Bekir Bozdağ Çelişki İçindedir [Ömer Sağlam]

Bu makale"Yazı İşleri"miz tarafındaredakte edilmeden
yazarı tarafından gönderilmiş özgün hâl ile yayınlanmıştı
Aynı zamanda Diyanet’ten sorumlu Başbakan Yardımcısı da olan Sayın Bekir Bozdağ, tam bir çelişki içindedir. Aynı konuşma içinde önce “Laiklik, dinin devlete, devletin dine karışmamasıdır. Her dinin ve o dine inanan herkesin sigortasıdır, teminatıdır. Hem laiklik dinlere ve o dine inananlara müdahale etmez hem de başkalarının müdahale etmesine izin vermez. Herkes inandığı dinin gerekleri ne ise onu dilediği gibi yaşar. Bunun teminatı da laikliktir.” diyor, arkasından da“Oysa ki anayasanın 136. maddesine baktığımızda orada bir müdahaleci laiklik anlayışını görüyoruz…” diyerek kendi sözlerini tekzip edip, kendi kendisiyle çelişkiye düşüyor(1).

Zira Anayasa’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev alanını tanımlayan 136’ncı maddesi tam da Bekir Bozdağ’ın konuşmasının başında yapmış olduğu laiklik tanımına uygun olarak düzenlenmiştir. Söz konusu madde metni şöyledir: “MADDE 136.– Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Başbakan Yardımcısı yukarıdaki sözleri, bir gün önce dile getirmiş olduğu ve dinci gruplara sevinçten göbek attıran “Diyanet laiklik ilkesi doğrultusunda görev yapar şeklindeki maddenin Anayasa’dan çıkarılması gerektiği” şeklindeki sözlerine açıklık getirmek için söylemiş bulunuyor(2).

Aslında Bekir Bozdağ ve onun temsil ettiği zihniyetin maksadı bellidir. Onlar, genelde Ulemanın, özelde ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dini konulardaki görüşlerini, yapacakları bazı kanunlarda temel almayı hedeflemektedirler. Örneğin “Kürtaj” konusunda yaşananlar bunu göstermektedir. Önce Başbakan çıktı “Kürtaj cinayettir”dedi, arkasından Ulema(!) ve DİB “Kürtaj cinayettir ve haramdır” dedi.

Kürtaj konusunda yaşananlar bir kez daha gösterdi ki; eskiden, özellikle Osmanlı döneminde, en azından şekil itibarıyla önce “Müftü’l En’am” veya “Şeyhülislam”fetvâsını verir, bu “Fetvâ” Padişahın onayıyla (Mührüyle) birlikte “Ferman” haline gelirdi. Günümüzde ise tam tersi bir durum yaşanıyor. Önce siyasi liderler hükmünü veriyor, arkasından ulema siyasi liderin vermiş olduğu hükmü destekleyecek biçimde fetvâ oluşturuyor. Daha doğrusu uyduruyor. Yani atanmışın seçilmişe tâbiyeti, din gibi hassas bir konuda da kendisini göstermiş bulunuyor! Seçilmişlik demokrasilerde elbette önceliklidir. Ancak konu, din gibi uzmanlık konusu olunca burada seçilmişlik değil, ehliyet önce gelir.

Yukarıdaki sözlerinden anladık ki; Sayın Bozdağ, laikliği aynı zamanda devletin dine ve din mensuplarına karışmaması olarak tanımlıyor. Peki, bütün ilk ve orta öğretim kurumlarında “Kur’an-ı Kerim” ve “Peygamberimizin Hayatı” derslerini neden müfredata soktunuz? Peki; Sayın Başbakanın 3x4 yasasını savunurken sarf etmiş olduğu“Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” şeklindeki sözlerini nasıl yorumlamak gerekir? Ankara kent merkezinde iki adet olan ve dini bilgi ağırlıklı eğitim-öğretim yapan İmam-Hatip Lisesi sayısını neden 32’ye çıkarma gereği duydunuz? Zinayı neden suç olmaktan çıkardınız? Kürtajı neden yasaklama gereği duyuyorsunuz? Peki, bütün bunlar tam da devletin dine ve toplumun dini hayatına müdahale etmesi anlamına gelmiyor mu? Elbette tam da o anlama geliyor.

Aslına bakarsanız ben, devletin toplumun dini hayatına müdahale etmesi gerektiğini savunuyorum. Bunu, hem dinin ehil insanlar tarafından doğru ve tarafsız biçimde öğretilmesi gerektiği için savunuyorum, hem de toplumda din kargaşası, bu sebeple de kavga ve çatışma yaşanmaması için savunuyorum. Hatta ben, dinin ve dini hayatın, kerameti kendinden menkul bazı din adamlarının, ulemanın, şeyhlerin, meşayıhların, mezhep ve tarikat temsilcilerinin insafına bırakılmaması gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde toplumda inanç eksenli bölünmelerin, tartışmaların, kavga ve çatışmaların yaşanacağını adım gibi biliyorum. Çünkü bu konuda önümüzde çok canlı örnekler duruyor. Afganistan, Irak, Pakistan, Suriye, Lübnan, hatta Mısır bu konuda önümüzde duran canlı örneklerdir.

Aslında Bekir Bozdağ’ın maksadı başkadır. O aslında “Laiklik” ilkesinin bütünüyle Anayasa’dan çıkarılmasını istiyor. Şimdilik kelime oyunlarıyla, konunun etrafında dolaşıyor sadece. Arkası mutlaka gelecektir. Gerçekte 136’ıncı maddeyi değiştirmek suretiyle Diyanet’in ve din adamlarının devlet idaresindeki etkinliğini arttırma ve dinin devlete karışmasının önündeki engelleri kaldırmak niyetindedir. Ona göre; nasıl ki devlet dine ve dini hayata müdahale ediyor, din ve din adamları da devlet idaresinde müdahil olabilmelidir.

Esasen biz de (kısmen de olsa) Sayın Bozdağ gibi düşünüyoruz. Bize göre de “Kişiler” ve “Diyanet” gibi din hizmeti veren kurumlar laik olmazlar. Hele hele cami, kilise ve havra gibi ibadet mahalleri ile Kur’an Kursu ve İmam-Hatip lisesi gibi eğitim ve öğretim kurumları, tabiatları gereği asla laik olamazlar. Olamazlar olmasına da, kişiler dini hayatlarını yaşarken, Diyanet ve diğer dini kurumlar da kendilerine verilen din hizmeti görevini yerine getirirken “Laiklik” ilkesinin gerektirdiği hassasiyetlere uygun hareket ederler. Örneğin kişiler, kendileri dışındaki din ve inanç mensuplarını “Öteki” olarak veya ikinci sınıf vatandaş ve insan olarak göremezler. Diyanet ise din hizmeti verirken, İslamiyet dışındaki dinlere mensup kişileri rencide edecek tarzda diğer dinleri ve inanç sistemlerini kötüleyemez. Mevcut Anayasanın 136’ıncı maddesi tam da bu husus öngörülerek hazırlanmıştır ve bence olduğu gibi yerinde kalmak zorundadır.



  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN