Kırkpınar Güreş Demek [Mete Esin]

Edirne’nin Kırkpınar günleri gelmiş çatmış bulunuyor. Kırkpınar, kültürel bir hafta olmakla birlikte, asl’olarak üç günlük bir güreş şenliğidir. Yerel ve üç günlük bir güreş bayramıdır. Haftanın eğlencesi, zevk ve heyecânı, doğrusu işte bu üç günle sınırlıdır.

Kırkpınar’ın târihi, benzer konularda olduğu gibi bâzı efsânelerle karışmıştır. Efsâneler, gene efsâne olarak kabûl edilip, bundan ötesi olmayan bir takım mistik değerlerle yoğrulmazlarsa, kültür hayâtımızın masal gibi folklorik unsurları olarak güzeldirler. Meselâ Kırkpınar sözü aslının, kır ve pınar sözlerinin birleşimi Kırpınar olduğunu ve kırdaki bir pınarı anlattığını, buradaki kır’ın halk ağzında zamanla kutsal kırk sayısıyla yer değiştirdiğini bilmeyip, buna akıl ötesini ekleyenlere bizim katılmamız mümkün değildir.

Biz, Kırkpınar’ın efsâne yanına böyle kısaca değinip, daha çok güreşi anlatmak istiyoruz. Ancak, biraz da târihine değinmemiz gerekecektir. Masallar bir yana, Kırkpınar’ın ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Bilinmeyen bu târihle ilgili olarak ortaya son bir iddia atılmıştır ki, bu, bütün bilinenlerle söylenenleri alt üst edecek mâhiyettedir. İddia sâhibi araştırmacı Prof., Kırkpınar’ın bize Yunan’dan kaldığını yazmaktadır. Çayır güreşindeki yağın bize Yunan’dan geçtiğini biliyorduk, ama bunu ilk defâ duymaktayız. Olimpiyatların da eski Yunan’dan kaldığını düşünecek olursak, iddiâ pekâlâ da doğru olabilir. Ancak... Kimden kalırsa kalsın, Kırkpınar artık bizimdir. Bugün Kırkpınar deyince, akla gelen yer Edirne’de Tunca’nın iki kolu arasındaki bir ada durumunda olan Sarayiçi’dir. Asıl Kırkpınar alanıysa, çok yakınımızda olmakla birlikte Ahır Köy adıyla bugün artık Yunanistan’da kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı ardından bir süre de Viran Tekke denen yerde yapılan güreşler, 1924 veyâ 26’dan başlayarak Edirne Sarayiçi’ne, yâni şimdiki yerine taşınmış bulunmaktadır.

Şimdi güreşi yazalım. Dünyâda önceleri pek yaygın bir spor dalı olmayan güreşin, günümüzdeki durumu sonranın gelişmesidir. Bizimkine benzer güreşler, târihte Moğollarla Ortadoğu’da, biraz farklısı Mısır’la Roma ve Kuzey Amerika’da yapılmıştır. Kuzey Ege kıyımızın eski halkı olup, daha sonra İtalya’ya göçen Etrüskler’le eski Yunan’a gelince... Bunlar, bizimkine benzer güreş tutmuş olsalar da, bizden farklı olarak yağlanmışlardır. Bazı kap kacak ve duvar resimlerinde görüldüğü üzere, bir de tamamen çıplak güreşmişlerdir! MÖ VIII. yy’da, Yunan’ın beş ana sporundan biri güreşmiş. Krotonlu Milon denilen Yunanlı bir güreşçilerinin ünü bugünlere kadar gelip bize ulaşmıştır.

Bizde önceleri küreş denilen güreş, gerçekten de ata sporumuzdur. Atalarımızın, Orta Asya’dayken serbest biçimde aba güreşi ve karakucak diye iki güreş tuttukları kesinlikle bilinmektedir. Güreş, Türk kültüründe o derecede etkin olmuştur ki, İslâm’dan önce neredeyse ibâdetle karışmıştır. Bu dönemde, ölen bir yiğit kişinin ardından mezarı başında gece gündüz dokuz gün güreş tutulmuştur. Gene aynı kişinin ölüm yıldönümünde de, üç gün süreyle bu tören tekrarlanmıştır. Yağlı güreş ise, sanılanın aksine bizim olmayıp yukarıda yazdığımız gibi Yunan’ındır. Bu güreş bize nispeten yakın zaman önce onlardan geçmiştir! İki Yunanlı, bir târihte İstanbul’a gelip yağlı güreş tutmuşlar. Yunanlıları seyreden zamânın Sultânı II. Mahmut bu güreşi pek beğenmiş. Sarayda koruduğu baş pehlivanı Kel Hasan’a, yağlı güreşi hem öğrenmesi hem de öğretmesini emretmiş. Hasan güreşi öğrenmiş, çıraklar yetiştirdikten başka bilgisini II. Mahmut’un Sultan Aziz diye anılan oğlu Abdülaziz’e öğretmiş. Böylece ve bundan sonra, yağlı güreş folklor hayatımızla sporumuza girmiş. Şu farkla ki, biz Yunan’dan sadece yağı almışız. Öteden beri yaptığımız karakucak güreşinde Yunan’a bakarak yağlanmışız. Yağlı güreşin bugünkü kuralları ve oyunları içinde, bize yağıyla birlikte Yunan’dan geçen var mıdır? İşte bunu bilemiyoruz.

Geçmişimizde, Osmanlı sultanlarından Yıldırım, Fâtih, Yavuz, Kanûnî, IV. Murat, II. Mahmut ve Abdülaziz, güreşe yakınlık göstermişlerdir. Abdülaziz, halk önünde olmamak şartıyla bizzat kendisi dahî güreşmiştir. I. Abdülhamit ise, o bilinen kuruntusuyla güreşi yasaklamış, bu yüzden de açıkça gerilemesine sebep olmuştur. Osmanlı’nın ünlü şu devlet adamları da gençliklerinde güreş tutmuşlardır: Zal Mahmut Paşa, Hattat Hasan Paşa, Melek Ahmet Paşa, Hâfız Mehmet Paşa. Gene Osmanlı devrinde, İstanbul, Edirne gibi büyük şehirlerde açılan spor tekkelerinde yapılan sporlardan birincisi güreş olmuştur. Atatürk de, her spor gibi güreşe ilgi duymuş olup, meselâ, aynı dönemin pehlivanı Kurtdereli Mehmet’e pehlîvanlığı için güzel sözler sarf etmiştir. Güreşin bir de İslâmla ilgisi vardır. Hz. Ali’ye âit menkîbelerde güreşten bahsedilmektedir. Cazgırların, güreşten önceki merâsim sırasında pîrimiz Hamza dedikleri kişi, güreşçi değil fakat, kuruluş yıllarında İslâm adına kahramanlık göstermiş bir kişi olarak Hz. Muhammet’in amcasıdır.

Okuduğumuz bir tefrîkaya göre, güreşin gelmiş geçmiş en büyüğü Roma imparatorlarından Commadus imiş. İmparatorluğu, bir miras gibi babası Marcus Aerelius’tan devren alan Commadus, bir imparator olmasına rağmen, bizdeki Abdülaziz gibi de güreşirmiş. Commadus, hayatı boyunca 1032 güreş tutmuş. Bunların 1031’ini kazanmış ve 1032. güreşinde Marciosus diye bir vatandaşıyla karşılaşmış. Commadus, MS 192 yılında ve otuzbir yaşında olduğu bu son güreşinde hem yenilmiş, hem de rakîbi olan bu kişi tarafından öldürülüp tamâmen ortadan kaldırılmış!

Son iki yüz yılda güreşmiş olup, hayatları hakkında doğruya çok yakın veyâ doğru bilgiler bulunan iyilerle ünlülere gelince. Açıkçası şudur ki, ünlü güreşçiler serbest veyâ greko-romen stilden çok daha fazla yağlı güreşe mensupturlar. Biz bu güreşi Yunan’dan almışız ama... Hepimizce bilindiği üzere, yağlı çayır güreşi devlerinin hemen-tamâmı bizden çıkmışlardır. Gene hemen tamamı Balkan’lı olan unutulmayacak bu devlerin çoğu, artık Bulgarya’da kalan Deliorman bölgesindendirler. Devlerin en tanınmışlarını şöyle bir alfabetik sıraya koyalım: Adalı Halil, Çolak Mümin, Filiz Nûrullah, Hergeleci İbrahim, Kara Ahmet, Katrancı Halil, Kel Aliço, Koca Yusuf, Kurtdereli Mehmet, Şamdancı Kara İbo ve Yörük Ali’yle dahası... Bir de yalnız karakucak güreşmiş Sicimoğlu Halil’i bunlara ekleyelim. Gönül, aralarında bir ayrım yapmak, birini diğerine tercih etmek istemiyor. Ne var ki, içlerinden biri hakkında daha çok konuşulmuş ve yazılmış bulunmaktadır: Amerika dönüşü, Atlantik’te batan gemiyle sulara gömülen Deliormanlı Koca Yusuf. Hakkında anlatılanlara göre, Yusuf çok büyük bir pehlivanmış. Dünyâyı hüzün verici bir kaza sonucunda ve genç yaşta terk etmesinin de etkisiyle, adı belki ötekilerin önüne geçmiş ve efsâne olmuştur. Hakkında en çok konuşulan ve yazılan odur. Fakat, unutmayalım ki, İpsala-Koyunyeri köyünde bir de Kel Aliço yaşamıştır. Güreşte rakiplerini ezdiği için gaddar da denilen bu adam, Kırkpınar meydanlarını yirmi altı (bu yirmi yedi de olabilir) yıl başpehlivan kapatmıştır. Kendisi gibi devlerle güreştiği düşünülürse, Kel Aliço’nun kimliği daha açık ortaya çıkacaktır. Koca Yusuf hüzünle biten bir efsâneyken, Kel Aliço da târih önündeki somut bir gerçektir!






Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN