NASA mı, Ayvalar mı? [Mete Esin]

1940'ın 22 şubatında Trakya Vize'de doğmuşuz. Doğduğumuz günlerin havası, o kadar soğuk o kadar soğukmuş ki, yere tükürseniz buz olup düşermiş! Yedisine kadar yaşadığımız Vize'deki son birkaç kışı biz de unutmuş değilizdir. Mahallenin bir ve iki kattan ibaret evlerinden sarkan buzlar, kol ve bacak kalınlığında yerlere kadar inerlerdi. Evimizin dış kapı arkasında, kışın bir kürek bulunurdu. Bazı sabahlar, kapı açıldığında beyaz bir duvarla karşılaşırdık. Yani, işte bu kadar kar yağardı. O zaman alırdı küreği babamız, önce iç avluda müştemilat bağlantısını sağlar, sonra dış bahçeye ve oradan caddeye kadar yol açardı. Bir yetmişe yakın boyuyla, babamızın o kar yığını içinde kaybolduğunu şimdi bile hatırlarız! Bu kar her gün yağmasa bile, bir kere yağdı mı bahara kadar kalkmaz, böyle kalırdı. Vize'de ve tabiatıyla bütün bir Trakya’da (daha doğrusu geniş anlamıyla bölgede) eski kışlar işte böyle sert, soğuk ve karlıydılar.

1947'de, kalkıp Vize'den göçmüş ve gelip İstanbul'a yerleşmiş bir aileydik. Aslen çiftçi olan babamız, Vize'den tamamen kopmadan İstanbul'da bir arazi kiralamıştı. Burası, Eyüp'ün Rami semti dışındaki Köşkler denilen yerde, benzerlerini Amerikan filmlerinde göreceğimiz eski bir malikaneydi. Rami'deki okula da epey bir uzaktı. Şu var ki, sahiplerince terk edilip kimi kâhyaya, kimi kiraya verilmiş bu malikâneler yirmiden fazla ve kendi aralarında bir koloniydiler. (Köşkleri, vaktiyle II. Abdülhamit'in devlet ricali yaptırmışlarmış.) Dolayısıyla orada yalnız olmayıp bazı komşulara sahiptik. Oturduğumuzdan başka üç katlı ikinci bir köşk daha vardı! Bunu ayrıca üç aileye kiralıyorduk! Bu kadar komşu ve üç kiracıdan kaç çocuk toplanıyor idiysek, okula hep birlikte gider dönerdik. Yolun yarısını yürür, eğer rastlarsak diğer yarısında otobüse binerdik. Zamanın İstanbul'u da karı ve buzuyla öyle soğuk yapardı ki, okul yolunda eller ayaklar donar, çeneler kilitlenirdi! Çiftçiliği artık Vize'de bırakacak babamız, Eyüp'ün merkezine taşınmayı uygun görmüştü. Burası hem deniz seviyesinde, hem de Haliç tepeleri kuytusunda olmasına rağmen, havasının Rami'den pek bir farkını görememiştik. Ev ve okul arasında gene de üşüyor, donuyor ve kilitleniyorduk! Eve veya okula vardığımızda, ellerle çenemizi sobanın üstüne tutar, diğer yandan da tepinerek ısınıp çözünmeye çalışırdık! Her gün değilse bile, kış içinde sık sık böyle donardık. Vize veya İstanbul fark etmiyordu; hava işte bu derecede soğuktu.

Ellili yılların birindeydi. Babamız Vize'deki bir üreticinin sebzesini bahçeden ve toptan almıştı. Bunu gene toptan İstanbul'a pazarlayacaktı; tabii ki bir kazanç bekliyordu. Ağustos ortalarında hava serinlemeye başladı. Eylülün sonunda bir soğuk yaptı ki, sebzeler buz kesmiştiler! Bırakalım sebzeleri ve kazancı, ana para bile donmuştu!

Eski kışları anlatırken gayriihtiyari o günlere döndük, biraz ayrıntıyla konuyu kendimize özelleştirdik. Uzun lafın kısası, eskiden kışlar yaman kışlardı doğrusu. O eski kışlar üzerine daha nice anı, olay ve öykü anlatılabilecektir. Güzeldirler veya değildirler fakat gerçektirler! İklim galiba yetmişe doğru değişmeye başladı. Sert soğuklar arada gene görüldüyse de hem kış mevsimi gerileyip kısaldı, hem de kar yağışı gitgide azaldı. Şimdi, yılbaşında bu yazıyı hazırlarken, bahçemize baktığımızda evimizin kuzey yanında bile, çiçeklenmiş veya tomurcukta güller görüyoruz.

İklim eskiye göre çok değişti; yazlar daha da ısındı ve uzadı. Son birkaç yıldır da iyice dayanılmaz bir hâl aldı. Bilim adamları, “Ozon diyor, sera etkisi...” diyorlar. Havalar bu yüzden ısınıyor, iklimler bu yüzden karışıyormuş. Beklenmedik fırtınalar, yağmurlar; aşırı soğuk, kar, sıcak, kurak vb. Bunların hepsi, yaşı milyarlarla ifade edilen dünyamızın üstüne çöktüler. Arada bir felaket haberleri alıyoruz. 2000'de yaşadığımız yazın öldürücü sıcaklarından sonra, gelecek kışın ne olacağını düşünürken, bir açıklama yayımlanmıştı. Kaynak, Amerika'nın ünlü bilim ve yüksek teknoloji merkezi NASA'ydı. Genel olarak iklimler ve özel olarak bu kış için tahminler açıklanıyordu. Açıklama, öyle bilmem kimin değil, koskoca NASA'nındı! NASA Aya gidiyor, Mars’a gidiyordu! Buna “NASA uzayda cirit atıyor.” desek en uygunu olacaktır! İşte bu NASA'nın hava tahmini, şimdi yaşadığımız kışın geçtiğimiz yaz kadar şiddetli olacağını bildiriyordu. Buna karşı kayıtsız kalamazdık; inandık ve hayli kaygılandık. Demek ki, kötü bir kış yaşayacaktık. Eyvah ki eyvah!

Hayat, bir bakıma tecrübeler manzumesidir. Tecrübe için kısaca; "Yaşadığımız sürede, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek başımızdan geçenlerden çıkarılan sonuç ve buradan kazanılan bilgilerdir." diyebiliriz. Tecrübeler, kişiler için olduğu kadar toplumlar için de geçerlidir. Bir de yüzyılların süzgecinden geçip gelerek, nesilden nesile miras kalan birikimleri hatırlayalım. Günlük hayatımızda kendi tecrübelerimiz yanında, hâliyle ve bazen bunlardan da yararlanırız. Esasen aklın yolu birdir ve budur. İnsanlık geçmişin tecrübelerinden yararlanmış olmasaydı, şimdi ulaştığımız noktadan çoook gerilerde kalmış bulunmaz mıydık? Bu kadar araç gereç, bunların sağladığı rahat ve konfor... Acaba bunlara ulaşabilir miydik?

Atasözleri ve söylenceler gibi, konuları kesin bir dille ifade eden halk yargılarımız vardır. Bunlar, yüzyılların tecrübe ve birikimlerinin ürünleridirler. Kimi birbirleriyle çelişirlerse de bir çoğu gerçekten hikmet ve kerametle doludurlar. Bunlardan, havaya ilişkin bir kaç örnek sayalım. Söz dizimi ağızdan ağıza değişebilir, asıl olan anlamdır: “Dutlar giyinmeden insanlar soyunmaz. Gün batımı ufuk kızarırsa, ertesi gün hava açacaktır. Kargalar güneye uçarlarsa hava soğuyacak, aksi yöndeyse ısınacaktır. Lodos yağış getirir. Sis, güzel havaya işarettir. Sıcak bir yazın arkası soğuk bir kış demektir.” Benzer yargılardan ikisi de ayvalara dairdirler. Şöyle ki: Ayvalar çiçek açınca yaz gelmiştir. Ayvalar bol olursa, o yıl kış çetin geçecektir. Şimdi biz, bu yıl verebilecekleri ancak bir sepet meyveyle kışın ılıman geçeceğini gösteren ayvaların üstünde durmak istiyoruz! Koch, Röntgen, Edison, Einstein, Lavoisier, Pascal, Markoni, Toricelli, Faraday, Newton, Kopernik, Kepler ve daha nicesi... Matematik, fizik, kimya, biyoloji, tıp, astronomi ve diğerleri... Bilim... Bunun inkârı ne mümkün ve ne de haddimize. Ama NASA çetin bir kış söylerken, ayvalar aksini gösteriyor!.. Şu da bir gerçektir ki, mevsimin ilk yarısında ayvalar haklı çıktılar! Şimdi kışın sonunu bekleyelim.

Bakalım hangisi haklı: NASA mı, ayvalar mı?


Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN