Türk'üm Diyebilmenin Korkutucu Zorluğu [Günay Tulun]

Atatürk’ün; Türklük, Türk Ulusu’nun büyüklüğü ve Türk Milliyetçiliği ile övündüğünü hepimiz biliriz.
Birçoğumuzun bilmediğiyse o güne, yani Atatürk’ün Türklük, Türk Ulusu’nun büyüklüğü ve Türk Milliyetçisi olmasıyla kıvanç duyduğunu açıkladığı güne kadar “Türk” olmanın bir suç gibi algılandığıdır.
Yabancılar Türk sözcüğünü aşağılamak için kullanır, hakaret etmeye niyetlendikleri insana “Türk”, “Kaba Türk” ve benzeri kelimelerle seslenirlerdi. Türkler de bu hakaret karşısında sessiz, ürkek, ezik bir tavır takınır, “Biz Osmanlıyız” sözleriyle otomatik savunmaya geçerlerdi.
Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre”siyle "Vatan" şiirini hatırlayan varsa ne demek istediğimi iyi anlar.
Oyunda sürekli olarak vurgulanan Osmanlılık, "Vatan"daysa “Osmanlıyız can veririz, nam alırız biz” sözleriydi.
"Vatan"la “Vatan yahut Silistre”
bu konuda yalnız değildir elbet...
Şiirimiz, müziğimiz, edebi eserlerimizin neredeyse hepsi Osmanlılık kokardı o dönemde.
Türklük, Türk'üm demekten korkanların zorlamasıyla benliğini Osmanlılık potası içinde eritmiş, Türklük utanç, Osmanlılık övünç kaynağı olmuştu. Biz Türk değil Osmanlıydık.
Sanki Türk'üm dediğimiz an imparatorluk yok olacak; Türklerin dışındaki Osmanlı tebaası pılı pırtısını toplayıp başka yöne gidecekti.
Onun için, habire şirinlik muskaları dağıtıldı yıllarca.
Ve sonunda muskacılar yapacağını yaptı.
Hem de ne dehşetli bir maliyetle! Ne Osmanlı kaldı ne de tebaası…
Masum konumdaki Türkleri kitleler halinde öldürenler, kendi katiller sürüsünün kayıplarını hâlâ doymak bilmez sayılarla çarpıp abartırken, ölen Türklerin hesabı bugün bile yapılmıyor.
İşte, böyle acı bir maliyet var bu gaflette.

Günümüzle ne kadar benzer bir durum, değil mi?
O gün, Türk değil Osmanlıyız diyenlerin bugünkü kafadarları Türk sözünü Türkiyeliye çevirmiş, eveleyip geveliyorlar.
Ya karşıdakilere ne demeli?
Türklerle ilgili her türlü hakareti rahatça yapıyor ve bunun üstüne demokrasi kılıfını geçirip “İmdat, Türkler haklarımı yiyor!” diye bağırıyorlar.
Tarih boyunca sıkça duyduğumuz, ama akıllanmamıza yetmeyen bir naradır bu!..

Tüm şehirlerimizin sokaklarında mezra kültürü egemen olmuş; kırsalın “Gasp, cinayet, soygun” üçlemesi çeteleşerek istediğini yaptırıyor. Eroin, kokain, uyuşturucu hap gibi ölüm tuzakları ilköğretim okullarında bile cirit atıyor. Artık esrarı uyuşturucudan sayan bile yok. Eşkıya; geleceğimizin teminatı olması gereken "Türk Gençliği"ni dibe itecek her türlü çareyi dener, vatandaşı sürekli huzursuz eder, Türkiye’yi her yerde karalarken; olanları görmezden gelen ya da yüksek sesle dile getirmekten korkanlar sardı her yanı.
Öyle bir noktaya itildik ki geçim sıkıntımızdan başka hiçbir şeyi düşünemez hâldeyiz.
Ya bütün bunlara dur demesi gerekenlere ne dersiniz?
Ne dersiniz bilmem ama bence düşünmek bile, boşa eziyet çekmek.

Düşünce deyince söylemenin sırası gelmiştir gerçeği...
Ben; Atatürk’ü, onun silah arkadaşlarını düşünürüm sık sık.
Akın akın Çanakkale’ye koşan o muhteşem nesli düşlerim hâlâ.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan birçok hainin;
Çanakkale'den başka övünülecek zaferlerimiz olmamış gibi davrandığı ve hiç yapılmamış kabul ettiği "Kurtuluş Savaşı"mızı ve onun yiğitler yiğidi Mehmetleriyle Ahmetlerini de…
"Acaba?" derim kendime, "Acaba onlar gibi bir nesli bir daha yakalamak mümkün mü?"
Hani o “Korkak bin kere ölür, yiğitse bir!” diyebilen o kahramanların neslini.

Aynı Osmanlı gibi eziklik içindeyiz. Gelen aşağılıyor, gidense hakaret ederek...
Türkler bu hâlden silkinerek kurtulmuşlardı o gün.
Bugün o günlere ne kadar benziyor değil mi?
Bıkkınlık veren bir noktaya tırmandı kötülükler.
Kaf Dağı’nın ardına kaçmadan yakalamak şart oldu umudu...

Bir kez daha yazıyorum. "Orhun Anıtları"nı okuyun lütfen.

Olayların bugünlerle benzerliğini görüp şaşıracaksınız.
Atatürk’ün "Nutuk"unu okuyun. Her şeyi daha iyi görmenize neden olacak.

Hatırlamanız için Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni aşağıya yazacağım.
Hani her yere asılan, her zaman okunup da anlamı düşünülmeyen hitabeyi.
Yani, yazımın bundan sonrası atam Atatürk’le sizin aranızda.

Dilerseniz önceden kırk kez okumuş olsanız da bu kez değişik bir dikkatle okur, dilerseniz “Bana ne!” der geçersiniz.
O; nerede durduğunuza, nerede durmak istediğinize bağlı.
[ Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! ]





Günay Tulun
İlk Yayınlandığı Yerler
Yazarlar ve Ozanlar
Gerçeğin Damlaları
Türk Edebiyatı
Kent Haber
Edirne P.
İlk Yayın Tarihi 7.3.2007

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN