Beni İsrail’in Laneti Arap’ın Fazileti [Ömer Sağlam]


5 Eylül günü kaleme aldığım ve birçok internet sitesinde yayınlanan “Ey İsrailoğulları; …Sizi Cümle Âleme Üstün Kıldığımı Hatırlayın” başlıklı yazım, bazı art niyetli kişilerce yanlış anlaşılmış, bazı dostlarımca da yeterince anlaşılamamıştır. Bunların, genelde yazının içeriğini okuma gereği duymadan, sadece yazının başlığına bakarak kanaate varan kişiler olduğunu üzüntü ile öğrenmiş bulunuyorum. Bu insanlar, sanki benim böyle bir yazı yazmakla İsrail’e ve İsrail devletinin izlemiş olduğu saldırgan ve haydut devlet politikasına destek verdiğimi sanmışlardır. Oysa söz konusu yazıyı tam olarak okusalardı, benim tam tersi bir düşünceye sahip olduğumu hemencecik anlayacaklardı.

İşte o yazıda bulunan satırlardan bazıları:
“Bugün takip etmekte olduğu politikaya bakarak, İsrail için rahatlıkla “HAYDUT DEVLET” ya da “TERÖRİST DEVLET” tanımlamasında bulunabilirsiniz. Ancak bu konuda galiba biraz empati yapmak zorundayız. Yani kendimizi İsrail’in yerine koymak durumundayız. İsrail, her taraftan düşmanla kuşatılmış, coğrafya ve nüfus olarak küçük bir devlettir. Dolayısıyla, İsrail’in bu durumu, saldırgan, hatta bazen haydutluk derecesinde saldırgan olmasını şart kılmaktadır. Aksi takdirde, değil İsrail’e, fırsat buldukça birbirine saldıran Arap düşmanlarının ortasında tutunma imkânı olamaz. Bu, İsrail’in izlemiş olduğu saldırgan politikayı olumlu bulduğum ya da desteklediğim anlamına asla gelmez. Ben sadece bir durum tespiti yapıyorum.”

Bir kere daha söylemek istersek; ilgili yazıya başlık olarak seçtiğimiz ibare, bir Kur’an ayetidir. Üstelik sadece bir yerde değil, tam üç ayrı yerde geçmektedir. Yani İsrailoğullarının, (bazılarına göre bir zamanlar) diğer milletlere üstün kılındığı, Allah tarafından tam üç kez tekrarlanmaktadır. Anlam olarak bahse konu ayetin tam metni şöyledir:
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.”(1)
 
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mealinden aldığımız bu tercümede dikkatimizi çeken husus, “bir zamanlar” tabirinin parantez içine alınmış olmasıdır. Buradan anlaşılması gereken şudur: Bu ibare Kur’an’ın aslından, yani Allah kelamı olmayıp, mütercim veya müfessirlerce eklenen bir ibaredir. Parantez içi ibare kaldırıldığında, cümlenin sadece geçmişi değil, bütün zamanları içine aldığı açıktır.

Bununla birlikte, kendisini öz be öz Türk evladı olarak gören ve bununla gurur duyan benim gibi bir adamın, İsrailoğullarının faziletini ön plana çıkarmak gibi bir derdi asla olamaz. Bize göre de Kur’an’ın, İsrailoğullarının üzerinde ısrarla durmasının en önemli sebeplerinde birisi, Kur’an’ın, aynı zamanda bazı tarihsel bilgileri de içeren bir kitap olması, ikinci sebep ise Kur’an’ın indirildiği çevrede yerleşik olmakla ve o zaman diliminde yaşamakla Kur’an’ın birinci derece muhatabı olan kavimlerin geçmişleri ve karakterleri hakkında bilgiler aktarmasıdır. Buradaki amaç, olsa olsa İslam’ın tebliğcisi olan Hz. Muhammed’e, tercih edeceği tebliğ metodu hakkında yol göstermek, yardımcı olmaktır.

Dolayısıyla; ben sadece tarafsız bir gözle durum tespiti yapmaya çalışıyorum. 
Başka bir kaygım da, İsrail’e yönelik politikalar oluştururken, ülkemizin ve
milletimizin millî menfaatleri yerine dinsel bazı argümanları, özellikle de “din kardeşliği” gibi yoruma açık bir konuyu mihenk noktası olarak kabul edenleri uyarmak ve bilgilendirmektir. Daha da önemlisi Arapların ve özellikle Filistinli Arapların, din kardeşimiz olduklarından bahisle onlara sonsuz destek verip, İsrail’e günde beş vakit sövenlerin, Kur’an’dan bihaber olduklarını açığa çıkarmaktır. Bu insanlar bilmeliler ki; Kur’an “Bütün Müslümanlar kardeştir” demiyor, Müslümanları da içine alacak şekilde “Bütün müminler kardeştir” diyor. Yani Allah’ın kardeş olduğunu söylediği ve aralarında sulh ve barışın egemen kılınmasını istediği müminlerin içine Allah’ın hükümlerini kabul eden Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi kaynağı ilah
î  vahye dayanan dinlere inanan insanlar da girmektedir.

Öte yandan, her toplumun olduğu gibi, elbette İsrailoğullarının da iyileri ve kötüleri mutlaka vardır ki; Kur’an, İsrailoğullarının uzun geçmişte sebep olduğu kötülüklerden ayrıntılı olarak bahsetmektedir. Her şey bir yana, İsrailoğulları Allah’ın Peygamberi olan kişilere olmadık kötülükler etmişler, hatta onlardan bazılarını hiç çekinmeden öldürmüşlerdir ki; bunlardan sonuncusu Hristiyanlığın kurucusu Hz. İsa’dır.(2)
İşte bu sebeplerle, İsrailoğullarından bir kısmı, vaktiyle Allah tarafından gazaba uğratılıp lanetlenmişler, felaketlere maruz bırakılmışlar, yurtları ve yuvaları dağıtılıp, devletsiz bırakılmışlardır. Mesela Asur-Babil krallıkları ve Romalılar döneminde bulundukları topraklardan zorla çıkarılmışlar ve binlerce yıl sürgün hayatı yaşamışlardır. Hatta kutsal kitapları olan Tevrat bile tahrif edilip ortadan kaldırılmış, yazılı metinler imha edildiği için ağızdan ağıza yayılan kısımları esas alınarak ve Hz. Musa’dan yüzlerce yıl sonra rahipler tarafından yeniden yazılmıştır. İşte bu yeniden yazma sırasında kutsal metinlerin arasına çok sayıda insan imalatı bilgi ve efsane, özellikle de Sümer efsaneleri girmiştir. (3) Kur’an, Yahudilerin uğratılmış oldukları laneti şöyle haber vermektedir:

“İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.”(4) 
Bir önceki yazımızda da dediğimiz gibi; Kur’an, İsrailoğulları üzerinde, birinci elden muhatabı olan Araplardan bile daha çok olmak üzere ayrıntılı olarak durmaktadır. İsrailoğullarının hâl ve tavırları ile onların başına gelen veya sebep oldukları olayların anlatıldığı Kur’an ayetleri bir yana, Kur’an’da yaklaşık 45 ayette “İSRAİL” kelimesi zikredilmektedir. Bunun yanında “ARAP” kelimesi, sadece 10 ayrı ayette geçmektedir.
Kur’an’da “ARAP” kelimesinin geçtiği 10 ayrı ayetin ortak özelliği ise bu ayetlerden dokuzunun, Arapların aleyhine olacak şekilde hüküm ya da bilgi ihtiva ediyor olmasıdır. Hz. Peygamber’in Arap soylu olduğunu kabul ederek, muhtemelen Araplar hakkında kötü ve yıkıcı düşünce geliştirilmesinden endişe eden İslam bilginleri, özellikle de Kur’an müfessir ve mütercimleri, “Arap” kelimesinin geçtiği Kur’an ayetlerini tercüme ederken “Arap” yerine “Bedevi” demeyi veya “Arap” kelimesinin başına veya sonuna bazı sıfatlar koyarak çekincelerini belirtmeye çalışmışlardır.(5) Bu insanlar, Allah sanki Arapçayı ve Arapça “Bedevi” kelimesini bilmiyormuş gibi, “Arap” kelimesini “Bedevi” şeklinde tercüme ederek haşa Allah’a Arapça öğretmeye kalkışmışlardır. Arap kelimesinin geçtiği ve Araplar hakkında iyi imaj çizen yegâne Kur’an ayeti ise, Tevbe Suresi’nin 99. ayetidir.

Dolayısıyla siyasilerimiz, İsrail ve Araplarla ilişkilerinin derecesini ve yönünü belirlerken ne İsrailoğullarının bir kısmının bir zamanlar Allah tarafından lanetlendiklerini ne de Arapların bir kısmının faziletini esas almalıdırlar. Bu konudaki politikaların oluşturulmasında yegâne faktör, ülkemizin itibarı ve milletimizin menfaatleri olmalıdır. Çünkü İsrailoğulları ve Araplar başta olmak üzere, her milletin iyilerinin ve kötülerinin olduğu ve olabileceği Kur’ani bir bilgidir. Kur’an, özelden hareketle genelleme yapmayı reddeden bir kitaptır. Özetle kendi emel, niyet ve heveslerine göre dış politika belirleyenlerin, bu emel, niyet ve heveslerine Kur’an hükümlerini alet etmeleri asla kabul edilemeyecek bir yanlıştır…





Ömer Sağlam
________________
1 - bk. Bakara/47,122,
Ayrıca Câsiye Suresi’nin 16. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: Andolsun biz, İsrailoğullarına kitap, hükümranlık ve peygamberlik verdik. Onları güzel ve temiz yiyeceklerle rızıklandırdık ve onları (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.
2 - İlgili Kur’an ayetinden açıkça anlaşılamamakla birlikte İslami kabule göre; Hz. İsa, öldürülmemiş, diri olarak Allah’ın katına yükseltilmiştir.
3 - Bazı araştırmacılara göre; Hz. Musa’dan yüzlerce yıl sonra ve elbette ünlü Babil sürgününden de sonra olmak üzere Tevrat’ı yeniden kaleme alan kişi Ezra isimli bir Yahudi din adamıdır. Hatta Ezra’nın, Kur’an’da ismi Peygamber olarak geçen Hz. Üzeyr olabileceğini söyleyen araştırmacılar da bulunmaktadır.
4 - Mâide/78.
5 - Bedevî: “Çöle ait”, “çöllü” ya da “Çöl insanı” demektir. “Çöl” kelimesinin Arapça karşılığı “Bâdiye” olup, “Bedevî”, Bâdiye’den mütevellid, “Çöllü-Çöl insanı” demektir. Arap kelimesinin çoğulu olan “Urban” kelimesi de genel olarak “Bedevî” anlamına gelmektedir. Bedevi, bir anlamda Türkçemizde kaba, saba ve görgüsüz insanlar için kullanılan ve yerine göre “KIRO”, “DALLAMA” ve “NOBRAN” sözleriyle eşdeğer bir anlam ifade etmektedir.

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN