3 Ekim günü "Akçakale'ye top mermisi düştü: 5 ölü" haberini duyunca ve TV ekranlarında Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç'in yapmış olduğu açıklamaları duyunca bu sefer şu notu düşmüşüm facebook sayfama:"Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç diyor ki; 'Top mermisi isabet ederek beş vatandaşın öldüğü ev tahliye edilen birinci bölgede değil, ikinci bölgededir...' Bu demektir ki; Akçakale'nin tahliye edilen birinci bölgesi tamamıyla mermi sağanağı altında. Yabancı bir ülke tarafından vatan toprağı bombalanıyor, vatandaşlar ölüyorsa, orada devletin varlığından söz edilemez! Devlet odur ki; vatan toprağını ve vatandaşının can güvenliğini dış tehditlere karşı korumak zorundadır. Devlet bunun için vardır. Hani Türkiye'nin angajman kuralları değişmişti. Lütfen; bu durum, 'Türkiye'yi savaşa bulaştırmak istiyorlar' şeklinde basite alınarak geçiştirilemez. Vatandaşın devlete olan güvenini sarsmak, hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir..."
Yapmış olduğum bu yorumdan tam tamına bir saat sonra öğrendim ve mutlu oldum ki; Türkiye tarafı Suriye'ye misillemede bulunmuş ve tespit ettiği top bataryalarını imha etmiştir! Konuya ilişkin haberi(1) facebook sayfama taşıyarak altına şu yorumu yaptım:"Umarım bu haber doğrudur. Yoksa Milli gururumuz ve ulusal onurumuz hâk ile yeksandır dostlarım".
Şanlıurfa Valisi'nin TV ekranlarından duyduğum açıklamalarından sonra yapmış olduğum yorumda ne kadar haklı olduğum, bugün bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmış bulunuyor. Sayın Vali'nin sözlerini bir kere daha hatırlayalım lütfen:"Saat 16.30 sularında Suriye tarafından sınır bölgemize 3-4 tane top mermisi düştü, bunlardan bir tanesi boşalttığımız birinci bölgede değil, ikinci bölgede bir evimize isabet etti, maalesef 5 vatandaşımızı kaybettik. Olayda aralarında polis memurlarının da olduğu 10 kişi yaralanmıştır. Bunlardan 2'sinin sağlık durumu ciddiyetini korumaktadır... İlçede bir süre önce sınıra yakın bölgede 30 ev tedbir amaçlı boşaltılmış, okullar da tatil edilmişti.."(2)
Bu açıklama üzerine bizim yapmış olduğumuz yorum ise şuydu: "...Bu demektir ki; Akçakale'nin tahliye edilen birinci bölgesi tamamıyla mermi sağanağı altında."
TBMM'ne sunulan tezkere metninden de anlıyoruz ki; Akçakale ve çevresine 20 Eylül'den beri Suriye tarafından defalarca topçu atışı yapılmıştır. Tezkere metninde şöyle deniliyor "Suriye Arap Cumhuriyeti silahlı kuvvetlerinin yürüttüğü askeri harekat kapsamında, 20 Eylül 2012 tarihinden itibaren ülkemiz topraklarına da saldırgan eylemler yönelmiştir... Diplomatik uyarılarımıza rağmen bu eylemler devam etmiştir..."
Başbakan R.Tayyip Erdoğan ise biraz önce İran Cumhurbaşkanı 1'inci Yardımcısı Rahimi ile birlikte yapmış oldukları basın toplantısında "Suriye tarafından bugüne kadar Türk topraklarına 7 kez top atışı yapıldığını, bugün de Hatay'ın Altınözü ilçesine bir top mermisi düştüğünü" söyledi.
Tezkere Önemlidir
O bakımdan bugün TBMM'de alınan tezkere kararını oldukça önemsiyorum ve bir vatandaş olarak sonuna kadar destekliyorum. Zira bu tezkereyi ve dün misilleme amacıyla Suriye'ye yapılan topçu atışlarını ülkemizin saygınlığı ve caydırıcılığı açısından son derece önemli görüyorum. Çünkü Suriye yönetiminin ancak bu dilden anlayacağı açıktır ve esasen Suriye'nin bu dilden anladığı geçmişte de görülmüştür. 1998 yılında terörist başının Suriye'den çıkarılması da ancak böyle bir savaş tehdidiyle mümkün olabilmiştir. Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı sınırda, yani dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esat'ın kulağının dibinde yüksek sesle savaşı dillendirince Baba Esat derhal terörist başını Suriye'den kovmak zorunda kalmıştır. Bugün de oğul Esat aynı durumdadır. "Gerekirse Savaşırız" anlamına gelen tezkereyi duyunca geri adım atıp resmen özür dilemek zorunda kalmıştır Beşar Esat. Ancak ardından bu sefer Altınözü'ne bir salvoda bulunmuştur Suriye. Dolayısıyla bu çapulculara güven olmaz.
Hz. Peygamber Hudeybiya Anlaşması'nı Kur'an'a göre Yapmamıştır!
Defalarca söyledim, yine söylüyorum; devletler arasında ebedi dostluk ve ebedi düşmanlık diye bir şey yoktur. Karşılıklı menfaatler vardır. Hele hele devletler arasında kurulan ilişkiler "İnnemel mü'minûne ihvetün" ayeti kerimesine göre değil, karşılıklı çıkar ilişkilerine bağlı olarak şekillenmek zorundadır. Zira biz, hiç birimiz, İkinci İslam Halifesi Hz. Ömer'den daha Müslüman ve daha ehl-i takva değiliz. O Hz. Ömer ki; uygulamasında sorun olan, ya da değişen şartlara cevap veremeyen ayetleri geçici de olsa uygulamadan kaldırmış ve bu ayetlerin yerine bizzat kendisi çözüm üretmiştir.
Buna benzer bir uygulama bizzat Hz. Peygamber'in hayatında vardır. Örneğin Mekkeli Müşriklerle imzalanan ünlü Hudeybiya Antlaşması'nı imzalarken müşriklerin talebini de dikkate almış ve anlaşma metnini kaleme alan Hz. Ali'nin ısrarlı itirazlarına rağmen metni müşriklerin itirazlarına uygun olarak yazdırmış ve imzalamıştır. Örneğin, müşriklerin itirazı üzerine anlaşma metninin başındaki Besmele'yi ve imza bölümündeki Rasulullah tabirlerini kaldırtmış anlaşma metnini sadece "Abdullah Oğlu Muhammed" şeklinde imzalamıştır. Dolayısıyla, Suriye halkının çoğu Müslüman'dır diye, ille de bu ülke ile olan ilişkilerimize "İnnemel mü'minûne ihvetün" zaviyesinden bakamayız. Öte yandan kendi halkını bile acımasızca katleden Beşar Esat'a, şeksiz, şüphesiz ve ön şartsız"Müslüman'dır" diyemeyiz!
CHP Şaşkın Ördek Gibidir!
Bugün TBMM'de alınan tezkereyi son derece önemli ve yerinde buluyorum. Ayrıca tezkere metninde bulunan "TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesiyle.." tabirini, Suriye'den soyutlayıp "Bütün dünya ülkelerini kapsıyor" şeklinde yorumlayarak savaş çığırtkanlığı yapmanın anlamı da yoktur, geçerliliği de yoktur. Esasen ortada savaş yapmak isteğinde olan hiç kimse de yoktur. Bu tezkere, biraz da Suriye üzerinde caydırıcılık etkisi yaratmak ve Türk kamuoyunda biriken gazı tahliye etmek içindir! Bu bakımdan MHP'nin tezkere konusundaki tavrını olumlu, CHP'nin tavrını ise anlaşılmaz buluyorum ben. BDP'nin tavrı ise zaten bellidir. Bu sebeple onları kaale bile almıyorum.
CHP'nin tavrını anlaşılmaz buluyorum; zira geçmişte, Sünniler tarafından yönetilen Irak'a yönelik olarak alınan tezkerelere bütün gücüyle destek veren CHP'nin, bugün Nusayriler tarafından yönetilen Suriye'ye sıra gelince yan çizmesini anlamak mümkün değildir. CHP'nin, dün Saddam Hüseyin'in uyguladığı katliamdan kaçarak Türkiye'ye sığınan ve bu arada birçok PKK unsurunu da Türkiye'ye taşıyan 400.000 Kürdün, sınır illerimizi istilasına ses çıkarmayıp, bugün Suriye'de Beşar Esat'ın uyguladığı katliamdan kaçarak Türkiye'ye sığınan 100.00 Arap ve Türkmen'i "Suriyeli Teröristler" olarak nitelemesi de anlaşılır gibi değildir. Bu noktada ister istemez AKP'li Yalçın Akdoğan gibi düşünüyorum. Yalçın Akdoğan'ın dediği gibi bugünkü tezkere konusunda BDP, olsa olsa Kuzey Suriye'de üstlenen PKK unsurlarının zarar görmemesi için, CHP ise mezhepsel kaygılarla hareket etmiş bulunuyorlar.
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague'un "Suriye'nin davranışına Türkiye'nin verdiği cevap anlaşılabilir bir durum...", Avrupa Birliği Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton'un "Suriye güçlerince Türkiye'nin sınır kasabasına dün yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum..." ve İngiltere Başbakan Yardımcısı Nick Clegg'in, "Suriye rejiminin askeri güçlerinin yaptıklarının sonuçları ortadadır. Biz Türkiye'nin dün geceki askeri harekatını destekliyoruz" demeleri bir yana Suriye yönetimin resmen özür dilemesi ve Suriye yönetimin en büyük hâmisi durumundaki Rusya'nın Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov'un da "Bizce Şam'ın bunu resmen ifade etmesi büyük önem taşıyor"(3) demesi bile misilleme atışlarının ve tezkerenin amacına ulaştığını göstermektedir.