Ulus Olmak Bilinci [Mete Esin]

Yazarımızın bu makalesi; ilk yayınlandığı yerdeki hâline sadık kalınarak, yazım 
karakterleri üzerinde hiçbir düzeltme yapılmadan, özgün şekliyle yayınlanmıştır

Atina'da siyâset bilimi okuyan Karadenizli bir gencimiz, Pontus (Pontos) devletini diriltmek girişimiyle yakalanıp sorgulanarak-tutuklanmış. Yunanlılar, aynı gence aslının Rum olduğunu, atalarının Türkler eliyle zorla İslâm’a sokulup asimile edildiklerini söylemiş ve bir de onu buna inandırmışlar. Gazete haberi özetle böyledir.

Ülke’mizin yaşlı toprakları üstünde, Türkler’den önce küçüklü-büyüklü onlarca devlet kurulmuştur. Bunlardan biri ve en uzun süre yaşayanı MÖ IV. yy'da ortaya çıkan Pontus'tur. Yunanlı sömürgecilerin yerli halk üstüne kurup, Amasya, Sinop ve Trabzon'un sırasıyla başkenti oldukları Devlet, düşe-kalka ve kesintilere uğrayarak 1461'e kadar gelmiştir. Pontus'un varlığı Fâtih'in Trabzon'u almasıyla ebediyyen ortadan kalkmıştır. Roma devri ve ondan sonrasında, Arap diliyle Rum denilen Pontus kalıntısı halk, Cumhuriyet'in ardından nüfus değişimi uyarınca Yunanistan'a gönderilmişlerdir. Pontus bir de bu suretle sona ermiştir.

Dünyânın bütün canlıları, kendi içlerinde ana gruplara ayrılmaktalar. Buna ırk diyoruz, ama ırkın da daha alt öbekleri de bulunuyor.

Böylece bölüne-bölüne âileye kadar iniliyor. Sosyolojinin konularından biri ırklar ise, diğer biri de uluslardır. Bu iki kavramı aklımızın erdiğince şöyle bir açıklamaya çalışalım: İnsanlar, en geniş anlamıyla dört ana ırkta toplanıyorlar. Bunlara; beyaz, sarı, siyah ve ilkel ırklar deniyor. Türklerin mensup oldukları Turan ırkı, Arapların Sâmî ırkı, zencilerin Hâmî ırkı ve Avrupalıların Ârî ırkı gibiler bir alt öbeğe inmekteler. Sonraki ırk ayrımındaysa ulus kavramına yaklaşıyoruz; Türkler, Cermenler, Slavlar v.b. gibi. Nihâyet uluslara varıyoruz: Biz Türkler, Almanlar, Ruslar, Macarlar, Japonlar ve nicesi. Burada bir nokta dikkati çekmiş olmalıdır. Türkleri hem ırklar arasında, hem de uluslar arasında gösteriyoruz. Bizim, Fransız ağzıyla Alman dediğimiz Cermenler için de hâl böyledir. Türklerle Cermenler (Almanlar) ırk yelpâzesindeki en geniş uluslar olduklarından gene ırklarıyla anılıyorlar. Bunu biraz daha açalım. Almanlar, Hollandalılar, Danimarkalılar, Belçikalı Flamanlar, İsveçliler, Norveçliler, İzlandalılar, İngilizler, Cermen uluslarıdırlar. Bulgarlar, Beyaz Ruslar, Ukrainler, Polonyalılar, Hırvatlar Çekler, Ruslar, Slovaklar, Slovenler, Sırplar, Slavonlar, Yeni-Makedonlar, (Letonlar’la Latviler'in durumları kuşkuludur!) hepsi Slav uluslarını oluştururlar. Yugoslavya ise, kendi dillerinde güney Slavya demektir. Boşnaklar (Bosna, Türk-Avar ve Türk-Peçeneklerin yaşadığı bir yerdir!) bunlarla birlikte düşünülürlerse de, onlara biraz farklı bakıyoruz. Sıra biz Türklere gelince: Türkler, Özbekler, Kazaklar, Türkmenler, Azerîler, Uygurlar, Kırgızlar, Kırım ve Kazan Tatarları, Nogaylar, Başkırtlar, Yâkutlar, Çuvaşlar, Gagavuz hattâ Karamanlılar. [Karamanlılar’ı Karamanoğulları’yla karıştırmamalıyız. Birincisi, Doğu-Roma (Bizans) döneminde Balkanlara inen ve Bizans'ın Anadolu'ya yerleştirdiği Türkler’dir. Şâman inançlarıyla geldikleri burada etrafları Hıristiyanlar‘la sarılınca, eşyânın tabiatına uyup onlar da Hıristiyan olmuşlardır. Fakat dilleriyle kısmen de kültürleri değişmemiştir. İkinciler ise, Selçuklular sonrası beyliklerinden birinin mensuplarıdırlar ve daha çok bilinen de onlardır.] Saydıklarımızın dışında da, değişik lehçelerle ağızlarda konuşan daha onlarca küçük Türk toplulukları vardır. Akraba bu ulusların örf, âdet ve gelenekleri birbirlerine yakın olduğu gibi, dilleri de yakındır.) Bâzıları kendi aralarında anlaşabilirler dahî. Türkler içinde bize en yakın dilleri konuşanlar Azerilerle Kırım Tatarlarıdırlar. Ortadoğu Türkmenleri Orta Asya Türkmenlerinden olmayıp Anadolu Türklerinden sayılmaktadırlar. Son dördünden tamâmı birbirlerini pekâlâ anlayabilmektedirler.

Turancı denilen bizdeki romantik milliyetçiler, yıllarca Türk dünyâsının birleşip bütünleşmesini hayâl etmişlerdir. Bunun yanlış bir ülkü olduğunu da söyleyemeyiz. Sovyetler çökünce, bu imkân beklenmedik bir anda ortaya çıkıvermiştir. Ancak... Gerçeklerin düşünüldüğü gibi olmadığı çok geçmeden anlaşılacaktır. Orta Asya Türkleri bize mesâfeli durdukları kadar, kendi aralarında da pek geçinememişlerdir. Hattâ savaştıkları olmuştur. Stalin'in, vaktiyle Gürcistan-Türkiye sınırından Özbekistan'a sürdüğü Mesket Türkleriyle (Ahıskalılar) ev sâhibi durumundaki Özbekler, Sovyetler çöktükten sonra küçük çaplı da olsa çatışmalara girmişlerdir. Bu çatışmalara tanık olan bizim bir gazetecimiz Özbeklere şunu sormuştur: Her ikiniz de Türk oluyorsunuz; peki, neden böyle düşmanca çatışıyorsunuz? Özbeklerin cevabı ilginçtir. Siz Osmanlısınız, biz Timurlu! demişlerdir. Buradaki anlatım açıktır. Özbek demektedir ki, ırk olarak bir isek de farklı uluslarız. İçimizde, Özbeklerin bu görüşüne üzülenlerimiz olabilir. Ne var ki günümüz dünyâ gerçeği de böyledir.

Buradan bir yere varmaya çalışıyoruz. Irklar dünyâ hayatının başından beri varken, uluslar toplum hayatı ve bir inanç çevresin de zamanla oluşan kümelerdir. Bu oluşumun yapısı tamâmen homojen olmayıp içinde farklı etnik unsurlar bulunabilecektir. Ulusların oluşumunda değişik ırklar veyâ başka uluslardan devşirilmiş, daha başka bir şekilde kazanılmış unsurlar olabilirler. Toplumun, kaynağını bir ırktan alan ana unsuruyla, devşirilen veyâ her hangi bir şekilde kazanılanların hepsi birden artık ulus olmuşlardır. Kaderde ve kıvançta, kederde ve tasada birdirler. Uluslar, kökenleri her ne olursa olsunlar ortak ülkede, ortak ülkü ve kültür altında yaşamakta, birlikte üzülüp gene birlikte sevinmektedirler.

Bizim ülkemiz, insanların asırlar boyu yoğun olarak yaşayıp harman oldukları bir yerdir. Üstelik, toplum olarak geniş bir İmparatorluk’tan gelmekteyiz. Böyle olunca, devlet kuran Türklerin arasında yukarıdaki gibi devşirilmiş veyâ kazanılmış daha küçük etnik unsurların da olabileceği kaçınılmazdır. Kaldı ki, bu bize mahsus bir olgu da değildir. Özellikle Orta Doğu ve Balkan uluslarıyla diğer Avrupalılar bir hayli karışmışlardır. Ayrıca, bir etnik grup başka bir kaç ulus içinde görülebilmektedirler. Buna, en başta Türkleri örnek gösterebiliriz. Türk ırkının on milyonlarca üyesi Acem, Arap, Bulgar, Çin, Macar, Romen, Rus, Yunan v.b. ulusları içinde kendilerini bilemeyecek derecede eriyip-gitmişlerdir. Ayrıca, Balkanlarda da Türkçe konuşan Müslüman ve Hıristiyan yüzbinlerce Türk asıllı vardır. Durum böyle olunca, kişinin özü her ne olursa olsun o artık âit olduğu toplumun bir üyesidir.

Bütün bunları, keşki o Karadenizli gencimiz de bilebilseydi!


Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN