Okuyanlar mutlaka hatırlarlar; Somali'ye yardım konusunun abartıldığını, hatta iyiden iyiye sulandırıldığını daha önce de dile getirmiştim. 1 Ağustos tarihli "Diyanet İşleri Başkanı'na Ramazanlık Damar Sorular" başlıklı yazımızda Diyanet İşleri Başkanı’na hitaben şöyle demiştik:
“-Mü’minler ancak kardeştir…- ilahî hükmü çerçevesinde başlattığınız Afrika’ya fitre ve iftar parası gönderme kampanyanız kesinlikle afaki... ayakları tam olarak yere basmamaktadır… Bu kampanyalar çerçevesinde belki bir miktar fitre ve zekâtı Somali’ye, Etiyopya’ya, Eritre’ye, Gazze’ye ve Kenya’daki mülteci kamplarına aşırabilirsiniz… Ancak şunu bilin ki; bu tür çalışmalarınızın hiçbirisi (elbette doğrusunu ancak Allah bilir) Allah’ın rızasını kazanmaya matuf çalışmalar değildir… Bana kalırsa siz, bırakın Afrika’yı filan öncelikle Yunus’un “Yunus miskin der: hoca/ İster bin kez var hacca/ Hepisinden iyice/ Bir gönüle girmektir.” sözü gereğince, yıkmış olduğunuz gönülleri tamir etmeye bakın. Cenneti, Somali ve Habeşistan sahralarında aramayın, sizin cennetiniz kesinlikle buradadır. Siz cenneti Afrika çöllerinde değil, Türkiye’de aramalısınız…”(1)
13 Ağustos 2011 tarihli yazısında aynı konuya değinen ve kendi tabiriyle Kovulmuş gazeteci olan Emin Çölaşan, Somali’ye yardım konusunun tam anlamıyla din sömürüsüne, siyasi şova ve yandaşları zengin etme çabasına dönüştüğünü dile getirdikten sonra, bu tür yardımlara aracılık eden Türk Kızılay’ının tam anlamıyla "AKP’nin yan kuruluşu hâline getirildiği"ni de söylüyordu. (2)
Diğer söyledikleri belki makul ve mantıklı şeylerdi ama Emin Çölaşan’ın “Türk Kızılayı” hakkında söyledikleri, yani Kızılay’ın iktidar partisinin yan kuruluşu hâline getirildiği iddiasına ben de karşı çıkmış, Emin Çölaşan’ın desteksiz attığını düşünmüştüm. Meğer desteksiz atan Emin Çölaşan değil, asıl desteksiz düşünen bizmişiz. Zira Emin Çölaşan’ın bahse konu yazıyı kaleme aldığı tarihlerde medyada, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Somali’ye gitmek istediği, bunun için Dış İşleri Bakanlığı’na başvurduğu, ancak bakanlığın “Güvenlik Garantisi” vermemesi üzerine güvenlik konusundaki desteğin Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali’den geldiğine ilişkin bir haber yayınlandı. Hatta Milliyet yazarı Fikret Bila, konuyu köşesine taşıyarak ayrıntılı bir şekilde işledi ve Dış İşleri Bakanlığı’nın CHP yöneticilerine;
“Somali’de elçiliğimizin olmadığından bahisle yeterli güvenlik bulunmadığını bu nedenle ancak Başkent Mogadişu Havaalanı’na gidebileceklerini, yardımları orada teslim edip oradan geri dönebileceklerini” söylemelerine karşın “Kızılay Başkanı Tekin Küçükali’nin, Kızılay’ın orada yerleri olduğundan bahisle Kılıçdaroğlu’nu oralara kadar götürmek için yardımcı olacakları yönünde destek vaat ettiğini” dile getirdi. (3)
Dünkü tarih (15 Ağustos) itibarıyla öğrendik ki; Kızılay’ın bize göre de çok başarılı Başkanı Sayın Tekin Küçükali, sağlık ve aile sorunlarını gerekçe göstererek görevinden istifa etmiştir. İşte sadece bu durum bile, Türk Kızılayı’nın, AKP’nin yan kuruluşu hâline getirildiğinin açık resmidir. Vay, sen misin Kılıçdaroğlu’nu Somali’ye götürerek bizim siyasi şovumuza ortak edecek ve bizim siyasi avantajımızdan hisse kapmasına aracılık edecek olan?!
Hatırlanacağı gibi CHP lideri, daha önce de benzer bir aktiviteye imza atmış ve Sayın Başbakan’ın Gediktepe ziyaretinden sonra aynı şeyi kendisi de yapmak istemiş ve dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da içinde bulunduğu bir ekiple sınırdaki mevzilerden birisine gitmişti. Hatta Başbakan’ın mevzide çömelerek bulunması Devlet çökmez denilerek tenkit edilmiş, buna karşılık Kılıçdaroğlu götürüldüğü mevzide ayakta durarak delikanlılık gösterilerinde bile bulunmuştu. O geziye katılan kamu görevlileri ne durumdadır bilmiyoruz ama şu internet andıcının İlker Başbuğ’a kadar uzanacağı anlaşılıyor. Çünkü yandaş medya, bu yönde sürekli yayınlar yapmaktadır. İşte bu iki durum bile, iktidar partisinin devlet kurumlarını bir bir ele geçirmeye ve siyasallaştırmaya çalışmasının iki açık resmidir.
İktidar partisinin, siyasi maksatlarla din sömürüsü yapması ve bu iş için Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve Türk Kızılayı’nı vasıta yapması ilk değildir. Hatırlanacağı gibi bu konudaki ilk uygulama Güneydoğu Asya’da meydana gelen deprem ve tsunami bahane edilerek yapılmıştır. Bu konuda, Kur’an’da dile getirilen din kardeşliğinden tutun da Osmanlının, başta Açe olmak üzere, bölgede yapmış olduğu Müslümanlaştırma hareketleri, alabildiğine abartılarak işlenmiştir. Gerek Diyanet İşleri başkanlığı, gerekse başta şu meşhur Deniz Feneri Derneği olmak üzere birçok STK, Türk halkının dinî ve hayri duygularını alabildiğine sömürmüş ve halkımızın iliklerini kurutmuşlardır. Arkasından Pakistan depremi, İsrail’in Lübnan ve Gazze saldırıları geldi. Şimdi de gündemde Somali var. Sanki Türkiye ve Türk halkı, dünyanın en zengin, en mesut ve en müreffeh ülkesi ve halkıymış gibi, bütün yıkımlarda ve felaketlerde bu işgüzar kurumlar, halkımızın üstüne adeta bir karabasan gibi çökmektedir. Neymiş efendim; Osmanlı Habeşistan’a ve Somali’nin kuzey bölgelerine kadar uzanmışmış, bu sebeple de bizim o bölgelerde yaşayan insanlara vefa borcumuz varmış! Bunları söyleyenler hiç akıl etmezler mi ki; peki Osmanlı, bu bölgelerden nasıl ve hangi şartlarda çekildi? Acaba bu ülkelerde yaşayan uluslar, Osmanlıya hep dostça mı davrandı?
Üstelik Osmanlının her gittiği yere yardım götürme derdine düşersek, korkarım ki günün birinde ülkemizi yardıma muhtaç duruma düşüreceğiz. Ayrıca merak ettiğim bir başka konu daha var; İslam kardeşliği deyince, acaba biz neden hep fakir İslam ülkeleri ile kardeş oluyoruz? Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Suudi Arabistan gibi zengin İslam ülkeleri de bizim kardeşlerimiz değil midirler? Sahi biraz da bu zengin İslam ülkeleriyle kardeş olmayı denesek ya! Ancak hayır, biz Hz. Peygamber’in Zengin Müslüman fakir Müslüman’dan faziletlidir hadisine aykırı olarak ille de gidip fakir İslam ülkeleriyle kardeş olacağız! Sahi neden biraz da Fatih Sultan Mehmet gibi davranmıyoruz. Malum; Fatih Sultan Mehmet "Din kardeşiyiz" diyerek kendisinden sadaka isteyen bir adama sadaka verdikten sonra şöyle diyor; "Bu durumu sakın diğer din kardeşlerimiz duymasınlar!"
Dolayısıyla şu, Osmanlı’nın Sürre Alayı geleneğini bir an önce terk etmeliyiz diye düşünüyorum. Tamam, konuyu gündeme taşıdınız, duyurdunuz, gerekli tavsiye ve telkinleri de yaptınız, artık yeter! Lütfen medya organlarını ve cami kürsülerini kullanarak din ve vicdan sömürüsü yapmaktan ve insanları taciz etmekten artık vazgeçin. İnsanlara din dayatmasında bulunmayın.
Doğrusunu söylemek gerekirse; bu tür kampanyalara dün de karşı çıktım, bugün de karşı çıkıyorum. Çünkü bu konuda din sömürüsü olduğuna inanıyorum ben.
Bakın yapmış olduğunuz din propagandası, daha doğrusu din ve vicdan sömürüsü nelere mal oldu? Anlatayım da görün:
Bir önceki Cuma günüydü. Cuma namazını kılmak için Seyranbağları Merkez Camii’ne gittim. Vaiz ve hatip efendi tabiatıyla Diyanet’in Somali’ye yardım kampanyasını işlediler. Namaz çıkışında çaresiz ailemizin fitrelerinden birisini Somali'ye gönderilmek üzere camide açılan sergi kanalıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'na gönderdim. Kalan üç fitreyi de tanıdığımız fakirlere vermek üzere beklerken duydum ki; büyük kızım, çalıştığı kurumda bulunan İş Bankası Şubesi’nde Diyanet İşleri Başkanlığı adına açılan hesaba fitrelerimizi yatırarak kalan üç fitreyi de yine Somali'ye göndermiş. Yani ben her ne kadar tenkit etsem de bizim ailenin bu seneki fitreleri Somali'ye gitmiş bulunuyor dostlar.
İşte size AKP'nin %50 oranında oy almasının altında yatan gerçek sebep. Toplumun büyük kesimi AKP'yi tenkit ediyor ama yine de gidip oyunu AKP'ye veriyor. Tıpkı bizim fitre konusundaki aile stratejimiz gibi. Ben ne kadar tenkit edersem edeyim, yine de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın etkisinde kalmaktan kurtulamıyorum. Çünkü bu kurumun, inançlı Müslümanlar olarak, üzerimizde kurmuş olduğu dinî baskı, dayanılacak gibi değildir. Fitre örneğinden hareket edersek, Diyanet hem vereceğimiz fitrenin miktarını belirliyor, hem de kimlere vereceğimize karar veriyor. Bunun adı düpedüz din dayatmasıdır! Diyeceksiniz ki;“ortalıkta icbar yok, onun için din dayatması da yoktur”. Hayır, vardır. Camiye gidiyorum Somali, televizyonu açıyorum Somali, sokağa çıkıyorum Somali. İşte bunun adı düpedüz din dayatmasıdır. Böyle yoğun bir propagandaya can mı dayanır?
Emin Çölaşan'ın bahse konu yazısına büyük ölçüde katılıyorum. AKP, bu propaganda konusunu öyle güzel yapıyor ki; elinizi verseniz kolunuzu alamıyorsunuz bu adamlardan. Ancak oyunuzu veya paranızı vererek kurtulabiliyorsunuz ellerinden. Örn. Sürekli olarak 7 çocuklu bir Somalili babanın açlıktan kurtulmak için çocuklarıyla birlikte köyünden çıkıp yürüyerek 400 km. ötedeki başkent Mogadişu'ya gittiği, yol boyunca açlıktan ölen 5 çocuğunu kendi elleriyle toprağa verdiği, kalan 2 çocuğunu kurtarmak için çaba sarf ettiği propagandası yapılmaktadır. Ancak hiç kimse de çıkıp, “Açlıkla boğuşan bu adamlar neden bu kadar çok çocuk yapıyorlar?” diye sormuyor. “Be azgın adam, madem açlıkla boğuşuyorsun, o zaman beline biraz sahip olsana!” demiyor. İslam kardeşliği adına hareket ettiklerini söyleyenler, Somali’yi bu hale düşürenlerin aslında katı dindarlar, yani kökten dinciler olduğunu asla dile getirmiyorlar. Somali açıklarında ticari gemilere karşı korsanlık girişimlerinde bulunanların, büyük ihtimalle yine bu kökten dinciler olduğunu ısrarla görmezden geliyorlar.
Batı'nın sömürdüğü toprakları ihya etmek ve birbirine düşürdüğü ulusları barıştırmak sadece bizim görevimiz mi Allah aşkına? Bana göre de AKP ve bu partinin beslemesi olan STK'lar, şu "İslam kardeşliği" konusunu oldukça abarttılar. Bana göre de maksat, İslam kardeşliğinin gereğini yapmak değil, asıl maksat bu milleti Başbakan'ın dünya lideri olduğuna inandırmak ve böylece gelecek seçimleri de garanti altına almaktır. Başbakan'ın, sözüm ona kendisinde dünya liderliği vasfı bulunduğu vehmine kapılarak Libya ve Suriye'de oynadığı rol ortadadır. Dün kanka oldukları Kaddafi ve Beşar Esat ile bugün kanlı bıçaklı hâldeler. Şimdi sırada Somali var. Anlaşılan Başbakan, ailesiyle birlikte Somali’ye giderken sözde Somali Devlet Başkanı Şerif Şeyh Ahmed’i de uçağına alarak iyi bir gövde gösterisi yapmaya hazırlanıyor.
Nasreddin Hoca’ya “Hoca, senin hanım çok dolaşıyor. Biraz ipini çek” diyenlere Hoca şu cevabı vermiş: “Buna asla inanmam. Eğer öyle olsaydı bazen bizim eve de uğrardı”. İslam kardeşliği adına hareket ettiklerini söyleyen AKP yönetimi, yandaşları ve en başta da Diyanet, tıpkı Hoca'nın hanımına benziyorlar. Sağ olsunlar; İslam kardeşliği adına bütün İslam Dünyası’na ulaşıyorlar ama bizim gibi Müslümanlara hiç yol uğratmıyorlar. Bizleri ısrarla görmezden geliyorlar. Sanki bizler, Müslüman değilmişiz gibi davranıyorlar.
Dün akşam çok yakınımız olan ve İstanbul’da kirada oturmakta olan bir akrabamız arayarak, üstü kapalı da olsa bu seneki fitrelerimize talip olduğunu söyledi. 60’lı yaşlarda olan bayan akrabamız, duldur ve mecnun bir oğlu ile yetim bir torunu bulunmaktadır. Vefat eden babasından dolayı almış olduğu 300 TL’lik yetim aylığından başka belli başlı geliri de bulunmuyor. Yani büyük ölçüde konu komşunun yardımlarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır. Kendisine “Bu seneki fitrelerimize Hükûmet ve Diyanet el koydu. Bizim fitrelerle Somali’de şov yapacaklar” diyemedik. Bunun yerine “Tabii, göndeririz” dedik. Şimdi hanımla oturduk, bu işi nasıl çözeceğimizi araştırıyoruz. Diyanet’teki bazı zorbaların, yapmış oldukları yanlış işlemlerden dolayı, ailemize verdikleri zararlar sebebiyle eşimin elinde kalan son takısı olan küçük bir küpeyi satıp parasını bu akrabamıza göndermeyi planlıyoruz.
Diyanet’in ilmihâlinde fitre (Fıtır sadakası) hakkında şöyle deniliyor: “Fitre verilirken, mükellefin bulunduğu yerdeki fakirlere, uzakta otursalar da fakir akrabalara, iyi ahlak sahibi ve geliri gideri karşılamayanlara öncelik verilmelidir”. (4)
Anlaşılacağı gibi bu, aynı zamanda bir fetvadır. Bu fetvadan maksat, fitreler gerçekten ihtiyacı olanlara verilmelidir ve fitre veren kimse, vermiş olduğu fitrenin yerine ulaştığından emin olmalıdır. Peki, camiler vasıta kılınarak Diyanet üzerinden toplanan fitreler Somali’deki gerçek ihtiyaç sahibi Müslümanlara ve iyi ahlak sahibi diğer kimselere ulaşabilecek midir? Bilmiyoruz. Bu yardımlar, korkarım ki; Somali’deki çete gruplarının, güçlü aşiretlerin ve menfaat çevrelerinin eline geçecek, onlar da bu tür yardım malzemelerini zaman içinde fahiş fiyatlarla fakir halka satacaklardır. Bunu nereden çıkarıyorum? Elbette devletin resmî açıklamalarından. Dış İşleri Bakanlığı yetkilileri CHP’ye ne cevap vermişlerdi:
Somali’de büyük elçimiz bulunmuyor. Dolayısıyla sizin güvenliğinizi sağlayamayız. Götüreceğiniz yardımları başkent Mogadişu Havalimanı'nda dağıtır, oradan geri dönersiniz.
Peki, o zaman Devlet ve Diyanet yetkililerine şu soruyu sormak hakkımız değil midir? Kemal Kılıçdaroğlu ve maiyetinde bulunan üç beş kişinin güvenliğini sağlamaktan aciz bir devlet, trilyonlar değerindeki yüz binlerce ton ihtiyaç maddesinin güvenliğini nasıl sağlayacak ve bu yardım malzemelerinin, başkent Mogadişu’nun çok uzak bölgelerinde oturan gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını nasıl temin edecektir?
O sebeple diyoruz ki; Somali için toplanan fitre ve diğer yardımlar, kesinlikle amacına hizmet etmemektedir. Bu, Türkiye’de bulunan ve kendilerinden mal ve hizmet satın alınan yandaş kuruluşlara kaynak aktarmaktan ve siyasi şov yapmaktan başka hiçbir amaç taşımamaktadır. Bize göre; fitrelerini bu tür kampanyalara veren Müslümanların ibadetleri makbul, ancak bu şekilde fitre toplayıp, sonra da o fitrelerin gerçek sahiplerine ulaşmasını sağlayamayanlar kesinlikle vebal altındadırlar. Değil tonlarcasının, bu yardım malzemelerinden bir gramının dahi hak etmeyenlerin eline geçmesi, Hükûmeti ve Diyaneti bu konuda sorumlu kılacaktır. Çünkü bu şekildeki bir fitre kampanyası, en başta Diyanet’in vermiş olduğu fetvaya aykırıdır.
Gerçi kendi vermiş olduğu fetvalarla vekâletle kurban kesme kampanyaları çerçevesinde kesmiş olduğu kurbanların etlerini senelerdir satarak paraya çeviren, 2008 yılına gelince bu kez fetva değiştirerek kurban etlerini satmaktan vazgeçip et olarak dağıtmaya başlayan Diyanet, muhtemelen bu soruna da bir çözüm bulacaktır. Nasıl olsa fetva makamı onlar.
Elbette bu konuda da bir bildikleri ve söyleyecekleri vardır.
2- Emin Çölaşan, “Sırada Somali Sömürüsü Var!..” başlıklı yazısı, Sözcü, 13.08.2011
3- Fikret Bila, “Kılıçdaroğlu: Bir kargo uçağı arıyorum” başlıklı yazısı, Milliyet,14 Ağustos 2011
4- İlmihâl, c,1, s, 510, TDV İSAM Yayınları, İstanbul-1999.