Hazretin konuya ilişkin açıklaması şöyle:
İdris-i Bitlisî Üzerinden Atatürk Düşmanlığı [Ömer Sağlam]
Bu makale; "Yazı İşleri"miz tarafından redakte edilmemiş,
yazarı tarafından gönderilmiş özgün hâliyle yayınlanmıştır
Vahid-i Bitlisî (Bitlisli Vahit Kiler) buyurmuş ki; "İstanbul'da Haliç manzaralı Piyer Loti Tepesi'nin adı İdris-i Bitlisî olsun!"
Hazretin konuya ilişkin açıklaması şöyle:
Hazretin konuya ilişkin açıklaması şöyle:
"Bitlisli olarak, bu ismin değiştirilerek Piyer Loti haline getirilmesi kanımıza dokunuyor. Belgeleri hazırlayarak, belediyeye gerekli başvuruyu yapacağız. Eyüp'teki o meşhur köşkün adı 1934'e kadar İdris-i Bitlisi Köşkü olarak biliniyormuş. Tepenin adı da kayıtlarda 'İdris-i Tepesi' diye geçiyor. Ne var ki, 1934 yılında, Fransız yazarı Pierre Loti'nin ismi verilmiş. Biz bunu öğrendiğimiz zaman Bitlisliler olarak kanımıza dokundu, ağrımıza gitti..."(1). Vahid-i Bitlisî'nin konuya ilişkin gerekçesi de hazır; "İdris-i Bitlisî, doğu Anadolu'nun Osmanlı'ya bağlanmasında yararlılıklar göstermiş, devlete hizmet etmiştir..."
İdris-i Bitlisî'nin, Doğu Anadolu'nun Osmanlı'ya bağlanmasında rol oynadığı doğrudur. İnisiyatif kullanarak bazı sivil girişimlerde bulunduğu biliniyor. Ancak bölgenin Osmanlı topraklarına bağlanmasında kılıcın hakkını da asla göz ardı etmemek gerekir. Otlukbeli ve Çaldıran savaşları olmasaydı, ya da örneğin Kanuni Sultan Süleyman Bağdat Seferi'ne çıkmasaydı veya lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa gibi Osmanlı devlet adamlarının Doğudaki seferleri olmasaydı Vahid-i Bitlisî'nin iddia ettiği gibi, bölgenin kansız ve kavgasız bir şekilde Osmanlı'ya bağlanması herhalde mümkün olmazdı. Vahid-i Bitlisî'nin, İdris-i Bitlisî'nin Doğu Anadolu'yu kansız kavgasız Osmanlı'ya bağlamıştır şeklindeki iddiası, aslında Abdulilah Fırat'ın, "Dedem Şeyh Sait sayesinde doğuda binlerce Ermeni Köyü ve yüz binlerce Ermeni İslamiyet' tercih etmiştir" demesi kadar saçmadır. Sözün burasında aslında dilimin ucuna bir cümle geliyor ama ne olur ne olmaz düşüncesiyle yine de söyleyemiyorum...
İdris-i Bitlisî, 1452-57-1520 yılları arasında yaşamıştır. 1490 yılına kadar Akkoyunlu hükümdarlarına (Uzun Hasan'a ve oğlu Yakup'a) hizmet ettiğini, Akkoyunluların zayıflaması üzerine kendisini İstanbul'a davet eden II. Bayezit'in davetine uyup İstanbul'a geldiğini ve o tarihten sonra ölünceye kadar Osmanlı'ya hizmet ettiğini söylüyor tarihler(2).
Soner Yalçın 2009 yılında Hürriyet gazetesinde yazmış olduğu bir yazıda İdris-i Bitlisî hakkında şöyle diyor:
"Bazı Kürtlere göre 'kahraman', kimi Kürt aydınına göre 'iblis', Dersimli Kürtlere göre 'hain', Alevilere göre 'cellat', Doğulu şeyhlere/şıhlara göre ise 'Mevlana Hâkimüddin' idi. Sünni Kürtleri, Alevi Türkmen Safevilerin kılıcından Osmanlı’yla ittifak yaparak kurtaran İdris-i Bitlisi gerçekte kimdi? Türkleri nasıl Kürtleştirdi? DTP’nin kapatılmasıyla ne ilgisi vardı? Çok gerilere gitmeyelim. Selçuklular-Kürtler ilişkisi inişli çıkışlı oldu. Taraflar birbirinden pek hazzetmedi. Kürtler, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Dulkadiroğlu gibi Türk beylikleri himayesinde de pek mutlu olmadılar. Kürtler, en çok Osmanlılar döneminde rahat ettiler. Bunu sağlayan kişi ise İdris-i Bitlisi idi..."(3)
Bir âlim olarak Farsça kaleme almış olduğu "Heşt Behişt" isimli eser, aslında Osmanlı'nın ilk 9 padişaha (Yavuz Sultan Selim'e) kadar olan dönemini kapsayan bir Osmanlı Tarihi'dir. Geçenlerde Habertürk TV'de yayınlanan "Tarihin Arka Odası"programlarından birisinde TTK Yönetim Kurulu üyesi de olan Doç. Dr. Erhan Afyoncu'dan öğrendik ki; 2500 sayfa olan bu kitap henüz tam olarak Türkçeye çevrilmemiştir! Bana kalırsa Vahid-i Bitlisî'nin kanına asıl dokunması gereken budur. Yani bu eserin henüz Türkçeye kazandırılmamış olmasıdır. Sayın Vahid-i Bitlisî, tıpkı Cüneyt Zapsu gibi himmet buyursa da Heşt Behişt'i Türkçeye kazandırsa gerçekten de önemli bir hizmet yapmış olur.
Bilindiği gibi; eşi "Karma Namaz" safsatasının da altına imza atan ve hakkında Sayın Başbakan için Amerikalılara "Bu adamı deliğe süpürmeyin, kullanın" dediği iddiaları bulunan A-101marketler zincirinin sahibi Cüneyt Zapsu, dedesi Abdurrahman Zapsu'nun İslam Dini hakkında yazmış olduğu bir kitabı, geçtiğimiz yıllarda bastırarak yüksek zevata dağıtmasıyla ünlüdür. Aynı şeyi, pek ala Vahid-i Bitlisî de yapabilir. Reklamlarda Ankaralı Turgut'un "Alışverişte A-101, kalitede A-101, ucuzlukta A-101" deyip, her kıvırtışında her nedense ben Cüneyt Zapsu'yu ve ona kıyasla Vahid-i Bitlisî'yi anıyorum.
Doç. Dr. Erhan Afyoncu'dan öğrendik ki; "Yavuz Sultan Selim'in, Çaldıran seferi sırasında 40.000 Alevi ve Kızılbaş'ı kestiğini" söyleyen kişi de bu İdris-i Bitlisî imiş. Daha doğrusu ondan başka böyle bir bilgi veren yokmuş. Erhan Afyoncu'nun dediğine göre; bu bilgi yanlışmış ve o tarihlerde bölgede bu ölçekte bir nüfus değişimi olmamıştır.
Sapphire ve Dideban isimleri de değiştirilsin!
İdris-i Bitlisî'nin, 1490 yılına kadar Akkoyunlu hükümdarlarına, arkasından da Osmanlı sultanlarına hizmet ettiğini dikkate alırsak; adı geçenin ehli sünnet mezheplerinden birisine (Muhtemelen Şâfî) mensup olmakla mezhep taassubu içinde bulunduğu ve Alevilerle Şiilere düşmanlık beslediği de ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple de Yavuz Sultan Selim'in, Alevilere ve Kızılbaşlara cephe almasından büyük bir keyif aldığı ve sırf Yavuz Sultan Selim'e yaranmak, onu övmek, tabiri caizse Yavuz Sultan Selim'e dalkavukluk yapmak adına Çaldıran Seferi sırasında katledilen Alevi ve Kızılbaş sayısını abartılı olarak vermektedir. Dolayısıyla yazmış olduğu eserlerin bilimsel değeri tartışmalıdır.
Öte yandan, İdris-i Bitlisî'nin, ikbal günlerinde Akkoyunlu Devleti'ne, onların tarih sahnesinden silinmesinden sonra da bölgede yeni güç haline gelen Osmanlılara hizmet vermeye başlaması, onun da tıpkı benzeri pek çok insan gibi "güce tapınma" ve "kuvvete boyun eğme" geleneğine sahip olduğunu göstermektedir.
Soner Yalçın'ın ve tarih uzmanı Doç. Dr. Erhan Afyoncu'nun sözlerini yan yana getirince karşımıza çıkan gerçek şudur:
İdris-i Bitlisî'nin yalanları ve uydurmaları sebebiyle bugün Alevilerle Sünniler arasında Yavuz Sultan Selim ve Çaldıran Savaşı etrafından da bir sürtüşme yaşanıyor bu ülkede. Kitabında, bu ülkenin yurttaşlarını birbirine düşürecek şekilde kim bilir daha ne asılsız bilgiler ve yalanlar var İdris-i Bitlisî'nin.
Ancak yine de bu eserler tam olarak mutlaka Türkçeye kazandırılmalıdır diye düşünüyorum ben. Bana kalırsa Vahid-i Bitlisî, öncelikle hemşehrisi İdris-i Bitlisî'nin eserlerini Türkçeye kazandırmalı, arkasından da İstanbul Büyükdere'de yaptırdığı 261 metre yüksekliğindeki rezidanslarının SAPPHİRE olan adını İdris-i Bitlisî olarak değiştirmelidir. Bu mümkün değildir mi diyorsunuz. O zaman hiç olmazsa Bitlis'in tam ortasında bulunan ve Bitlis'e kuşbakışı tepeden bakan tepenin adını "İDRİS-İ BİTLİSÎ" olarak değiştirmelidir. Ne demek "DİDEBAN" efendim?! Hiç Allah'ın tepesine "gümrük kolcusu, gözcü, bekçi, nöbetçi, gözetleyici" gibi isimler mi verilirmiş!? Ona ve cümle Bitlislilerin kanına yakışan da budur zaten. Gerisi mi? Gerisi ucuz politika ve düpedüz Atatürk düşmanlığıdır. Niye mi? Çünkü Vahid-i Bitlisî, işi 1934 yılına, yani Atatürk dönemine kadar götürerek ucuz politika yapmaya ve bazı çevrelere mesaj vermeye çalışmaktadır...
Ömer Sağlam
____________________
2-wikipedia.org/wiki/İdris-i_ Bitlisibitlisi - Benzer Bunu genel olarak +1'lediniz. Geri al
İdris-i Bitlîsî' veya Bitlisli İdris (d. 1452-57 - ö. 1520)
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.