Ampuldeki Çatlak ve Mirac Kandili Bedduası [Ömer Sağlam]

Grubumuza ait sitelerde yer alan tüm makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Redakte işlemleri de 
eser sahiplerince yapıldığından, yazılar; doğrusu ve yanlışıyla yazarının gönderdiği özgün hâlde yayınlanır.
Hükümetin "Taksim Gezi Parkı" için düşündüğü proje bahane edilerek Türkiye çapında gerçekleştirilen eylemler, tıpkı bir "Turnusol Kâğıdı" gibi kimin ne mal olduğunu çok güzel ortaya çıkarmıştır Türkiye'de. Kanaatimce bu eylemlerin en güzel ve faydalı taraflarından birisi bu olmuştur. Özetle; bu yaygın eylemler neticesinde, ak koyun, kara koyun, sağlıklı koyun, elbette hastalıklı ve ötürüklü (ishale yakalanmış) koyunlar, kendilerini çok güzel belli etmişlerdir. Bir başka sevindirici yan da, bu milletin sadece koyunlardan ibaret bir sürü olmadığı artık anlaşılmıştır. Bu da istikbalimiz için umut verici olmuştur. Daha önce de dile getirdiğim üzere; bir kez daha tekrar etmek gerekirse, ne polisin aşırı güç kullanımını, ne de çevreye, başka insanlara ve özellikle kamu mallarına zarar verenleri asla tasvip etmiyoruz. Bu insanlar, en kısa zamanda belirlenmeli, gerek görevlerini ve yetkilerini abartarak insanlara zarar veren polisler, gerekse muzır göstericiler, bir daha aynı hareketleri yapamayacak biçimde mutlaka tecziye edilmelidirler. 

Dış Dünyada İtibar ve İrtifa Kaybeden Başbakan
Siz bakmayın Tayyip Bey'in akıl hocası da olan militan ruhlu AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan'ın "Tayyip Erdoğan’ı kimseye yedirtmeyiz. Yüzyılda çıkan bir liderdir Başbakan. Dönüştürücü, karizmatik liderliği ile. Şu anda böyle başka bir lider de yoktur. İktidarı devirmeye dönük veya Tayyip Erdoğan’ın imajını zedelemeye dönük bir girişim varsa buna da pabuç bırakmayız” şeklindeki böbürlenmelerine. Tayyip Bey, hem içeride, hem de dışarıda çoktan itibar ve irtifa kaybetmeye başlamış bulunmaktadır. Buna sevinmeli miyiz? Hayır, asla! Çünkü onun itibar ve irtifa kaybetmesi demek, aynı zamanda Türk Devleti'nin uluslararası saygınlığının zedelenmesi demektir. Keşke Tayyip Bey, hem kendisini, hem de Türkiye'yi bu türlü müşkül durumlara düşürmeseydi.

Ayrıca siz yine bakmayın Başbakan'ın, son ABD gezisinde en üst düzeyde uygulanan protokolle ağırlanmasına. ABD, aynı şeyi kıytırık Arap ülkelerinin petrol şeyhlerine de yapıyor. Çünkü ABD yönetimi biliyor ki; şark kafası, bu tür gösterişli, şaşalı ve pohpohçu hareketleri pek sever.

Öldürülmesinden daha birkaç sene önce Muammer Kaddafi'nin, Roma, Paris ve Moskova gibi dünyanın önde gelen ülkelerinin başkentlerinin şehir meydanlarına "Bedevi Çadırı" dikmesine müsaade edildiği ve o ülkelerin liderlerinin Kaddafi'yi bu çadırda ziyaret ettiklerini unutmayalım. Örneğin N.Sarkozy; önce Kadafi'nin Paris şehir meydanında çadır kurmasına izin verip, kendisini çadırda ziyaret etti, arkasından da Libya'ya hava harekâtı yaparak kendisini öldürttü. Kaddafi'ye aynı muameleyi yapan ve hatta onun elini öpmekten bile çekinmeyen İtalya Başbakanı S. Berlisconi'nin, Kaddafi Fransız uçaklarıyla bombalanırken kılını bile kıpırdatmadığını da unutmayalım. O Berlisconi ki; bizim Başbakanın olu Bilal'in nikâh şahidi olacak derecede kankasıdır ve Libya'yı bombalayan o uçaklar ki; İzmir'deki NATO üssünden kalkmışlardır! Kaddafi'ye yapılanların aynısı Saddam Hüseyin'e de yapılmıştır. Çünkü Baba ve Oğul Bush da aynısını Saddam Hüseyin'e yapmışlardır. Onlar da önce Saddam Hüseyin'i pohpohlayıp Kuveyt'e saldırttılar, arkasından da Irak'ı işgal edip Saddam'ı katlettiler! 

Dolayısıyla; başbakanın, ABD'de en üst düzey protokolle ağırlanmasına fazla sevinmemek gerekiyor. Zira başbakanın ABD ziyareti tam anlamıyla bir fiyaskodur ve Türkiye lehine hiçbir olumlu netice alınmamıştır bu ziyaretten. Tek olumlu netice; Başbakan'ın ABD'ye giderken "Haziran ayı içinde Gazze'ye gideceğim" demesine mukabil, dönüşte "Gazze'ye ve Batı Şeria'ya gideceğim" demek durumunda kalmasıdır(Doğrusu da budur zaten). Yani ABD, bizim başbakana, dünyanın meşru kabul ettiği Mahmut Abbas yönetimindeki Batı Şeria'yı da ziyaret etmesi şartıyla ancak Gazze'ye gidiş izni vermiştir. Böylece ABD yönetimi, bizim başbakanın, sadece, dünyada pek çok ülkenin "Terör Örgütü" nazarıyla baktığı Hamas'a oynamasının yanlış olduğunu, Filistin'deki meşru yönetimin Mahmut Abbas yönetimi olduğunu diplomatik dille ve ancak apaçık bir şekilde söylemiş bulunmaktadır.    

Öte yandan Lübnan merkezli Şii Hizbullah örgütünün lideri Hasan Nasrallah'ın, Selefî Sünnî Hamas'a, Lübnan'daki varlığını bir ay içinde bitirmesi konusunda çağrı yapması ve Beşar Esat yönetiminin düşmesine izin vermeyeceklerini açıklaması da oldukça enteresan olmuştur. Hasan Nasrallah'ın bu çıkışı da aslında Türkiye'nin genelde orta doğu, özelde ise Suriye politikasının yanlışlığını bir kez daha ortaya koymuş bulunmaktadır. Özetle; Türkiye şu anda Selefî Sünnî Hamas Örgütü ile Şii Hizbullah örgütü arasında sıkışıp kalmış bir ülke görüntüsü vermektedir. Ve elbette Türkiye, Selefi Sünnîlerden yana tavır koymakla, tarafsızlığını, güvenilirliğini, bunlara bağlı olarak uluslararası arabuluculuk vasfını çoktan yitirmiş bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktadır. 
Fas Kralı VI.Muhamed'in bile Erdoğan'ın görüşme talebini kabul etmediğine ve Erdoğan'ın sadece Fas'taki "Müslüman Kardeşler" örgütünü ziyaret ettiğine ilişkin haberler var medyada(1). Vakti zamanında Turgut Özal'ın ABD Başkanı tarafından kabul edilmemesine milletçe üzülmüştük. Şimdi ise galiba utanmamız gerekiyor. Çünkü Fas dediğiniz yer, bizim eski eyaletlerden birisidir. Yani bir zamanlar bizim  sadrazamlar tarafından değil, sıradan valiler tarafından yönetilen bir ülkedir(2). Böyle bir ülkenin kralının bile bizim başbakanı kabul etmemesi, Türkiye'nin gerçek dış itibarının ne olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. 

AKP iktidarının, dış dünyada vermiş olduğu bu Selefi İslam görüntüsü, içeride temeli atılan Üçüncü Boğaz Köprüsü'ne Yavuz Sultan Selim adının verilmesiyle taçlandırılmış bulunmaktadır. Elbette Yavuz Sultan Selim de bizimdir. Ancak her ne kadar Yavuz Sultan Selim kadar olmasa da Şah İsmail de bizden bir parçadır. Sahi, Şah İsmail'in "Şah Hatayi" mahlasıyla arı duru bir Türkçe ile yazmış olduğu şiirlerden alıntı ile çalınıp söylenen  Türküleri sevmeyeniniz var mı hiç aranızda? Mesela şu güzel Türküyü:  
"Şah Hatayim ölmeyince,
Tenim turab olmayınca,
Dost dosttan ayrılmayınca,
Dost kadrini bilmez imiş" 

Dolayısıyla; üçüncü boğaz köprüsüne Sünni-Şii(Alevi) çatışmasını, özellikle de "Türklerin Kerbelâsı" kabul edilen Çaldıran'ı çağrıştıracak şekilde "Yavuz Sultan Selim" adının verilmesi son derece hatalı olmuştur ki; böyle bir adlandırma ile hükümetin âlâyı vâlâ ile başlatmış olduğu sözüm ona "Alevi Açılımı" nın da ne kadar sığ, temelsiz ve gösterişe yönelik olduğunu bir kez daha anlaşılmıştır.  

Ampulde Çatlak mı Var!
Yukarıda dedik ki; "Taksim Gezi Parkı olayları, bir kez daha su yüzüne çıkardı ki; AKP'de müthiş bir iç rekabet ve hatta ayrışmalar vardır. Zira Erdoğan'ın liderliği, artık hem dış dünyada, hem Türkiye içinde ve hem de kendi partisi içinde artık iyiden iyiye sorgulanmaya başlamıştır".Sorgulanmadan da öte AKP içinde müthiş bir rekabetin varlığı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu rekabet; Gül-Erdoğan rekabetidir. Hatta bu ikiliye üçüncü bir cephe olarak Bülent Arınç'ı da katmak gerekiyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "...Ama demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Bütün vatandaşlarımın büyük bir sağ duyu içerisinde hareket edeceklerini inanıyorum. Verilen bütün düşünceler okunmuştur, görülmüştür, not edilmiştir ve mesajlar da alınmıştır. Bütün vatandaşlarıma bu vesile ile sevgilerimi sunuyorum"(3) demesine karşılık, Başbakanın"Demokrasi seçim midir değil midir noktasında, demokratik parlamenter sistemlerde parlamentonun yolu seçimden geçer, sandıktan geçer ve sandığın olmadığı bir demokratik sistem zaten söz konusu değildir. Burada demokrasideki tavır da halkın iradesinin tecellisidir; halkın iradesinin tecellisi nerededir o da sandıktadır. Ve burada bu tecelli eder ve bu şekilde bir uygulama bütün demokratik parlamenter sistemlerde gelişmiştir ve gelişmeye de devam etmektedir..."(4) şeklindeki sözleri, AKP'deki parti içi rekabetin, çatışmanın ve hatta ayrışmanın en bariz göstergesidir.

Bu iki yaklaşımın birçok düşünce adamı ve yazar tarafından, bu ikilinin 2014 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için halka şimdiden verdikleri birer mesaj olarak yorumlandığı biliniyor. Hatta içerik itibarıyla birbirinden oldukça farklı bu iki mesaj sahibinden Abdullah Gül'ün iyi polisi, Tayyip Erdoğan'ın ise kötü polisi oynadığını ve aslında her ikisinin de birbirinin aynısı olduğunu söyleyenler de vardır. Bu iddia sahiplerine göre ne de olsa Tayyip Erdoğan, Gül için geçmişte"Partimizin cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül kardeşimdir..." demiştir ve her ikisi siyaset ve düşünce bazında birbirinin kardeşidirler. İzledikleri ve izleyecekleri politika bakımından hiçbir farkları yoktur... 

Bülent Arınç'ın Taksim Gezi Parkı çerçevesindeki tutumuna gelince; Gül ve Erdoğan'ı iyi polis-kötü polis şeklinde nitelendirenler, Arınç'ın da iyi polis rolü oynadığını söylüyorlar. Bence en azından bu konuda Arınç için söylenenler doğru değildir. Zira bana göre; Bülent Arınç, tamamıyla Tayyip Bey'in söyleyeceklerini söylemiştir Cumhurbaşkanıyla yaptıkları görüşmeden sonra. Daha doğrusu, Tayyip Erdoğan, bir anlamda ilk söylediklerinden geri adım atmamak ve sözüm ona dik duruşundan ödün vermemek için kendi söyleyeceklerini Bülent Arınç abisine söyletmiştir. Bize göre; Bülent Arınç'ın kamu oyuna yapmış olduğu açıklamanın, Gül-Erdoğan ve Arınç arasında alınan ortak kararın sonucu olduğunda asla şüphe yoktur! Arınç, Çankaya'da iken mutlaka Tayyip Bey de arandı ve toplantı telekonferans vb. bir yöntemle bu üç kişi arasında geçti, açıklamanın metni de mutlaka bu üçlü arasında oluşturuldu! 

Bülent Arınç'ın kamuoyuna yapmış olduğu açıklamalar, hemen bütün toplum kesimleri tarafından kabul edilebilecek türden açıklamalardır. Açıklamalarda; polisin aşırı güç kullandığından, idarenin bazı yanlış işler yaptığından da bahsediyor Bülent Arınç ve bunun için özür diliyor.  İşte Arınç'ın konuya ilişkin bazı sözleri:
"3 yada 4 ağacın sökülmesi üzerine yurtseverler bir eylem başlattılar. Bu eylemler haklıdır, meşrudur. İçlerinde Sırrı Süreyya Önder'de bulunuyordu. Emniyet güçlerimizin gaz kullanması olayları çığırından çıkartmıştır. Oraya ne yapılacağı konusunda bir itiraz bir şikayet var o endişeleri gidermek zorundayız. Kamuoyunun dediklerini peşin hükümle karşılamamalıyız...Elbette burada kamu görevlilerinin kademe kademe yanlış anlaşılmaları olabilir. Sınır aşımı olduğuna bakar, gerekirse soruşturmada açarız (Sizin kucaklayıcı anlayışınızı Başbakan da gösterseydi bugünlere gelinir miydi sorusuna karşılık) Üslup elbette önemli. Bu herkes için önemli. Ülkeyi yönetenlerin tabi ki kucaklayıcı bir üslubu olmalı... Kimseye şiddet gösterilmesini tasvip etmiyorum. İnsanlar, ailelerini, çocuklarını alıp gitti. Ama olay 3 ağacın yer değiştirilmesinden çıkarıldı. Şiddetle bir yere varılmaz. Yaparsanız karşılığında devleti bulursunuz... O yurttaşlarımızdan özür diliyorum. Yapılanlar yanlıştır..."(5).

Arınç'ın bu ve benzeri sözlerinin samimi olduğunu ve Arınç'ın iyi polis rolü oynayıp oynamadığını  test etmenin yolu, ancak uygulamada görülebilir. Mesela, aşırı güç kullanan polise emir veren emniyet müdürlerinin, valilerin ve hatta İç İşleri Bakanı'nın görevden alınması veya görevde tutulmaya devam edilmeleri Arınç'ın söylediklerinde samimi olup olmadığının en büyük göstergesi olacaktır. Hele hele sosyal medyadaki sözlerine bakılarak onlarca kişinin tutuklanmış olmasına karşılık bu devlet görevlilerinin yerlerinde kalmaya devam etmeleri, Arınç'ın sözlerindeki samimiyeti ve güvenilirliği büsbütün ortadan kaldırmaktadır. Bize kalırsa; Diyarbakır'da bir nevi staj yaptırıldıktan sonra İstanbul ve İzmir'e atanan valilerle birlikte Ankara Valisi, bu üç ilin Emniyet Müdürleri ve hatta İç İşleri Bakanı derhal görevden uzaklaştırılmalıdırlar. Gül'ün ve Arınç'ın samimiyeti ancak bu durumda anlaşılabilir diye düşünüyorum ben. 

Birkaç gündür devam eden olaylarda beni en çok etkileyen durum ise İstanbul'da görevli bir polisin kendisiyle diyaloga giren göstericiye söylediği "Bu görüntüleri biz de tasvip etmiyoruz. Bütün bunları verilen emir üzerine ve ekmek parası için yapıyoruz. Siz bizim düşmanımız değilsiniz..."şeklindeki sözler ile yine İstanbul'da bir grup göstericinin yaralanan polisi kucaklarında taşıyıp yaralanan ayağını tedavi etmeye çalışmaları ve Antalya'da bir polisin yaralanan gösterici genç kızı kucağında ambulansa taşıması görüntüleri olmuştur. 

O sebeple Allah bu milletin polisini ve diğer güvenlik yetkililerini kendi vatandaşına, kendi dindaşına mermi sıkar pozisyona düşürenleri "Kahhar" ismiyle kahretsin! Özellikle İzmir'de polis kılığına girerek masum insanları taşlayan, ellerindeki sopalarla saldıran, diğer yerlerde ise halka eziyet eden, onların beden ve ruh sağlıkları üzerinde tesir bırakacak tarzda muamele yapanlar ile güvenlik güçlerini tahrik eden provokatörlere de lanetler olsun! Allah Türk Milleti'nin birliğini, dirliğini bozmasın. Bunu bozacaklara aman ve fırsat vermesin. Yöneticilerimize de akıl-fikir-vicdan ve insaf nasip eylesin. Mübarek Miraç Kandili'nde benim yapabileceğim duâ ve beddualar ancak bunlar olabilir... 




Ömer Sağlam
_______________
3-Aynı haber.
4- Özellikle Fas'ın doğu kesimleri 1517-1830 yılları arasında 313 sene boylunca Türklerin yönetiminde kalmıştır. 1554, 1576-1578 yıllarında ise kısa bir süre bütün Fas toprakları  Osmanlı idaresinde bulunmuştur.

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN