Haşa, Atatürk Peygamber Bile Değilken! [Ömer Sağlam]

Başta CHP olmak üzere muhalifleri, bugüne kadar hep AKP’nin gizli gündemi ve gizli ajandası olduğunu söyleyip durmuşlardır. Anlaşıldı ki; AKP’nin gerçekten de bir gizli ajandası varmış! Neymiş bu gizli ajanda? Dindar bir gençlik yetiştirmek, dolayısıyla dindar bir toplum oluşturmak! Sayın Başbakan bu ajandayı şöyle açıklamıştır üç gün önce:
“Benim konuşmamda dindarlar-dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin amacın olabilir. Biz muhafazakâr ve demokrat, milletimizin değerlerine sahip çıkan dindar bir nesil yetiştireceğiz…”(bk. 2.2.2012 tarihli Posta Gazetesi, manşet haber).

Ben, dindar bir insan olmanın yanında dindar bir aileye mensup olmakla Türkiye’nin, Türk Milleti’nin mill
î değerlerine bağlı dindar insanlar tarafından yönetilmesine ve gençlerin bunu sağlayacak şekilde yetiştirilmesine asla karşı çıkmam. Bilakis destek veririm. Bu bakımdan, bir İmam-Hatipli olarak, üniversiteye giriş sınavında İmam-Hatip lisesi öğrencilerinin yanı sıra, diğer meslek lisesi öğrencilerine farklı katsayı ve alan sınırlaması uygulamalarının kaldırılmasına da sıcak bakıyorum ve destekliyorum. Buna karşı çıkanlarınsa bir yanlışın temsilcisi olduklarına inanıyorum.

En azından benim için gerçek bu olmakla birlikte, Sayın Başbakan'ın yukarıdaki sözleri, hem beni, hem de benim gibi düşünen milyonlarca insanı, hatta AKP’ye destek veren milyonları bile rahatsız etmiştir. Çünkü laik ve demokratik bir ülkenin başbakanı, böyle konuşmamalıdır. Hele hele, Türk neslinin, 
âdeta bir sebze ve meyve seviyesine indirgenerek ona şekil vermeye çalışılması, bizatihi Türk gençliğine ve Türk Milleti’ne hakarettir. Ha meyve ve sebzelerin genleriyle oynayarak GDO’lu ürün yetiştirmişsiniz ha dindar veya ateist bir nesil yetiştirmişsiniz. Ha büyüme hormonu vererek normalden büyük meyve ve sebze üretmişsiniz ha normalden fazla din dersi vererek dindar ya da hiç din dersi vermeyerek dinsiz bir nesil yetiştirmişsiniz. Bence her iki çaba arasında anlam ve amaç itibarıyla hiçbir fark yoktur. Neticede her ikisi de bu çabayı verenlerin gizli ve belki de kirli emellerine hizmet etmek için yapılmaktadır.

Dindar bir nesil yetiştirmekten maksat, din unsurunu kullanarak, insanları daha kolay hizaya getirmek, daha kolay yönlendirmek olabilir mi? Tepkisiz, hep aynı yönde düşünen ve sürü zihniyetiyle hareket eden bir toplum oluşturmak olabilir mi? Olabilir. Tıpkı ateizm öğretisiyle tepkisiz ve sürü zihniyetine sahip bir toplum oluşturmak nasıl mümkünse, din
î öğretiyle aynı şekilde bir toplum oluşturmak da pekâlâ mümkündür. 1917 ihtilaliyle birlikte uygulamaya konulan ateizm öğretisiyle ve materyalist felsefeyle Rusya’da tepkisiz bir toplum yaratıldığı biliniyor. Afganistan’daki “Taliban” yönetiminin de din unsurunu kullanarak aynı şekilde bir toplum düzeni oluşturmaya çalıştığı da biliniyor. Biliniyor da her iki çabanın fos çıktığı da biliniyor…

Bu bakımdan, Türkiye’mizin ve Türk Milleti’nin ihtiyacı olan, dindar nesiller değil; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerdir. Daha doğrusu ülkemizin ihtiyacı olan, dindar adam değil, öncelikle adam gibi adamdır. Adam gibi adam, zaten aynı zamanda dindar adamdır. Gerçek anlamda dindar olan kişi, zaten fikri, irfanı ve vicdanı hür olan kişidir. Bu kişi, Allah’tan başkasına boyun eğmez, yaratılmışlara kulluk etmez, onların yönlendirmesine rıza göstermez ve onların kirli emellerine hizmet etmez. Bu durum, namaz kılan bir Müslüman tarafından günde beş vakit olmak üzere tam kırk kere şöyle haykırılır:
“(Allah’ım!) Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”
(Fâtiha:1/5-7)

Sayın Başbakan’ın CHP liderine sorduğu; “Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun?” sorusu da, doğru bir soru değildir. Daha doğrusu, yazım kuralları bakımından soru olmasına sorudur da anlamsız ve gereksiz bir sorudur. Zira en azından bildiğim kadarıyla CHP’nin böyle bir gizli amacı ve niyeti de yoktur. Hatta CHP, türban sorununun belki de mevcut yasalara aykırı olarak ve defacto biçimde çözülmüş olmasına karşı çıkmayarak bu niyetini açıkça göstermiş bulunmaktadır.

Dolayısıyla bu durumdaki bir partiye, “Ateist bir nesil mi yetiştirmemizi mi bekliyorsun?” sorusunun sorulması ve bu partinin liderine “O belki senin amacın olabilir” diyerek itham edilmesi abesle iştigaldir. Din
î bakımdan da tam anlamıyla bir “iftira” ve “bühtan”dır. İftira ise dindar insanın asla bulaşmayacağı ve özellikle kaçınacağı bir davranıştır. Dindar nesiller yetiştirme azim ve kararında olanların, öncelikle yapması gereken şey, kendi dindarlıklarını yeni baştan sorgulamaktır. Dindar insan, dindarlıkla dincilik arasındaki ince çizgiyi ayırabilen insandır.

Ebû Davud, Tirmizî ve Müslim gibi güvenilir kabul edilen yazarların hadis kitaplarında da bulunan bir hadise göre Hz. Peygamber’in; "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?" şeklindeki sorusuna orada bulunan sahabeler “Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" deyince Hz. Peygamber “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" şeklinde cevap verir. Sahabeden birisinin "Ya benim söylediğim şey o adamda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" demesi üzerine Hz. Resul şöyle der;“Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir."

Dindar olduğunda hiç şüphemiz bulunmayan Sayın Başbakan’ın, muhtemelen bilinçaltında bulunan “Köy Enstitüsü” denemesinden hareketle, CHP hakkında söylediği “Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin amacın olabilir” şeklindeki sözlerini, yukarıdaki Peygamber hadisi çerçevesinde yeniden gözden geçirip en azından tövbe etmesi gerekir. Yapacağı şey aslında CHP’den özür dilemektir. Ancak bunu yapacağını hiç sanmıyoruz. Çünkü gururu buna engeldir. Dolayısıyla en azından kendi çapında küçük bir tövbe istiğfar getirirse son derece doğru yapmış olur. Çünkü bir hadis-i şerife göre; “Bir daha aynı günahı işlememek üzere günahından tövbe edenler, hiç günah işlememiş gibi olurlar”.

Yani; “ Ettâibu min’ez-zembi, ke men lâ zenbeleh…”

Sayın Başbakan diyor ki; “…Biz muhafazakâr ve demokrat, milletimizin değerlerine sahip çıkan dindar bir nesil yetiştireceğiz”. Tamam, şahsen bu konuda Başbakan'la aynı düşüncedeyim. Ancak Başbakan'a hatırlatmak isteriz ki; bu milletin mill
î değerleri, sadece dinden ibaret değildir. Bu milletin millî bayramları da millî değerlerdendir. Siz millî değerleri bir bir kaldırıp veya en azından itibarsızlaştırıp, çoğu temelsiz birer kültürel motif olan kandilleri ve öteki dinî günleri adeta bayram havasına sokarsanız biz sizin söylediklerinize neden itibar edelim.

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve herh
âlde en dini bütün vekillerimizden birisi olan Hüseyin Çelik, Atatürk’ü Hz. Peygamberle Atatürk’ün sözlerini ise Kur’an ayetleriyle kıyaslama bahtsızlığının içine giriyorsa, biz neden kendisinden şüphe etmeyelim? Efendim neymiş, “Peygamberi koruma kanunu olmadığı hâlde Atatürk’ü koruma kanunu varmış. Gençliğe hitabe ayet değilmiş”.

Hüseyin Çelik’e hatırlatmak isteriz ki; Hz. Peygamber kanunlarla değil bizzat Kur’an ayetleriyle korunmaktadır. Yani Hz. Peygamber’i koruyan mevzuat, her türlü dünyevi mevzuatın üzerinde olan ilahî
  bir mevzuattır. “Andolsun, senden önce de nice peygamberler alaya alındı da ben inkâr edenlere bir süre (mühlet) verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış!” (Yûsuf:12/32) şeklindeki bir ilahi yasa ile korunan Peygamber’i korumak için başka bir mevzuata gerek var mıdır?

Ayrıca Bay Hüseyin Çelik’e hatırlatmak isteriz ki; hayır, Atatürk’ün gençliği hitabesi ayet değildir. Çünkü en başta Atatürk, hâşâ Allah değildir. Öte yandan hiç kimse Atatürk’ün peygamber olduğunu bile iddia edemezken, sizin “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”ni hadislerden de öte Kur’an ayetleriyle mukayese ederek onu Allah’la kıyaslamanız bir Müslüman için anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir şey de değildir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ayetlerle yönetilen bir devlet değildir.

Maksadınız eğer, “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözlerinin, en umutsuz anlarında bile bu millete umut ve enerji verdiğini düşünerek, bu milletin enerji kaynaklarını köreltmekse, size “kolay gelsin” demekten başka söyleyecek söz de bulamıyorum…




Ömer Sağlam

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN