Çingeneler, Romanlar [Mete Esin]

Ülkemizin etnik grupları içinden biri vardır ki, pek saygı görmeseler bile değişik vesîlelerle toplumda en çok sözü edilen, en çok andığımız onlardır. Şimdi, “Çingene” deyip de şu konuyu bir irdeleyelim. Öncelikle, Roman ve Çingene bağlantısına bir bakarak soralım: Buradaki Roman ne demek oluyor? Bu, elbette ki edebiyatın roman türü değildir! Peki, ya nedir?

Roma İmp. yıkılıp dağıldıktan sonra, bu devletin dili olan Latince'den türeyip gelişen; İtalyan, Fransız, İspanyol, Portekiz, Rumen, Dalmaçya, Katalan, Provens, Romanş ve Sardinya diller grubuna Roman denmiştir; bu bir. Gene Roma İmp. ardından, X. ile XII. yüzyıllar arasında Avrupa'da ortaya çıkan güzel sanat akımına Roman denmiştir; bu da iki. Romanya'da küçük bir şehrin adı da Roman'dır; bu ise üç. Fransızca olarak “Romain” yazılıp “Romen” okunan söz ise Roma İmparatorluğu'yla ilgili demektir. Meselâ Romen rakamı veyâ meselâ Greko Romen... Ayrıca da Romanya ulusuna Romen veya Rumen demekteyiz. Görüleceği üzere, bunlar arasında Çingenelere ilişkin bir husus yer almamaktadır.

Dünyâda, Çingenelerin onlarca adı bulunuyor. Bütün bunların üstüne bir de Roman deseniz, ne olacak, bundan kim ne kazanacaktır? Kimsenin kazanmayacağı yoktur da… Bellidir ki, dünyâ Çingeneleri bunu eski isimleri yerine ikâme ederek bir şeyleri unutmak ve unutturmak istemektedirler. Fakat ne mümkün!? Bugün, “Roman kimdir?” diye soracağınız kişi “Çingene” diyecektir. Belki de bilemeyecektir. O hâlde Çingeneler ne yapmalıdırlar? Bütün bir dünyâda niçin itilmiş ve kakılmışlardır? İşte, oturup bunun bir muhâsebesini yaparak çözüm yolları aramalıdırlar. Eğer becerebilirlerse. Neyse…

Yeryüzünde onlarca adı bulunan Çingenelerin en yaygın adı da budur. Tabiatıyla her toplumun kendi diliyle… Roman sözü ise, 1968 yılından beri Çingene’nin yerini alma eğilimindedir. "İkinci Dünyâ Çingene Konferansı"nda da, Uluslararası Çingene Komitesi’nin adı, Uluslararası Roman Birliği olarak değiştirilmiştir. Çingeneler, böyle anılmak istemektedirler. Bununla birlikte, dünyâda pek çok isim çeşitleri de bilinmektedir: Cigani, Ciganin, Ciganu, Cyganie, Cigany, Ciganyok, Cikan, Cinkon, Cingano, Garaçı, Giofog, Gipcyan, Gibson, Gitan, Gitano, Nuri, Rom, Roma, Rroma, Qereçi, Sinti, Tatarre, Tatren, Tsıgan, Tsigane, Tsigani, Tzigane, Zegynen, Zigenare, Zigeuner, Zingarelle gibi. Çingenelerin, Doğu ve Batı dillerinde değişik köklerden gelen başka isimleriniyse, daha çok tekil ve fakat bâzen de çoğul olarak; Agupciano, Aror, Arori, Atsincanoi, Boşa, Boşo, Cascarots, Cugi, Faraonepe, Gaobaz, Gaodari, Gitane, Gitano, Gitanos, Gipsy, Heiden, Heidenen, Kaoli, Kauli, Karaçi, Karaki, Kirişmal, Lor, Lori, Luli, Lur, Luri, Manouches, Mustalaein, Oculi, Pharaones, Ruri, Saracens, Tartars, Thinghane, Tigane, Tsinganos, Zapari, Zingali, Zom, Zot, Zut... olarak sayabiliyoruz. Şunlar da ilginç noktalardır: Fransa'ya Bohemya'dan gelen Çingenelere Bohemien (Bohemyalı) veyâ daha kısa olarak Bohem denmiştir. Bugün, serserî bir hayâtı anlatan bohem sözünün aslı budur. Çingeneler Hollanda taraflarına da Macaristan’dan gitmişlerdir. Hollandalılar, bellidir ki bu konuya fazla kafa yormamışlar. Macaristan’dan gelmişlerdir ya, gelenlere Ungern (Macarlar) diyerek işin içinden çıkmışlardır! Kuzey Avrupa Çingeneler’inin ise, Kırım dolayından gittikleri kabûl edilmiştir. Kuzeyliler de, bunu basitçe açıklamışlardır: Tatern yâni Tatarlar! Bohemya, Macar ve Kırım Çingenelerinin, bu durum karşısındaki tepki ve tutumları ne mi olmuştur? Ne olacaktır ki!?. Bohemyan’a ne demişlerdir, bunu bilemiyor isek de Macarlar ve Tatarlar denilmesinden şikâyetleri hiç duyulmamıştır!

Çingenelerin geçmişiyle devâm edelim... Bunların, günümüzden on yüzyıl kadar öncesinden başlayarak, Hindistan'ın kuzeyinden çıkıp dünyâya yayıldıkları kesinlikle bilinmektedir. Hindistan'da, Çangar veyâ Zingar toplumuyla bağları olduğu düşünülmektedir. Yâni, Hintli ve Pakistanlılarla Çingeneler kan bağlarıyla akrabadırlar. Ne var ki, eğitim öğretimleri ilkokuldan öteye geçmemiş Çingenelerin bunu bilecek hâlleri yoktur. Şimdilerde Çingeneler örgütlenmişler ve bir şeyleri de öğrenmeye başlamışlardır. Çingeneler Hint'ten sonra önce batıya yönelip Îran'a ulaşmışlar, oradan bütün Orta Doğu'yla Kuzey-Afrika ve Karadeniz kuzeyine dağılmışlardır. Birkaç yüzyıl sürecek yolculukları sonunda İskandinavya'ya kadar gidebileceklerdir. Bugün, Kuzey Güney Amerikalar, Avustralya, Japonya ve Afrika'nın kuzeyiyle güneyinde Çingenelere rastlanabilmektedir. Çingenelerin en yoğun yaşadıkları mekân Avrupa, Avrupa içindeyse Romanya'dır. Öte yandan, Çingenelerin kendilerini en iyi hissettikleri ülke herhâlde bugünkü Makedonya olacaktır. Çingenelere, başka yerlerde duyulmamış bir hayli sosyal ve kültürel hak burada tanınmış bulunmaktadır.

Osmanlı devrinde Rumeli'nde başı boş dolaşan konar göçer Çingenelerden, ordunun geri hizmetlerinde yararlanılmak istenmiştir. XVI.yy ortalarında, Rumeli'nde yoğun olarak bulundukları başta Kırklareli, sonra Çatalca İnceğiz, Çorlu, Dimetoka, Döğencieli, Eski Zağra, Ferecik, Gümülcine, Hayrabolu, İpsala, İstanbul, Keşan, Malkara, Pınarhisar, Prevadi, Yanbolu bölgeleri, Kırklareli Merkez olmak üzere zamânın bir yönetim birimi olan sancak statüsü içinde toplanmışlar, çeribaşı (baş asker) rütbesindeki Vize Sancağı paşasına bağlanmışlardır. Yıllar sonra bu örgüt ortadan kalkmış ise de Çingeneler kendi seçtikleri kişilere Çeribaşı diyerek, bu geleneği sürdürmüşlerdir ve hâlen de sürdürmektedirler. Şimdiki Çeribaşılık kurumu, özetini verdiğimiz bu öyküyle ilgili olup, tamâmen buradan kaynaklanmaktadır.

Çingeneler ülkemizin batısında, daha çok Ege ve Marmara bölgeleriyle özellikle Trakya'da yaşarlar. Buralar göç yollarının üstünde olduğundan başka, bir de nispeten gelişmiş bölgelerdir. Yoksul Çingeneler, ancak buralarda nafaka bulup-geçinebilmektedirler. Türkiye’de Osmanlı döneminden beri Çingenelere Kıptî dendiği gibi ender olarak Poşa denmiştir. Abdal, Âşık, Bala, Bohçacı, Cıngan, Cingan, Cingen, Cingit, Cono, Çalgar, Çerge, Çingan, Çingen, Çingit, Davulcu, Dom, Elekçi, Esmer Vatandaş, Firavun, Gevende, Gurbet, Kalburcu, Kara Kuvvetleri, Kara-Oğlan, Kareçi, Kasnakçı, Lom, Mangosür, Mutruf, Orom, Pale, Pırpırı, Romen, Sepetçi, Şopar, Teber-Abdal... Bu türden hitap biçimleri, bölgesel veyâ konuyu şakaya vuranların sözleri olmalıdır! Çingeneleri Mısırlı sanan veyâ öyle sayan Araplar, Onları eski ve asıl Mısırlıların adıyla Kıptî diye anmışlardır. Bütün Orta Doğu ve bu arada ülkemizde, Çingene’ye işte bundan dolayı Kıptî denilmektedir. Oysa, bu uzak geçmişten gelen tarihî bir yanılgıdır. Çünkü... Kara kuru Çingenelerle Mısırlı Kıptîler, bundan başka ancak yoksulluk bazında buluşup benzeşmektedirler!

Her şey bir yana, Çingeneler kendilerini Kale (veyâ Kalo), Manuş, Rom (veyâ Roma) adlarıyla üç öbekte tasnif ederler. Bunlar, Çingenelerin asilleridirler! Üç öbeğin dışındaki Gacolar ise, gene kendi toplumlarınca asâleten diğerlerinden düşük sayılmışlardır!

Türk Çingenelerinin Romlardan olması lâzım gelir ki; karîneler böyle göstermektedirler. Kim bilir, "Roman"lıkları belki buradan mülhemdir! Balkan Çingenelerinin, başkalarına verdikleri ad veyâ sıfatlara göz atarsak... Her ne demek oluyor ise, Türkler ve genel olarak bütün Müslümanlara Korakay, Rumlara Balamo, kendi Hristiyanlarına Balamorom, Arnavutlara Çibano, Bulgarlara Das demişlermiş.

Her toplum gibi Çingenelerin de bir ana dilleri vardır. Bu dil, Hint-Avrupa dil âilesinin Sanskritçe kolu doğu öbeğine girmektedir. Öyle, kültürlerini korumak gibi bir kaygıları olmayan Çingeneler, bunun başlıca unsuru dillerini de koruyamamışlardır. Onlar, yaşadıkları ülkenin dilini kullanıp, dinine girmekle uyum göstermiş, bu açıdan asimile olmuşlardır. Şu da var ki, içlerinde, eski dillerinden arta kalan birkaç yüz kelimeyi, konuştukları dilin gramerine katanlar bulunabilirler. Böylelerinin gitgide yaşlanıp ortadan kalmakta oldukları da bir gerçektir. Onların, isteseler bile değiştiremeyecekleri şeyleri, fıtrat ve tabiatlarıyla ruh ve beden hâlleridir ki, bu genlerinden gelmektedir. Genetik değişiklik, biyolojinin yasalarına şimdilik aykırı düştüğünden, tabiî ki bunun imkânı olmayacaktır.

Çingeneler için, buraya kadar dünyâ çapında bir genelleme yaptık. Şimdi de Edirne özeline gelip, esmer hemşehrilerimizle daha yakından tanışalım. Osmanlı Balkanları kaybedip göçler başlayınca, göçmenler arasına karışan Müslüman Çingeneler de kendilerini Türk sayıp göçmüşlerdir. İlk Çingenelerin pek azı, henüz geldikleri günde melezdirler. Pek azı da her nasılsa burada melezleşmişlerdir. Dünyâ yansa hasırı yanmaz bir felsefenin neşeli insanlarıdırlar. Eğlenmek hususunda hiçbir fırsatı kaçırmazlar. Doğuştan kıvraktırlar; kapı gıcırtısına, teneke tıngırtısına oynayabilirler. Folklor mertebesinde, öyle köklü bir gelenekleri yoktur. Ezgi ve oyunları geçmişin derinliklerinden gelmez; geniş bir alanda da geçerli değildir. Asıl veyâ melezlerden bâzıları, lise düzeyinde hattâ daha yüksek tahsil görüp; memur, öğretmen gibi unvanlarla kamu görevleri almışlardır. Bâzıları ticâreti deneyip, başarmış esnaf ve iş adamı olmuşlardır. İşte bu aşamayı yapanlar, eski sınıflarından yavaş yavaş uzaklaşıp statü değiştirmişlerdir. Onlar, artık unutmak ve unutulmak istemektedirler. Özgür irâdeleriyle asimilasyonu, yâni içimizde erimeyi seçmişlerdir. Bu konuda herhâlde bayağı yol almışlar, toplum hayâtına entegre olmuşlardır. Nitekim bunları yazabilmemize rağmen, Edirneli olmadığımız için sınıf değiştirenleri doğrusu tanımaz ve bilemeyiz. Bâzen, "Şu kişi, aslında şudur!" diye duyduğumuzda hayretler içinde kalır ve hattâ buna inanamayız!

Yukarıda yazdıklarımızdan geriye kalan Çingeneler ilkel, yoksul hayatlarını sürdürmekte, buna uygun olarak da kendilerine göre eğlenmektedirler. Eğlencelerinin, ezgi ve oyunlarının korunması gereken folklorik bir değerleri yoktur.

Çingene deyince, yazımızın başından beri dilimiz ucuna gelip giden çok ilginç ve o kadar da nâzik bir konu daha vardır. Biz bunu Edirne'de uzun zamandır duyar dinleriz. Son derecede hüzün verici ve trajik bir konudur. Dedikodudan ibâret olmasını dileyip, bunu ummak isteriz. Şöyle ki: Çingeneler, Osmanlı devrinde muhârip yâni savaşan sınıflara kesinlikle asker alınmamışlardır. Osmanlı, geç dönemlerde Rumeli Çingenelerini, çeribaşı denilip Vize'de oturan bir paşanın buyruğunda örgütlemiştir. Bu suretle, ordunun demircilik, nalbantlık, kalaycılık vb. gibi geri hizmetlerinde Çingenelerden yararlanılmıştır. Çingeneler, kısaca cephe gerisinde belki arada bir iş kazalarına uğrayıp telef olmuşlardır, ama cephede vuruşup şehit düşmemişlerdir!

Buraya kadar, târihe dayalı bilgiler aktardık. Bundan sonrası, halkın dilinden topluma yansıyan bir rivâyettir ve hâliyle kesinlik derecesini bilememekteyiz. Ancak, bu demek değildir ki anlatacaklarımız inanılmaz şeylerdir. Söze "güyâ" diye başlayalım. Osmanlı döneminin bazı Türk âileleri, güyâ oğulları askere gidip muhtemelen ölmesinler (şehit olmasınlar) diye, nüfus kütüklerindeki kayıtlarını değiştirtip kendilerini Çingene olarak yazdırmışlarmış. Nüfus kütüklerinin, bundan sonra bir daha değiştirilip başa dönülmesi hukûken ve târihen imkân dışı olduğundan, bu âileler nüfus kayıtlarında hâlâ daha Çingene görünmektelermiş! Rivâyet doğruysa, anılan bu âilelerden bâzılarının torunları hâlen Edirne'de yaşamaktadırlar. Ancak, bu âile bireyleri, gerek dış görünüm ve gerekse davranış olarak Çingenelerden o kadar uzak ve o kadar uzaktırlar ki, söz konusu iddianın ispâtına bin şahit yetmez! İşte bunlar, bu, Çingeneye hiç benzemeyenler, aslen Çingene olmayıp Türk ırkından iseler de böyle yazılanlarmış!?.



Mete Esin
        

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN