Türkler Aleyhinde Konuş, Üne Kavuş [Günay Tulun]

Saatlerin, sabahın beşine doğru gittiği bir zamandı.
Kendimi kaptırmış, bir soru üzerine; millet, milliyetçilik gibi kavramların kavgalara yol açan yanları hakkında kısa bir yazı hazırlıyordum.
Tesadüfe bakın ki Facebook komşum Filiz Hanım, tam o sırada, sözünü ettiğim o kavramlarla top gibi oynayan bir Ahmet Altan yazısının link hattını atıverdi önüme… 
*
Yazdıklarımı bıraktım, adresi açtım, karşıma; “Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri Sorunları Araştırma Merkezi” başlıklı bir site çıktı.
*
Ahmet Altan’ın bu Ermeni sitesindeki yazısı bazılarına çok garip gelecek.
Bazıları köpürecek bazıları da gülüp eğlenecek.
Bakın bakalım, siz hangi sınıfa girenlerdensiniz.
*
Efendim, Ahmet Altan demiş ki…
Ne demişse tuttum, o siteden alıp aşağıya kaydettim.
Okumakla bir şey kaybetmezsiniz. 
Eğer “Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri Sorunları Araştırma Merkezi” adlı siteden okumak istemezseniz, aynı yazıyı, "Ecdat" başlığıyla Taraf gazetesinde de bulabilirsiniz.
Uzunmuş gibi göründüğüne aldanmayın.
Okuyun, hiç olmazsa deneyin lütfen!
*
Allah için, yazının tümünü ele aldığınızda bazı gerçekçi tespitlere de rastlayabiliyorsunuz. Bunu söylemezsem haksızlık yaparım.
Bana göre, en büyük yanlışları içeren ve hakaret yağmuru gibi inen satırlar alttaki bölümde saklı…
*
Bölüm başlığı; “BİZ RUMLARIN, KÜRTLERİN, ERMENİLERİN ÇOCUKLARI MIYIZ?” olarak atılmış. Bu ve hemen altındaki paragrafta söylenenlerse şunlar:
“Biraz daha geriye gidelim.
Osmanlı 1299′da kuruldu, Türkler Anadolu’ya 1071′de geldi.
Alparslan’la birlikte Anadolu’ya kaç Türk geldi?
“Türkler kim” sorusunu atlayıp başka soruya geçelim.
Bugün “Türk” olduğunu söylediğimiz 70 milyon insan Alparslan’la birlikte gelen “Türklerin” özbeöz çocukları mı?
Yoksa biz o gelen Türklerle Anadolu’da o zamanlarda yaşayan Bizanslıların, Ermenilerin, Rumların, Kürtlerin ortak çocukları mıyız?
Nasıl oluyor da “ecdadımız” sadece Türkler ve Müslümanlar oluyor o zaman?
Ecdadımız arasında Bizanslılar yok mu?
“Kahpe Bizans” demek neden ecdadımıza hakaret sayılmıyor?
Çünkü tarihi uyduruyoruz.
Kendimize Türk ve Müslüman bir tarih yazıyoruz.
Anadolu’nun bütün halklarını, koskoca Bizans’ı yok sayıyoruz.
Sanırsın ki hayat Anadolu’da Alparslan’ın ordusuyla başladı.
Tabii tarihi böyle uydurmaya başlayınca her şeyi uyduruyoruz.
Osmanlı padişahları da başka bir uydurmanın konusu oluyor.”
*
Merak ediyorum. Bazı tiplere göre neden illa biz birilerinin çocukları oluyoruz da birileri bizim çocuğumuz olmuyor? Biz mi kısırız, yoksa başka seçenek sunamayan Ahmet Altan gibilerinin aklı mı? İnanın, bu tür insanların, sabah olduğunda; gece akıllarına gelen her şeyi “Hah, bu böyledir de ondan böyle olmuştur.” diye yazmalarından tiksinir oldum. 
Allah akıl fikir vere…
*
Osmanlı 1299’da kuruldu”ymuş da “Türkler Anadolu’ya 1071’de geldi”ymiş.
“Alparslan’la birlikte Anadolu’ya kaç Türk” gelmişmiş. 
*
Türklerin Anadolu’ya 1071’de geldiğini söylemek için ya fazla saflıktan kandırılmış ya da kasıtlı olmak gerek. Bu tamamen, Ermeni asıllı tarihçilerimizden Emin Oktay’ın aşılattığı bir görüş.
O da bu fikri Batılı bazı tarihçilerden almış.
Türklerin göçebe olduğu, daima çadırlarda yaşadığı gibi… Kışı aç geçirip baharı görür görmez dıgıdık dıgıdık zengin ve zavallı Çin’e akın ettiği gibi…

Ne yazık ki buna, adında bile milliyetçiliği öne çıkaran bazı partilerimizin başkan ve üyeleri de inanıyor. 
Bazıları da bu fikrin aksini savunanlara küfür üstüne küfür ediyor.
Neyse bu temiz yazıya o kirliliği karıştırmayalım.
*
Ben bir Tulunoğlu’yum. Atalarımın tarihinden ve o tarihi yazanlardan biliyorum ki, Türkler 800’lü yıllarda Anadolu’da cirit atıyorlardı. Tulunoğulları; Antakya, Adana, Mersin, Silifke vs vs yerlerde Roma ordularının tozunu atar ve oralara yerleşirken; geçici bir zaman için de olsa ta Selanik’e kadar gidip orayı Romalılardan alıp işgal ettikten sonra geri dönerken; çok sevdiğim Alparslan’ın Anadolu’ya adım atmasına 200 koca yıl vardı.  
*
Ahmet Altan’ın kandırıldığı yerlerden biri de şu uyduruk yani ne doğmuş ne yaşamış Bizans’tır. Bininci yazışım ki bıktım, Bizans tarihte hiçbir zaman olmamış hayali bir devlettir. Ne demek istediğimi anlayamayanlar varsa saçmalamayı kesip eski yazılarımı okusunlar. Olmadı araştırsınlar. 
Aklıma bir soru geliyor: Ahmet Altan'ın atalarından biri hayali Bizans olduğuna göre, Ahmet Altan da hayalden ibaret bir kimlik midir?
Yani atası yok. Ata olmayınca soyun da devamı yok.
Sonuç: O hâlde o da yok! 
Gülmeyin, Ahmet Altan mantığının sonucudur bu... 
*
Onlara Bizans olarak yutturulan o büyük Roma ordusunun birlikleri içinde de bol miktarda Türk vardı. “E, hadi bakalım Ahmet Bey; söyleyiveresin de bizler de öğrensek? O Türkler nereden gelmişti Roma’ya”…
*
Türkler, Anadolu’ya defalarca girip çıkmış; her seferinde belli bir kısmı geçtiği topraklarda kalmış, yani Anadolu’ya yerleşmiş. Hatta Saka akınlarında, ta Macaristan ve Romanya'ya kadar gidip oralara yerleşmeleri nedeniyle geri dönmeyenrüyoruz.
*
Bize adlarının Göktürk olduğu öğretilen büyük Türk devleti, Anadolu’nun bir karış ötesinde otururken, Anadolu’ya girmediklerini söylemek akla ziyan... Zaten bu devler var. Bu hareketlilikte, Sakalar olarak bilinen İskitlerle Orta Asya'dan onlarla birlikte gelen Kürtlerin iç içe olduklarını göletin yaşam tarihi de bize öğretilenlerden çok farklı... 
Ya Büyük Uygur İmparatorluğu… 
Batı Hunları, Avrupa’ya yalnız Asya’nın kuzeyinden mi geçti dersiniz. 
Traklar, Karyenler - Karyalılar?..  
Hangi birini saymalı ki?
*
Hadi bize inanmıyorsunuz da Homeros'a da mı?
Karyalı Homeros'u Yunanlı sandığınız için inanırsınız mutlaka...
*
Anadolu’nun birçok yerindeki dağlarda, kayaların üzerine vurulmuş olan Türk damgaları, Orta Asya’dakilerden farklı değil. Olmadığı gibi, en kolay okunabilen damga da Kayı... Buna rağmen yazısının yukarıya almadığım bir bölümünde, Ahmet Altan şöyle diyor: 
“Kayı Aşireti’nin varlığı bile kuşkulu.”
Breh breh! Az önce söz ettiğim damgaların arasında, Kayı boyu da hemen her yerde ve açıkça mevcut. Böyleyken, hangi akla ya da hangi amaca hizmet için Kayıların varlığını sorgular? İşte bunu anlayamam. 
*
Dalgasını geçtiği “Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi” konusu, artık Türk bilim dünyası içinde de farklı bir yöne doğru uzanmakta… Birileri bir ara 14000 yıldan söz etmeye kalkmıştı. Bunu yalnız ölçümlerle değil, o döneme ait bazı bulgularla da destekliyorlardı. Sonradan ya akademik çevreden dışlanma baskısı ya alay konusu olma korkusu ya da her ikisi; tezlerinin sümen altına girmesine, video kayıtlarının da internetten çekilmesine neden oldu. Tezleri doğru muydu yanlış mıydı bilemem. Ortadan kaybolma nedenlerini de… O günlerde duyduklarımız böyleydi.
*
Bugünlerdeyse damgaların yaş ölçümü için, yöresine göre; 2000 yıl öncesi, 4000 yıl öncesi ve 8000 yıl öncesi diyen, bunu da damgaların vurulduğu yerlerde çektikleri videolu görüntülerle savunan bilimciler var.
İş yalnız damgalarla kalsa iyi, o kadar çok iz var ki! 
*
Bunların hepsi, palavracıdır mutlaka…
Palavracıdır da bu işin doğrusunu Ahmet Altan ve benzerleri bilir. 
Ne demişti o yazısında: “Sanırsın ki hayat Anadolu’da Alparslan’ın ordusuyla başladı. Tabii tarihi böyle uydurmaya başlayınca her şeyi uyduruyoruz.”
*
Doğru. Gerçekten de uyduruk olay ve hurafelerle tarihi çorbaya çevirenler var. Ahmet Altan da bunların arasına lehimlemiş kendini…
*
Muhterem! “Anadolu’da hayat, Alparslan’ın ordusuyla başladı” diye birileri sana şaka yaptı da sen onu gerçek mi sandın? 
*
İlahi! Ya çok gırgır birisin ya da …

Günay Tulun

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN