Sırp Sındığı Baskını [Mete Esin]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den bu
yana da redakte edilmediğinden, doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Osmanlı’nın Rumeli’deki ilk yıllarında (1364) yaşanmış hayatî bir baskın olayı, bir kaç gün önceki yıldönümünde askerî zafer olarak bir daha anılıp kutlanmıştır. Edirne Sarayakpınar köyündeki yıldönümü, geçim derdindeki halka kadar inememiş, törende hazır bulunanlar anıtın yapıldığı Köy’lülerle sınırlı kalmışlardır. Uzak geçmişteki askerî bu zafer, aslında millî bir mâhiyet arz etmektedir. Bu bakışla, yalnız Edirne değil, bütün bir Ülke için anma konusu olmalıdır. Ne var ki, Lozan’dan sonra artık sınırlarımız dışında kalmış zafer alanı, en çok Edirne’ye yakın olduğu cihetle, bunu anmak da Edirne’ye düşmüş özel bir görev gibi görünmektedir! Bunda, Edirneli Oral Onur’un baştan beri ortaya koyduğu yoğun duyarlık ve çaba da rol oynamış olabilecektir.

Biz yıldönümünü, Oral Onur’un bir makâlesi ve gazetemiz HUDUT’un konuyu ilişkin iki haberinden tâkip ettik. Osmanlıların Sırp Sındığı (veyâ Sırpsındığı) deyip târihçilerin de adını böyle kabûl ettikleri yer, yukarıda da ifâde ettiğimiz üzere, Lozan’dan sonra sınırlarımız dışında kalmıştır. Oysa, Oral Onur’un makâlesi ve Üsteğmen Metin Mercan’ın konuşması, Baskın’ı şimdiki anıtın yerine getirmektedirler. Biz, işte bu husûsa îtiraz ederken, buna başka bâzı ayrıntıları da ekleyeceğiz.

Târihimizde, bundan bir önceki Edirne Vâlileri yazımızda da andığımız bir Çirmen vardır. Çirmen, özellikle Edirne için önemli bir hâtıradır. Hâlen Yunan’a kalmış olan bu yer, Edirne’ye yaklaşık yirmibeş kilometre mesâfede ve Meriç ırmağı kıyısındadır. Biz Türklerin Çirmen olarak dilimize çevirdiğimiz yere, zamânın Doğu Roma (Bizans) devleti Tsernomianon demekteydi. Bugün ise, Yunan Tsermen derken Bulgar Çernamon demektedirler. Öte yandan, Kermianon dendiği de görülmektedir.

Edirne 1361’de alındıktan sonra, Türkler, Avrupalılarca bütün bir Rumeli’yi ele geçirmek istidâdında görülmüşlerdir. Daha sonra gerçekten böyle olacağı üzere… İşte bu duyguyu en çok yaşayanların başında gelmesi gereken, zamânın Papa’sı Macar asıllı V.Urbanus (Urban, Urben veyâ Ürben), Macar kralı Layoş’u Türk tehlîkesine karşı uyarıp tahrik etmiştir. Kral da esâsen aynı görüşte olmalıydı ki, Türk düşman daha fazla güçlenmeden onu vurup bitirmek istemekteydi. Layoş, bunun için, aynı tehlîkeye mâruz bulunan Sırplar, Bosnalılar, Bulgarlar ve Romenler’i de yanına çekerek bir ordu derlemişti. Bu ordunun mevcûdu için muhtelif rakamlar verilmektedir. Biz ise, Türklerin onbin kişilik askerinden kat-kat fazlaydı, diyelim. Ancak şurası önemlidir ki, Macar Layoş’un ordusundaki Sırplar, diğerlerinden çok üstün sayıda olmalıydılar. Yoksa hiçbir gerekçe yokken, Osmanlı’nın kazandığı bu baskına “Sırp Sındığı” denmeyeceği muhakkaktır.

Karşılarındaki oluşumu haber alan Türkler de, bir durum muhâkemesi yapmışlar ve kendilerince en doğru olana, yâni baskın yoluna başvurmuşlardır. O sırada, Rumeli vâlisi olarak Edirne’de oturmakta bulunan Lala Şâhin Paşa, kendisi gibi bir Rumeli fâtihi olan Hacı İlbeyi (veyâ da İlbey) adındaki komutanı görevlendirerek, emrine verdiği onbin kadar askerden müteşekkil orduyla yaklaşan düşmanın hakkından gelinmesini istemiştir. Ancak, bu baskın hakkında aşağıda yer vereceğimiz bâzı değişik görüşler de bulunmaktadır. Türklerin sayıca çok az oldukları bu savaşa, Evrenos Bey’in de katıldığına ilişkin karîne vardır. Bilinen şartlar dikkate alındığında, bu husus pekâlâ akla yakın görünmektedir. Ancak gene de bir (?) işâreti koymuş olalım!

Biz burada, Oral Onur’un yazdıklarını tekrarlamaktan öte, buna yeni bilgiler eklemek istemekteyiz. Târih kaynakları, daha sonra Sırp Sındığı denecek yerin, şimdi bir anıt bulunan nispeten Tunca’ya yakın Köy’de değil, Çirmen yakınında ve Meriç kıyısında olduğunu yazmaktadırlar. Bunun aksini ve hele de Sırp Sındığı’nın şimdi bir anıt bulunan yer olduğunu ise hiçbir kaynakta görmemişizdir. Esâsen, bir kısım düşmanın Meriç’te boğuldukları, târihte açıkça ifâde edilmektedir. Buradaki Meriç sözü, Sırp Sındığı’nın yerini göstermek açısından önemlidir. Bu savaştan geriye kalan ilgi çekici bir olay da şöyledir: Kral Layoş’un boynunda bir Meryem tasviri asılıymış. Kendisi, binlerce askerin boğulduğu Meriç’ten zor-belâ sağ çıkabilmesini, boynundaki tasvire bağlamışmış. Sağ-sâlim Macaristan’a dönebilince de, bunun şükran ifâdesi olarak bir kilise binâ ettiği gene bir târih kaydıdır!

Târihin derinliklerinde kalmış hemen her olayda olduğu gibi, burada da târihçilerin görüş ayrılıkları ve kuşkulu bâzı noktalar bulunmaktadır. Şimdi bunlardan da bahsederek yazımızı bir yere bağlamak istemekteyiz. Târihçi Muralt, Türklerin karşısındaki gücü ellibin Sırp askeri olarak göstermektedir. Bizim târihçilerimizden Âşık Paşa-zâde ile Oruç Bey, düşman için kezâ Sırp askeri demektedirler. Lütfi Paşa ise, kırk-ellibin Sırp askeri demiştir. Tâc-üt Tevârih, Sırp, Bosna, Romen ve Macar askerinden bahsetmektedir. Târihçi Ata Bey (dolayısıyla Hammer) ve Müneccim Başı kezâ böyledirler. Gibbons, Râgıp Hulûsî’nin tercümesine dayalı olarak gene bu dört ulusu bildirir ve yirmibinlik bir sayı verir. Aynı Âşık Paşa-zâde, Hacı İlbeyi’nin bu savaştan önce ölmüş bulunduğunu bildirir. Lütfi Paşa, Neşrî ve Oruç Bey, Sırp Sındığı’nın komutanı olarak bizzat Lala Şâhin Paşa’yı gösterirler. Tâc-üt Tevârih, Heşt Behişt, Müneccim Başı, Hammer ve diğer bâzıları, Hacı İlbeyi’nin bu savaşı kazandıktan sonra, Lala Şâhin Paşa tarafından zehirlenip öldürüldüğünü yazmaktadırlar. Lütfi Paşa’yla Müneccim Başı, Sırpsındığı’nın Edirne’nin batısında olduğunu beyân ediyorlar ve şöyle diyorlar: Sırp askeri Edirne’ye yakın gelmiş iken, Sırp Singonu denen yere konmuştu. Âşık Paşa-zâde ve Neşrî, Sırpsındığı savaşı târihini 1365 olarak vermektedirler. Romen Iorga ile İngiliz târihçisi Harold W.V. Temperley, savaş târihi olarak 1371 diyorlar. Gibbons, 1363 ve 1371 olmak üzere iki ayrı savaştan bahsetmiştir. Hoca Sâdettin, Meriç’e doğru sür’atle kaçışıp, dalgalar arasında telef oldular, diye yazıyor ve …bu gece baskınının vukû bulduğu yer olan sahrâ, diyerek devâm ediyor. (Dilimizde, çöllere sahrâ dendiği gibi, geniş düzlüklere de böyle denmiştir.) Feyer, birinci savaşın târihi olarak 1364’ü bildiriyor.

Görüleceği üzere, hakîkat bir ve fakat rivâyet muhteliftir. Şu var ki, savaş veyâ savaşlar Çirmen’de veyâ onun hemen yanı başında ve Meriç kıyısında yaşanmışlardır. Şimdiki anıtın yerinde değil.

Artık Ülke dışında kalan Sırp Sındığı söz konusu olamayacağına göre, bu anıt, herhâlde Ülke’mizin oraya yakın bir yerinde olacaktır. Kapıkule daha uygunmuş, diyeceğiz. Ne var ki, şimdiki yerine yapılmıştır. Sırp Sındığı’nın yerinde yanılmış olsa bile, böyle bir anıtın onuru, gene de Oral Onur’a âit olacaktır! Yıldönümünde Sırpsındığı’nı anlatırken, Tunca nehri engelinden bahseden Yüzbaşı Metin Mecran ise, harp târihini çok iyi bilmesi gereken bir asker olarak acaba nasıl yanılmıştır? Buna bir açıklama getiremiyoruz!



Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN