Kurban ve Bayram Üzre [Mete Esin]

İslam’ın bayramlarından birine daha ermiş olduk. Bu vesileyle, kurban ve bayram üzerine biz de birkaç satır yazmak istiyoruz.

Kurban… Aslen Arapça olup, Allah'a manen yaklaşmak anlamına gelen fiil ve aynı fiilin aracı olmak üzere boğazlanan hayvan. İslam'da kurban kısaca işte budur. Deve, keçi, koyun ve sığır kurban olabilmekteyse de tercih edilen hayvan koyunun erkeği olan koçtur. Bu yüzden, ülkemizde kurban deyince akla gelen de gene koç olur.

İslam'ın kurbanı, Kur'an'daki bir kıssada Hz. İbrahim'le oğlu İsmail arasında ifadesini bulur. Saffat suresi bunu şu şekilde anlatır: Hz. İbrahim, oğlu İsmail (Tevrat'ta İshak) için rüyasında ilahî bir emir alır. Gene rüyasında İsmail'i kurban etmektedir. Uyandığında bunu oğluna anlatır. Oğul da tevekkülle boynunu büker, baba, madem ki öyle beni kurban edebilirsin, der. Hz. İbrahim bundan sonra İsmail'i alnı üstüne çökertir. Ama bu bir sınavdır ve Hz. İbrahim, tam bıçağına davrandığı anda durdurulmuştur. İşte tam bu sırada, hem İbrahim’in ödülü, hem de oğul İsmail’in yerine kurban edilmek üzere gökten bir koç indiri­lir. Şu var ki, ilahiyatın ilk kurbanı bu değildir. Çok daha öncesi de vardır: Hz. Âdem’in ikiz oğullarından Habil sürülerle hayvanlar yetiştirmektedir. Bir gün bunları Allah’a kurban adamıştır. Allah adağı kabul etmiş olmakla sürüler de ilk kurbanlar sayılmışlardır.

Öte yandan, bu konuda ilim de boş durmayıp kurbanı enine boyuna araştırmıştır. İlmin vardığı sonuç şöyledir: İnsanoğlu taş devrinden bu yana, yani insan sıfatıyla ortaya çıktığından beri kurban adamakta ve kesmektedir. Tabiat karşısında âciz ve çaresiz kalan insanlar sığınacak bir şeyler, bir yerler aramışlardır. Sadece bir köşesinde yaşadıkları uçsuz bucaksız evreni düşünerek, yaratıcı bir gücün varlığına inanmaya başlamışlarken, daha sonra o gücü bölmüşler ve pek çok tanrılar icat etmişlerdir! Tıpkı, bir hükûmetin bakanları gibi ayrı görevler yüklenen bu tanrılar, taştan heykeller v.b. figürlerle de şekle sokulmuşlardır. Hangi tanrıdan bir şey istendiği sanılıyorsa kurban da ona adanmış, ona kesilmiştir. Kurbanlar burada ikiye ayrılmışlardır: Canlılar ve cansızlar! Cansızlarda, başta tahıllar olarak; bal, ceviz, kök, ot, süt, şarap, üzüm, yağ, yaprak ve zeytin türünden maddeler bulunurlar. Canlılar arasındaysa; at, balık, deve, domuz, kaz, keçi, koyun, köpek, sığır ve tavukları sayabilmekteyiz. Ancak, canlı kurban bundan ibaret kalmamıştır. Kurbanın daha yüksek bir değer kazanması istendiğindeyse akla insan gelmiştir! Kurban olacak insanlar çoklukla esirler olmuşlardır. Bundan sonra genç ve yakışıklı erkekler, hepsinin üstünde de genç, güzel ve bakire kızlar kurban seçilip boğazlanmışlardır. İlkel insan, böylece ve inancı uyarınca tanrısına (tanrılarına) sevimli görünüp ona yaranmak istemiştir! Güya, tanrısının sevgi ve desteğini kazanmıştır! Bu tür kurbanlar konusunda öyle çok gerilere dönmeye gerek yoktur. Bundan henüz beş yüz yıl önce; Aztek, Maya ve Tolteklerin ülkesi Meksika'ya ayak basan Hernán Cortés önderliğindeki İspanyol fatihler, burada, kurban edilen insanlardan fışkıran kanla duvarları âdeta sıvanmış mabetler bulmuşlardır! Avrupalıların, Amerika’yı fetihleri sıralarında yerli halka zulmettikleri bir gerçek ise de böyle barbarlıkları önledikleri de aynı derecede gerçektir.

İslam öncesindeki Türkler, ölen erkeğin ardından onun atını kurban edip ikisini birlikte gömerlermiş. Gömerlermiş ki, ölen kişi öte dünyada dahi atına binebilsin! Türklerinki, kurban konusundaki son derecede uygar ve masum bir uygulamadır. Anadolu-Trakya hariç Karadeniz'in çevresinde yaşamış İskitler ise ölen erkeğin ardından onun en sevdiği eşini kurban edip ikisini birlikte gömerlermiş. Buradaki kurban olayının ilginç yanı şudur ki, ölenin en sevdiği eşi olabilmek, böyle sayılabilmek için, geride kalan eşler arasında epey bir çekişme yaşanırmış! Ölenin en sevdiği eş sayılmayıp kurban da edilemeyen, yani hayatta kalan eş bunu ciddi bir onur meselesi yapar, bayağı bir üzülürmüş! Bunun benzeri bir tören Hindularda da bilinmektedir. Görünen odur ki, Hindistan’da günün yasaları eğer engel olmasalardı, bu tür idam törenlerinin hâlen de devam edeceğinden hiçbir kuşku bulunmamaktadır!

Trakya’daki Vize'nin kuzey doğusunda, Karakoçak (Thamata) adıyla kaya kitlesi bir tepe vardır. Tarih öncesi döneme ilişkin buradaki kurban sunağı izleri, bugün bile görülüp seçilebilmektedirler. Gene Vize‘de bulunup, dedemizce Edirne’ye getirilmiş Roma devri mermer kurban sunağı bloku, hâlen Edirne Arkeoloji Müzesi bahçesinde sergilenmektedir. Bunun gibi unsurlar, kurbanın eski devir kültürlerindeki yeri ve önemini göstermeleri bakımından ilginç örneklerdirler.

Bayram deyince, zihnimizde ortak bir kavram uyanacaktır. Söz Türkçe olup, ta baştan beri bugünkü anlamıyla kullanıla gelmiştir. Sevinç ve mutlulukla, topluca eğlenmek demektir. Bayramlar, millî ve dinî olabildikleri gibi, özel veya bölgesel de olabilmektedirler. Edirne'nin Kırkpınar'ı, bölgesel bayramlar için güzel bir örnektir. Bayramlar ayrıca herhangi bir olayın yıl dönümü de sayılabileceklerdir. Ama bunun yanında bir defalık bayramlara dahi rastlanmaktadır. Bu, bir olayın bir defalık kutlanması bunun için eğlenilmesi demektir. Mesela umutlu bir açılış, bir başlangıç, büyük bir başarı, mutlu bir sonuç gibi... Burada hemen aklımıza geliyor; İstanbul’daki boğaz köprüleri böyle bir defalık bayramlarla hizmete konulmuşlardı.

Brezilya'da şu sırada kutlanan Karnaval, içine fuhuş ve seks unsurlarının fazlaca karıştığı bölgesel bir bayram niteliğindedir. Yeryüzünde görülen daha başka karnavallar ve diğer festivaller de bayram sayılmaktadırlar. Almanların ünlü Oktober Fest (Ekim Bayramı) ve Faşingleri de böyle bayramlardandır.

Çocukluğumuzda günleri tek düze yaşadığımızdan, bayramların gelmesini dört gözle bekler ve iple çekerdik. Bayramlar; bol harçlık, güzel giyinmek, bunun yanında eğlenmek demektiler. Şimdi artık yaşanan her gün, bu açıdan geçmişe göre birer bayramdır. Bugünkü bayramlarsa hayatla boğuşmaktan yorgun düşenler için, dinlenmek veya gezmek fırsatı ve vasıtasıdırlar. Doğruyu demek lazım gelirse… Günümüz bayramları, bayram olduğu için değil, tatil olduğu için dört gözle beklenmektedir! Mesela bu yılın dokuz günlük tatili için!.. Doğrusu budur.

Bayram herkese kutlu olsun! Daha böyle nice bayramlara…
        


Mete Esin
FOTOĞRAFLARI GERÇEK HÂLLERİYLE İZLEMEK İÇİN ÜZERLERİNİ TIKLAYINIZ

















Not: Bu sayfada sergilenen fotoğraflardan bir 
kısmı, Vize Belediyesi'nin arşivinden alınmıştır.

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN