Kürtajın Yasaklanması Neslin Bozulmasıdır [Ömer Sağlam]

Bu makale"Yazı İşleri"miz tarafından redakte edilmemiş
yazarı tarafından gönderilmiş özgün hâliyle yayınlanmıştır  

Benim çocukluğum, köyde geçmiştir. İyi hatırlıyorum çocukluğumda “Kürdaşı” diye bir kavram duyduğumu. Anamın da aralarında bulunduğu köylü kadınlar kendi aralarında konuşurlarken “Falancanın karısı kürdaşı yaptırmış” demişlerdi de ben de çocuk aklımla kadının Kürt aşı, yani bir tür Kürt yemeği yaptırdığını sanmış ve bu yemeği görmeyi pek merak etmiştim! Meğer bizim köylü kadınlar, yemekten filan bahsetmiyorlarmış. Onlar düpedüz bildiğimiz kürtajdan, yani çocuk aldırmaktan bahsediyorlarmış! Bunu çok sonraları öğrenecektim ben…

Gündem oluşturmakta ve suni gündem yaratmada Başbakanın üstüne daha adam tanımam. Nereden buldu, nasıl etti bilmiyorum, hiç ortada yokken “Kürtaj” meselesini getirip halkın gündemine yerleştirdi. Sanki ülkenin temel problemi kürtajmış gibi. Bu sayededir ki; millet Uludere tartışmalarını, İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik arasındaki Uludere polemiğini unutup gitti. Hatta 28 Şubat döneminin kuvvet komutanlarının tam tekmil mahkemeye çıkarılması ve bir kısmının tutuklanmaları bile bu yapay gürültü içinde fazla dikkat çekmedi. Başbakan, gerçekten de siyasette ustalık dönemini yaşıyor artık. Çünkü yapmış olduğu en küçük bir siyasi manevra bile gündem oluyor ülkede. Bundan daha büyük ustalık olur mu sanıyorsunuz?

Kürtajın yasaklanması kadının sosyal hayattan çekilmesi ve neslin bozulmasıdır
Başbakan geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan bir uluslar arası toplantıda yaptı sezaryen ve kürtaj konusundaki açıklamasını. Sezaryen ve kürtajı cinayet olarak niteledi yapmış olduğu bu konuşmada. Kürtaj hadi neyse de sezaryeni cinayet olarak nitelemesi biraz absürt kaçmıştır. Gerçi şöyle bir durum varmış, ben de yeni öğrendim: Üst üste birkaç kez sezaryenle doğum yapan kadının ilave çocuk yapması riske girermiş(Elbette bunun aksini söyleyenler de vardır)! Anlaşılan Sayın Başbakan, kadınların sezaryenle doğum yaparak, ilk birkaç çocuktan sonra riskli doğum ortamına girmelerini, yani kendi canlarını tehlikeye atmalarını ve böylece doğurmaları muhtemel çocukların doğmasına engel olduklarını düşünerek sezaryeni de cinayet olarak nitelemiş olmalı! Oysa bence de sezaryenin cinayet olarak nitelenmesi, zorlama bir yorumdur ve devleti sezaryen masraflarından kurtarmak için böylesi absürt yaklaşımlara hiç gerek yoktur. Türkiye’de sezaryenle doğum yapma oranının yüksek olduğu söylenmektedir ve normal doğum yapma imkânı olan kadınların bu yola başvurmasına elbette bizler de karşıyız.

Başbakanın sezaryen ve kürtaj çıkışı karşısında kendisini destekleyenler olduğu gibi, kendisine karşı çıkanlar da var. Ancak karşı çıkanlardan hiçbirisi, MHP Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin yapmış olduğu esprinin seviyesinde espri yapamamışlardır. Şu espri Özcan Yeniçeri’ye aittir: “Sayın Başbakan sezaryen oldu mu da sezaryenin ne olduğu konusunda ahkâm kesiyor. Bu kadınlara özgü bir olgudur. Zorda kalan darda kalan insanın başvurduğu bir yöntemdir…” (1)

AKP iktidarı ne pahasına olursa olsun kürtaj yasağını getirmekte kararlı gözüküyor. TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun AKP’li Başkanı Ayhan Sefer Üstün’e bakılırsa, tecavüze uğrayan kadınlar bile kürtaj yaptırmamalı ve çocuklarını doğurmalıymış. Çünkü Bosna’da Sırpların tecavüzüne uğrayan Müslüman Boşnak kadınları da doğurmuşmuş(2). Bosna Savaşı sırasında Sırp askerlerinin tecavüzüne uğrayan Müslüman Boşnak kadınlarının, birçoğunun intihar ederek kendi hayatlarına son verdiğinden, geri kalanların çoğunun da kürtaj yaptırdığından haberi yok galiba Sayın Ayhan Sefer Üstün’ün. Üstelik o, bu sözleriyle Müslüman Boşnak kardeşlerimize hakaret ettiğinin farkında bile değil. Boşnak kadınlar zorunlu olarak doğurmuş olsalar bile, Bosna Hersek’teki İslam anlayışı, bizim için asla ölçü olamaz. Olmamalıdır da.

Medyaya yansıyan haberlere göre; kürtaj yasağı bir Katolik dünyasının ruhani üssü olan Vatikan’da varmış, bir de Vatikan’ın görüşleri doğrultusunda katı bir Katolik anlayışının egemen olduğu İrlanda ve Malta’da, bir de İslam ülkesi olan Mısır’da. Diğer birçok ülkede yasal sınırlamalarla ve tıbbi sebeplerle kürtaj yaptırmak mümkünmüş. Ülkemizde de bu konu, yasaya bağlı olarak halen serbesttir.

Öte yandan AKP iktidarı döneminde zinanın suç olmaktan çıkarıldığı biliniyor. Zinanın suç olmaktan çıkarılmasına ilave olarak kürtajın yasaklanması demek, Türk neslinin ve soyunun bozulması demektir.

Bakın ne diyor Ayhan Sefer Üstün: “Tecavüz eylemi bir suç. Bu suçun cezasını kim çekmeli? Tecavüzcü çok ağır bir şekilde çekmeli. Ama siz tecavüzcüye değil, tecavüz sonucu ortaya çıkacak insana bunu ödetiyorsunuz…(Bu çocuklara) anne bakmak istemiyorsa, devlet olabilir (bakabilir)…”(3).

Ayhan Sefer Üstün, bu lafları aklı ererek mi söylüyor, yoksa liderine yağ çekme adına öylesine mi söylüyor bilmiyorum. Ancak söyledikleri, Türk neslinin ve Türk ırkının tam da bozulması demektir. Üstelik ister normal ilişkilerde, isterse tecavüz sonucunda olsun, insan denilen varlık hemen ortaya çıkmaz. Sperm ile yumurtaların birleşmesi, bir varlığa insan demek için yeterli değildir. İslamiyet bile bu birleşime insan diyebilmek için 15 haftanın, yani ilişkinin üzerinden 105 gün geçmesini öngörmüştür. AKP’li Beyoğlu belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın babası da olan İlahiyatçı Ali Rıza Demircan günlerdir bu konuyu dillendirip duruyor televizyonlarda(4).

Ayhan Sefer Üstün, neredeyse mastürbasyon sonucunda dışarı atılacak sıvıya da insan diyecek ki; tecavüzle bir kadını hamile bırakan erkeğin yapmış olduğu davranış, aslında bir nevi mastürbasyondan başka bir şey değildir! Bana göre de tek taraflı istek ve iradeyle gerçekleşen cinsel ilişki ile mastürbasyon arasında hiçbir fark yoktur…

Böyle bir ilişki sonucunda oluşan hamilelikten kurtulma konusunda kadına yasak getirilmesi ve bu ilişki sonucunda doğacak çocuğun annesinin sahip çıkmaması halinde devlet tarafından bakılacak olması, devlet eliyle zinanın yaygınlaştırılması, kadınların sosyal hayattan koparılarak evlere kapatılması ve Türk neslinin bozulması anlamına gelecektir. Neticede devlet imkânlarının, nesebi gayri sahih insanlara hasredilmesi ve bu insanların devlet kadrolarında görevlendirilmesi, devletin bu insanlar tarafından ele geçirilmesi demek olacaktır. Halbuki; büyük Atatürk’ün “Milletimden isteğim şudur ki; başına seçip yönetici yapacağı kişilerin yüksek karakterli ve seciyeli olmalarına özen göstermekten bir an bile imtinâ etmesin…” anlamında bir söz söylediği biliniyor.

Çamlıca Tayip Erdoğan Camii
Adı ne olur bilinmez ama Sayın Başbakan İstanbul’un en güzel yerlerinden birisi olan Çamlıca Tepesi’ne İstanbul’un her yerinden görülecek biçimde devasa boyutlarda bir cami yapılacağını açıkladı dün İstanbul’da. Tayip Bey’in İstanbul için düşündüğü bir çılgın projesi vardı galiba. Bu projenin Kanal İstanbul olduğu söylenmişti bir ara. Anlaşılıyor ki; bu projeden çark ediliyor. Marmaray, Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Çamlıca Camii ile yetinecek gibi görünüyoruz.

Çamlıca Tepesi’ne cami mi yapılır yoksa Mehmet Ali Birand’ın dünkü ana haber bülteninde değindiği gibi otel mi yapılır bilmem. Ancak Sayın Başbakan’a tavsiyemiz şudur: Sayın Başbakan, farkında mısınız: Milletin yapacağı çocuk sayısından tutun da doğumun normal mi, sezaryenle mi olacağına varıncaya kadar her şeye karışmaya başladınız. Bana kalırsa lütfen artık milletin yatak odasından çıkın da kendi işinize, gücünüze bakın efendim. Örneğin Dünya Ekonomik Forumu tarafından açıklanan cinsiyet eşitsizliği raporunda 135 ülke arasında 129’uncu olan Türkiye’yi daha üst sıralara çıkarmak için çaba sarfediniz. Aksi takdirde hakkınızda biz de milletçe Sayın Özcan Yeniçeri gibi duâ etmeye başlayacağız. 
Nedir o duâ ? 

“Allah hiç kimseyi güç sarhoşu yapmasın..."(5)


Ömer Sağlam 
_________
2-31.05.2012 tarihli Akşam Gazetesi, “Tecavüze uğrayan da kürtaj yaptırmamalı” başlıklı haber, s, 10,
3-Aynı haber.
4- DİB Din İşleri Yüksek Kurulu’nun “Kürtaj” konusundaki görüşü şudur:
“Henüz dört aylık olmayan gebeliğe son verilebileceği görüşünde olan bazı fakihler varsa da, gebelik gerçekleştikten sonra, dört aylık süre içinde de olsa, bir zaruret olmaksızın rahimdeki nutfe ve ceninin gerek ilaç, gerekse diğer etki ve işlemlerle düşürülmesi veya aldırılması (kürtaj) İslam bilginlerinin büyük çoğunluğu tarafından caiz görülmemiştir. Dört aylıktan sonra ise, annenin hayatının kurtarılması dışında bir sebeple gebeliğe son vermenin (kürtajın) haram ve cinayet hükmünde olduğunda İslam müctehit ve fakihleri ittifak etmişlerdir. Sonuç olarak denilebilir ki, gebeliği önleyici tedbirlere başvurarak doğumu kontrol altında bulundurmak, istenmeyen durumlarda gebeliğe engel olmak caiz ve mümkündür. Ancak, gebelikten sonra, annenin hayatî tehlikesi gibi haklı, kesin ve meşru bir zaruret olmaksızın, düşürmek veya aldırmak (kürtaj) yolu ile bir canlının hayatına son verilmesi caiz değildir. Gebeliği önleyici tedbirlere başvurarak doğumu kontrol altında bulundurmak, istenmeyen durumlarda gebeliğe engel olmak caiz ve mümkündür. Ancak, gebelikten sonra, haklı, kesin ve meşru bir zaruret olmaksızın, düşürmek veya aldırmak (kürtaj) yolu ile bir canlının hayatına son verilmesi caiz değildir.”(bkz. http://www.diyanet.gov.tr/turkish/diyanetyeni/KurulDetay.aspx?ID=1162).

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN