atatürk’ün hastalıkla cebelleştiği ve artık yatağa mahkûm olarak devlet yönetimini fiilen ve bütünüyle Başbakan Celal Bayar’ın üstlendiği İkinci Dersim Harekâtı’nda ölenlerin sayısı ise 13160’tır.(4)
Bu harekâtın, doğru veya yanlış olduğunu tartışmak, bugünkü şartlarda son derece abestir. Olayı, o günün şartlarına göre değerlendirmek gerekir. Atatürk’ün, hastalığı sebebiyle 1938 yılında gerçekleştirilen ikinci harekâtta etkin olmadığı söyleniyor. Doğrudur. Bizim kanaatimize göre; eğer sağlığı elverseydi, herhâlde bu harekâta o da karşı çıkmazdı. Belki ölü sayısı bu kadar yüksek olmazdı ama kesinlikle karşı çıkmazdı. Menemen olayı patlak verdiğinde dönemin İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya’ya “Menemen’i yak Şükrü!” şeklinde emir veren Atatürk, Dersim’de yuvalanan eşkıyanın ve başıbozuk derebeylerin şımarıklıklarına ve azgınlıklarına herhalde daha fazla seyirci kalamazdı.
İşin ilginç yanı, yaklaşık üç çeyrek asır önce vuku bulmuş "Dersim Olayları"nı o günkü Rus Bolşeviklerinin, yani Komünistlerin bile bizim bugünkü siyasilerden çok daha sağlıklı değerlendirdikleridir. Komüntern’in yayın organı olan Rundschau’nun 29 Temmuz 1937 tarihli sayısında şunlar yazılıdır:
“İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükûmeti, Dersim bölgesinde Kürt aşiretlerin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Bu bölgeye, geçtiğimiz yıl içinde Tunceli adı verilmişti. Dersim’in hâkim katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasadışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir…"
"Dersim, son derece dağlık bir bölgedir. Sarp ve uçurumlu dağların yükseklikleri, çoğu kez dört-beş bin metreyi bulur. Arazinin bu yapısı ve doğru dürüst ulaşım yollarının bulunmaması, eşkıya çetelerinin barınaklarına ulaşmayı hemen hemen olanaksız kılmaktadır. Bu durum, askerî harekâtları da güçleştirmektedir."
"Bugüne kadar Dersim, Türkiye’nin ulusal ekonomisinin dışında kalmaktaydı. Az gelişmiş ticaret, tamamen aşiret reislerinin ve onların adamlarının aracılığıyla yürütülüyordu. Öyle ki, başka bir vilayetten hiçbir tüccar, Dersim’de iş yapmayı göze alamazdı. Çünkü mahalli mütegallibenin silahlı çeteleri tarafından haraca kesilmesi veya yağmaya uğraması kesin bir şeydi. Bu çeteler bununla da kalmaz, barışçı komşu köylere yağma seferleri düzenlerdi."
"Dersim’de devlet otoritesi sadece kâğıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri, her fırsatta, devleti hiçe sayarlardı. Devletin Dersim’de askerlik yükümlülüğünü gerçekleştirmesi ve yasal vergiler toplaması bugüne kadar mümkün olmamıştır. Bu iki sorun, daima, şeyhler ve ağalar tarafından toptan hallediliyordu. Ağalar, kendi yönetim ve yargı yetkileri altında bulunan ahaliden işlerine geldiği gibi vergi alıyor ve bunun ancak küçük bir kısmını hazineye devrediyorlardı. Bölge gençlerinin büyük bir kısmı, askere gidecek yerde, aşiret reislerinin muhafız birliklerine fedai olarak giriyor, yani aslında eşkıya çeteleri oluşturuyorlardı."
"Bu şartlar altında, Dersim tarihinin ayaklanmalarla dolu olması, şaşılacak bir şey değildir. Ayaklanmalar, padişahlık zamanında, Meşrutiyette ve Jön Türk hareketi sırasında olduğu gibi, bugünkü Cumhuriyet idaresi altında bile hemen hemen hiç aralıksız süregelmiştir. Bugün, Kemalist Hükûmet'in enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişiyle karşı karşıya bulunuyoruz... Şu anda askerî harekât bütün hızıyla sürmektedir. Çok sayıda uçak filosu bu harekâta katılıyor. Mücadelenin nasıl sonuçlanacağı şimdiden bellidir…" (5)
Nasıl? Bolşeviklerin yukarıdaki değerlendirmelerinden sonra, yazının başlığını “Bolşevikler bile Dersim’i bizden sağlıklı değerlendirmişlerdir!” şeklinde atmakta haksız mıymışım?
Ömer Sağlam
______________
1-http://www.milliyet.com.tr/kisanak-dersim-de-soykirim-uygulandi/siyaset/haberdetay/21.11.2010/1316408/default.htm
2- Derya Sazak, “Dersim İsyanı” başlıklı yazısı, http://siyaset.milliyet.com.tr/dersim-isyani/siyaset/siyasetyazardetay/18.11.2011/1464243/default.htm
3-http://www.timeturk.com/tr/2009/11/11/onur-oymen-dersim-gibi-yapilmali.html
4- Rıza Zelyut, Dersim İsyanları, s, 360 ve devamı, 11. Baskı, Kripto Yayınları, İstanbul, 2011.
5- Komüntern Belgelerinde Türkiye-3: Kürt Sorunu, s.66 /Rıza Zelyut, ege, s, 338-341
Bolşevikler Bile Dersim’i Bizden Sağlıklı Değerlendirmişlerdir [Ömer Sağlam]
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.