Bu makale redakte edilmemiş, üzerinde hiçbir düzeltme
yapılmadan, yazım kuralı uygulamasından, sözcüklerine
kadar; yazarının gönderdiği özgün hâlde yayınlanmıştır
Tayyip Bey'in Çılgın ProjesiTürkiye, uzunca bir süre Tayyip Bey'in "Çılgın Projesi" ile kafa yorup meşgul oldu. Üçüncü Boğaz Köprüsü'nden tutun da Kanal İstanbul'a kadar çeşitli senaryolar yazılıp çizildi. Ancak bunların hemen tamamı fos çıktı. Daha önce benzerleri yapıldığı için Üçüncü Boğaz Köprüsü Projesi'nin çılgın bir tarafı olmadığı gibi, Kanal İstanbul da akılcı bir proje değildi. Zira İstanbul Boğazı ortada dururken, Çatalca gibi İstanbul Boğazı'na çok yakın bir noktadan ikinci bir su yolu açmak, ekonomik olmadığı gibi biraz da ahmakça bulunmuştur. Çünkü İstanbul Boğazı gibi, uluslararası anlaşmalara göre ücretsiz geçiş hakkı olan bir boğaz varken, yabancı gemiler neden para ödeyerek Kanal İstanbul'u tercih edeceklerdi? Bu sebeple, Türkiye kamuoyundan yeterli desteği alamayan Kanal İstanbul Projesi de rafa kalkmış gözüküyor.
Şahsen Başbakanın çılgın projesinin yerli marka otomobil ve yerli motor yapılması olabileceğini düşünmüştüm ama galiba Başbakanın "Babalar işte burada" diyerek projeyi havale ettiği iş adamları da bu konuda fazla istekli değiller. Çünkü Başbakanın bu konuyu dillendirdiği tarihten bu yana uzunca bir süre geçmesine rağmen bu konuda herhangi bir gelişme olmadı. Ya da oldu da bizim haberimiz olmadı...
Ancak başbakan bu, hiç durur mu? Mutlaka bir şeyler yapması gerekirdi. Düşündü taşındı sonunda kararını verdi; İstanbul'un Anadolu yakasında, Avrupa yakasında olduğu gibi sultanlara layık bir "Selatin" cami yok, onun için İstanbul'un her yerinden rahatça görülen Büyük Çamlıca Tepesi'ne bir Selatin Camii yaptırayım. Nasıl olsa 2014 yılında Türkiye'nin yeni sultanı olacağım. İnşallah bu cami 2014 yılında biter ve biiznillah sultan olarak ilk cuma namazını da orada kılarım. Hatta kim bilir belki de cuma namazını bizzat kıldırırım. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi.
İşte Başbakanın bizi bu şekilde düşünmeye iten sözleri; "Avrupa yakasında bir Süleymaniye var, Mimar Sinan'ın İstanbul'daki ilk eseri Şehzadebaşı Camii var. Bir diğer tarafta Sultanahmet ve Fatih camileri var. Fakat bu yakada böyle bir cuma camisi, bir selatin cami mevcut değildi. Arzu ettik ki, bu yakada da birkaç tane selatin cami, cuma camisi olması lazım. Bu kararı verdik..."(1)
Başbakanın bu tasavvuru üzerine hemen bir cami yaptırma derneği kuruldu ve dernek bir proje yarışması açtı. Geçenlerde galiba gazetelere bu konuda bir ilan bile verdi. Oysa Sayın Başbakan bal gibi biliyor İstanbul'un Anadolu yakasında da selatin camileri bulunduğunu. Bu camilerden birisi de hemen Üsküdar'daki evinin yanı başındaki"Mihrimah Sultan Camii"dir. Üstelik Mihrimah Sultan Camii, tıpkı Süleymaniye ve Selimiye gibi Mimar Sinan'ın önemli eserlerinden birisidir.
Zübük Siyaseti
"...Çamlıca Tepesi'nde televizyon vericisinin hemen yanındaki alana İstanbul'un her yerinden gözükecek şekilde dizayn edilecek dev bir camii yapılacaktır. İnşaat çalışmaları, iki ay içinde başlayacaktır. Üsküdar'ın camlarında artık farklı yansımalar olacak. İstanbul'u sevmek, medenileşmenin bir yoludur. İstanbul medineler içinde farklı bir şehir. Bundan dolayı onun sevgisi de bizde bir farklılık ifade ediyor..."(2)
Bu sözler de Başbakan'a aittir. Başbakanın uzun süredir camiler üzerinden siyaset yaptığı gözlerden kaçmıyor. Bunu ilk defa Süleymaniye Camii'nin restorasyon sonrası ibadete açılması sırasında yaptı. Çünkü restorasyon çalışması sonunda öyle bir açılış merasimi yapıldı ki; zannedersiniz cami temelinden başlanarak yeniden yapıldı. Zannedersiniz Caminin açılışını yapan Başbakan değil de Muhteşem Süleyman. Zannedersiniz yanındaki fesli cübbeli adam da kendi atadığı Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez değil, sanki Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi ya da Ebussuud Mehmet Efendi. Aynı şeyi Fatih Camii'nin restorasyonu sonrasında ve Ataşehir Camii'nin ibadete açılışı sırasında da yaptı Başbakan.
Başbakanın işte bu tavrı, hemen Aziz Nesin'in "Zübük" isimli tiyatro eserini ve Merhum Kemal Sunal'ın Zübükzade İbrahim Bey'i canlandırdığı "Zübük" isimli sinema filmini akıllara getirdi. Filmde okul yaptıralım diye çırpınan Avukat Burhan'a karşı cami yaptıralım diye direten ve sonuçta dediğini yaptıran İbrahim Zübükzade geldi gözlerimizin önüne. Hani şu Kadir Ağa'nın kızı Yektane'yi Milletvekili Karısı yapacağım diye kuşatma altına alan Zübükzade İbrahim Bey...
Ayranımız yok içmeye limuzinle gideriz camiye
Dünyada, Başbakanı Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı gibi çalışan ikinci bir ülke daha var mı bilmiyorum. Hükümetin yağdanlıkları arasında bulunan ve bu yönü itibarıyla hiç de tasvip etmediğim Taha Akyol'un konuya ilişkin düşüncelerine harfiyen katılıyorum. Evet; AKP'nin yağdanlığı pozisyonundaki Taha Akyol'un da dediği gibi(3), Ataşehirde belki camiye ihtiyaç vardı ve yapıldı. Ancak ecdatla yarış edercesine Çamlıca Tepesi'ne dev bir cami yapmak da neyin nesidir. Büyük Çamlıca Tepesi gibi, sınırlı iskâna sahip olmakla cemaati de sınırlı olacak bir noktada devasa boyutlarda yapılacak bir cami, duadan çok kesinlikle beddua getirecektir. Böyle bir düşüncenin, Trabzon'da birkaç aylığına çıktıkları yaylaya çok minareli ve çok şerefeli cami yaptıran Trabzonlu hacı Temellerin ve Dursunların düşüncesinden hiçbir farkı yoktur. Hele hele teknolojinin imkânlarını kullanarak, "Ecdadın yaptıklarından daha geniş kubbeye ve daha yüksek minarelere sahip" diyerek Mimar Sinan, Mimar Dâvut Ağa ve Sedefkâr Mehmet Ağa ile boy ölçüşmek en hafif tabiriyle ecdada saygısızlık ve haddini bilmezliktir.
İstanbul'da Metrobüs köprüleri insanların üzerine çökerken, Tekirdağ'da Arabalı vapurun yanaştığı iskeledeki hata sebebiyle gemiden inen otomobiller direk denize uçarken, Ankara'da şehrin ana arterlerinden birisi olan İnönü Bulvarı çökerek üzerindeki insanları yutarken, Ataşehir'de yapılan cami için 40 milyon TL. harcamak, Çamlıca'ya yapılacak cami için bu rakamın katlarını harcamayı göze almak hangi akla hizmettir. Biz camiye karşı değiliz, israfa, gösterişe, ihtişama ve debdebeye karşıyız.
Ataşehir Mimar Sinan Camii'nin, cami derneği tarafından yaptırıldığı ve bu iş için 40 milyon TL. harcandığı söyleniyor. Soruyorum; bu dernek kimler tarafından yönetiliyor? Bu kadar parayı nereden buldular? Hac ve Umre Hesabı'ndan veya Diyanet Bütçesinden bu derneğe ne kadar para aktarıldı? Cemevlerini ibadethane saymamak için kırk dereden sel getirerek bu ülkedeki alevi vatandaşlarımızı kahredenler, camiler için kaynak yaratmakta neden hiçbir beis görmezler? "Müslümanların ibadethanesi camidir" diyerek Alevileri zorla sünnileştirmeye çalışanlar ve kendilerine göre bir din tanımı yapanlar, böyle gösterişli camiler yapılmasına neden seyirci kalırlar?
Diyeceksiniz ki; "Alevilerin ağzıyla konuşuyorsun". Hayır, dini siyasete alet edenlere ve camiler üzerinden mesaj vermeye çalışanlara isyan eden bir sünni vatandaş olarak söylüyorum bunları. Lütfen benim dinimi ve ibadethanemi siyasete alet ederek kirletmeyiniz efendiler.
Ak Gençliğe Göre Çamlıca Camii Kıyamet Alametidir!
Muhtemelen Ak Parti tarafından kurdurulan ve Ak Gençliğin buluşma Noktası şeklinde lanse edilen http://www.akpartiforum.com isimli internet sitesinde; 2011 yılının Ağustos ayında, Fas'ta bulunan, gösteriş ve büyüklüğü ile dikkat çeken 2'inci Hasan Camii etrafında, camiye ait görseller eşliğinde bir tartışma yapılmış. Camilerde ihtişama ve gösterişe karşı olduğu anlaşılan "İntifada" nickli bir kişi önce Hz. Peygamber'e ait olduğunu söylediği şu hadisleri aktarıyor: - “Mescid yükseltmekle, mescid süslemekle emrolunmadım.” (Ebû Dâvud; et-Tâc, 1/243)
- “İnsanlar, mescid yapma yarışına girip bununla övünmedikçe kıyâmet kopmaz.” (İbn Mâce, Mesâcid 2)
- “Sizin benden sonra, yahûdilerin havralarını, hıristiyanların da kiliselerini süsleyip püsleyerek yükselttikleri gibi, mescidlerinizi süsleyip püsleyeceğinizi görür gibiyim.” (İbn Mâce, Mesâcid 2)
-“Bir topluluk, mâbedlerini süsleyip püsleme hastalığına tutulmadıkça, ameli çirkin ve zararlı hale asla gelmez.” (İbn Mâce, Mesâcid 2)
Arkasından da herkesin iştirak edebileceği şu yorumu yapıyor: "Tabi ki ihtiyaca cevap verecek camiler yapılmalı ama sefaletin kol gezdiği dünyada kaynaklarımızı düzeni sağlamak için kullansak daha iyi olur diye düşünüyorum... unutmayalım ki peygamberimiz hurma dallarıyla örtülü bir mescide sahipti... Camilerimizle değil, cemaatlerimizle fark yaratmalıyız..."(4).
Ayrıca internet ortamında dolaşan ve Hz. Peygamber'e ait olduğu söylenen bir başka rivayette ise kıyametin kopmasına yakın belirtilerden birisi; "Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek (kilise ve havralar gibi) ve içlerinden yüksek sesler gelecek" şeklinde dile getirilmiştir.
Çamlıca Camii Marmara Depreminin Habercisi mi?
Yani anlayacağınız Çamlıca Tepesi'ne yapılacak olan ve Başbakanın tabiriyle "DEV" boyutlarda olacak cami konusunda Başbakan ile partisinin gençlik kolu olan "Ak Gençlik" ters düşmüş bulunuyor. Zira Fas'ta Atlas Okyanusu'na nâzır şekilde yapılan II. Hasan Camii nasıl kıyamet alametiyse, Marmara Denizi'ne nâzır olarak yapılacak olan Sultan Tayyip Camii de kıyamet alametidir. Anlaşılan Başbakan beklenen Marmara Depremi'ni hızlandırmak ve en azından İstanbul ve çevresi için kıyameti bir an önce koparma derdine düşmüş bulunuyor. Umarım, bugün "Ak Gençlik" olarak isimlendirilen eskinin Mücahitleri ve dahi Akıncılarının halefleri, seslerini yükseltir ve liderlerine engel olurlar...
Şurası unutulmasın ki; Tevbe Suresi'nin 18. ayeti, ülkemizde en çok istismarı yapılan ve Müslümanların hayır duygularının sömürülmesinde en genel geçer ayetlerden birisidir ki; anlamı şöyledir: "Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır."
Ömer Sağlam
_______________