Muhterem Cemaat Enver Ören’i Nasıl Bilirdiniz? [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den bu
yana da redakte edilmediğinden, doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
"İhlâs Holding Yönetim Kurulu Başkanı” ve “Türkiye Gazetesi” sahibi Enver Ören’in vefatı üzerine bir kere daha görüldü ki; hemen herkes cenaze namazında saf tutmak ve taziye mesajı yayınlamak için birbiriyle yarış etti. Eyüp Sultan Camii’nde kılınan cenaze namazı görüntülerine şöyle bir baktım; namazı kıldıran imamın arkasındaki ilk saf silme AKP'li doluydu. Başbakan’dan ve meclis başkanından tutun da Anayasa komisyonu başkanına varıncaya herkes oradaydı çünkü. Türkiye Gazetesi’nde yazılanları takip edemedim ama TGRT TV kanalı uzun uzun anlattı patronunu. 

Yandaş tabir edilen medyada da yazı yazanlar oldu Enver Ören hakkında.  Bunlardan birisi de Fehmi Koru’dur. Fehmi Koru, 25 Şubat tarihli Star gazetesinde, Taha Kıvanç imzasıyla yazmış olduğu yazısında; Enver Ören’in Japonya’daki uygulamadan esinlenerek, abonelik sistemiyle gazete pazarlama yöntemini Türkiye’ye getiren ilk kişi olduğundan, bu yöntemle bir ara bir milyondan fazla gazete sattığından, aynı yöntemi şu anda Zaman gazetesinin uyguladığından filan bahsediyordu yazısında. 

Fehmi Koru doğru söylüyor bu konuda. Şahsen, Diyanet’te çalıştığım yirmi küsur yıl boyunca taşrada hemen her müftünün masasında Türkiye ve Zaman gazetelerini, arkasından da Yeni Şafak gazetelerini görmüşlüğüm vardır benim. Bunlar kadar olmasa da Milli Gazete’nin girdiği müftülükler de vardı. Diğer gazeteler ise nadiren giriyordu Müftülüklerimize.  Muhtemelen el değiştirdikten sonra Star ve Sabah gazeteleri de bolca giriyordur bu mekânlara. 

Enver Ören’in başarılı olduğu yanlardan birisi de hiç şüphesiz İHA vasıtasıyla ulaşmış olduğu habercilik başarısıdır. Çünkü en geniş haber ağı galiba hâlâ İHA’nın elindedir. Hemen her il, ilçe ve beldede muhabiri vardır İHA’nın. Eline bir kamera, bir mikrofon alan herkes İHA muhabiridir çünkü. Bu adamlar sadece muhabirlik ve kameramanlık da yapmazlar. Aynı zamanda gazete ve İhlâs Holding tarafından üretilen diğer mal ve hizmetleri de pazarlarlar. İhlâs ürünlerinden bizim eve girenler de olmuştur. Ancak eşim tarafından alınan İhlâs Temizlik Robotu’nun bir ay içinde kırılıp dağıldığını hatırlarım ben. Kalite yönünden diğer ürünleri de bundan farklı değildir herhalde… 

Anladığım kadarıyla Fehmi Koru, zorlama ile ve sanki “Yazmadı demesinler” diye bir yazı kaleme almış. Yazısı bir hayli yavan, bir hayli sade. Ballandırma ve dallandırma yok yazıda. Belli ki; daha fazlasını yazmak içinden gelmemiş Fehmi Bey’in. Belli ki; onun beyninin kıvrımlarında bir yerlerde de Enver Ören hakkında, “soru” ve “ünlem” işaretleri geziniyor… 

İmar Bankası yolsuzluğu sebebiyle Uzan ailesinin tarumar edilmesine ve ailenin fertlerinin ülkeden kaçmaya zorlanarak birer “haymatlos”durumuna düşürülmesine karşılık, İhlâs Finans vasıtasıyla, üstelik de “Allah”ın adını kullanarak masum Müslüman Türk halkının tasarruflarını iç eden Enver Ören'e dokunulmaması, belli ki muhafazakâr kesimde bile rahatsızlık yaratmış bulunuyor.  Onun için her nedense Enver Ören hakkında yazılan yazılar genelde “Kısa kes, Ayın havası olsun” türünden yazılar gibi geldi bana. 

Oysa yapılması gereken, tıpkı Uzan ailesinin üstüne gidildiği gibi Ören ailesinin de üstüne gidilmesiydi. Bu manzara karşısında şimdi “Türkiye’de adalet vardır" mı diyeceğiz. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Böyle bir ikiyüzlülük Müslüman’a yakışan bir tavır asla değildir. Çünkü senin suçlun kötü, benimkisi iyidir anlayışı bu ülkeye zarar vermektedir. 

Osmanlı neden büyüktü hiç düşündünüz mü? Fatih Camii’nin yapımı sırasında mermer sütunlardan birisini yanlış kestiği için kolu kesilen Rum İpsilanti Usta ile Osmanlı Sultan’ı Fatih’i aynı divanda ve aynı kadı tarafından yargıladığı için büyüktü. Oysa bugün öyle mi? C.Başkanı, Başbakan ve bakanlar, vatandaşlar gibi, hukuk bilgisi yeterli olmayan yerel mahkemelerde değil, yüksek yargıçların bulunduğu Anayasa Mahkemesi'nde yargılanıyorlar. Siyasilerin suç dosyaları (fezlekeleri) silme hasıraltı edilmiş, bekletiliyor. Bunu neden anlamazdan geliyoruz ki? Oysa İslam’ın adalet anlayışı, “Suç işleyen kişi kızım Fatıma da olsa aynı cezayı verirdim” düsturu üzerine bina edilmiştir. Sayın Başbakan, keşke “Ecdadımızın gittiği her yere gideceğiz…” demezden önce “Bu ülkede ecdadın adalet ve hukuk anlayışını egemen kılacağız”diyebilseydi. 

Dolayısıyla; “Faizsiz bankacılık yapıyorum” diye ortaya çıkıp, gülücükler eşliğinde Allah’ın ve Peygamber’in adını kullanarak, özellikle küçük tasarruf sahiplerinden toplanan paraları iç ettikten sonra, “battık” diyerek bu paraların üzerine yatmak, arkasından da bu paraları farklı alanlarda kullanarak hâlâ ayakta kalmak, değil İslami, en başta insani bir davranış değildir. Bu açıdan bakılınca; hayatını Allah’ın adını pazarlayarak dizayn eden Enver Bey’in cenaze namazının, Eyüp Sultan Camii’nde kılınması ve Eyüp Mezarlığı’nda defnedilmesi, oldukça anlamlıdır! Umarım, manevi iklimine sığındığı Eyüp Sultan hazretlerinin yüzü suyu hürmetine, Allah Enver Ören’in de taksiratını affeder. 

Bakınız parasını İhlâs Finans’a kaptıran bir Türk anasının, ismi bizde mahfuz olup, dini inançları ve bilgisi son derece ileri boyutta olduğu anlaşılan oğlu neler yazmış Enver Ören’in vefatı üzerine:
“Enver Ören vefat etmiş! Rahmetli annem, bu kişinin bankasında batan ve bir türlü anneme ödenmeyen ve hayatı boyunca biriktirdiği parasından dolayı kanser olup vefat etmişti. Ancak Enver Ören, bunu duymadı bile. Yazılan bir tek mektup bile cevaplanmadı. Hz. Ömer Dicle kıyısında keçisi kaybolan çobandan kendini sorumlu hissederken o, hissettiğini bir mektupla dahi göstermedi. Şirketinin önemli bir hissesini satıp söz konusu parayı her hak sahibine ödemek yerine, daha da cüretkâr bir şeye, İhlâs evleri denen bir yatırıma kanalize etti kaynaklarını. Sonuçta satamadı da. 

Rahmetli annem ve onun gibilerinin helal etmediği hak ve dahi binlercesi elbet öte tarafta karşısına çıkacaktır. Sadece İslami kesimden diye birilerini hesapsız sahiplenirken, o kişinin farklı yönlerini de bilmemiz gerekir. Buraya yazılan da maalesef acıyı duyan kişilerin kendi açılarından bir serzeniştir. Bize vuran baltanın sapının bizden olmasına çok az ağladık. Enver Ören'e değil de onun temsil ettiği bilinçsiz ve hesapsız ticari anlayışa kurban olanlara, yıllar önce yaşadıklarından dolayı geçmiş olsun diyorum. Ben beddua etmemek ile dinimce üzerime düşeni yeteri kadar yaptığıma inanıyorum. Rahmete ise elbette onu dağıtan ‘Er-Rahman'ür-Rahim’ karar verir." 

Diyanet de İhlâs Finans’a para yatırmıştır! 
İhlâs Finans’a parasını kaptıran bir sürü insan tanırım ben. Bunlardan birisi de benim yakın arkadaşlarımdan K.A. idi. Diyanet’te birlikte çalıştığımız K. Bey, dolar üzerinden yatırdığı parasını kurtarabilmek için az kapı çalmadı, az yalvarmadı Diyanet’teki hoca takımına. Parasını kurtarabildi mi bilmiyorum. Onun anlattığına göre başka Diyanet çalışanları da vardı İhlâs zedelerin arasında. Bunlardan birisi de A.Ç. isimli arkadaşımızdı. Yanılmıyorsam 20 bin doları da onun batmıştı İhlâs Finans’ta. Ne de olsa bizim bu dini bütün arkadaşlarımız da faiz değil kâr payı alıyordu İhlâs finans kurumundan… 

İhlâs Finans’a para yatıranlardan birisi de Diyanet (TDV) tüzel kişiliği idi. Elbette hac ve umre paralarından artan önemli bir miktarı, 1990’lı yıllarda İhlâs Finans’a yatırmıştı Diyanet. Duyduğumuza göre; o tarihlerde İhlâs Holding bünyesinde çalışan TOBB Eski Başkanı Ali Coşkun ve Diyanet çevrelerinin de büyük itibar gösterdiği ilahiyat profesörü Orhan Karmış’ı, Ankara’ya gönderen Enver Ören, dönemin Diyanet (TDV) yöneticilerini ikna ederek önemli bir miktar paranın İhlâs Finans’a aktarılmasını sağlamıştır. Daha doğrusu Diyanet önemli miktarda “İhlâs Finans hissesi” almak durumunda kalmıştır.  Bu hisseleri temsilen de o günkü TDV Genel Müdürü Mehmet Kervancı İhlâs Finans Yönetim Kurulu’na alınmış, kendisine yüksek miktarlı hakkı huzur ücretleri ödenmiştir. Ayrıca adı geçen, bu sayede kendi kızını da İhlâs Finans’a idareci olarak yerleştirmiştir! 

Zaman içinde elinde bulunan İhlâs Finans hisselerini peyderpey satan Diyanet, her nedense 300 milyarlık hisseyi elinde tutmaya devam etmiş, İhlâs Finans iflas edip tasfiye sürecine girince bu hisseler büsbütün Diyanet’in elinde patlamıştır. 2001 yılına gelince Diyanet(TDV), belki biraz da 28 Şubat’ı gerçekleştirenlerin tazyikiyle, bütün şirketlerini tek çatı altında birleştirme yoluna gitmiş, çoğunluk sermayesi kendisine ait şirketlerin yanı sıra, elinde bulunan başka şirketlerin hisselerini, bu arada elindeki 300 milyarlık İhlâs Finans hisselerini de aynı çatı altında toplamıştır. O günün şartlarında bana göre de son derece makul ve mantıklı bir çözümdü bu. 

Gelin görün ki; zaman içinde birbirine düşen Diyanet yöneticileri, 2006 yılına gelince, bu hisseleri dava konusu yapmış, bütün şirketleri ve tabiatıyla hisseleri bünyesinde toplayan şirketin o tarihlerde görev yapan Yönetim Kurulu üyelerini mahkemeye vermiştir. Sebep, “Siz nasıl olur da iflas eden İhlâs Finans’a ait 300 milyarlık hisseyi satın alırsınız?”. Oysa yukarıda izah edildiği gibi bu hisseler,  piyasadan veya İhlâs Finans’tan satın alınan hisseler değil, Diyanet’in (TDV) elinde kalmış hisselerdi. Söz konusu hisseler Diyanet’in (TDV) olduğu gibi, bu hisseleri bünyesinde toplayan şirket de, sermayesinin %99’u ve bütün yönetim ve denetim kurulu üyeleri Diyanet’in çalışanları olan bir şirket idi. Yani tabiri caizse Diyanet, bu işlemle sağ cebindeki hisseleri, sol cebine koymuştu. Bu gerçek ortada iken, birbirine düşen Diyanetçiler, hiç çekinmeden ve tamamıyla “intikam” saikiyle kendi arkadaşlarını ve çalışanlarını gidip mahkemeye vermişlerdir. Hatta bahsedilen İhlâs Finans hisseleri, dava aşamasında aynı bedelle satıldığı halde bu insanlar “Yaşasın kötülük” hesabı ısrarla davayı sürdürmüşlerdir.

Dava sürecinde nihai “Bilirkişi Raporu”, davalılar lehine gelince bu sefer Diyanet yönetimi, fellik fellik çarpınmaya ve davanın sulhen bitirilmesi yönünde davalılar üzerinde baskı kurmaya başladı. Bu baskı öyle böyle değildi. Sonunda zaten adamların emrinde birer Diyanet çalışanı olan gariban davalılar kuzu kuzu sulha rıza gösterdiler. Ancak içlerinden birisi, davanın sulhen değil, mahkeme kararıyla neticelenmesini ve böylece inayet yoluyla ve lütfen değil, mahkeme kararıyla aklanılması gerektiğini savundu. Ancak yalnız kalmıştı adam. O da fazla direnç gösteremedi zaten. Zira ufukta asıl işini kaybetme tehlikesi baş göstermişti. Çünkü adam devlere karşı mücadele ettiğinin, yel değirmenlerine karşı savaştığının ve rüzgâra karşı abdest bozduğunun elbette farkında idi. Fakat  adamın adalet duygusu ve hukuk anlayışı, böyle davranmasını gerektiriyordu. Ancak ne var ki; adamın, o güne kadar yaptığı mahkeme masraflarını ödeyerek ve gece gündüz yalvararak onu da sulha ikna ettiler ve böylece gereksiz yere, üstelik de Diyanet’i (eski para birimiyle) milyarlarca lira mahkeme harcı ve avukatlık ücreti ödeme pahasına açılan dava düşmüş oldu! 

Sulha kerhen rıza gösteren adama ne mi oldu? Bu adama 2006 yılından başlayıp 2009 yılına gelinceye kadar Diyanet adına hiçbir iş vermediler. Bu üç yıl boyunca işine de son vermediler adamın. Adam, her gün 09-18 saatleri arasında düzenli olarak gidip geldi işyerine. Allah’tan adamın maaşını tıkır tıkır ödemeye devam etti hoca efendiler. Adam, bu uygulamadan son derece rahatsızdı. Çünkü hiç çalışmadan, üretmeden ücret alması vicdanını sızlatıyordu. Bu sebeple kendisine iş verilmesi konusunda çalmadık kapı bırakmadı ama yine de kendisine hiçbir iş vermeyip, adeta masaya çivilediler onu. Arkasından da 2009 yılının Haziran ayına gelince tazminatını ve diğer sosyal haklarını ödeyerek işine son verdiler! O da gitti, kendilerini mahkemeye verdi. Kazandı da. Çünkü masumdu, çünkü haklıydı adam… 

Enver Ören’in vefat ettiğini ve ölümü üzerine Türkiye’de sergilenen ikiyüzlü ve riyakârca tavrı görünce nedense bu hikâye geldi adamın aklına. Çünkü satın alınmasında hiçbir dahli olmayan İhlâs Finans hisseleri yüzünden başına gelmeyen kalmadı adamın. İşini ve aşını bile o hisseler yüzünden kaybetti. Bu yüzden yaşadığı acı ve üzüntüyü, herkesten uzak gizli köşelerde ağlama nöbetleri geçirdiğini bir Allah, bir de o biliyordu. Enver Ören, “battım” diyerek geri ödemediği paralarla Kuzuluk kaplıcalarındaki köşklerinde sefasını sürerken, adam tenha köşelerde gözyaşı döküyordu efendiler. 

Bu sebeple; eğer cenaze namazına katılsaydı, 2008 yılında ölen Ankaralı lastik kralı Abdülkadir Özcan’ın Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazı sırasında, cenaze namazını kıldıran İmam İsmail Coşar’ın  “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” şeklindeki sorusuna, onun işten atmış olduğu bir işçinin, “Hakkımı helal etmeyeceğim” şeklinde ortaya koyduğu medeni cesareti gösterebilir miydi bilinmez. Ancak musallada yatan Enver Ören değil de eğer Tayyar Altıkulaç, Ali Bardakoğlu, Mehmet Görmez ve Mehmet Kervancı’dan birisi olsaydı, herhalde o da aynısını yapardı. Çünkü cenaze namazına katılan onca ikiyüzlüye, onca riyakâra rağmen, böyle bir çıkış yapacak cesareti vardı adamın. En azından Lastik Kralı Abdülkadir Özcan’a hakkını helal etmeyen Said Açıkgöz isimli işçinin ki kadar(*).




Ömer Sağlam
___________

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN