Türk Devleti'nin Huzurunda PKK'lılar İçin Düet Yaptılar [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Geçenlerde internette sörf yaparken rastladım Rus Kızılordu Korosu'nun Türkçe müzik parçalarıyla yapmış olduğu şova. Doğrusu ya; bayıldım. "Ceddin Deden"marşın tutun, "Çanakkale" Türküsüne ve ünlü "Yaylalar" isimli  Erzurum-Aşkale türküsüne varıncaya kadar harika söylüyorlardı. Hele hele "Çanakkale" isimli Türkü'yü seslendiren askerin sesine bayıldım arkadaş. Bizim darbe ve ihtilal günlerinin vazgeçilmez Türkücüsü Hasan Mutlucan'ı aratmıyordu desem yeridir. Ha bir de  "Yaylalar" türküsünü söyleyen bayan sanatçı var. Bayıldım kadının sesine. İtiraf edeyim ki; tekrar tekrar dinledim söylemiş olduğu türküyü. Bana kalırsa siz de dinleyin. Sizler de bayılacaksınız(1).

Kürtleri 1000 yıldır Türkleştiremedik!
Rus Kızılordu Korosu'nun çalıp söylediği Türkçe parçaları dinlerken ister istemez aklımdan şöyle bir düşünce geçti ve şöyle mırıldandım: Rus Kızılordusu'nu bile Türkleştirdiğimiz halde Kürtleri 1000 yıldır Türkleştiremedik!

Bu düşünce elbette sadece bir espri. Çünkü benim gibi adamların, kendilerini Türk hissetmeyenleri Türkleştirmek gibi bir düşüncesi ve amacı asla olamaz. Biz insanları oldukları gibi kabul eder, Türk Vatanı'na, Türk Milleti'ne, Türk Bayrağı'na ve Türk Devleti'ne saygılı oldukları sürece onları oldukları gibi kucaklar bağrımıza basarız. Ancak neylersiniz ki; bırakın öncesini, en azından Anadolu'da 1000 yıldır birlikte yaşadığımız bu insanlar, Türklerle hiçbir zaman gerçek anlamda birlik olup, beraber hareket etmediler. Siz bakmayın Kürtçülerin ve Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinin iki de bir "Çanakkale'de omuz omuza çarpıştık. Milli Mücadeleyi birlikte verdik" şeklinde attıkları içi boş ve karşılığı olmayan nutuklara.
Zira Doğu ve Güneydoğu'da bulunan ve nüfusunun çoğunluğu Kürt kökenli vatandaşlarımızdan oluşan illerin tamamının Çanakkale'de vermiş olduğu şehit sayısı, sadece benim ilim olan Çankırı'nın vermiş olduğu şehit sayısı kadar bile yoktur. Nüfus ve yüzölçüm olarak küçücük bir il olan Çankırı'nın, Çanakkale'de vermiş olduğu şehit sayısı yuvarlak bir rakamla 1000 civarındadır.  Doğu ve Güneydoğu illerinde bulunan ve ahalisinin çoğunluğu Kürt kökenli vatandaşlarımızdan oluşan illerin Çanakkale'de vermiş olduğu şehit sayısı ise sadece 600-700 yüz civarındadır. Bu illerden bazıları, bu savaşta hiç şehit vermediği gibi, bazıları da birkaç şehit ancak vermiştir. Şu anda sınırlarımız dışında olan Halep, Musul ve Kerkük bile, bu illerden çok şehit vermiştir Çanakkale'de. Çünkü oralarda yaşayan nüfusun ekseriyeti de Türkler (Türkmenler) den oluşmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu'da olup da Çanakkale'de kayda değer sayıda şehit veren Elazığ, Erzincan ve Erzurum gibi illere bakılacak olursa, bunların nüfus yapısının da Kürtlerden değil, daha çok Tük kökenli vatandaşlarımızdan oluştuğu görülür. Şark cephelerindeki durum nedir bilmiyorum ama Çanakkale ve Milli Mücadeledeki durum tam olarak böyledir. Bunu sadece ben değil, vefatının 38. yılında saygı ve rahmetle andığımız Hüseyin Nihal Atsız da dile getirmektedir. Bakınız Hüseyin Nihal Atsız, Kastamonu ve Çankırı halkı hakkında neler diyor:
Nasıl geldilerse öyle kalmışlar, hiç karışmamışlardır. Savaş meydanlarında yüzde hesabıyla en çok şehit düşenler de bunlardır. Halbuki Kastamonu ve civarı köylüsü ne gösterişsiz mahluktur..."(2).

Sakın hiç kimse yanlış anlamasın ve yanlış tevillere sapmasın; bizim için bu vatan uğruna kendisini feda etmiş tek bir şehit bile kutsaldır ve önemlidir. Biz, birileri gibi ne şehitler için "Kelle" diyenlerdeniz, ne de bugünkü insanların değerlerini ölçmek için geçmişte onların soyundan bu vatan için ne kadar şehit verildiğini rakama vurmak gibi bir niyetimiz vardır. Biz sadece, kendi pis emellerini ve kirli siyasetlerini gizlemek ve mağdur edebiyatı yapmak için iki de bir "Çanakkale" ve"Milli Mücadele" vurgusu yapan Kürt Milliyetçilerine ve Kürtçülük siyaseti yapanlara karşı cevap hakkımızı kullanıyoruz. Çünkü bu adamların içlerinde en akıllıları bile hep bilinç altlarında bir Kürt Milliyetçiliği yaşattılar yıllar boyunca. Bakın onlardan birisi olan tiyatrocu Yılmaz Erdoğan neler demiş bu konuda:
"Ben Kürt olarak doğdum. Türkleştim. Ama bu benim Kürtlüğümü yok etmedi. Kürt olmam, Türk kimliğimi de yok etmiyor. Kürt olmam Türk olmama mani olmadı. Türklük hepimizin ortak kimliğimizdir. Türkiye’de yaşayan herkes, Türkçe hayat yaşayan herkes Türktür. Bu bir asimilasyon politikası sonucu olsa bile sonuçta başarılı olduğu ortadadır. Artık bu politikayla kavga etmenin anlamı yoktur. Bitti geçti. Benim bununla bir kavgam yok. Kendi büyüklüğünü bilmeli Türkiye…”(3).

Türk Devleti'nin Huzurunda PKK'lılar İçin Düet Yaptılar!
Mesela; Şivan Perver, Civan Haco veya diğerlerine kıyasla senelerdir bizden ve içimizden birisi olarak gözüken İbrahim Tatlıses, acaba bugüne kadar konserlerinde "Çanakkale içinde vurdular beni" isimli Kastamonu Türküsü'nü hiç söyledi mi/söyleyebildi mi?  Ya da kaç kere söyleyebildi?
Bakın elin Moskof Gâvuru bile hiç çekinmiyor ve şakır şakır söylüyor "Çanakkale"türküsünü ve "Ceddin Deden" marşını. Bu durum, ancak bir şeyle açıklanabilir. O da kendisine güven, önyargısızlık ve takıntısızlıktır. Adamlar biliyor ki; Çanakkale Türküsü'nü söylemekle Türklere destek vermiş, onların haklarını teslim etmiş olmuyorlar. "Ceddin Deden" marşını söylemekle Türklerin, Ruslardan daha kahraman olduklarını kabul ve itiraf etmiş olmuyorlar. Olaya sadece şov olarak bakıyorlar ve seyircinin sempatisini çekmek ve konsere olan ilgisini arttırmak istiyorlar.
Peki, Şivan Perver öyle mi? Asla. O, Türkçe söylemekle Türkçeye ve Türkiye'ye hizmet edeceğine inanıyor ve onun için de şarkılarını Kürtçe söylüyor. Çünkü şu sözler bu aşağılık adama aittir ve MHP lideri Sayın Bahçeli'nin de vurgu yaptığı gibi 1999 yılında İsveç'te dile getirilmiştir:
"Abdullah Öcalan barış ve özgürlük savaşçısıdır. Terörist değildir. Terörist olan Türkiye Devleti'dir. İnanın bana..."(4).

Gelin görün ki; bu alçak, geçenlerde Diyarbakır'da, hem de bu ülkenin Başbakanının, bakanlarının, asker ve sivil bürokratlarının önünde sözüm ona bizden birisi olan İbo ile birlikte, dağlarda Mehmetçiklerimizi şehit eden PKK militanları için düet yaptılar! Evet yanlış duymadınız, bu ikili Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerin huzurunda PKK militanları için yazılmış bir ağıtı seslendirdiler. Hem de bangır bangır. Bizim aklı evveller de hep birlikte alkışladılar. Hem de elleri patlayıncaya kadar.

Hani şu, İbrahim Tatlıses ve Şivan Perver'in berbat ve uyumsuz bir düet şeklinde söyledikleri "Megri Megri" türküsünden bahsediyorum. Peki neymiş "Megri Megri", yani "Ağlama Ağlama" isimli türkünün hikmeti? Ne olacak, PKK militanlarından Zeki Yıldız için yakılan bir ağıtmış bu Türkü!
Medyada yer alan haberlere göre; Zeki Yıldız, PKK'nın ilk dönem kadroları içinde yer alan bir militan ken 1980 yılında Bingöl'de askerlerimiz tarafından bir köy evinde sıkıştırılmış.  Teslim ol çağrılarına ateşle karşılık verdiği için de asker tarafından vurularak öldürülmüştür. Ankara Teknik Öğretmen Okulu mezunu olan Zeki Yıldız'ın çatışmada ölmesi üzerine "Megri Megri" ağıtı yakılmıştır. Ağıtta imzası olan kişi Dengbej Zozan'dır.  Ağıtın içinde İzzet Yıldız'a ait olan dörtlük şöyledir:
"Zeki kışto bermalane
Megri megri dayê megri
Zeki kışto bermalane
Zamun xırab entê dane"

Türkçesi şöyledir:
"Zeki’yi öldürdüler evlerin önünde...
Ağlama ağlama ana...
Zeki’yi öldürdüler evlerin önünde...
İçinde olduğumuz kötü bir zamandır..."(5)
Kızıl Ordu "Yaylalar"la Coşarken Mehmetciği Lâl Ettiler Efendim!

Eskiden kışlalar, "Yaylalar Yaylalar" türküsüyle yankılanırdı, şimdilerde lâl olmuş bülbüllerin uçuştuğu viran bahçeleri andırıyor. Çünkü AKP hükümetinin sözüm ona kadını aşağıladığı gerekçesiyle yapmış olduğu talep üzerine ve Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel'in talimatıyla askeri birlikler tarafından söylenmesi yasaklanmış bulunuyor. Türk Halk Müziği aşığı olan bir insan olarak, bu türkünün neresinde kadını aşağılama ve müstehcenlik var, doğrusu anlayamadım. Türkünün müstehcen sayılabilecek tek dörtlüğü şöyle:
"Ayın önünde yıldız, yaylalar yaylalar, 
Nerden gelirsen baldız dilo dilo yaylalar,
Sen git de ablan gelsin yaylalar yaylalar,
Duramirem yalınız dilo dilo yaylalar"

Bu kadar kusur kadı kızında da olur efendim. Üstelik bu türkü yanlış bilmiyorsam dini bütün insanların yaşadığı ve katı dindarlığıyla tanınan Erzurum yöremize ait bir türküdür.  TRT Erzurum Radyosu sanatçılarından Muharrem Akkuş tarafından derlenip notaya geçirilmiştir. Bakın şu anda 73 yaşında olan Muharrem Akkuş neler demiş bu konuda:
"Yaylalar türküsü bir mani. Aşk sözlerinden derlenmiştir. Türk askerinin yurt dışında farklı ülkelerin askerlerine verdiği eğitimlerde de bu türkü kullanılıyor. Rus Kızılordu Korosu bile bu türküyü söylüyor. Bu türkü Türkiye'nin gururudur. Yasaklanmasına bir anlam veremedim ve çok üzüldüm..."(6).

İtiraf edeyim ki; gerek Tuzla'daki yedek subay okulunda, gerekse kıta hizmetlerinde gerek bu türküyü, gerekse başka türküleri ben de çok söyledim ve askerlerime söylettim. Hatta askerlerimin bu Türkü'ye ilave olarak çok daha müstehcen sözleri olan Türküleri söylemelerine de müsaade ettim. Çünkü bana göre, bu tür türküler hem askere moral vermektedir, hem de askerliği çok daha sevimli ve çekilebilir hale getirmektedir. Askerin deşarj olmasına ve toplumla irtibatının kopmamasına sebep olmaktadır. Zira sanatçıların çalıp söylediği, toplumun dinleyip sevdiği bu parçaları, askere yasaklarsanız onları toplumdan soyutlamış ve koparmış olursunuz.

Galiba bu gidişle Türkülerimizi de yasaklayacaklar efendiler. Türkülerimizi dinleyebilmek için Rus Kızılordu Korosunun Türkiye'ye gelmesini bekleyeceğimiz günler ne zaman gelir şimdilik bilmiyorum. Ancak Şırnak'taki bir arkadaşımın anlattığına göre; Şırnak'taki camiler bu günlerde omzu bol yıldızlı, kolları bol şeritli subay ve assubaylarla dolup taşmakta imiş! Muhtemelen yurdun digğer yerlerindeki garnizonlar da Şırnak'takilerden farklı değildir.

Elbette, subay ve assubaylarımızın namaz kılmaları ve bunun için camiye gelmeleri bizleri de sevindirir. Umarım ve dilerim ki; bu askerlerimiz, kıldıkları namazı sadece Allah için kılarlar. Birilerine, özellikle de bulundukları yerdeki AKP'li yerel politikacılara hoş görünüp, terfi etmek için değil... 



Ömer Sağlam
_____________________
2-  Hüseyin Nihal Atsız, "Türk Irkı:Türk Milleti" başlıklı makalesi, http://www.nihal-atsiz.com/yazi/turk-irki-turk-milleti-h-nihal-atsiz.html,
3/Melih Aşık, "Böl parçala, yut" başlıklı makalesi, http://gundem.milliyet.com.tr/bol-parcala-yut-/gundem/ydetay/1804105/default.htm,

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN