Aleviliği Tanımak Günahsa Gelin Birlikte İşleyelim [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yazımızın birinci bölümünde de dile getirildiği üzere; Diyanet İşleri Başkanlığının Alevilik konusundaki kurumsal görüşünü yansıtan en sağlam belge, 19.11.2008 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmi internet sitesinde "Sayın Oral Çalışlar'ın Radikal Gazetesinde hazırlamış olduğu 'Aleviler' yazı dizisi nedeniyle Başkanlığımızın da görüşlerine başvurmak düşüncesiyle yönelttikleri sorulara Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet ER tarafından verilen cevaplar:" başlığı ile yer alan basın açıklamasıdır. Neydi Oral Çalışlar'ın Diyanet İşleri Başkanlığı'na yöneltmiş olduğu sorular:  
1) Diyanet İşleri Başkanlığı, "Aleviler"i bir inanç grubu olarak nasıl tanımlıyor?
2) Aleviler Diyanet’e göre bir mezhep midir?
3) Cemevleri bir ibadet yeri olarak kabul edilebilir mi?
4) Diyanet İşleri Başkanlığında bir Alevi bölümü kurulmasını ister misiniz?
5) Liselerde zorunlu din derslerinde “Aleviler” ile ilgili bilgiler eklendi, Alevi örgütleri bunu doğru bulmadıklarını söylüyorlar, Aleviler’e ilişkin tanımlamaların Alevilerle birlikte yapılmasını istiyorlar. Başkanlığınız bu talebi nasıl karşılıyor?
6) Alevi köylerine cami yapılması eleştiri konusu oluyor, sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir? 
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu soruların ilk ikisine verilen cevabı, yazımızın "Diyanet'e Göre Alevilik Tarikat mıdır?" başlıklı birinci bölümünde okuyucularımızın bilgilerine sunmuş ve verilen cevaplardan hareketle, Diyanet'in, Aleviliği bir anlamda "TARİKAT" olarak gördüğü ve ancak şimdilik bunu açıkça dillendirmekten çekindiği şeklindeki kendi kanaatimizi yine yazımızın ilk bölümünde ortaya koymuştuk(1). 

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sonraki dört soruya vermiş olduğu cevapları burada aktarmaya gerek duymadık. İsteyenler bu cevapları kaynağından okuyabilirler(2). Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, gazeteci Oral Çalışlar'ın Radikal gazetesindeki yazısında sormuş olduğu toplam altı soruya vermiş olduğu resmi cevaplardan bizim anladığımız şudur:  
Alevilik, tıpkı Nakşibendilik, Kadirilik, Mevlevilik vb. gibi İslam içi bir tarikattır! Cemevleri camilere alternatif değildir ve bu sebeple cemevlerine ibadethane statüsü verilemez. Diyanet'te Alevilikle ilgili bir birim oluşturulması sakıncalıdır. Okullarda okutulan din ve ahlak derslerinde Alevilik konusunda bilgiler verilmesinde sakınca yoktur. Diyanet, Alevi köylerinde rıza dışında cami inşa etmemektedir... 

Bizim konuya ilişkin görüşümüz ise acizâne şöyledir: Alevilik İslami bir Mezhep olmayıp, İslam içi bir tarikat olsa bile, bu inanç mensuplarının "İbadet mekânı"olarak gördükleri cemevlerine mutlaka İbadethane statüsü verilmelidir. Sayıları yaklaşık 20 milyonu bulan ve öz be öz Türk unsuru olan Alevilerin bu haklı talepleri görmezden gelinemez. Kaldı ki; bazı müfritler dışında, kendilerini İslam dışı olarak tanımlayan bir Aleviye ben bugüne kadar hiç rastlamadım... 

Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesinin tabi sonucu olarak şehir planlarında özellikle Alevi vatandaşlarımızın yoğun olarak oturduğu mahallelerde cemevi için yer tahsis edilmesi gerekeceği açıktır. Bunun dışında, eğer ibadethane statüsünde olan yerlerin, su, elektrik ve ısınma giderleri devlet tarafından karşılanıyorsa, aynı haktan cemevlerinin ve hatta diğer tarikatlara ait mekanların da yararlanacağı tabidir ki; camilere ait bu tür giderlerin devlet tarafından değil, artık cami dernekleri ve vakıflarınca karşılandığı bilinmektedir. 

Diğer tarikatların, gerektiğinde Diyanet yönetimindeki camileri bile birer dergâh olarak kullandıkları bilinip dururken, Alevilerin bu tür taleplerine kayıtsız kalınması hem evrensel hukuka, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ve Anayasamızda bulunan din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin hükümlere açıkça aykırıdır. 

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, dinler ve mezhepler üstü bir kurum olduğu ve bütün din mensuplarını kucaklayıcı tarzda hizmet verdiği iddiası doğru değildir. Zira Diyanet teşkilatının umumiyetle İslami mezheplerden Hanefilik ve Muturidilik üzere teşkil olunduğu ayan beyan ortada iken, böyle bir iddiada bulunmak gerçeklerle bağdaşmaz. Hatta DİB tarafından verilen Kur'an Kursu hizmetlerinin ve yaz aylarında yüz bin civarındaki camide açılan Yaz Kur'an Kursları'nın tamamıyla Hanefilik-Maturidilik çizgisinde yaygın din eğitimi verdiği bilinen bir gerçektir. 

DİB bütçesine cami yapımı ve onarımı konusunda ödenek konulmadığı doğru olsa bile, muazzam hac ve umre gelirlerinin, umumiyetle cami yapım ve onarımı için tahsis edildiği bilinmektedir. Ayrıca hemen her caminin bir derneğinin ve bazı camilerin vakıflarının olduğu bir zamanda cemevlerinin de bu şekilde yapım ve yapılanmasında herhangi bir sakınca bulunmadığını düşünüyoruz. Cemevlerinin yapımı konusunda hac ve umre gelirlerinden tahsisatlar ayrılması konusunda ise öncelikle yapılması gereken hacca giden vatandaşlarımızın görüşünü almaktır. Eğer Alevi vatandaşlarımızdan da hacca ve umreye giderek bu hizmetlere ait harcamaların yapıldığı fonlara para aktaranlar varsa, bu paralardan cemevlerinin yapımına da katkıda bulunulabilir. Aksi durumda, bu hesaplardan cemevlerine tahsisat yapılması Sünni vatandaşlarımız adına haksızlık olacaktır. 

Yargıtay Çelişkili Cemevi Kararı ve Din Dayatması
2012 yılında Yargıtay tarafından ilginç bir karar verilmiştir ki; Yargıtay'ın bu kararı bir nevi Yargı'nın insanlara "Din dayatmasında bulunması" veya "Din tanımı yapması" şeklinde yorumlanacak türden bir karardır. Kararın konusu, cemevlerinin ibadethane olup olmadığı ile alakalıdır ve Yargıtay vermiş olduğu bu kararla "Cemevleri ibadethane değildir. İslam'da cami ve mescitler dışında ibadethane yoktur" şeklinde bir kanaate varmıştır. Ve bu kanaatiyle Yüksek Yargı, İslam'ın Sünni yorumundan başka yorumları kabul etmediğini savunuyor pozisyona düşmüştür. 

Medyaya yansıyan habere göre(3); Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, tüzüğündeki "cemevlerini ibadet yeri olarak" nitelendiren ifadeler nedeniyle Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında kapatma davası açıyor, Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi davayı, "Cemevleri yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca bilinmiş ve kabul görmüştür. Derneğin tüzüğünde yazılı bulunan 'Cemevleri ibadethanedir' hükmü Anayasa'nın 2. maddesine aykırılık taşımadığı gibi kanunlarla da yasaklanmamıştır" gerekçesiyle reddediyor. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 7. Hukuk Dairesi ise yerel mahkemenin kararını oy çokluğuyla bozuyor ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının görüşünden yana tavır koyuyor. 

Yargıtay'ın gerekçesi ise oldukça ilginçtir. İlginçliği, gerekçenin haklı ancak çelişkili yanlar barındırıyor olmasıdır. Gerekçenin haklı olması, Yargıtay'ın, kararını verirken mevcut yasaları delil göstermiş olmasıdır. En başta da hâlen yürürlükte bulunan Tekke ve Zaviyeler Kanunu. İşin ilginç yanı ise; gerekçeli kararda"677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun'da da tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verildiği ancak cami ve mescitlerin açık kalmasının belirtildiği..." denilmekle Yargıtay'ın, Aleviliği en azından "Tarikat" olarak kabul etmiş olmasıdır. Yani bu gerekçesiyle Yargıtay, bir anlamda Aleviliği çok daha hafife alarak "Meşrep" ve "Yaşam biçimi" olarak nitelendirenlerin görüşlerine katılmadığını ve Aleviliğin sosyal, siyasal ve ekonomik açılımların konusu değil, dini açılımların konusu olduğunu kabul etmiş bulunmaktadır. 

Yargıtay kararının diğer bir haklı tarafı, 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un gerekçede gösterilmiş olmasıdır. Zira bu kanuna göre; Başbakanlığa Bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı, "İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere..."kurulmuştur. Yine aynı kanuna göre; "...cami ve mescitlerin Diyanet İşleri Başkanlığının izniyle ibadete açılacağı ve Başkanlıkça yönetileceği, hakiki ve hükmü şahıslar tarafından yapıldığı halde izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış cami ve mescitlerin yönetiminin üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığına devredileceği..." hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla cemevleri bu kanunun kapsamı dışında kalmakla, kanuna aykırı olarak faaliyet göstermektedirler! Çünkü Yargıtay'ın kararı bu anlama geliyor... 

Konuya ilişkin Yargıtay kararındaki çelişki ise yine kararın gerekçesinde gizlidir. Zira gerekçede "Anayasanın 90. maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağının belirtildiği..." denilmekle bir taraftan milletlerarası hukukun milli hukuka üstünlüğü vurgulanmakta, bir taraftan da ilgili mahkemenin cemevlerinin ibadethane olduğu yönünde milletlerarası hukuka uygun olarak verdiği karar bozulmakla Anayasanın 90. maddesine aykırı hüküm verilmiş bulunmaktadır. 

Oysa aynı habere göre yerel mahkeme (Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi) hükmünü verirken, gerekçesinde; daha önce İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde, nüfus cüzdanındaki din hanesine "İslam" yerine "Alevi" yazılması için açılan davanın mahkemece reddedildiğini ve bunun Yargıtay tarafından onandığını, ancak davacının, "din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini ve Aleviliğin, İslam'ın bir alt yorumu olmadığını" ileri sürerek, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) götürmesi sonucu AİHM'nin davayı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "düşünce, vicdan ve din özgürlüğü" başlıklı 9. maddesine aykırı bularak, kabul ettiğini anımsatmak  suretiyle milletlerarası hukuka uygun bir karar vermiştir. 

Maksat Üzüm Yemekse!
Maksat, bu ülkenin birliğini ve dirliğini sağlamaksa ve bugün için bazı kiliseler ve havralar devlet tarafından restore edilip, ilgili din mensuplarının hizmetine sunulabiliyorsa, bu anlamda 20 milyonluk Türk-İslam nüfusuna tekabül eden Alevi yurttaşlarımız kesinlikle görmezden gelinemez. Resmi ve gayrı resmi olarak yüzyıllardır sürdürülen canhıraş çabalar karşısında bile Alevilik yok edilememişse bugünkü dünya şartlarında hiç yok edilemez! Bu uğurda üstü örtülü olarak verilen çabaların neticesiz kalacağı artık görülmelidir. Hele hele sayıları ancak üçbeş milyonu bulan Kürt kardeşlerimizi sözüm ona teskin etme ve devlete bağlama adı altında kimi terör örgütü unsurlarıyla müzakere etmeyi bile göze alan Türk Devleti'nin, canı pahasına Türk Devleti'ne bağlı Alevi vatandaşlarımızın taleplerini görmezden gelmesi akla ve mantığa uygun değildir. Anayasa ve yasalar mı? Değiştirilir efendim. Üstelik iktidarda "İki ayyaşın yaptığı yasa mı önemli yoksa Allah'ın emri mi..." diyen parti varken... 

Öte yandan; elhamdülillah bu dünyada yeteri kadar Sünni Müslüman vardır (ki; onların önemli bir kısmının beş para etmediği de ortadadır). Bırakalım İslam Dünyası'nın farklı ve güzel bir rengi olarak Aleviler de yaşasınlar. Onları Sünnileştirmek ve dolayısıyla bu güzel renkleri soldurmak niye?    

Aleviliğe Mezhep, cemevlerine ibadethane demekle eğer günah işlenecekse ve bu sebeple cehenneme gitmek mukadderse, gelin gerekirse bu günahı hep birlikte işleyelim ve cehennemde cayır cayır yanmayı göze alalım! Bilimsel çalışmalar ve Aleviliğin geçirmiş olduğu tarihi süreç diye kem küm ederek olayları görmezden gelmeyelim ve tarihte işlenen kimi hataları artık tekrarlamayalım. Akıllı olalım, aklımızı kullanalım. Arabın yapmış olduğu din ve inanç tarifi içinde sıkışıp kalmayalım. Kur'an-ı Kerim'i ve sahih hadisleri, yani gerçek İslam'ı iyi anlayıp hayatımıza onu tatbik edelim. Yüzyıllar önce dayatmacı zihniyetler tarafından boynumuza geçirilen eğri büğrü din boyunduruklarını kırıp atalım artık. 

Türk Futbol Federasyonu'nun görmezden gelmesi ve bir anlamda pisliği halının altına süpürmesine karşılık UEFA'nın FB ve BJK hakkında verdiği kararı da dikkate alarak, dünyada yalnız olmadığımızı ve bizi gören birilerinin mutlaka olduğunu hatırdan çıkarmayalım. Bu noktada gelin Yunus Emre'ye iyice bir kulak verelim:
Derviş Yunus bu sözü, 
Eğri büğrü söyleme. 
Seni sigaya çeken 
Bir Molla Kasım gelir.



Ömer Sağlam_________________

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN