Ay'a, Güneş'e Dair [Mete Esin]

Güneş, kendi adıyla anılan sistemin merkezinde dönerken, önce gezegenler sonra bu gezegenlerin uyduları, sonra da asteroit denilen daha küçük gök cisimleri, Güneş etrâfında dönüp durmaktadırlar. Dönüp durmak kalıplaşmış bir sözdür, burada da yanlış düşüyor, doğrusu dönüp gitmek olmalıdır! Durmadan, hiç durmadan dönüp gitmek... Güneş'in gezegenleri, bize henüz ilkokuldayken öğretilmişlerdir. İlkokulda gördüğümüz hayat bilgisi dersinde, bu dokuz gezegen bayağı ciddî bir konuydu. Dokuz gezegeni ezbere bildikten başka, onları bir de boy sırasına koyardık. Hattâ, bundan daha geniş bilgilerimiz vardı. Şimdi bu sayı ona yükselmiş bulunuyor. 1993'te astronomi bize yeni bir uzay komşusu daha kazandırmıştır. Şu var ki, şimdilik sâdece kazandırmıştır. Adına "Karla" denilmiş bu yeni komşumuz, henüz yeterince tanınmamakta, hakkında yeterli bilgiler bulunmamaktadır. Buna göre, meselâ boy sıralamasında hangi yere konulacaktır? Bunu dahî bilmemekteyiz.

Dünyâmızın uydusu Ay'a gelince... Ay'ın, insan hayâtı üzerinde maddî ve mânevî büyük etkileri bulunmaktadır. Bâzı insanlar, bugün bile Ay'a kutsallıklar atfetmekte, hayatlarını ona göre düzenlemektedirler.

Ay Dünyâ'ya, Dünyâ da Güneş'e bağımlı ve belirli bir düzen içinde uzayda dolanırken, pek de sık olmayarak tutulmalar gerçekleşmektedir. Dönüşler sırasında, Ay Güneş'in veyâ Güneş Ay'ın Dünyâ'ya göre önüne geçebilirler. Bu sıralamada bize, yâni Dünyâ'ya göre hangisi arkada kalıyorsa, onun için tutuldu deriz. Tutulmalar, aydın insan, uygar dünyâ için ilginç bulunsalar bile sonuçta gene de olağandırlar. Çünkü Ggüneş Sistemi artık çoktan bilinmekte, tutulmalar da bu çerçevede izah ve hattâ sâlise dilimlerinde hesap edilebilmektedirler. Şu ihtiyar Dünyâ'mız, bugün bir Güneş tutulması olayını daha yaşayacaktır. Astronomi biliminin vardığı noktada, tutulmanın kesin yeri ve en ince bir hassasiyetle zamanı söylenebilmektedir. Astronomik hesaplar uyarınca; bugün, şu saatten şu saate kadar ve Ülkemizin şu yörelerinde izlenebilecek bir ay tutulması görülecektir. Edirne'de de görülebilecektir.

Bugünkü güneş tutulması, bize, Ay ve Güneş üzerine birkaç satır yazmak için esin, sebep ve gerekçe olmuş bulunmaktadır. İnsanoğlu, insan olarak var olduğundan beri, yaşadığı çevreyi anlamaya çalışmış ve dünyâ diye bildiği evrendeki bu dar çevreyi bir yaratanın olması gerektiğini düşünmüş, bunu ayrıca da istemiştir. İstemiştir ki, bu yaratana sığınsın, yaratan da onu gözetip korusun! Mûsevîlik, Îsevîlik ve İslâmiyet gibi semâvî dinler ile; Budizm, Hinduizm, Konfüçyanizm, Şintoizm ve Taoizm gibi Uzak Doğu inanç sistemleri, ayrıca daha küçük inançlar henüz doğmamışlarken, insanlar, bir takım doğal güçler veya varlıklara, bu arada Ay'a ve özellikle de Güneşe taparlardı. İslâm hacı adaylarının, Mekke'de etrafını dolandıkları (tavaf ettikleri) dört köşe Kâbe binasının, İslâm'dan önceki bir puthâne olduğunu biliriz. Burada üç yüz altmış dolayında putlar bulunurlarmış. Kur'an'ın Necm suresinde adları geçen; Lât, Menat ve Uzza isimli putlardan sonuncusu, Kâbe'de bir figürle temsil edilmekteymiş. Lât ise Güneş tanrıçasıymış. Aslında hepsi tanrıçaymışlar, yâni dişi tanrıymışlar. İslâmın nâzik konusu olan "Şeytan Âyetleri" de işte bu üç tanrıçayla doğrudan ilgili bir olayın öyküsüdür.

Ülkemizdeki binlerce eski kalıntılardan biri, Ege'de Söke-Milâs yolu üstündeki Balat köyü yakınındadır. Günümüzde Milet diye bilinen ören yeri, yâni geçmişin Miletos'u burasıdır. Milet, başlarda dört ayrı limanı olan bir deniz kenti iken, yanı başından akan Büyük Menderes çayının taşıdığı alüvyonlarla dolarak, bugün artık karada kalmış bulunmaktadır. Tıpkı Efes ve benzeri diğer kentler gibi. Milet'i kuranların aynı yöredeki Karia (Karya) devleti mensupları, yâni Karlar olduğu kabûl edilmektedir. Ancak, bundan sonra Girit ile Yunan'dan buraya göçenlerin varlığı da kesin bir gerçek olarak görülmektedir. Milâttan önceki bin yılın ortalarında, o zamânki dünyânın bilim ve felsefe merkezi Milet'tir. Öğrencilik yıllarımızda matematik dersinde tanıdığımız Thales (Tales) başta olmak üzere, onun öğrencisi Anaksimandros, onun da öğrencisi Anaksimenes ve daha başkaları Milet'in ölümsüz bilginleridirler. Târihte iz bırakan mîmarlardan ilki dememiz gereken Hippodamus dahî, gene Miletli bir eski vatandaşımızdır.

Yukarıki dâhîlerden Thales'e atfedilen bir olayı yazmanın bugün tam da zamanıdır. Kendini matematikle sınırlamayıp, astronomi üstüne de çalışan Bilgin, henüz orta yaşlarını idrak ettiği sıralarda MÖ 585 yılının 25 Mayısında Güneş'in tutulacağına hükmetmiş, bunu ayrıca da ilân etmiştir. Ama, "11 temmuzda Saros'ta deprem olacak!" diyen Kanadalı gibi davranmamış, deprem olmayınca ortadan kaybolmamıştır! Büyük bir inanç ve güvenle söz verdiği günü beklemiştir. 25 Mayıs gelmiş ve gerçekten o gün Güneş tutulmuştur.

Aynı Güneş tutulmasına bağlı ve çok da ilgi çekici başka bir olay ise şöyle gelişmiştir: O devirde, Batı Anadolu’da hüküm süren bir devlet, zengin kralı Kroisos ve başkenti Sardeis ile tanınmış ünlü Lidya'dır. Doğudaki Îran'daysa bugünkü Îranlıların atalarından biri Medlerin Medya devleti vardır. Doğulu Medler, târih boyunca amaç olmuş Batı'ya yayılmanın yollarını aramaktadırlar. Nitekim, uygun buldukları bir zamanda Lidya'ya saldırmışlardır. İşte bu savaş, Yozgat-Çamlıbel'deki Kerkenes dağı eteklerinde beraberlikle sürüp giderken, 25 Mayıs'a gelinmiştir. Lidya ve Medya, Thales'in kehânetinden habersiz savaştıkları bir sırada Güneş tutulunca, her iki taraf da aynı kanıya varmışlardır. "Tanrılar bizim savaşmamıza râzı değiller. Bunda bir hikmet var. Güneş'in yüzü bundan dolayı karardı." diye düşünmüşlerdir. Karşılıklı oturup anlaşarak bu savaşı orada bitirmişlerdir.

Medler ve Medya deyince... Ülkemizde bâzı romantikler, şu sıralarda kendileri için bağlanacak bir geçmiş aramaktadırlar. Bu konuda, araya araya da Medlere varmışlardır! Oysa Medler, tıpkı Persler ve hatta Partlar gibi Îran'ın geçmişidirler. Hem bu o kadar delil ve ispatlı bir gerçektir ki, saptırılması hiçbir surette mümkün veyâ söz konusu olamayacaktır.

21.07.69 günü ilk insan Ay'a ayak bastığında, Erzurum'da bir hoca sokağa fırlamış ve avaz avaz bağırmıştır: “Ay bir nurdur, ona gidilmez. Gâvurlar bizi kandırıyorlar!” diyerek. Hoca ve onun gibi düşünen diğer gâfiller, Ay'a böyle kutsal bir değer biçmekle, eskinin putperestleriyle aynı yerde buluşmaktadır. Şu zavallı hoca, acaba daha sonra olsun bunun farkına varabilmiş midir? Aynen Cevat Şâkir'in dediğince:

"Hey koca yurt! Koca Anadolu!.. 2584 yıl önce Thales gibi bir dâhiyi bağrından çıkaran sen, bugün örneklerine sık rasladığımız örümcek sarmış kafalıları çıkaran da gene sen!"

Suç veyâ yanlışlık, acaba kimde veyâ nerededir?





Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN