Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Başlığa bakıp da “nasıl olur” demeyin lütfen. Burası Türkiye, bal gibi de olur işte. Evet, ODTÜ’de yaşanan olaylardan bahsediyorum. Üzülerek söylemeliyim ki; bu olayları herkes kendi penceresinden bakarak yorumluyor. Onun için de objektif bir şey çıkmıyor ortaya.
Bu sebeple ne “…Gençlik olayı falan değil bu. Bu KCK ve PKK'nın Ankara 'da kıyama durması, başkaldırmasıdır. Ortadoğu kurulduğu günden bu yana hiç bir zaman bizim olmamıştır. Yani; bir Türk Üniversitesi olmamıştır. Amerikalıların kurduğu, öğrencileri mezun olduklarında Rusya'ya değil de kapağı Amerika'ya atan Amerikan komünistleri görünümünde olmuşlardır. Tıpkı yüz yıl önceki Amerikan kolejleri gibi, kendi gençlerimizi alıp bize düşman nesiller yaptıkları gibi…”(1) şeklindeki indî değerlendirmelere katılıyoruz, ne de “ODTÜ’de olup bitenler asla öğrenci protestosu değildir, profesyonelce tezgâhlanmış tertiptir”(2) diyerek olayların arkasında derin ve karanlık güçler olduğunu ima eden paranoyakça yaklaşımları doğru buluyoruz.
Dolayısıyla; Milli Eğitim’in başına “İNTİHALCİ” olduğu delilleriyle sabit bir bilim adamının getirildiği, YÖK Genel Sekreterlik koltuğuna sıradan ve emekli bir “VAİZ EFENDİ” nin oturtulduğu, ilkokullarda kutlanan Yerli Malı Haftaları’nda öğrenci masalarına konulan meyve tabaklarına bile iktidar partisinin etiketlerinin iliştirildiği ve iktidarın açıkça “Dindar nesiller yetiştireceğiz” şeklinde beyanatlar verdiği bir ortamda ODTÜ’deki olayları sağduyuyla ve olabildiğince tarafsız gözle okumakta fayda var.
En başta söyleyelim ki; ODTÜ’de yaşananları asla tasvip etmiyoruz. Hem öğrencilerin sebep olduğu olayları, hem de olaylar üzerine hükümetin ve özellikle başbakanın sergilediği tavrı asla doğru bulmuyoruz. Eğer o gün orada bu milletin ortak sevincine ve ortak gururuna sebep olacak “Uydu Fırlatma” diye teknolojik bir başarı öyküsü yaşanıyorduysa bu sevince herkesin ortak olması gerekirdi. Çünkü sevinçler paylaşıldıkça büyür. Ancak çıkan olaylar, bu sevinci kursaklarda bırakmıştır. Bu sebeple, olay çıkaranları kınıyorum. Ancak bu olayları sebep göstererek toptancı bir yaklaşımla olayları tamamıyla ODTÜ’ye mal edip, Türkiye’nin bu güzide eğitim kurumunun “Tu kaka” yerine konulması çabalarını da yanlış buluyorum.
ODTÜ’deki zihniyetin tam tersi bir zihniyete sahip olduğu malum olan ve sahibinin sesi konumunda bir gazeteci olan Hüseyin Gülerce bile oldukça insaflı davranmış. Yazısında“Nitekim dün ODTÜ’yi ateşe veren 300 kişiyi yönlendirenler belirlendi. Bu kişilerin marjinal sol terör örgütleri DHKP-C, MLKB, DSİH, DEV-YOL’un gençlik yapılanmaları içinde yer aldıkları tespit edildi”(3) diyerek, en azından olayların bir avuç azınlık tarafından çıkarıldığını itiraf etmek zorunda kalmış. “Yandaş Medya” olarak isimlendirilen gazeteler içinde yer alan Star Gazetesi’nin, aynı zamanda bir devlet üniversitesinin rektörü olan yazarı Sedat Laçiner bakın ne güzel söylemiş: “Şüphesiz ODTÜ, Türkiye’nin önemli değerlerinden biri ve şiddetle özdeşleştirilmesi mümkün değil. Birkaç kişilik marjinal grupların taşkınlıklarının 20 bini aşan ODTÜ’lü ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.”(4).
Dolayısıyla, bu olayları, on binlerce öğrencisi, yüzlerce öğretim görevlisi ve çalışanı bulunan ODTÜ’ye mal ederek ODTÜ’yü iteleyip kakalamak ve çeşitli şekillerde itham etmek, hiç kimsenin haddi de değildir hakkı da. Çünkü ODTÜ de tıpkı diğer üniversitelerimiz gibi bu milletin malıdır ve bu milletin helal paralarıyla kurulmuş bir eğitim kurumudur.
Hele hele, bazı kendini bilmez üniversite rektörlerinin ve üniversite senatolarının, olaylar sebebiyle ODTÜ yönetimini ve öğrencilerini kınamaya kalkışması, tam bir aymazlık örneğidir. Bu bakımdan MHP Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural’ın konuya ilişkin açıklamalarını, MHP’nin ve Türk Milliyetçilerinin olaylara bakış açısını yansıtması bakımından çok önemli ve sevindirici buluyoruz. Şöyle diyor açıklamasında Oktay Vural:
"Üniversiteler adeta AKP’nin icraatının savunucuları haline gelmiş. Türkiye’nin birçok hayati öneme sahip konularında dut yemiş bülbüle dönen üniversiteler, konu Başbakan’la ilgili olunca feveran etmeye başladılar. Bu üniversiteler 4+4+4’te neredeydi? Neredeydi bu cüppeliler? Bilimsel özerkliği ortadan kaldıran yasa çıktığında ey şanlı üniversite rektörleri, neredeydiniz? Anadilde eğitim tartışmalarında neredeydiniz? Gıkınız çıkmaz tabi. Üniversitelerde PKK’nın gençlik örgütleri terör estiriyor, neredesiniz? Yeşil, kırmızı, sarı masalar kurularak PKK’nın propagandası yapılıyor, neredesiniz? ‘Gençlik kesimi üzerinde operasyonlar yapılıyor. Birtakım faaliyetler düzenleniyor. Bu faaliyetleri ortadan kaldırmalıyız’ diye neden söylemediniz? Oysa üniversitelerin açıklamalarının ana noktası, Hükümet icraatları olmuş. Başka bir şey yok. Akademik özgürlük, bilimsel araştırma yok. Bunlar üniversite mi AKP’nin üniversite örgütü mü?... Senatolar, Başbakan’ın senatörleri değildir. Üniversite senatoları, Hükümet’in senatörleri değildir."(5)
MHP’nin gülen yüzü durumundaki Oktay Vural, kesinlikle doğru söylüyor. ODTÜ’deki bir avuç öğrencinin yaptığı densizlik elbette hoş değildir. Peki, bu toplumun fertlerini, her geçen gün biraz daha ayrışmaya ve ötekileştirmeye götürenlerin hiç mi suçu yoktur bu olaylarda? Vardır var olmasına da ”Padişahım çok yaşa” mantığıyla haber yapan ve yazı yazan yandaş medya her nedense onları ısrarla görmezden geliyor. Onlar, her nedense Ergenekon sanığı Doğu Perinçek’in, toplumda %1 karşılığı bile olmayan partisinin gençlik kollarına bağlı olduğu söylenen bir avuç kendini bilmezin yapmış olduğu nümayişleri abartarak anlatmayı ve bu küçük çaplı gösterilerden hareketle 1980 öncesi hatırlatmalarında bulunarak topluma korku salmayı tercih ediyorlar...
ODTÜ’yü Kınayan Kara(nlık) Cübbeliler!
ODTÜ’de yaşanan olaylar sebebiyle ODTÜ yönetimini ve öğrencileri kınayan üniversiteler şunlar: Marmara Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Uşak Üniversitesi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Bezmialem Üniversitesi, Tunceli Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Kâtip Çelebi Üniversitesi...
Çoğu lise seviyesinde eğitim veren ve taşrada kurulu bulunan devlet üniversiteleri ile isimlerini kendilerinden başka hiç kimsenin bilmediği ve çoğu dinci vakıflara ait vakıf üniversiteleri bir yana; toplam sayıları 20’yi bile bulmayan yukarıdaki üniversitelerin içinde isimleri öne çıkanlardan birisi Hacettepe Üniversitesi’dir.
Hacettepe Üniversitesi mi? “Organ Nakli” konusunda göstermiş olduğu üstün başarısızlık sebebiyle organ nakli yetkisi ve lisansı hükümet tarafından iptal edilmiş ve hastanesi, şu anda, Ankara’nın en kötü hastanesi konumunda olan bir üniversite konumundadır Hacettepe Üniversitesi!
ODTÜ’yü kınayanlar arasında ismi öne çıkan üniversitelerden bir diğeri, Konya Selçuk Üniversitesi’dir. Konya Selçuk Üniversitesi ise fikirlerinden dolayı bir öğretim üyesini (İlahiyat Profesörü Şahin Filiz’i) sadece üniversiteden değil, Konya’dan kovacak derecede yeni fikirlere ve farklı düşüncelere kapalı bir üniversitedir. Adında Teknik ve Mimarlık bulunan diğerleri mi? Onların hepsi de, bilimsel başarı konusunda ODTÜ’nün yanında ancak nal toplama noktasındadırlar! Eğer bilimsel başarı yönünden ODTÜ seviyesinde olsalardı, Göktürk-2 uydusunun fırlatma merasimi, Komünistlerin yuvalandığı söylenen ODTÜ’de değil, onlardan birisinde düzenlenirdi. Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Protestocu özel üniversiteler arasında şöyle ele, avuca gelir olanı sadece Galatasaray Üniversitesi’dir. Onun rektörü de zaten bahse konu bildiriyi imzaladığı için pişman olduğunu açıklamış ve özür dilemek suretiyle geri adım atmış bulunmaktadır. Öte yandan bize göre; GS Üniversite’nin nabzını, ODTÜ’yü kınayan bildiriye imza atan GS rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga değil, aynı üniversitenin hukuk hocası Ümit Kocasakal yansıtmaktadır. Bakınız MHP Fatih İlçe Teşkilatı tarafından düzenlenen bir konferansta neler demiş (%60 oyla tekrar İstanbul Barosu Başkanı seçilen) GS Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Ümit Kocasakal:
“Bu aldığımız oy, bizim grubumuzun oyu değil sadece. Komünistler ama hormonluları değil, organikleri. Bu ülkenin komünistleri, sosyalistleri, ülkücüleri bize oy verdiler. Biz bir milli mutabakatı orada gerçekleştirdik… Ülkenin genleriyle, değerleriyle oynanıyor. Toplumsal benliğine format atılıyor. Ve o şekilde tek bir mermi atılmadan o ülke işgal ediliyor… Benim bugünkü saptamama göre Türkiye işgal altındadır. Bu yapılırken bir algı mühendisliği, psikolojik-zihinsel operasyon, bir gen mühendisliği ile yapmışlar, yapmaya devam ediyorlar...Yüz yıllık bir hesaplaşmayı yaşıyoruz, bunu herkes bilsin. 1923’ten beri bu planlar yapılmıştı. Türkiye şu an bir kırılma noktasındadır. Birinci kırılma noktası 10 Kasım 1938 saat 09.06 geçe; ikincisi Türkiye’nin NATO’ya girmesi, üçüncüsü 12 Eylül 1980”(6).
Dolayısıyla en azından bana göre; ODTÜ yönetimini ve öğrencilerini kınayan üniversitelerin kınaması, kedinin uzanamadığı ciğere murdar, tilkinin uzanamadığı koruğa pis demesi gibi bir şeydir ve kaale bile alınamaz. Tekraren söylemek gerekirse; bütün bunlara rağmen, ODTÜ’deki nümayişleri elbette onaylamıyoruz. Keşke hiç yaşanmasaydı. Bu konuda herkesin kusuru vardır. Hem marjinal sol fikirlere sahip ODTÜ öğrencilerinin, hem polisin ve hem de olayı gereğinden fazla abartıp köpürten Sayın Başbakan’ın.
Ali Sirmen’in yazdıklarına ne kadar güvenilir bilmem ama onun alıntı yaparak aktardığına göre Başbakanın ODTÜ’deki törene geldiği gün Emniyet, bir TOMA, 20 zırhlı araç, 105 özel koruma ve iddialara göre 3600 polisle bindirme yapmıştır ODTÜ’ye(7). Bu bilgiler eğer doğruysa, sadece polisin bu hareketi bile başlı başına bir tahrik unsurudur bilimsel özerklik peşinde olan(ya da olması gereken) üniversiteler için.
Hele hele Başbakan’ın, olaydan sonra hemen her ortamda ODTÜ’ye atıfta bulunması ve bu konuyu adeta diline pelesenk etmesi anlaşılır gibi değildir. Bu tavır, tam anlamıyla ateşe benzinle gitmek gibi bir anlam taşımaktadır. Oysa devlet adamlığı, yatıştırıcı, sakinleştirici ve yeri gelince affedici olmayı gerektirir. Ancak başbakan tam tersini yapıyor. ODTÜ ve BÖCEK konusunu diline doladığı sırada, Allah’tan, belki de farkında olmadan kendi kendisine İMRALI ile görüştüklerini ve görüşmeye devam edeceklerini ifşa etti de Başbakanın gerçek niyetini anlama imkânı buldu kamuoyu! Demek ki; Başbakan, ODTÜ, BÖCEK vb. çıkışları, tam anlamıyla “politik örtü” ve suni gündem oluşturmak amacıyla diline dolamaktadır! Bir anlamda kamuoyuna karşı “Cambaza bak” oyunu oynamaktadır. ODTÜ olaylarına biraz da bu gözle bakmakta fayda var gibime geliyor her nedense…
Ömer Sağlam
______________
2-Hüseyin Gülerce, “ODTÜ: bitirme Planı Bitmedi” başlıklı makalesi, Zaman, 26.12.2012,
3-Hüseyin Gülerce, agm.
7-Ali Sirmen, “ODTÜ’nün Arkasında Ergenekon Varmış” başlıklı yazısı, Cumhuriyet, 28.12.2012.