"Camiler Haftası" ve Diyanet'te İbretlik Bir Şirket Hikâyesi [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bilindiği gibi; her senenin 1-7 Ekim günleri, Türkiye'de "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olarak kutlanmaktadır. Bu kutlamalara ilk olarak 1986 yılında "Camiler Haftası" olarak başlanmış, 2003 yılına gelince araya bir de "Din Görevlileri" kavramı sokuşturulmuştur.
 
Bu hafta, öylesine kutlanan bir haftadır aslında. Bana göre; sanki Diyanet'in o günkü yöneticileri, "hemen her kurumun özel bir haftası olduğu halde, bizim neden böyle bir haftamız yok"diye düşünerek böyle bir hafta ihdas etmişlerdir. 2003 yılına gelince ise bu sefer bakmışlar hemen her meslek grubunun özel bir haftası var bizim niye yok deyip işin içine bir de "Din Görevlileri" kavramını tıkıştırmış veya sıkıştırmışlardır!
 
Öyle ya; madem "Polis haftası", "Sakatlar Haftası", "Trafik haftası", "Öğretmenler Günü", "Anneler Günü", "Sevgililer Günü" diye bazı özel hafta ve günler var, şu halde din görevlilerinin de özel bir haftası olsun demişler ve böyle bir hafta ihdas etmişler...
 
Bu haftanın amacı, Diyanet Duvar Takvimi'nin 1 Ekim 2013 tarihli yaprağının arkasında şöyle açıklanmış:
"Bu hafta nedeniyle camilerin genel temizliği ile eksikliklerinin giderilmesi, bakım ve onarımı yapılmaktadır. Bu hafta nedeniyle görevlilerimiz, hastaları, hastaneliri, hapishaneleri, güçsüzler yurdundaki yaşlıları, yetiştirme yurtlarındaki çocukları ziyaret ederek onların gönüllerini almaktadırlar. Mahallelerindeki yetim ve yoksullara yardım edilmesine aracılık yapmaktadırlar."
 
Oysa bu tür işler, sadece yılın 1-7 Ekim günlerinde  değil, yılın 12 ayında yapılan işlerdir. Çünkü bizim mahallenin camisinde yılın 12 ayı her cuma ve bayram namazından sonra bu amaçlarla mutlaka para toplanır. Şahsen bugüne kadar en azından bizim mahallenin camisinde para toplanmayan cuma ve bayram namazı kılmadım ben.
 
Geçtiğimiz Cuma hutbesinde, bu hafta hakkında bilgi verilmiş ve bu seneki haftanın temasının "Cami ve Kadın" olarak tespit edildiği söylenmişti.  Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yönde bir çalışma yaparak muhtemelen Emniyet Müdürlüğü'nün karayollarında yaptığı bu yöndeki çalışmadan esinlenerek kendine göre bazı özlü sözler uydurmuş ve sözüm ona bu özlü sözlerin altına da bu sözleri destekleyen ayet ve hadisleri ekleyerek slayt halinde kendi resmi internet sitesine eklemiştir. İşte o ünlü vecizeler ile bu vecizelere kaynaklık eden ayet ve hadislerden bazı örnekler(orijinal halleriyle):
CAMİLER BİRLİK MEKANLARIDIR
"Ey insanlar, sizi bir erkekle bir kadından yarattık"(Hucurat/13)
AİLECE RAHMANIN DAVETLİSİYİZ
"Ailene namazı emret, kendin de namaza devam et"(Ta'ha/132)
DAVET RABBİMİZDEN İCABET HEPİMİZDEN
"Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmiyedi derece daha faziletlidir"(Hadis-i Şerif)
KADIN, ERKEK, ÇOCUK AYNI CAMİDE SECDEDE
"Ailene namazı emret, kendin de namaza devam et"(Ta ha/132)
AİLECE O'NUN HUZURUNDA SAFA DURALIM
"Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar ve namazı dosdoğru kılarlar"(Tevbe/71)
O'NA GELENE MANİ OLMAYIN
"Kadınları Allah'ın mescidlerine gitmekten alıkoymayın"(Hadis-i Şerif)
KADINI MABEDE KABUL BUYURAN RABBİMİZDİR
"Rabbi onu(Meryem'i) güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi"(Ali İmran/37)
CAMİLER İLİM VE İRFAN MEKTEPLEDİRİR
"İlim öğrenmek herkese farzdır" (Hadis-i Şerif)

Yukarıda bulunan ve Diyanet'teki sözüm ona şair ruhlu bir hoca efendinin kaleminden çıktığı anlaşılan vecizeler ve bu vecizelerle altlarında bulunan ayet ve hadislerin uygun olup olmadığı konusundaki yorumu siz okuyucularımın insafına bırakıyorum.
 
Diyanet'te İbretlik Bir Şirket Hikayesi
Diyanet, özentiye uyarak 1986 yılında "Camiler Haftası" diye bir hafta ihdas edince, taşradaki Müftülükler ve cami imamları mahallenin kadınlarını toplayıp harıl harıl mahallenin camilerini temizletmeye koyuldular. Ancak bu işin böyle gitmeyeceğini düşünen Diyanet, 1989 yılında en azından "Selatin Camii" denilen belli başlı büyük camileri temizlemek için TDV adınaTEMSAŞ ismiyle bir şirket kurdu. Şirket kısa zamanda büyüyerek, İstanbul ve Ankara'daki büyük camileri temizlemeye, arkasından piyasaya açılarak bazı kamu ve özel kurumların merkezlerini ve bazı tesislerini temizlemeye başladı. Yanlış bilmiyorsam TCDD Genel Müdürlüğü Merkez Binası, Haydarpaşa Garı, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü, Kapıkule Gümrük Kapısı, Diyanet İşleri Başkanlığı Merkez Binası, T.C. Merkez Bankası, Ülker Ankara Tesisleri gibi önemli bazı resmi ve özel kurum ve kuruluşların temizliğini yapmaya başladı.
 
Başlangıçta sadece temizlik işi yapan şirket, yanlış bilmiyorsam 1991 yılından itibaren temizlik işlerinde kullanmış olduğu temizlik maddelerini üretmeye de başladı. Bu maksatla Gebze'de küçük çaplı bir fabrika bile kurdu. Üretmiş olduğu temizlik ürünlerini DMO'ya satarak devlet kurumlarının temizlik maddesi ihtiyacını karşılayacak güce bile erişti.
 
Ancak nedendir bilinmez(!) TEMSAŞ isimli bu şirket, 1990'ların ikinci yarısından itibaren birden zayıflayarak gittikçe batağa saplanmaya başladı. Elbette bunun asıl sebebi yönetim hataları, özellikle girdi fiyatlarını iyi hesap edememeden kaynaklanan hesapsız kitapsız bazı iş ve işlemlere girişmiş olmaktı.
 
Özellikle, bu şirketin en parlak günlerinde şirkette yöneticilik yapan bazı kişilerin, şirketten ayrılarak aynı iş dalında faaliyet gösteren bazı aile şirketleri kurmaları ve bir zamanlar ekmeğini yedikleri bu şirketle piyasada rekabet etmeye başlamaları kabul edilebilir bir şey ve etik değildi. Bundan çok daha etik olmayanı ise, TEMSAŞ isimli Diyanet (TDV) şirketinin, bir kısım faaliyetlerinin ve demirbaş türü eşyalarının vaktiyle şirketin bünyesini iyice zayıflattıktan sonra şirketten ayrılıp aynı piyasada rakip şirketler kuran eski çalışanlarına bila bedel devredilmesi, elinde kalan diğer varlıkların ise yine vaktiyle şirketin genel müdürlüğünü yapan ve aynı piyasada faaliyette bulunmak üzere rakip bir şirket kuran bir zata satılmış olmasıdır.
 
İşte ibretlik vak'a bundan sonra gerçekleşmiştir. Zira, hem şirketin bazı faaliyet alanlarını ve bir kısım demirbaşlarını bile bedel alan eski çalışanı, hem de şirketin kendisini satın alan eski genel müdürü devir ve satış işlemlerinin gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra sonra, hatta borçlarını bile ödemeye fırsat bulamadan peş peşe vefat etmişlerdir! Şirketin Ankara merkezli faaliyetleri ile kimi makine ve ekipmanlarını bila bedel devralan Ankara Temsilcisi N.K. bir trafik kazasında, şirketin geri kalan kısmını 600.000 Dolar gibi cüzi bir miktara satın alan eski şirket genel müdürü E.A ise kalp krizi geçirerek hayatlarını kaybetmişlerdir...
 
Din adamları, Vakıf ve dernek mallarının, Türk Milleti'nin birer emaneti olduğunu söyleyerek Kırlangıç ile Hz. Süleyman arasında geçen bir hikayeyi anlatırlar. Hikayeye göre; kırlangıcın;"Sultanım, malına, mülküne ve sarayına güvenip sakın böbürlenme. Eğer istersem şu muhteşem sarayını senin başına geçirebilirim!" şeklindeki sözlerine "Sen şu küçük halinle bu işi nasıl başaracaksın" şeklinde mukabelede bulunan Hz. Süleyman'a kırlangıç şu cevabı vermiştir: "Gider fakir fukaraya hizmet vermek amacıyla kurulan vakıf arazisinden bir parça çamur alır, getirir senin sarayına sıvarım. Bu kadar basit işte!"
 
Bila bedel veya cüz'i bedeller ödeyerek Diyanet'in (TDV) şirketi TEMSAŞ'ı ele geçirdikten kısa süre sonra trafik kazası ve kalp krizi sonucu ölen kişilerin böyle bir marifetleri var mıydı bilemem. Ancak en azından dış görüntüleri itibarıyla sırım gibi delikanlı olan bu iki zatın ani ölümlerini hatırladıkça benim aklıma hep Hz. Süleyman ile kırlangıç arasında geçen bu meşhur diyalog gelir...
 
Ha Tırlatma!
1-7 Ekim günlerini "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olarak kutlayan Diyanet mensuplarına hatırlatırım; belli meslek gruplarına yönelik bu tür özel gün ve haftaların bir amacı da meslek mensupları arasındaki dayanışma ve yardımlaşma ruhuna ivme kazandırmaktır. Sahi, "Ben din adamıyım yalan söyleyemem. Camide içki içildiğini görmedim" diyerek bir anlamda başbakanı yalanladığı (ve ancak Türkiye'nin ve Diyanet'in itibarını  kurtardığı) için sürgüne gönderilen Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım'ı arayarak "Din Görevlileri Haftası"nı tebrik ettiniz mi? Peki, bu olay sebebiyle görev yerleri değiştirilerek uzak diyarlara atılan Beyoğlu Müftüsü Recai Bayraktar'ı ve adı geçen caminin imamı Halil Necipoğlu'nu aradınız mı? Aramadınız değil mi? Çünkü Diyanet'te "Vefa" denilen şey, sadece İstanbul'da bir semtin adıdır. Bunu Diyanet'te benden daha iyi hiç kimse bilemez...



Ömer Sağlam

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN