İmam-Hatipli Değilim O Hâlde Ben Soyguncuyum [Ömer Sağlam]
Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
“Satanist olanlar ve memleketi soyup soğana çevirenler İmam-Hatiplerden yetişmiyor… Ancak ben İmam-Hatipli değilim” şeklindeki önermenin sahibi bir adam sizce aşağıdakilerden hangisini kastetmiş olabilir?
A) İmam-Hatiplerden satanist ve soyguncu çıkmaz.
B) Satanist ve soyguncular diğer okullardan çıkar.
C) İmam-Hatiplerden satanist ve soyguncu çıkmaz ama başka şeyler çıkabilir.
D) Ben potansiyel bir satanist ve soyguncuyum.
E) Hepsi.
“E” şıkkı dediğinizi duyar gibiyim. Evet, bence de normal şartlarda yukarıdaki şekilde bir önermede bulunan adam, verilen şıklardan hepsini kastetmiş olabilir. Ancak gelin görün ki; bu önermenin sahibi olan kişi, bu ülkenin bir bakanı. Üstelik de Başbakan Yardımcısı. Daha da önemlisi imanlı, vicdanlı, hukukçu kimliği ile hak ve hukuku bilen birisi. Merhamet duyguları çok yüksek. Onun için de sürekli ağlıyor. Sadece ağlamakla kalmıyor, ağlamayı devlet adamları adına bir fazilet ve erdem olarak sunuyor. “Bu ülkenin ağlayan başbakanlara, ağlayan Genelkurmay Başkanlarına ihtiyacı var…” bile diyor.
Gelin görün ki; sözde İmam-Hatip okullarına sahip çıkma adına bu ülkenin vatandaşlarını, İmam-Hatipli olanlar ve olmayanlar olarak bölmekten ve ötekileştirmekten de geri durmuyor. Hatta İmam-Hatiplileri de kendi arasında“bizimkiler” ve “ötekiler” diye ikiye bölüyor! Üstelik bunu, İmam-Hatipli olmadığı halde yapıyor. Tıpkı “Otuz yıl, dizinin dibinde siyaset yaptım” dediği hocası gibi. İmam-Hatipli değil ama tıpkı merhum hocası gibi İmam-Hatipler üzerinden siyaset yapmaya bayılıyor.
Bursa İmam-Hatip Lisesi’nin kuruluşunun 50’inci yılı münasebetiyle düzenlenen törende yapmış olduğu konuşmada şöyle demiş hazret: “Bugün görüyoruz ki satanist olanlar imam hatiplerden yetişmiyor, memleketi soyup soğana çevirenler imam hatiplilerden yetişmedi. İmam hatipliler potansiyel olarak suçlu ve ayıplı bir konumdaydılar. Azmettiler, çalıştılar ve başardılar. Bin yıl sürecek dedikleri, 10 yıl bile devam etmedi. Ben imam hatip lisesi mezunu değilim, düz liseden mezun oldum. 95’te parlamentoya girdim, imam hatip lisesi mezunları sıralamasında bir baktım birinci sırada ben varım. Bu adam mutlaka imam hatiplidir demişlerdir.”(1).
Tabirimi mazur görün lütfen; Sayın Arınç’ın yukarıdaki sözleri tam da “Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler” gibi bir şey. İmam-Hatipli değil ama İmam-Hatipler üzerinden o kadar çok politika yapmıştır ki; tıpkı hocası merhum Erbakan gibi İmam-Hatipli ve İlahiyatçı zannedilmiştir. Oysa bildiğim kadarıyla Sayın Arınç düz lise üzerine Hukuk Fakültesi, hocası Erbakan ise yine düz lise üzerine mühendislik okumuşlardır. Ancak gelin görün ki; bu ülkede çoğu kimse, bu ikilinin ve arkadaşlarının İmam-Hatipli veya en azından İlahiyatçı olduklarını zanneder.
Sayın Arınç aynı konuşmada şunları da söylemiş: “28 Şubat sürecinde kesintisiz eğitimin nasıl çıkarıldığını bilenlerdenim. Nasıl gözyaşı döktüğümüzü, gençliğimizi katletmek için ne tuzaklar kurulduğunu bilenlerdenim. O yüzden sizlerin duası, desteğiyle bugün geldiğimiz nokta zafer noktasıdır…'' (2).
Hayır; en azından bizim aile için Sayın Arınç’ın bu sözleri kesinlikle yalandır! Bu sözlere asla inanmam efendim! Çünkü eşim ve ben, İmam-Hatip Lisesi mezunu olarak devri AKP’de görmediğimiz zulüm ve çekmediğimiz işkence kalmamıştır. Onların İmam-Hatiplileri için belki bugünler bir zafer, intibah ve inkişaf günleri olabilir. Ancak bizim gibi öteki İmam-Hatipliler için bugünler, kesinlikle bir hezimet, izmihlal ve inkıraz günleridir.
Öteki İmam- Hatipliler kimler mi? Onlar, tarikat ve cemaatlerin değirmenine su taşımayan, Milli Görüş’e hizmet etmeyen, laik ve demokratik cumhuriyetten yana tavır koyan İmam-Hatiplilerdir. Sayın Arınç’ın tabiriyle; “Haylaz” İmam-Hatipliler demek istiyorum. Bakın bizim gibi İmam-Hatiplileri nasıl tavsif etmiş ve yaftalamış Bülent Arınç;
“İmam hatip nesli bir altın nesildir. İmam hatip lisesinde okuyan öğrencilerimiz örnektirler. İçlerinden hiç mi haylaz çıkmadı? Elbette çıkmıştır. Bugün bir gazetede köşesi olan, bu haylazlardan bir tanesidir. Elbette çıkacaktır. 100 binlerin, milyonların gelip geçtiği, okuduğu okullardan üç beş tane de haylaz çıkmaz mı, bal gibi de çıkar. Yolunu şaşıran da çıkar, başka yollara giden de çıkar. Ama yüzde 99’uyla hedefinden hiç şaşmayan, bu millete sevdalı bir nesil yetişti.”(3).
…
Arınç’ın “Memleketi soyup soğana çevirenler imam hatiplilerden yetişmedi”şeklindeki sözüne katılıyorum aslında! Çünkü sayelerinde en azından kendi İmam-Hatiplileri âbâd olmuştur bu ülkede. Yasal koruma kalkanı altında her türlü usulsüzlüğü ve yolsuzluğu yapma imkânları varken, neden durduk yerde soyguncu ve hortumcu durumuna düşsünler ki bu insanlar. İmam-Hatipliler o kadar da geri zekâlı insanlar değildirler çünkü.
"İmam hatiplerden soyguncu ve vurguncu çıkmaz" diyen Bülent Arınç'a hatırlatmak isteriz: Acaba YİMPAŞ HOLDİNG, ENDÜSTRİ HOLDİNG, KOMBASSAN ve İHLÂS FİNANS gibi şirket ve finans kurumları üzerinden halkı dolandıranlar kimlerdi? Örneğin Almanya’da patlak veren Deniz Feneri yolsuzluğuna adı karıştığı için Mayıs/2009’da açıkça istifaya çağırdığı bürokratın hangi okuldan mezun olduğunu acaba biliyor mu Sayın Arınç? Bilmiyorsa biz söyleyelim: 1984 Ankara İlahiyat Fakültesi mezunudur. Faizsiz bankacılık yapıyoruz diyerek masum Müslüman halkın birikimlerini hortumlayan İhlâs Finans Kurumu’nun yönetim kurulunda İmam-Hatipli ve İlahiyat Fakültesi mezunlarının bulunduğunu bizzat yakından biliyorum.
Bakınız Deniz Feneri Yolsuzluğunu araştırdıkları sırada davadan el çektirilen, sonra da yargılanan Ankara Cumhuriyet savcılarından Abdulvahap Yaren Yargıtay’da yapılan yargılamasında yapmış olduğu savunmada (Afrika’daki aç çocuk fotoğraflarını göstererek) neler demiş: “Yardım paralarının buralara gitmesi gerekiyordu. Peki, nereye gitti? Evli kadın, evli adamlar, metreslerini elinde tutmak için zekât paralarını bu şirketlere hisse payı olarak aktarmışlar. Niye? Cinsel istismara, şantaja devam etmek için. İşte bunun için mala el koyduk. Zekât hırsızlarını koruma altına alan bir güç var. Ben bu güce hırsızların imparatoru diyorum. Bu imparator hem altında yer alan figüranları koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor. Hem de zekât hırsızlarını masum maskesi ile kamuoyuna pompalıyor. Hırsızlar imparatorunun kim olduğu apaçık belli. Halk arasında bir tabir vardır, arife tarif gerekmez anlamına gelen, damda gezer miyav der diye, isme gerek var mı?”(4).
Hayır; maksadımız İmam-Hatip Lisesi mezunu olup da yolsuzluk yapanları deşifre etmek değildir. İsyanımız, okullarımızı ve insanlarımızı kategorize edip ayrımcılık yapan ve kendilerinden olmayan, kendilerine kulluk etmeyen özgür ruhlu İmam-Hatiplileri dışlamalarınadır. Oysa İmam-Hatip mezunları da insandır, onlar da zaman zaman kusur ve suç işleyebilirler. Bu ülkede en büyük dini cemaatlerden birisinin liderinin 17 yaşındaki kızı, bile eğer uyuşturucudan ölebiliyorsa gerizi tamamıyla lafı güzaftır. Çünkü ben, yüz bini aşkın çalışanının tamamı İmam-Hatipli ve İlahiyatçı olan bir kurumdan geliyorum. Onların yaptıkları israfı, usulsüzlükleri, hatta kılıfına uydurulmuş yolsuzlukları burada sayacak olsam sayfalar kifayet etmez.
Anlaşılan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Coşkun da tıpkı bizim gibi Sayın Arınç’ın“Haylaz” olarak vasıflandırıp ötekileştirdiği İmam-Hatiplilerden birisi. “İmam hatipte öğrendim ben bu haylazlığı” başlıklı yazısında Arınç’a cevap verirken şöyle diyor Bozok Yaylalarının ve yiğidin harman olduğu diyarların bu asi ruhlu çocuğu:
“Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa’da imam hatip mezunları buluşmasında yaptığı konuşmada bana isim vermeden ‘haylaz’ demiş… Bülent Bey’in haylazlıktan tam olarak neyi kastettiğini anlayamadım. Eğer haylazlıktan kastı...
-Hükümetin her yaptığına ‘eyvallah’ dememekse...
-Baştakiler doğru yaptığında da doğru, eğri yaptığında eğri demekse...
-“Mademki imam hatipliler iktidarda, o halde bir imam hatipli olarak bana düşen onların her yaptıklarını göklere çıkarmaktır” yaklaşımında olmamaksa...
-Eleştirel bir bakış sergilemekten köşe bucak kaçmaksa...
-Sorgusuz sualsiz itaate razı olmamaksa...
Hemen söyleyeyim: Bize imam hatipte böyle öğretmediler.
Ya da şöyle söyleyeyim:
İmam hatipte öğrendim ben bu haylazlığı...”(5).
Ahmet Hakan Coşkun’un yazısında “Bize imam hatipte şunları öğrettiler” başlığı altında saydıklarına ise kesinlikle iştirak etmiyorum ben. Ahmet Hakan Coşkun, İmam-Hatipten sonra eğitim gördüğü okullara, bulunduğu çevreye ve İmam-Hatipliler dışında edindiği arkadaşlarına kesinlikle büyük haksızlık yapmaktadır. Çünkü o, kendilerine İmam-Hatipte öğretildiğini söylediği şeylerin önemli bir kısmını İmam-Hatip dışında öğrenmiştir aslında. Çünkü İmam-Hatipte eleştirel ve sorgulayıcı değil, peşin kabule ve şeksiz şüphesiz imana dayalı bir eğitim sistemi geçerlidir. En azından benim ve Ahmet Hakan Coşkun’un imam hatip eğitimi aldığı yıllarda durum böyleydi. Bu sebeple, bu eğitim sistemine başkaldıran, sorgulayıcı, şüpheci ve eleştirel bir akla sahip olanlar hemen karşı mahalleden olmakla itham edilir ve “Haylaz” sıfatıyla sıfatlandırılırlar.
Bugün AKP’ye oy vermeyen ve bazı politikalarını tenkit eden Ahmet Hakan Coşkun ve benim gibi İmam-Hatiplileri “Haylaz” olmakla itham eden Sayın Arınç ve arkadaşlarının merhum hocaları Erbakan tarafından, “haylaz” ilan edilmesi ve kurmuş oldukları partinin“Arka kapıdan kaçanlar partisi” olarak tanımlanması da hayatın bir cilvesi olsa gerekir. Bence siz, İmam-Hatiplerde verilen eğitim konusunda Ahmet Hakan Coşkun’a değil, Sayın Arınç’a kulak verin. Çünkü bu okullarda verilen eğitimin ne olduğunun veya en azından nasıl olması gerektiğinin ipuçlarını Hakan Coşkun değil, Bülent Arınç veriyor bizlere:
“Ben imam hatip mezunu değilim bir. Babam da müftü değildi iki. Üçüncüsü de bugün yaptığım işlerle haylazlığı hak edecek bir noktada değilim. 30 sene Erbakan Hocamın dizinin dibinde oturdum. Ölünceye kadar beni çok sevdiğini biliyorum. Bende ona hiçbir zaman saygıda kusur etmedim. Şuanda da Fatihalarımın içinde olan biridir. Başkalarına da tavsiye ederim. Biz istifade ettiğimiz, bize istikamet veren, bizi iyiliğe sevk eden herkese şükran borcumuz var..."(6).
Ahmet Hakan Coşkun’a tavsiyemiz, Sayın Arınç’la söz yarıştıracağına, onun “Biz istifade ettiğimiz, bize istikamet veren, bizi iyiliğe sevk eden herkese şükran borcumuz var..." sözünün hikmetini iyice bir anlamaya çalışması ve Kanal-7 TV vasıtasıyla kendisini palazlandıran insanların ve bu insanlarca kurulan iktidarın tasarruflarını öyle ulu orta tenkit etmemesidir! Yoksa bugün AKP iktidarının çeşitli düzenlemelerini tenkit ettiği için “Haylazlıkla” yaftalanan İmam-Hatipli Ahmet Hakan Coşkun, böyle giderse korkarım ki; çok yakında büsbütün “Zındıklıkla” itham edilecektir. Tabi onun şahsın da bizim gibi öteki İmam-Hatipliler de…
Ömer Sağlam
___________
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.