Edirne Kaç Yıl Başkent? [Mete Esin]
Edirne şehrinin, kendi kuruluşundan -özellikle Osmanlı döneminde olmak üzere Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar, olaylardan olaylara sürüklendiği, bu açıdan târihle yoğrulduğu, sonuç olarak âdetâ bir târih yumağı olduğu, âlim-câhil hiç kimse tarafından “hayır!” denemeyecek kadar açık ve bilinen bir gerçektir. Buna rağmen, Edirne’nin târihi boyunca yaşadığı her şeyi bilmemizin imkânı da maalesef mevcut değildir. Ancak... Târih kayıtlarında açıkça yer aldığından mutlakâ bilinmesi gereken bâzı hususlar vardır ki, bunlarda hatâya düşülmesi her hâlde bağışlanamayacaktır. İşte!.. Şimdi böyle bağışlanamaz bir konuda yazmaktayız.
Bugün, Edirne denilince hatırlanan iki husus, Bura’nın târihiyle, bunun sonucunda oluşmuş bir kültür anlaşılmak lâzım gelecektir. Üçüncü husus ise, her hâlde Edirne’nin Osmanlı’nın ikinci başkenti olmuş olmasıdır. Bütün bir Edirne târihi içindeki en büyük ve önemli espri bizce bu üçüncüsüdür. Bura’sının, Osmanlı gibi üç kıtaya yayılmış dev bir imparatorluğa başkentlik etmişliğidir. Burada şahsî bir kanaatimizi yazarken, konunun yakını ve uzağındaki herkesin de kanaatimizi paylaşacağı görüşündeyiz. Diğer yandan, Edirne’nin Osmanlılarca 1361 ve İstanbul’un ise 1453 yıllarında fethedildikleri bilgisi üzerinde hiç bir kuşkuya yer bulunmamaktadır. Edirne’nin fethine ilişkin bir zaman geçerli olmuş tereddütler ise artık bitmiş, fetih günü güneşin tutulduğu bilgisi bazındaki astronomik hesaplar sonucunda, 05.05.1361 Perşembe târihi artık kesinleşmiştir. İki Osmanlı başkenti, sonuç itibarıyla doksaniki yıl arayla fetih olunmuşlardır. Bizim iddia ve îtirâzımız da işte bu noktada başlamakta olup, şuna karşıdır: “Edirne fethedilmiş, Bursa’nın başkent statüsü hemen Bura’ya taşınmış; İstanbul fethedilmiş, başkent hemen Ora’ya götürülmüştür. Öyleyse, Edirne doksaniki yıl başkent kalmıştır!” Edirne’de yaşayanların düşünüp-düştüğü kolaycılık, söyleyip-yazdığı kocaman hâtâ budur! Oysa bu, hiçbir târihî desteği olmayan tam bir bakkal hesâbıdır! Bu hesapla konuşan eğer sıradan bir kimlik ise, cehâletine verilip bağışlanabilecektir. Ancak... Aynı hesâbı yapanlar makam sâhipleri kişilerse, o zaman ortada kocaman bir ayıp vardır! Onlar, ülkenin târih kaynakları karşısında Kırkpınar tâbiriyle “açık” düşmektedirler! Düşmektedirler fakat, şu da bir gerçektir ki, bundan hiç de rahatsız değildirler. Hattâ, belki konudan haberleri bile yoktur!
Târih kayıtlarına göre, Edirne fethedildiği gün başkent olmadığı gibi, İstanbul da hemen olmamıştır. Çünkü... Değil İstanbul fethedildikten sonra, başkent olduktan sonra bile Edirne’nin statüsü ortadan kalkmamıştır. Edirne, Osmanlı başkenti statüsünü İstanbul’dan sonra dahî birkaç yüzyıl korumuştur. Bu statüye, İstanbul’la eşit denebileceği gibi ikinci derecede de denebilecektir.
Osmanlılar Rumeli’ye geçtikten sonra burada adım-adım ilerleyip genişlerlerken, Edirne’den önce ele geçirdikleri yerlerden biri şimdi Yunanistan’da kalan Dimetoka’dır. I. Murat’ın Edirne’nin fethinden hemen sonra Dimetoka’ya çekilip, bir câmiyle saray yaptırdığı, buraya yerleşip-yaşadığı hususu, yerli-yabancı bütün târih kaynaklarında mevcuttur. Rumeli’deki Osmanlı başkenti, Edirne’den önce hâliyle Bura’sı yâni Dimetoka’dır. Ankara Savaşı ardından yaşanan Fetret Devrinde, Yıldırım’ın şehzâdeleri arasındaki mücâdele sırasında, Mûsâ Çelebi’nin hükûmet merkezi gene Bura’sıdır. Fetret devrinin devâmındaysa, kardeşlerden Emir Süleyman, Osmanlı hazînesini yanına alıp 1402’de Bursa’dan Edirne’ye taşınmış ve hükümranlığını ilân etmiştir. Edirne’nin başkent olduğu târih de işte bu yıldır. I. Murat ve Yıldırm’ın, 1361 ve 1402 yılları arasında Edirne’ye bir-iki gelip kısa sürelerle Bura’da bulunmuş olmaları ve hattâ birinci Murat’ın yaptırdığı Eski Saray bile, bu gerçeği değiştirmeyecektir. Meselâ... Fâtih 1471 kışını Vize’deki sarayında geçirmiştir. Vize, bu yüzden nasıl ki başkent sayılmıyorsa, Sultanlar o târihlerde kısa sürelerle ikâmet ettiler diye Edirne de başkent sayılmamıştır. Başkent, o yıllarda henüz Bursa ve Dimetoka arasında gidip gelmektedir.
Fâtih’in, İstanbul’un fethinden sonraki ilk işlerinden biri, şimdiki İstanbul Üniversitesi yerinde inşâsını başlattığı Eski Saray’dır. Aynı Fâtih, ancak yaptırdığı saray kompleksi tamamlanınca ve bir ayağı dâimâ Edirne’de olmak üzere İstanbul’a yerleşecektir. Bunun târihi ise,1454 ile 1470’ler arasındaki dönemin içinde olup, şimdilik belirsiz bir yıldır.
Çok iyi bilineceği üzere, Osmanlılar, var olmak ve büyümek için en çok Avrupa’nın Rumeli dedikleri parçasında mücâdele etmişlerdir. Osmanlı târihi de, bâzı istisnâları dışında bir bakıma Osmanlı’nın Rumeli’deki târihidir. Hâl böyle olunca, Osmanlı da gerçekçi bir tutumla başkent olarak Edirne’den vazgeçemeyecektir. Osmanlı’da hükûmet kavramı günümüzden farklı olduğundan, Pâdişahlarla, sadrâzamlar, yardımcı paşalar nerede yaşıyorlarsa başkent orasıdır. Bu, tabiatıyla misâfirlik gibi geçici sürelere değil, kesin ikâmete bağlı bir husus olacaktır. İşte orası, o başkent İstanbul’la birlikte Edirne’dir! Hattâ, bâzı devreler Edirne bu açıdan öne bile çıkmıştır. Osmanlı’yı derece-derece yönetenlerin Tunca boyunca yayılan, saray ve köşkleriyle, en önemlisi 1575’te tamamlanan Selimiye Câmisi, Edirne için başkent olgusunun elle tutulur ispat araçları olmuşlardır. Yâni, İstanbul’un fethinden şu kadar yıl sonra 1575’te tamamlanan Selimiye gibi muhteşem bir eser, Edirne’nin statüsünü bir başına göstermek bakımından emsalsiz bir belge mâhiyetindedir. Yoksa, böylesine bir anıt eser niçin Edirne’ye yapılsındı?..
Edirne’nin başkentlik sürecine ilişkin başka göstergeler de bulunmaktadır.
Fâtih’in, İstanbul’un fethinden sonraki bir târihte çocuklarını Edirne’de sünnet ettirmesi; Sultanların Edirne’de doğmaları ve Edirne Eski Câmi’de kılıç kuşanmaları; bâzılarının gene Edirne’de tahttan indirilmeleri, yüzlercesi arasından bu konuda ilk akla gelen örneklerdir.
Târihte, Edirne’de yaşanmış üç yüz yıllık bir dönemin kapanışını ifâde eden herhangi bir ferman veyâ başka bir irâde yoktur. Ancak, şu olay her şeyi anlatacak açıklıktadır: 22.08.1703 Çarşamba günü Edirne’de tahta çıkan III. Ahmet, 03.10.1718 Pazartesiye kadar Edirne-İstanbul arasında gidip-gelmiş, bu târihte âilesini de yanına alarak İstanbul’a hareket etmiş, Edirne Yeni Saray’ını da geri dönmemek üzere kapatmıştır. Sultanlar, bu târihten sonra bir daha Edirne’de yaşamamışlardır. Verdiğimiz târihte, Edirne’nin başkent statüsü de fiîlen ve mantıken son bulacak, bir dönem böylece kapanacaktır. Buna göre, Edirne doksaniki değil, 1402 ve 1718 arasında ve zaman-zaman ikinci dereceye düşerek tam üçyüzonaltı yıl başkent kalmıştır. Mes’ele hesap ise ve Edirne’nin başkentlik süreci bir hesâba vurulacaksa, o hesap işte böyle gerçekçi yapılacaktır!
Mete Esin
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.