Burada, galiba bir soru sorarak konuya biraz daha ışık tutmakta sonsuz faydalar vardır. Soru şu: Hz. Peygamber, Ahzâb Sûresi’nin 37. âyetinde zikredildiği üzere; sadece evlâtlıklarının boşamış olduğu eşlerle evlenmek isteyen Müslümanlara kolaylık olsun ve bu konuda herhangi bir tereddüt yaşamasınlar diye mi evlâtlığının boşamış olduğu eşle evlenmiştir? Üstelik söz konusu ayette “Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık” denildiğine göre; burada Allah’ın bir yönlendirmesinin ve zorlamasının olduğu ortaya çıkıyor. Ancak bütün bunlara karşın, yine de yukarıdaki soruya sadece “EVET” diye verilecek bir cevap, son derece yetersiz kalacaktır. Bu soruya “EVET” diyecek âlimler, o zaman şu soruların cevabını da vermek zorundadırlar:
Hz. Peygamber, Mekke’de iken Kâbe’ye yönelerek namaz kılarken, Medine’ye göç ettikten sonra neden Kudüs’e dönerek namaz kılmaya başlamıştır? Yani bir süreliğine de olsa kıbleyi neden değiştirmiştir? Hz. Peygamber, Medine’ye göç ettikten sonra neden Yahudilerin Kippur Orucu’nu tutmaya başlamıştır? Hayber’in fethi sırasında öldürülen Hayber beyinin karısı (ve aynı zamanda Medine’den sürgün ettiği Beni Nâdir Yahudilerinin reisinin de kızı olan) Safiye ile neden alelacele evlendirilmiştir? Üstüne üstlük taze gelin durumundaki Safiye’nin kocası ve babası bu savaşta öldürülmüşlerken? Yani Safiye’nin acısı henüz taze iken! Üstelik bu konularda ilâhi hüküm olmadığı halde?(1) Bunun sebebi, Yesrib (Medine) ve Hayber Yahudilerine karşı yürütülen ince siyasetin bir parçası olabilir mi dersiniz?!
Şu halde hemen ikinci sorumuzu sorarak konumuza devam edelim: Peki İslam âlimlerinin, evlâtlık ile evlât edinen arasında mahremiyet bulunmadığı ve evlenmelerinde dini açıdan herhangi bir sakınca olmadığı şeklinde hüküm vermelerinde delil olarak gösterdikleri Zeyd b. Harise, Zeynep b. Cahş ve Hz. Peygamber üçgeninde geçen olayın gerçek mahiyeti nedir?
Bu konuda iki ayrı rivayet vardır. Bunlardan birisi, daha çok batılı yazar ve müsteşriklerle Peygamber düşmanları tarafından ileri sürülen, ancak İslam âlimleri tarafından şiddetle karşı çıkılan rivayettir. Bu rivayete göre Hz. Peygamber, Zeyd b. Harise ile evlendikten sonra halasının kızı Zeynep’teki güzelliği keşfetmiş ve gönlünde ona karşı bir arzu ve istek uyanmış, bir şekilde açığa vurmuş olduğu bu arzusunu duyan evlatlığı Zeyd, Zeynep’i boşamak zorunda kalmıştır. Boşandıktan sonra da Hz. Peygamber, Zeynep ile evlenmiştir. Bu rivayet, gerçekten de sakat ve saçma bir rivayet olup, Hz. Peygamber’e iftira anlamına gelmektedir. Bu sebeple bizce de kabule şâyan değildir.
Bu gruptaki yazarların temel hareket noktası olan ve Hz. Peygamber’in Zeyd ile evli olduğu sırada Zeyneb’i görünce kendi kendisine mırıldandığı rivayet edilen “Kalpleri bir halden diğer hâle çeviren Allah ne yücedir” şeklindeki söz hakkında ünlü İslam tarihçisi Muhammed Hamidullah özetle şu yorumu yapar:
“Bir gün Resûlullah, Zeyd ile Zeyneb’in arasını düzeltmek maksadıyla evinde onu ziyarete gitti ise de Zeyd’i evde bulamaz. Zeyneb evde yalnızdır. 36 yaş civarında olmasına rağmen, safranlı suda yıkanmış elbisesi içinde pek câzibeli bir duruşu vardır. Bu görüntü karşısında Resûlullah, daha evvel bir siyâhî olan ve kendisinden de yaşlı durumdaki Ummu Eymen ile evlenerek mesut bir evlilik hayatı sürdüren Zeyd’in böylesine güzel ve böylesine cazibeli, iyi aileden gelen ve pek seçkin huy ve şahsiyete sahip bir zevce ile uyuşamamış olmasına hayret ederek -Kalbleri bir halden diğer hâle çeviren Allah ne yücedir-der”(2). Bu olay ve bu söz doğru mudur, Hz. Peygamber’in kendi kendisine söylendiği bu sözü kimler nasıl duydu da etrafa yaydı elbette bilmiyoruz. Ancak bu olayın ve bu sözün, kötü niyetli insanların dilinde istismara gayet elverişli olduğu kesindir…
Bu konudaki ikinci rivayet ise oldukça mantıklı ve tutarlı gözükmekte olup, biz de olayın bu şekilde cereyan etmiş olabileceğine kanaat getirenlerdeniz. Bu rivayeti öncelikle Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’dan dinleyelim. Şöyle diyor kitabında:
“…Resul-i Ekrem (s.a.v.) halası Ümeyme binti Abdülmuttalib’in kızı, Zeynep binti Cahş’ı, Zeyd ibn-i Harise’ye aday yaptığı zaman, Zeynep ve kardeşi Abdullah, bundan kaçınmışlardı… Zeynep onurlu bir kadındı. Zeyd’i kölelikten kurtarılmış olduğundan dolayı, kendine denk sayamamış, ona varmak istememişti. Sırf Resulullahın emrine itaat ederek varmış, fakat layıkıyla ısınamamıştı. Ara sıra peygambere olan yakınlığından dolayı, şeref ve asaletiyle övünerek Zeyd’e karşı büyüksünmek istiyordu. Cidden kumandanlığa lâyık olarak yaratılmış olan Zeyd, buna bir süre sabrettiyse de, Resulullaha varıp Zeynep’ten ayrılmak istediğini arz etti…”(3).
Bu şekildeki bilgilere, birçok kaynakta rastlanmaktadır. Örneğin Muhammed Hamidullah, bu konuda şöyle demektedir:
“…Resûlullah, azâdlı köleleri yıldırıp eziyet altına sokan her çeşit geleneksel hukuka dayalı kısıtlılıkların ilga edilip ortadan kaldırılmasına iyice karar vermiş bulunuyordu. İşte onun verdiği tâlimat üzerinedir ki Zeyneb, Muhammed A.S.S.’ın azâdlı kölesi (Mevlâsı) ve evlâd edindiği Zeyd’ubn Hârise ile evlenmişti. Fakat karı-kocanın geçimi hiç de iyi gitmedi: Her iki taraf da birbirine karşı sinirli davranıyor ve sık sık acı sözler sarf ediyorlardı. Resûlullah’ın birbiri arkasına yaptığı girişimlere rağmen Zeyd, onu boşamak istiyordu…”(4).
Müfessirler, Zeyd b. Harise’nin hayat hikâyesi hakkında da önemli ayrıntılar vermektedirler. Onlardan birisi de M.Hamdi Yazır’dır. Eserinde şöyle diyor:
“…Zeyd İbn-i Harise İbn-i Şürahbîl. Annesi Su’da binti Sa’lebe İbn-i Abdi Amri…Zeyd İbn-i Harise’nin anası Su’da, kendi kavmini ziyarete gitmişti. Zeyd de beraberindeydi. Cahiliye döneminde, Beni Kayn İbn-i Cisr süvarileri Beni Ma’n baskın yaptılar. Zeyd’i kapıp aldılar. Anlayışlı bir çocuktu. Ukaz panayırına getirdiler ve satılığa çıkardılar. Hakîm İbn-i Hüzam, ammesi Hatice hesabına 400 dirheme onu satın aldı. Hz. Hatice de, Resulullah kendisiyle evlendiği zaman onu Resulullah’a hibe etti…”(5). Buradan da anlaşılıyor ki; Zeyd b.Harise, aslen hür olduğu halde câhiliye devrindeki eşkıya saldırılarından birine maruz kalarak, zorla köleleştirilmiştir. Bu sırada henüz 7-8 yaşındadır(6).
Hamdi Yazır, yukarıdaki bilgilerden sonra Zeyd’in ailesinin onu bulduğunu ve geri almak istedikleri halde Zeyd’in gerçek ailesini istemeyip Hz. Peygamber’in yanında kalmayı tercih ettiğini, bunun üzerine Hz. Peygamber’in kendisini azat ederek evlat edindiğini, öyle ki; bu olaydan sonra tâ İslam’a gelinceye kadar insanlar tarafından Zeyd bin Muhammed (Muhammed’in oğlu Zeyd) olarak çağrılmaya başlandığını da anlatarak şöyle devam etmektedir:
“…Resulullah onu böyle oğul edindiği gibi, halası Ümeyme binti Abdulmuttalib’in kızı Zeynep binti Cahş’ı da daha sonra ona nikâh etmişti. Ondan önce de azadlı cariyesi Ümm-i Eymen’i onunla evlendirmiş ve ondan oğlu Üsame doğmuştu. Sonra Zeynep’i boşadığı zaman da ona Ümm-i Gülsüm binti Ukbe ibn-i Ebî Muayt’la evlendirdi. Bu da anası tarafından Abdulmuttalib’in torunundan, yani Peygamberin amcaoğullarındandı. Bundan da Zeyd İbn-i Zeyd ve Rukiye doğmuştu. Sonra Ümm-i Gülsüm’ü de boşadı. Ebu Leheb’in kızı Dürre’yle evlendi. Sonra bunu da boşadı. Hz. Zübeyr’in hemşiresi Hind binti Avvam ile evlendi…”(7). Zübeyr b. Avvam’ın, Hz. Peygamber’in öz halası olan Safiyye’nin oğlu olduğu (8) düşünülürse; Hind binti Avvam’ın da Hz. Peygamber’in halası Safiyye’nin kızı olduğu pekâla kabul edilebilir. Tabi Hz. Zübeyr’in baba bir kardeşi olması da mümkündür.
Zeyd b. Harise hakkında verilen bu bilgilerin doğru olduğundan hareketle diyebiliriz ki; karşımızda evlilik hayatında istikrarı ve mutluluğu yakalayamamış, bu yüzden de sürekli evlenip boşanmış bir zât durmaktadır. Öyle ki; Hz. Peygamber, oğulluğu olan bu zâtın mutlu bir aile tablosunu yakalayabilmesi için, bazen onu özellikle akrabalarından veya yakın çevresinden kızlarla evlendirmeyi denemiş, bazen de en azından bu duruma ses çıkarmayarak onay vermiştir. Zira Zeyd bin Harise’nin eşlerinden Hind binti Avvam ile Zeynep binti Cahş’ın, Hz. Peygamberin öz halalarının kızı olmasının yanında, Dürre isimli kadın Hz. Peygamber’in öz amcası Ebû Leheb’in kızı, Ümm-i Gülsüm binti Ukbe ibn-i Ebî Muayt ise yine Hz. Peygamber’in amcaoğullarından birisinin kızıdır. Bu kızların ortak özelliği ise hemen hepsinin Mekke’nin aristokrat ailelerine mensup olmalarıdır. Yani toplumun alt kademelerinden gelen insanlardan değil, asil soydan gelen ailelere mensup bulunmalarıdır…
Hz. Peygamber’in, (7-8 yaşlarında iken zorla köleleştirilmiş de olsa) önce azatlı kölesi, sonra da evlâtlığı olan Zeyd’i, özellikle akraba ve yakın çevre kızlarıyla evlendirmesinin bir sebebi evlâtlığı olan Zeyd’i aile saadetine kavuşturmak ise de, kanaatimizce bu konudaki en önemli sebep, İslam’ın eşitlik anlayışını ve takvâ derecesi dışında Allah indinde insanlar arasında herhangi bir üstünlük farkı olmadığını vurgulamak istemesidir. Bunun için de uzaklara gitmemiş ve uygulamayı ilk önce yakın akrabalarından ve yakın arkadaşlarından başlatmıştır. Zeyd bin Harise gibi aslında azatlı bir köle olan ve bu itibarla nispeten toplumun alt kesimlerine mensup bir kişiyi, önce âzât ve evlâtlık edinerek, sonra da onu yakın akrabalarının ve yakın çevresinin kızlarıyla evlendirerek bir cahiliye âdetini daha tarihe gömmek istemiştir. O, tıpkı, ünlü Vedâ Hutbesi’nde de zikrettiği üzere; faizi yasaklama işini, amcası, Abdulmuttalib'in oğlu Abbas'ın faizini kaldırarak, kan davalarını ise Abdulmuttalib'in torunu İyas bin Rabia'nin kan davasını kaldırarak başlattığı gibi, toplumun alt ve üst katmanlarına mensup insanların birbirleriyle evlenmelerine iyi gözle bakılmaması geleneğini de azatlı kölesi Zeyd’i başta yakın akrabaları olmak üzere asil aile kızlarıyla evlendirmek suretiyle yıkmış bulunmaktadır.
Siyer kitaplarında bulunan şu bilgiler, bize, bu şekilde düşünmekte cesaret ve hak vermektedir:
“Müslümanlık bütün insanları eşit sayıyordu. Kur’an-ı Kerîm: ‘Sizin Allah katında en şerefliniz, takvâca en ileri olanınızdır’(Hücurât Sûresi, 49/13). O sebepten bu Arap ananesinin kaldırılması lazımdı. Peygamberimiz bunu önce kendi akrabası içinde tatbikata girişti. Zeyd ile Zeyneb’in evlenmesinde ısrar etti. İslam’daki hakiki demokrasiyi göstermek istedi. Hz. Peygamber’in ısrarı karşısında Zeyneb, Zeyd ile istemeyerek evlendi. Bununla, Arapların eski bir ananesi ortadan kalkmış oluyordu.”(9).
Azatlı kölesi ve evlâtlığı olan Zeyd’in boşamış olduğu Zeynep binti Cahş ile evlenmesini ise ancak halası Ümeyme’nin ve halasının oğlu ve yakın arkadaşı olan Abdullah İbni Cahş’ın gönlünü almak ve onları kazanmaya çalışmakla açıklayabiliriz. Zira Abdullah b. Cahş da ashabın ileri gelenlerinden birisi idi. Bu sebeple Hz. Peygamber, tıpkı yakın arkadaşları olan Hz. Ebu Bekir’in kızı Hz. Ayşe ve Hz. Ömer’in kızı Hafsa ile evlenerek bu insanları şereflendirdiği gibi, kardeşi Zeynep ile evlenmek suretiyle halasının ailesini ve bilhassa yakın arkadaşı da olan Abdullah b. Cahş’ı sevindirmek, böylece Zeynep’i Zeyd’le evlendirmek suretiyle onda ve onun ailesinde yaratmış olduğu hayal kırıklığını gidermek istemiştir. Şüphesiz bu konuda Ahzâb Sûresi’nin 37. âyetiyle gelen emrin de etkisi vardır. Ancak söz konusu âyette geçen emrin, aynı zamanda yapmış olduğumuz izahatlara yönelik olmadığını iddia etmek de herhalde mümkün değildir ki; bu konuda kaynaklarda bizi destekleyen önemli bilgiler mevcuttur. O kaynaklardan birisinde Ahzâb Sûresi’nin 37. âyetinden hareketle şöyle deniliyor:
“Bu sebepten Hz. Peygamber de; hem Zeyneb’in, hem de akrabasının isteği üzerine Zeyneb ile evlendi. Esasen, Peygamberimiz, bunların arzularını yerine getirmek için de kendisini, vicdanî bakımdan borçlu ve vazifeli saymıştı.”(10).
Bu konuda herkesin aklına gelen soru bizim aklımıza da gelmiş bulunmaktadır. O soru şudur: Hz. Peygamber, Ahzâb Sûresi’nin 37. âyetinde geçen emri, acaba evlatlığı Zeyd b. Harise’nin boşamış olduğu diğer kadınlardan birisiyle evlenerek yerine getiremez miydi? Neden ille de Zeyneb binti Cahş? Üstelik evlatlığın dul eşiyle evlenmeye cevaz veren Kur’an âyetinde Cahş kızı Zeyneb’ten açıkça bahsedilmediği halde! Bu soruların cevabını da ülkemizde en son yazılmış olan ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan “Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir” isimli eserden aktarmak suretiyle vermiş olalım. Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez ve Prof. Dr. Sadrettin Gümüş tarafından yazılan kitapta şöyle denilmektedir:
“…Kur’an metnine, sahih rivayetlere ve genel ilkelere göre tespit edildiğinde olayın gerçek öyküsü şudur: Zeyneb Hz. Peygamber’le evlenmeyi arzu ediyordu. Mehir bile istemeksizin onun eşi olmayı teklif etmişti. Yakın akraba oldukları için örtünme emri gelmeden önce Peygamberimiz Zeyneb’i sık sık görüyor ve her yönüyle tanıyordu, çekici bir kadın olmasına rağmen bu teklifi kabul etmedi. Aradan zaman geçmiş, yukarıda sözü edilen sosyal değişimin perçinlenmesine sıra gelmişti. Bu uygulama için uygun bir örnek olarak Zeyneb, pek de istekli olmamakla beraber, Resûlullah’ın tebliğ ettiği emre uydu, köle olarak Hz. Peygamber’e verildiği halde onun ve Allah’ın müstesna lütuflarına mazhar olan Zeyd ile evlendi. Bu evlilik bir yıldan biraz fazla sürdü. Sosyal değerler ve örfe dayalı duygular kısa zamanda değişmediği için Zeyneb kocasını küçük görüyor, ona karşı sert ve kırıcı davranıyordu. Zeyd’in de kafasından onu boşamak geçiyor, fakat kendilerini Peygamber evlendirdiği için bunu yapamıyordu. Bu esnada Allah Teâlâ Peygamber’ine, Zeyneb’in boşanacağını ve kendisinin eşi olacağını bildirmişti. Çok geçmeden Zeyd, boşama niyetini açmak üzere Hz. Peygamber’e geldi, Zeyneb’den şikâyette bulundu, boşamak istediğini açıkladı. Hz. Peygamber, özel bilgisine göre değil, genel, objektif hukuk ve ahlâk kurallarına göre davranarak, bu arada halkın, özellikle münafıkların , “evlâtlığın boşadığı eş ile evlenme’ konusunu kötüye kullanıp dedikodu yapmalarından da çekinerek Zeyd’e, eşini boşamamasını tavsiye etti. Buna rağmen Zeyd eşini boşadı. Dul kalan Zeyneb, önemli bir inkılâbın yerleşmesinde fedâkârca rol aldığı için ödüllendirilmeyi hak etmişti. Allah ona dünyada bu ödülü, Peygamber eşi olma şerefine nâil kılarak vermeyi murad etti. Muradını Peygamber’e bildirdi, o da emri yerine getirdi.
Meâlinde geçen ‘saklama’ ve ‘çekinme’nin mâkul açıklamaları vardır. İleride Zeyneb’in boşanacağı ve Hz. Peygamber’in eşi olacağı bilgisi, Allah’ın ona verdiği bir sırdı, nasıl olsa zamanı gelince açıklanacaktı…” (11).
Bu konuda tarihçi Muhammed Hamidullah da bazı ilginç izahatlarda bulunarak şöyle demektedir:
“Zeynep R.A., yeğeni (Kuzeni) Muhammed A.S.S.’a karşı şefkatli bir muhabbet besliyordu ve gizliden gizliye bir nezirde bulunmuş ve Allah’a şükür ve hamd maksadıyla şayet bir gün Resûlullah kendisi ile nikâhlanacak olursa, iki ay devamlı oruç tutacağına yemin etmişti…Resûlullah’ın gerçekleştirdiği nikâhlara rağmen o, ümidini asla kaybetmeyerek 35 yaşına kadar bâkire olarak hayatını sürdürmüş ve işte o yaştayken Resûlullah onu Zeyd’ubn Hârise ile evlenme mecburiyeti ile karşı karşıya bırakmıştı…Zeyd’den boşanmasını müteakip, Resûlullah’ın onunla nikâhlanmak istediğine dair haber kendisine ulaşır ulaşmaz, daha haberi kendisine getirene cevabını vermeden, hemen doğrulup Allah’a şükür namazı kılmıştır…Beklediği haberi aldığı gün, haberi kendisine ulaştıran kimseye, o sırada üzerinde ne kadar ziynet varsa hepsini vermiştir”(12).
Anlaşılacağı üzere; hadisede Hz. Peygamber cenahında olmasa bile Zeyneb binti Cahş cenahında az da olsa bir gönül kayması, güncel tabirle söyleyecek olursak; aşk bulunmaktadır. Zira Zeyneb binti Cahş, genç kızlığında, aynı zamanda dayısı Abdullah’ın oğlu ve ağabeyi Abdullah’ın en yakın arkadaşı da olan İslam Peygamberi ile evlenme hayalleri kurarken, hiç beklemediği bir şekilde kendisini azatlı bir köle olan Zeyd b. Harise’nin karısı olarak buluvermiş ve büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Âyet ile sabit olmasa bile Hz. Peygamber’in kalbine ise Zeyneb’in Zeyd’ten boşanarak kendisiyle evleneceği şeklinde bir his doğmuştu. Ve sonunda Ahzâb Sûresi’nin 37. âyeti de nâzil olunca bu izdivaç gerçekleşmiş, böylece Zeyneb binti Cahş 1.5 sene gecikmeli de olsa muradına ermiş ve her kadının evlenmek için muhtemelen can attığı İslam Peygamberi’nin eşi ve müminlerin annesi sıfatıyla tarihe geçme fırsatını yakalamıştır.
Hz. Peygamber’in eşleri olmaları hasebiyle Hz. Peygamber’in eşleri hakkında genelde fazla söz söylenmez. Ancak, esasında en başta onlar da birer kadındır ve onların da kadınsı duyguları, hatta kıskançlıkları bulunmaktadır. Örneğin, Hz. Ebu Bekir’in kızı olan Hz. Aişe ile Hz. Ömer’in kızı olan Hz. Hafsa’nın, Hz. Peygamber’i, bu yazıda konu edinilen eşi Hz. Zeynep’ten kıskanmak suretiyle Hz. Peygamber’i sıkıştırmaları üzerine Allah tarafından bir anlamda azarlanıp ikaz edilmeleri meşhurdur...
Ömer Sağlam
Dipnotlar:
1- Bakara Suresi’nin 144. ayeti, kıblenin Kudüs’ten Mekke yönüne dönmesiyle ilgili olup, Mekke’de iken Mescid-i Haram’a ve Kâbe’ye karşı namaz kılan Peygamber ve ashabının, Medine’ye hicret ettikten sora Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya dönük namaz kılmaları hususunda ayet bulunmamaktadır.
2- Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, c.2. s.682, Çev. Prof. Dr. Salih Tuğ, 6. baskı, İrfan Yayımcılık, İstanbul, 2003.
3-Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, c.6, s. 86, 89-90, Çelik-Şura Yayınları, İstanbul,1993.
Hamdi Yazır’ın “Cidden kumandanlığa layık olarak yaratılmış” olarak tarif ettiği Zeyd b. Harise, Hicretin 8. yılında, yani M.629 yılında Doğu Roma (Bizans) ordusuyla yapılan Mute Savaşı’nda Hz. Peygamber tarafından orduya başkumandan tayin edilmiş ve bu savaşta şehit düşmüştür. Ayrıca genç yaştaki oğlu Usame b. Zeyd de, Hz. Peygamber tarafından, vefatından kısa bir süre sonra Suriye üzerine gönderilmek üzere hazırlanan büyük bir
Ordu’nun başına Başkumandan olarak tayin edilmiştir. Hz. Peygamber’in bu iki tavrını, hem Zeyd b. Harise’nin ve oğlu Usame’nin iyi bir asker olmalarıyla, hem Hz. Peygamber’in onlara olan sevgi ve muhabbetiyle, hem de Hz. Peygamber’in İslam’da sınıf farkı olmadığını ve İslam’ın eşitlik anlayışını hayata geçirmek için elinden gelen bütün çabayı sergilemiş olduğuyla açıklayabiliriz. Ö.Sağlam.
4-Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, age, s.681-2.
5-Elmalılı M.Hamdi Yazır, age, s. 86-87.
6-İbn Hişâm’ın es-Siretü’n-Nebeviyye isimli eserinden aktaran Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Algül, İslâm Tarihi, c.1, s. 201, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1991.
7- Elmalılı M.Hamdi Yazır, age, s. 88.
8- Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Algül, İslâm Tarihi, c.1, s. 205, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1991. Ayrıca Şah Muînüddin Ahmed Nedvî ve Said Sahib Ansarî, Asrı Saadet (Peygamberimiz’in Ashabı), c. 1, s. 368, Çev. Ali Genceli, Şamil Yayınevi, İstanbul,1985.
9-M.Zekâi Konrapa, Peygamberimizin Hayatı (Siyer-i Nebî), s. 98-99, MEB. Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1973.
10- M.Zekâi Konrapa, age, s. 99.
11- Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve arkadaşları, Kur’an Yolu Meal ve Tefsiri, c. IV, s. 351-352, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara, 2004.
12- Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, age, s. 681. Parantez tarafımızca konulmuştur. Ö.Sağlam.