1914 Kışında Sarıkamış Karları [Günay Tulun]

Sabah; çok karanlık, kuşkucu bir ayazla
Acımasız bir tül gibi iniverdi yamaçtan.
Ellerim mi çok beyaz, karları mı bu dağın?
Can yâri görmez olmuş, vatan benim sunağım.
Sıram gelsin beklerken hizmet için vatana
Dediler; elden gider, Moskof sarmış her yanı.
Vatan elden gider de durur mu bu "Memedler"
Kâh yürüdük kâh koştuk, işte: Allahuekber!
.
Ben şehit oğluyum; babam, dedem hep şehit.
"Memed'im" derken vatan, yakışır mı durmak hiç!
Sarıkamış kurtulsun Moskof’un potininden 

Kurtulsun, soy kurutan Ermeni haininden. 
En çok o koydu bana, yıllarca dosttur dedik;
Aynı aşı sofraya, aynı tarladan derdik.
Soramadı bebeler Ermeni canisine
"
Yedi miydi yaşımız, sekize girmiş miydik?" (*) 


.Açlık sardı mı canı, gönül ister olmazı.
Şimdi önümde olsa anacığımın sofrası.
Şöyle; acı bir sucuk Erzurum Ilıca’dan
Burgaz’ın acı, sıcak kıpkızıl tarhanası.
Gönül bu, özler akla gelmez her şeyi:
Emine'm, ya Emine'm, Emine'm olsa şimdi.
Gül yanakları görsem, koklasam derin derin
Sevgimi sunsam ona, elini tutsa ellerim. 

.
Bir ses var tepelerde, top sesi mi rüzgâr mı?
Anlamak mümkün değil, tipi sarmış her yanı.
 

Bugün suskun mermiler, görünmedi hiç düşman. 
Dediler: "Moskof kaçtı! Duyunca Osmanlıyı"….

Taşımakta zorlanır, sürüklerken tüfeği
Ayaklar isyan eder uyku sarar bedeni.
Attığımız her adım dönüşürken bin kabre
Bir onurdu sunulan cennetin bahçeleri! 


Uzatmış kollarını, sarılırken karlara 
Antepli ağa oğlu, gönüllü nefer Eşber
Dilinden düşürmezmiş, ad takılmış alayda
Öldüğü dağla adaş, "Allahu Ekber Eşber". 

.
Emine'min hayali ısıtırken kalbimi
Buzdan kamçılar dalar, sarmalar bedenimi.
Kabza, tetik bir olmuş, yapışmış ellerime
Yaşamak mümkün mü hiç, ölüm inmiş gözlere. 

.
Yirmi beş Aralık günü, doksan yedi yılının
Samsun'umda doğmuşum, bayram sarmış konağı.
Ebem demiş: Durma, koş, çağırırsa vatanın
Koştum ama yanarım, göremedim bayramı.
Kurtulsun diye koştum Sarıkamış düşmandan
Hasret kaldım göçerim, yetişemem bayrama.
Bekleriz bir fatiha vatanım insanından
Sağ kardeş, sol da kardeş; uzanmışken yan yana… 


.
Nasıl da sarılmıştı vedalaşıp gitmeden.
Ne kadar çok sevmiştik, değil mi can Emine'm?
Gönül sevmeye görsün, uzak yakın dinlemez
Gözlerimde hayalin, hiç donmadı Emine'm. 


Mustafa’ydım ben, Nuriddin Sıdkı oğlu
Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nden,
On yedinci yaş günüm, tam doğduğum saatte
Can vermişim habersiz, ölüm ne hiç bilmeden.
.


Sesler kesildi artık, kalmadı tepelerde
Anlamak mümkün artık, burası başka belde.
Vatan yine seslense koşarız büyük aşkla
Doksan bin yiğit aslan, kol kola her sefere…
.


Vasiyetim;
"Sıran gelsin bekleme, hizmet için vatana.
Denmesin gaflet sardı, yayılmıştır her yana.
Vatan derde düşer de durur mu hiç 'Memedler',
Kâh ölürler kâh yaşar, işte: Allahuekber!"



(*) bk: Burada, Ermenilerin yaptığı soykırım sırasında nefesleri bedenlerinden çekip alınan çocuklarımızdan söz edilmektedir. Son beş dizenin üzerini tıkladığınızda aynı konuyla ilgili " Yedi Gibiydi Yaşım, Sekize Girmiş miydim ? " şiirine ulaşırsınız.
Sarıkamış Olaylarıyla İlgili Kısa Bilgi
Ana konu, Osmanlı-Rus Savaşıdır. Bunu tarih kitaplarında okuma imkânımız olduğu için; nedenini, nasılını, kim demiş, kim yapmışını burada irdelemeyeceğiz. Amaç, Sarıkamış olayları hakkında yanal bilgiler yoluyla aydınlanmak olduğuna göre, o günlerin sosyal ve sosyoekonomik yapılarıyla ülkeler arası ilişkilerini de bir yana bırakarak başlıyoruz okumaya... 

Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi’nde liyakat yerine gözde olmanın başkomutan olmaya yetmesinin sonuçlarını gösteren bu hazin öykü; Osmanlı Hanedanı'na damat olan Başkomutan Vekili Enver Paşa ile yine onun gibi hanedan damadı olan ve daha yarbayken Genel Kurmay İkinci Başkanlığı yaptırılarak kendisine olmadık payeler yüklenen, bu elim olay sırasındaysa Albay rütbesi taşıyan Hafız Hakkı Bey’in müşterek bilgisizlikleri nedeniyle mahvolmasına ortak oldukları koskoca bir orduyu anlatır. 

İşin trajikomik yanlarıysa o devirde Osmanlı Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi'nin [Genel Kurmay Başkanı] bir Alman olan General Bronsart von Schellendorf olması, kendisine paşa unvanı verilmesi; Sarıkamış'taki bozgunun sorumlularından "Damad-ı Şehriyârî" Hafız Hakkı Bey’in, tahrif edilen harekât sonuçlarıyla zafer kazanılmış gibi gösterilerek, hemen bozgunun ertesinde diğer "Damad-ı Şehriyârî" Enver Paşa tarafından paşalığa terfi ettirilmesidir. Terfi ettirilişinin üstünden daha bir buçuk ay bile geçmeden, yeni paşamız da tifüsten ölerek savaş kurbanlarının arasındaki yerini almıştır. 

Harekâtın yapılması konusundaki ısrarına ve tüm hatalarına rağmen, Hafız Hakkı Bey’in ikinci derecede suçlular arasında olduğu bu acıklı öyküde; ihanetleri tescilli Ermenilerden başka, hâlâ yurdumuzu saran her belada her taşın altından çıkan Almanların rolünü unutmamak gerekir. Başroldeki aktörler; ülke olarak Almanya, ülkemizde Erkân-ı Harbiye'nin üst kademelerine yerleştirilen ihanet içindeki Almanlar, Almanlara aptalca hayranlık duyan ve her dediklerini onaylayan Osmanlı Makamları, tecrübesiz insanları komuta kademesine atayan yetki sahipleri, ülkenin başı olduğu hâlde saltanatının derdinde olduğu için görevini yapmayan, olaylara dur demeyen padişahtır. Tabii düşmandan söz etmiyorum. O ne de olsa karşı taraftır. Düşmanı kışkırtansa Almanlar... Kışkırttıkları yetmezmiş gibi savaştığımız Ruslara silah sattıklarına dair işaretler de mevcut. Bugün dış politikamıza yön verenlerin, onların bu kışkırtma yöntemlerini okuyup öğrenerek hafızalarına nakşetmelerinin şart olduğu kanısındayım. Görevleridir, zahmet olmaz sanırım. 

Almanların ihanetinden söz ederken, yine bir Alman olan Mareşal Goltz'u yani Osmanlının Goltz Paşa'sını onlardan ayırıp farklı bir yere koyuyorum. Goltz Paşa Britanya'nın Mezopotamya Ordularıyla savaşırken bir de olayı tümüyle özetleyen doğru bir söz söyler. Der ki: "Kafkaslarda, kendilerini maalesef Napolyon Bonapart sanan birçok cahil adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır." 

"Sarıkamış Harekâtı sırasında hiç kurşun atılmadığını, savaşılmadığını, askerlerimizin yalnız donarak öldüklerini" yazıp konuşanlara rastlamaktayım. Bu çok yanlış fikirleri nereden edindiklerini anlamak oldukça zor. Sarıkamış Olayları sırasında yapılan çok çetin savaşların, hatta Rusların çekilmeye kalktıklarının bilinmesi gerekir. "1914 KIŞINDA SARIKAMIŞ KARLARI" şiiri, savaşın ancak birkaç saatlik dilimini ve Osmanlı Kuvvetlerinin savaşmak amacıyla Rusları arayışını tasvir etmektedir. Savaşın olmadığını değil. Şehitlerimize yalnız "zayi" gözüyle bakma ve bunu söze dökerek sanki basit bir olaymış gibi tekrarlama basiretsizliğini gösterenlerinse bir an önce ülkemiz tarihine gerekli hassasiyeti göstermesi ve tarihimizle ilgili derslerine yeterli vakti ayırmaları gerekmektedir. 

Sarıkamış tek bir olay değil, her biri ayrı bir öyküye sahip çok sayıdaki olayın oluşturduğu hüzünler manzumesidir. Çocukluğumda, özellikle Erzurum'da bulunduğumuz yıllarda, tüm "Sarıkamış Olayları" içinde hayatlarını kaybeden kahramanlarımızın 120.000 kişi olduğuna dair güçlü bir inanış ve tabii ki bu inanışa bağlı olan güçlü söylentiler vardı. Bu sayı içine: İkmal ve takviye birliklerinin gerek kara gerekse denizdeki hâllerinden başlayarak; savaş sonrası tifüs, kangren, iyileştirilemeyen ağır yaralar ve açlık nedeniyle ölen muharip güçlerimizle esir alınıp Rusya'ya götürülen ve orada ölen ya da öldürülen askerlerimizin de dahil edildiğini hatırlıyorum. Bahsettiğim Erzurum günlerinde şehitlerimizin acısı daha tam soğumamış, olayların üzerinden yalnızca 41 yıl geçmişti. Tanıkları sağdı. Daha sonra, özellikle son yıllarda, 90.000 rakamı telaffuz edilmeye başlandı. Genel Kurmay Başkanlığı arşivlerindeki istatistiklerde görünen sayıysa bu rakamlardan çok daha az. Kitaplarda da çok değişik rakamlar yer almakta. En doğrusu, bu konuda çok geniş araştırmalar yapan "Sarıkamış Şehitleri Gönüllüleri"ne inanmak.

Neredeyse şehitlerimizin sayısıyla birlikte anılmaya başlanan "Sarıkamış Bozgunu"nu hazırlayan diğer faktörleri sıralayalım:
1- Tüm uyarılara, özellikle Hasan İzzet Paşa'nın gerçekleri ifade eden akilane açıklamasına karşın, kışın en ağır yaşandığı bir dönemde harekât yapılması.
2- Osmanlının ikmal kuvvetlerini organize eden komuta kademesinin gaflet içinde olması. Muharip güçlere komuta edenlerin de onlardan aşağı kalmayıp zaten yiyecek sıkıntısı çektirilen muharip güçleri; kış şartlarına uygun kıyafet ve teçhizatla donatmadan, alelacele savaşa sürebilecek ölçüde basiretsiz olması.
3- Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi’nin başına çöreklendirilmiş Alman subay müsveddelerinin; tüm istihbarat bilgilerini savaşı yürüten güçlerden yani Osmanlı Ordusu’ndan saklayarak onların yerine binlerce kilometre ötedeki ülkelerinin genel kurmayıyla paylaşacak kadar mesleki cehalet, aptallık, alçaklık ve ihanet içinde olması. Osmanlı Genel Kurmay Arşivlerini bile hiç utanıp sıkılmadan, çalıp çırparak kendi ülkelerine taşıyan Almanların ihanetlerini hesaplayamayan ya da göz yumma gafletine düşen, daha açık söyleyeyim her şeyden haberleri olmasına rağmen kıllarını bile kıpırdatmayan uşak ruhlu Osmanlı üst makamları yüzünden, harekât için gerekli tüm hayati bilgilerin ordu karargâhına aktarılamaması.
4- Yurdun dört bir yanından gelen kuvvetlerle kurulan ve kimine göre yüz yirmi bini bir hayli geçen birleşik ordunun azametli görünümünden etkilenen kilit mevkideki bazı komutanların; “Sarıkamış Kurtarıcısı” ünvanına sahip olmak, Sarıkamış’a ilk girme şerefini elde edebilmek için teçhizat dahil birçok eksikliği göz ardı ederek taktik anlamda çok büyük yanlışa düşmeleri.
5- Gerek kuşatma gerekse çekilen ya da kaçtığı düşünülen Rus birliklerinin karla kaplı dağlarda kovalanmaya kalkışılması suretiyle harekât alanının planlananın dışında genişletilmesi ve hem uygun kıyafete hem de diğer teçhizata sahip olmayan askerlerin bu takipte görevlendirilmesi. Bu nedenle, "1914 KIŞINDA SARIKAMIŞ KARLARI"nda anlatılmakta olan işte o hazin anların yaşandığı, Allahuekber Dağı'nın bir yandan öte yana aşılması sırasında bile binlerce yiğidimiz soğuk nedeniyle şehit olmuştur.
6- İçimizde yetiştikleri için çok iyi Türkçe bilen Ermenilerin bitmez tükenmez ihanetleri.
7- Sakın gülmeyin ağlanacak şu hâle... Rus istihbaratının cahil askerlerimiz arasında, özellikle Ermenileri kullanarak yaydığı “Bit yiğitte, pire itte bulunur” sloganının umulmadık bir beşinci kol başarısı sağlaması ve bu nedenle binlerce askerin tifüsten ölmesidir...

[Şehitler adına, bozgunun sorumlularından Damat Hafız Hakkı Paşa’ya bir taşlama da benden...]
Damat Paşa Ağıtı
Hakkımız edilir mi helal, Damat Hafız Hakkı’ya
Damad-ı Şehriyârî, Paşa, Hafız, Hakkı’ya
“Bit yiğitte, pire itte” deyince Gâvur Moskof
Tifüsten yiğit ölen Damat Hafız Hakkı’ya…
İTHAF: "Yazıda sözü geçen 1914 KIŞINDA SARIKAMIŞ KARLARI şiiri; çocukluğumun kaybolmaya yüz tutmuş acılı öykülerini gün yüzüne çıkaran Sayın Bingür Sönmez'e ve onun şahsında tamamını bilmediğim için haksızlık ederim korkusuyla isimlerini yazmaktan kaçındığım değerli Sarıkamış Dayanışma Grubu üyelerine, en içten saygı ve sevgilerimle ithaf edilmiştir."
.
.
Günay Tulun
İlk Yayınlandığı Yerler 
Yazarlar ve Ozanlar, 
Türk Edebiyatı, 
Kent Haber, 
Edirne P. 
İlk Yayın Tarihi 25.12.2006

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN