Bu makale redakte edilmemiş, üzerinde hiçbir düzeltme
yapılmadan, yazım kuralı uygulamasından, sözcüklerine
kadar yazarının gönderdiği özgün hâlde yayınlanmıştır.
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır "Türkiye’de 70 dakika fazla oruç tutulmaktadır. Diyanet hemen yanlıştan dönsün. Bunun hesabını Allah’a veremezler. Diyanet’in imsak vakti 03.53, bizimkisi ise 05.04. Arada 70 dakikalık fark var. Biz büyük bir ekiple hesaplamayı yaptık. Gecenin ortasında ezan okunur mu?”(1) deyince Türkiye'de olmasa bile Diyanet merkezinde kıyamet koptu! Hele hele bir başka ünlü profesör olan Bayraktar Bayraklı “Bakara Suresi’nin 187. ayetine bakarsak, Abdülaziz Bayındır Hoca’nın söylediği doğrudur. Şimdiki imsakiyede, siyah iplik ile beyaz ipliğin görülmesi mümkün değil. İstanbul’da saat 04.00’te oruca giriyoruz, dışarısı kapkaranlık. Bizi 1 saat ya da 45 dakika önce oruca başlatıyorlar.”(2) diyerek Abdülaziz Bayındır'a destek verince Diyanet'te bir telaş başladı ki; sormayın gitsin. Bu telaş içinde hemen açıklamayı patlattı Diyanet İşleri Başkanlığı.
“Halkımız, ibadetlerini gönül huzuru içerisinde yapmaya devam edebilirler” biçimindeki çok bilmiş tavır içeren bir cümleyle başlayan Diyanet'in 25.07.2012 tarihli basın açıklamasında şöyle denilmektedir:
“...Başkanlığımız ibadet vakitlerinin doğru bir şekilde belirlenmesi hususunda öteden beri gerekli titizlik ve hassasiyeti göstermektedir. Bu doğrultuda gerek halkımızdan gerekse ilim adamlarından gelen eleştiri, değerlendirme ve teklifleri de daima ciddiyetle ele almakta ve incelemektedir... Halkımız, Başkanlığımızın büyük bir hassasiyetle üzerinde durduğu namaz vakitleri konusunda hiçbir tereddüt yaşamadan ibadetlerini gönül huzuru içerisinde yapmaya devam edebilirler...”(3)
Bu açıklamanın içeriği, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş tarafından sözlü olarak da dile getirildi TV'lerin 25 Temmuz günü yayınlanan haber bültenlerinde.
Açıkçası Diyanet bu tavrıyla kendi kendisiyle çelişkiye düşmektedir ki; bu çelişkinin ve çekişmenin yaklaşık 60 cm (60 dakika) uzunluğundaki kazığı, biz oruç tutan Müslümanlara girmektedir! Zira Diyanet'in yanlış hesaplama yaptığını ve sebeple insanlara 70 dakika fazladan oruç tutturulduğunu söyleyen kişi de aslında bir Diyanetçidir. Zira, Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yetiştirdiği bir din adamıdır. Çünkü o, 1976-1997 yılları arasında tam 21 yıl süreyle İstanbul Müftülüğü emrinde çalışan bir din adamıdır. 1997 yılında İstanbul Müftülüğü Fetva Kurulu Başkanlığı ve Şer’iyye Sicilleri Arşivi yöneticiliği yaparken İstanbul Ü. İlahiyat Fakültesi'ne öğretim üyesi olarak atanmıştır.
Diyanet imsak saatini Arabın cinsel dürtüsüne göre tespit etmektedir!
Genelde ulemâ, özelde ise Diyanet İşleri Başkanlığı, sahur vaktini, yani imsak zamanını Bakara Suresi'nin 187'inci ayetinden hareketle tespit etmektedir. İsterseniz öncelikle bu ayetin Diyanet yayını olan bir Kur'an mealindeki anlamını verelim:
"Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın..."(5)
Söz konusu Diyanet yayınında ayetin anlamı bu şekilde verildikten sonra şöyle bir açıklamaya da yer verilmiştir:
"İslâm’ın ilk zamanlarında farz olan ramazan orucunu tutarken sahur yemeği yoktu. Oruç tutan kimse, akşam orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar yer içerdi. Bundan sonra yemek, içmek ve kadınlara yaklaşmak haramdı. Bazı Müslümanlar dayanamayıp kadınlarına yaklaştı. Bazıları iftardan sonra yorgunlukları sebebiyle hemen uyudukları için, ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler. Cenab-ı Allah müminlere acıdı ve bir kolaylık olmak üzere bu âyeti indirdi..."(6).
Ayetin nüzul sebebi gerçekten de bu mudur? Bilmiyoruz. Diyanet öyle diyorsa öyledir! Diyanetin ayetin nüzul sebebi olarak gösterdiği bu olay doğruysa, o zaman günümüz Müslümanları olarak, hâlâ 1400 sene önce Müşrik iken Müslüman olan Arapların seks ve mide düşkünlüklerinin cezasını çekiyoruz demektir! Yani Bedevilerden bazıları, cinsel dürtülerine yenik düşüp oruçlu oruçlu kadınlarıyla cinsel ilişkiye girmeye devam ettiği, bazıları ise Ramazan ayı gelince büsbütün kendisini kadınına yasakladığı için böyle bir ruhsat getirilmiştir. Daha doğrusu Diyanet'e göre Allah, bu insanlara acımış ve onlara bir jest yapmıştır!
Diyanet'in imsak vaktinde değil iplik urgan bile fark edilmiyor!
Diyanet diyor ki; "Bizim tespitlerimiz doğrudur, bu sebeple halkımız, ibadetlerini gönül huzuru içerisinde yapmaya devam edebilirler”.
Hayır kardeşim! Aman ha! Sakın inanmayın! Diyanet İşleri Başkanlığı'nın vermiş olduğu fetvalarla yapılan ibadetler asla gönül huzuru içinde yapılan ibadetler değildir. Çünkü Başkanlığın vermiş olduğu fetvalarda siyasi mülahazalar devreye girmekte ve bir anlamda fetvalara şike karıştırılmaktadır. Örneğin Diyanet'in İmsak konusundaki fetvasını ele alalım. Diyanet, bu konuda Bakara Suresi'nin 187'inci ayetinden hareketle oruç tutmak isteyenlerin "Beyaz iplik siyah iplikten ayrılıncaya kadar yiyip içilebilecekleri"söylüyor değil mi? Oysa Diyanet'in imsak ve sabah namazının vakti olarak tespit ettiği vakitte, değil beyaz iplikle siyah ipliğin birbirinden ayrılması, beyaz urganla siyah urganın, hatta beyaz halatla siyah halatın bile birbirinden ayrılması mümkün değildir!
Kur'an'da geçen "Beyaz iplik-siyah iplik" ibarelerinin, gece ve gündüze işaret ettiğini, buradan hareketle gündüzün beyazı ile gecenin siyahının birbirinden ayrıldığı anın işaret edildiğini söyleyenler de vardır. Ancak Diyanet'in "İMSAK" olarak tespit etiği saatte gecenin siyahı ile gündüzün beyazı da birbirinden ayrılmamaktadır. Daha doğrusu o saatte gündüzün beyazından eser yoktur ortada!
25 Temmuz günü Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş'in TV'lere yapmış olduğu "Vatandaşlarımız gönül huzuru içinde ibadetlerini yapmaya devam etsinler. İmsak konusunda hiçbir problem yoktur" şeklindeki açıklamasını duyunca bir sonraki gün inat ettim, Ankara'nın Kazan ilçesinde 03.49 olarak tespit edilen İMSAK vaktine uyarak yeme içmeyi kestik. Okunan SABAH ezanını dinledik ve kalktık namazlarımızı kıldık. Ay ışığı yoktu ama gökyüzü, inadına bol yıldızlıydı. Evimiz sokak ışıklarıyla aydınlatılan iki caddeye eşit uzaklıktaki bir noktada olduğu için hem yıldızların, hem de sokak lambalarının ışıklarıyla aydınlanan bir alan üzerinde bulunuyorduk. Ayrıca biraz uzakta bulunan şehir merkezindeki cadde, sokak, park ve meydan ışıkları da semayı oldukça aydınlatıyordu...
Sabah Namazını kıldıktan sonra saat 04'00'de balkon ışıklarını söndürdüm ve ön taraftaki beyaz papatyalara baktım. Ancak göremedim! Sonra belki benim gözüm sakattır diye düşünerek eşimi ve arkadaşı olan misafirimizi çağırdım. Önce ışıkları yakıp 2 m. ötedeki papatyaları gösterdim. Arkasından da ışıkları söndürüp bakmalarını istedim. Heyhat onlar da göremediler. Arkasından beş m. ötedeki ipte serili olan ve içinde beyaz ve siyah da bulunan rengarenk çamaşırlara bakmalarını istedim, ancak onları da göremediler. Bahçemizde her taraf rengarenk ağaç ve çiçek dolu olduğu halde heyhat, bırakın Diyanet'in İMSAK olarak verdiği saati, o saatten 10-15 dakika sonra bile bahçede siyahtan başka renk gözükmüyordu! Bütün ağaçlar birer gölgeden ve heyuladan ibarettiler.
Diyanet melekler dişi mi erkek mi tartışması yapıyor!
Dolayısıyla ey millet, bu Diyanet İşleri Başkanlığı vermiş olduğu kerameti kendinden menkul fetvalarıyla dini hayatımızı cehenneme çevirmeye devam etmektedir."Zorlaştırmayın, kolaylaştırın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin" hadisi gereğince ibadetleri kolaylaştırmak yerine ha bire zorlaştırmaktadır. Bu kadar katı kurallar koyarak dine zarar vermekte ve insanları dinden soğutmaktadır. Daha açık söylemek gerekirse; bu gidişle Diyanet insanlarımızı büsbütün dinden ve imandan çıkaracaktır!
Bundan çok daha önemlisi; güney sınırlarımız alt üst olurken ve Kuzey Irak'tan sonra Kuzey Suriye'de de yeni bir bataklık ve terör üssü oluşturulmakta iken Diyanet İşleri Başkanlığı bir anlamda "Melekler dişi mi erkek mi" tartışması yapıyor. Tıpkı İstanbul'un fethi sırasında Bizans rahiplerinin yaptıkları gibi.
Yahu size ne el alemin sahurundan, iftarından? "Kürtaj cinayettir ve haramdır"diyerek, Müslümanların yatak odalarına girdiğiniz yetmiyormuş gibi, şimdi de SAHUR ve İMSAK diyerek mutfaklarına mı girmeye çalışıyorsunuz? Bu gidişle çok yakında Müslümanların hayatlarını büsbütün işgal edeceksiniz gibime geliyor. Hazır El-Kaide Suriye sınırımıza dayanmışken işiniz büsbütün kolaylaştı demektir!
03.49 yerine, 04.49'da yeme içmeye son versek, 17 saat yerine 16 saat süreyle oruç tutsak, sanki Allah bize "Ey kulum, sen bir saat noksan oruç tuttun, onun için senin sevabını azaltıyorum" mu diyecek? Allah, kulları gibi insafsız mı? Allah kulları gibi vicdansız mı? Allah kulları gibi adaletsiz mi? Allah kulları gibi zalim mi?
Lütfen zırt pırt hayatıma girip durma ey Diyanet. Bir taraftan "İslam'da ruhban sınıfı yoktur" diyeceksin, diğer taraftan iki de bir benim hayatımı etkileyecek tarzda fetvalar vereceksin he mi? Şüphesiz biraz alışkanlıklarımız sebebiyle biraz da ailede ikilik olmasın diyerek sizin takvime göre oruç tutuyorum. Ancak bilin ki; aklım ve gönlüm Abdülaziz Bayındır ve Bayraktar Bayraklı'dan yanadır.
______________
2-Aynı haber,
6-Aynı kaynak.