Bilinen Türk Tarihinin En Büyük Savaşı [Günay Tulun]

KURTULUŞA DOĞRU 
Bugün Türk tarihinin en önemli günlerinden biri, belki de birincisi…
Bugün 30 Ağustos…
30 Ağustos’ta ne olmuş, neden Türk’ün en önemli günüymüş; anlatmayacağım elbet…
Bilen biliyor, bilmeyense bugüne kadar öğrenmekten kaçtığına göre, varsın yine kaçsın; öğrenmesin!

30 Ağustos, “Kurtuluş Savaşı”mızın noktalandığı gün.
Kurtuluş Savaşı nedir onu da yazmayacağım. Gerici, yobaz, padişahçı kafaların sanki hiç yaşanmamışçasına gözlerden saklamaya çalıştığı kıyamettir deyip, asıl konuya gideceğim. 

ÇANAKKALE SAVAŞLARI
Bu hainler tayfası neredeyse tek bir savaş tanıyor. Çanakkale Savaşı…
Üstelik onun adını söyleyişleri bile yanlış…
Çanakkale, tek bir savaşın değil, savaşların; hem de karada, denizde, havada yaşanmış savaşların otağıdır. Olayın doğru adıysa “Çanakkale Savaşları”…

Şimdi çok kişi bana kızacak!
Kafalarındaki dogmalara aykırı her bilimsel sese, küfrederek karşılık veren cühela takımı; yazımdan haberdar olur olmaz, seviyelerine uygun iltifatları bana da yollayacaklar.
Bunlar, gerçek milliyetçi olduklarını sanan, ama her eylemleriyle Türklüğe ihanet edenler ile dindar oldukları görüntüsünü etrafa yayıp, dine ihanet eden dincilerden oluşmuş acayip bir güruhtur.
Dogmalarının gerçek kabul edilmesi için ellerinden gelen her türlü düzenbazlığı yaparlar.
Hatta şu sıralarda, yalanlarla örülü bir tarihin inşası için kıyasıya çalışmaktalar.

Benimse amacım; ne Çanakkale’de kalmış şehit atalarıma ne yaralanıp bazı organlarını orada bırakmış gazi atalarıma ne de onların hasretiyle cayır cayır yanmış ailelerine saygısızlık etmek değil. Tam tersine… Herkesi, her olayı kendi yerine oturtmak; yerli yerinde durmasına katkıda bulunmaktır.
Şu bozguncular grubu, ne derse ne yaparsa yapsın, gerçeği bastırıp saklayamaz.

ÇANAKKALE'Yİ HURAFEYE BOĞMAYIN
O bozguncular, Çanakkale’yi hurafeye de boğmuştur.
Düşmanı yenen sanki yiğit askerlerimiz değil, “Yeşil Sarıklı” sanal varlıklardır.

Sanmayın ki manevi değerlere karşıyım. Yaşam bin bir gizle dolu. En garip olaya bile “Hayır!” diyerek kapıları kapatmam. Yalnız, kahramanlarımızın hakkını bu kadar açıkça çalanlara da eyvallah etmem, edemem.

Yoksa günümüz insanının çok azının duyduğu "Norfolk Olayı"nı 1984'ten bu yana bilmekteyim. Aynı dönemde Anzakların imzalanarak tutanağa bağlanmış ifadelerini, General Hamilton'un "Çanakkale'de gökten gelenlerle de savaştık" demesini, Atatürk'ün çevresinde UFO'ların dolaştığını hatta bunun bazı fotoğraflarla da saptandığını çok iyi biliyorum.


TÜRK'ÜN ASIL DÜŞMANLARI
Çanakkale’de Atatürk konusunda da iftira ve hezeyanlar var.
Bazı ahlaksız tarih yapıcıları, onun Çanakkale’ye hiç gitmediğini yaymaya çalışır. Başka ahlaksızlar da gittiği, ama savaşlara katılmayıp sayfiyelerde gününü gün ettiği yolunda iftiralar üretir. Okumayan, cahilliği seçen, tarihini bilmeyenleri nasıl kandıracaklarını çok iyi bilmektedir bunlar. Oysa Çanakkale’nin sonucu, geri planda tutulmaya çalışılan Atatürk’ün, engelleri aşıp ön plana çıkmasıyla değişmiştir.

“Savaşların hiçbirinde yoktu” kanısı yaratılmaya çalışılan Atatürk’e; Osmanlı Padişahı tarafından verilen kahramanlık madalyaları gözlerden ve belleklerden kaçırılmak istenmektedir. Cepheden anbean haber veren Osmanlı gazete ve dergilerinin yazdıkları unutulmakta ya da yalanlarla örtbas edilmeye çalışılmaktadır. O gazete ve dergilerden alınmış bilgileri sıraya koyup yazdığımda, ne demek istediğimi daha iyi anlatırım.
Buyurun:
Mustafa Kemal, Tekirdağ’da kurulacak olan “19. Tümen Komutanlığı”na atanır. 
20 Ocak 1915      
Mustafa Kemal Tekirdağ'a gelir ve “19. Tümeni” kurma çalışmalarına başlar.
2 Şubat 1915      
Tekirdağ'da kurulan “19. Tümen Komutanlığı” Eceabat-Maydos'a nakil olur. Mustafa Kemal tümen komutanlığının yanında ”Maydos Bölge Komutanlığı”na da atanır.
25 Şubat 1915    
5. Ordu, Gelibolu-Çanakkale bölgesinde kurulur.
23 Mart 1915      
Alman General Liman von Sanders 5. Ordu komutanlığına atanır. Gelibolu'ya gelir. Savunma planlarını yeniden yapar. Mustafa Kemal’in “19.Tümeni”ni ihtiyat gücü olarak kendine bağlar.
24-26 Mart 1915  
Mustafa Kemal, Bigali (Çamyayla) köyünde karargâh kurar.
18 Nisan 1915      
Müttefikler Gelibolu'ya çıkar.
22 Nisan 1915      
Mustafa Kemal, Arıburnu'na asker çıkaran İtilaf Kuvvetleri'ni tümeniyle durdurur. “Arıburnu Zaferi” kazanılır. İngiliz ve Fransızlar; Arıburnu, Kumkale ve Seddülbahir’e asker çıkarır. 9 ay sürecek Çanakkale kara savaşları başlar.
25 Nisan 1915    
Liman Von Sanders, 42 bin kişilik kuvvetle Arıburnu çıkarma bölgesinde Anzaklara saldırır. Başarısız olur. Savaşın en kanlı günüdür. Türkler 10 bin kayıp verip geri çekilir.
19 Mayıs 1915      
Mustafa Kemal Albay olur.
1 Haziran 1915     
Anzaklar, Arıburnu'ndaki merkez cepheden taarruza kalkar. 
6 Ağustos 1915   
Mustafa Kemal "Anafartalar Grubu Komutanlığı"na getirilir.
8 Ağustos 1915     
"Birinci Anafartalar Zaferi" yaşanır.
9 Ağustos 1915     
“Conkbayırı Zaferi” yaşanır.
10 Ağustos 1915    
"Kireçtepe Muharebeleri" yapılır.
15 Ağustos 1915    
“İkinci Anafartalar Zaferi” kazanılır.
21-22 Ağustos 1915     
Mustafa Kemal'e, Anafartalar Grubu Komutanlığı'ndaki üstün başarılarından dolayı "Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası" verilir.
1 Eylül 1915          
Fransız-İngiliz birlikleri Gelibolu'dan çekilir.
8 Ocak 1916          
Mustafa Kemal komutasındaki Türk Ordusu, tüm cephelerde savaşı kazanır. Kalan son "Müttefik" kırıntıları da Gelibolu'dan atılır.
9 Ocak 1916        
Mustafa Kemal'e, "Anafartalar Grubu Komutanlığı"ndaki üstün başarıları nedeniyle  
"Muharebe Altın Liyakat Madalyası" verilir.
17 Ocak 1916         

Eeeeee! 
Daha ne olacaktı? 
Kim müdahale edince savaşın seyri değişmiş; görebildiniz mi? 
ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA ATAM ATATÜRK’LE İLGİLİ BİR ANI 
9 Ağustos Anafartalar ve 10 Ağustos Conkbayırı Savaşlarından yenik çıkan düşman, Türkleri cephelerden atmak için, 15 Ağustos günü yeni ve büyük bir saldırı daha düzenler. Bu saldırıyı önlemenin tek yolu kronolojik listemde sözünü ettiğim Kireçtepe’ye ulaşmak ve orada mevzilenerek savaşa tutuşmak…
Tepeye çıkan yol, patika denecek kadar dardır ve o daracık yol sürekli düşman ateşi altındadır. Hani şimdinin suikastçılarının uyguladıkları ve kurtulmanın neredeyse imkânsız olduğu çapraz ateş var ya, işte onun; savaş gemileri ve kara topçuları tarafından aralıksız bombardımana dönüşmüş hâlini düşünün, aynen öyle… Üstelik hiç kesilmeden süren bombardıman yüzünden her yer delik deşik. Pikniğe gitsen ve en kısa yol o olsa tercih etmezsin. Askerlerimizin hiçbiri parmağının ucunu bile çıkaramıyor. Herkes bir yana sinmiş, beklemekte… Mustafa Kemal yanlarına koşuyor ve “Neden yürümüyorsunuz?” diye soruyor. Cevap: 
– Gökten ölüm yağıyor, geçilemez!  
O kahraman, bir an bile beklemeksizin:
– Böyle geçilir! diye bağırarak tepeye tırmanıyor. 
Tabii ki bunu gören asker de peşinden… 
Ardından gelense Kireçtepe ve onun ardından da 21-22 Ağustos’taki İkinci Anafartalar Zaferi… 
Tarih yerine yalan üreten soyu bozuk ahlaksızlara* ilanen duyururum. 
ÇANAKKALE SAVAŞLARININ ÖZELLİĞİ 
Çanakkale Savaşları özellik olarak, bölgesel savaşlardır.Tüm yurdu kapsamaz. Belli bir yörede yaşanmıştır. Verilen şehitlerle birlikte, neredeyse vatanın tüm ocaklarını ateşler basmıştır ama bıraktığı acıların tüm yurtta hissedilmesi, savaşların bölgesel olduğu gerçeğini değiştirmez. Sanmayın ki Ege, Marmara ve kıyı illerinde neler olduğundan, savaşların yurtta oluşturduğu etkilerden haberim yok!
Tabii ki var. Var da onlar da Çanakkale’nin bölgesel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çanakkale Savaşları’nın çok kısa ve çok öz bir kronolojisini yazmak gerekirse: İlk düşman ateşi 3 Kasım 1914 günü açılmıştır. Deniz Savaşı olarak adlandırılan bu bölümün bitiş tarihiyse 18 Mart 1915’teki zaferimizdir. Toplam 136 gün. Ardından 22 Nisan 1915’te kara savaşları başlar. O da “İtilaf Kuvvetleri” denen düşmanın son ferdinin, kara savaşlarının başlamasından 263 gün sonra 9 Ocak 1916'da Gelibolu’dan atılmasıyla son bulur. Savaşın tüm süresini hesaplamak gerekirse... Deniz savaşlarının yaşandığı gün sayısı 136, kara savaşlarının 263, kara ve deniz savaşları arasında geçen 34 günlük durgun devreyi de dâhil edersek toplam 433 gün… İçine, ihanet şampiyonlarından müttefikimiz Almanlarla bizden gibi görünen Ermenilerin de dâhil olduğu 433 gün… 

Savaşın başladığı gün hakkında iki farklı görüşe rastlamak mümkün. Genişçe bir kitle, nedense, deniz savaşlarının 19 Şubat 2015 günü başladığını ifade eder. Oysa yukarıda da yazdığım gibi ilk ateş 3 Kasım 1914 günü, içlerinde HMS Indomitable ve HMS Indefatigabl gibi personeli çok deneyimli  gemilerin de olduğu 18 parçadan müteşekkil "İngiliz - Fransız Ortak Donanması"nın Çanakkale'nin dış tabyalarını bombalamasıyla fiilen başlamış hatta 13 Aralık günü İngiliz B 11 denizaltısının torpidolarıyla Mesudiye zırhlısı batırılmıştır. 19 Şubat 2015 günüyse uzun çalışmalardan sonra planlarını kesinleştirip stratejisini saptayan ve Çanakkale'ye yığdığı kuvvetlerden güç alan düşmanın, kesintisiz saldırıyı başlattığı gündür.  

Bir kesimin "Çanakkale Savaşları"nı sanki sırf deniz savaşından ibaretmiş, bir diğer kesimin de kara savaşlarını çok çok kısa sürmüş gibi gösterme gayretlerinin nedenine gelirsek... Bu büyük tarih hırsızlığının tek nedeni var: Mustafa Kemal'in mevcudiyeti. Yukarıdaki kronolojiden de anlaşılacağı gibi kara savaşlarının her dakikasında Mustafa Kemal vardır. O güne dek neredeyse tüm ömrü savaşlarda geçtiğinden büyük deneyim kazanmış bu askerî dehanın attığı her adımsa zaferle sonuçlanmıştır. İşte padişahçı, Osmanlıcı, Yeni Osmanlıcı, Cumhuriyet düşmanlarının dayanamadığı büyük olaysa budur. Yalanla, iftirayla, uydurma tarih yaratmayla nereye varacaklar ki? Allah bunların tümüne akıl, fikir versin. Amin!
ÇANAKKALE'DE ONCA ŞEHİDE KARŞIN KÖTÜ SON ENGELLENEMEDİ
Bir şey daha var, hem de çok önemli bir şey:
Ne gariptir ki, “İtilaf Devletleri” denen düşman; “7 Kasım 1918 günü, bando mızıka eşliğinde Çanakkale’den geçerek” yaklaşık 465,5 yıldır düşman ayağı değmemiş Türk Başkenti İstanbul’u, Çanakkale olaylarının bitiminden tam 1039 gün sonra, 13 Kasım 1918’de fiilen işgal etmiş ve bu rezalet, 30 Ağustos zaferinden 1 yıl 1 ay 1 hafta sonrasına, 6 Ekim 1923 tarihine kadar sürmüştür.
Özetlersem: Savaşın başında öz vatanımızda işgal edilmiş tek yer yoktur. Sonundaysa birçok bölgemiz, İngiliz ve İtalyan katilleriyle “Soykırımcı Fransız”ların, ayrıca megalo idea dedikleri hastalıkla kafaları bulanmış megalomanyak Yunanlıların işgali altına girmiştir. 
Aynı dönemde birçok yeri işgal eden Rusları da unutmamak gerek.
Tarihe bakınca açıkça görünen o ki; “Çanakkale Savaşları” vatan kurtaran değil, başa gelecekleri yalnızca erteletebilen savaşlardır. Hem de verilen onca şehit, gösterilen onca kahramanlık ve kazanılan onca zafere rağmen…
VATAN KURTARAN SAVAŞ: KURTULUŞ SAVAŞI 
Hadi gelin, Kurtuluş Savaşı’na da çok kısa bir göz atalım. 
Kurtuluş Savaşı belli bir bölgeyi değil, tüm yurdu savunmak ve işgalden kurtarmak için yapılmıştır. Çanakkale’deki gibi, savaşarak bir hedefe ulaşmak isteyen düşmana karşı değil; dipdiri, hiç güç harcamadan hedefine ulaşmış, giriştiği işgali tamamlamış, yerleşip konumunu güçlendirmiş, egemenlik iddiasını fiiliyata geçirmiş düşmanlara karşı yapılmıştır.
Kurtuluş Savaşı; acemisi bol olsa da Çanakkale’deki gibi bir ordunun değil; silahı olmayan, ordusu işgalcilere teslim olmuş bir milletin savaşıdır. Tekrarlarsak işgal altındaki bir ülkeyi kurtarıp, bağımsız kılmak için yapılmıştır. 
Çeşitli uluslardan meydana gelmiş olsa da “Çanakkale Savaşları”nda, tek ordu olarak hareket eden tek düşman vardır. Kurtuluş Savaşı’ndaysa hepsi kendi komutanları tarafından yönetilen, değişik yöreleri ele geçirmiş, değişik ulusların orduları…
Kurtuluş Savaşı’ndaki ihanet cephesi de çok geniştir.Düşman saflarının en önüne, takviyelerle güçlendirilmiş barbar Yunan Ordusu geçirilmiştir. Emelleri, kendilerinin iddia ettiklerinin aksine, tarihin hiçbir döneminde Yunan’a ait olmamış Anadolu ve İstanbul’u elde etmektir. İç ihanet şebekesinde yer alan Ermenilere, bu kez açıkça; Osmanlı vatandaşı olan Rumlar, Araplar, Padişah’ın kendisi ve kula kul olmayı önemli bir kazanım olarak gören zavallılar gibi başka unsurlar da eklenmiştir. 
Özellikle İngilizlerin, bölgedeki petrolü ele geçirmek suretiyle Basra’ya kadar inme ve Kafkaslardaki Bakü petrollerine el koyma planları gereğince satın alınan; şeyh, din adamı, bürokrat vasıflı hainler de bu savaşta önemli rol oynamışlardır. 
Daha hangi birini yazayım ki? 
Bu kadarı yetmez mi? 
Yazmadıklarım da var tabii…
Yalnız şunu iyi bilelim ki, tarihin gizemli sayfalarına gömüldüğü için bilemediğimiz savaşlarımıza saygısızlık etmemek için “Türk tarihinin bilinen en büyük savaşı” yerine “Bilinen Türk tarihinin en büyük savaşı” diyebildiğim “Büyük Taarruz ve Büyük Zafer” günleri, ne “Çanakkale Savaşları”yla ne de herhangi bir milletin bağımsızlık savaşlarıyla kıyaslanamayacak denli muazzam bir olaydır. Yarın öbür gün sahtekâr tarih yazıcılarıyla içimizdeki bazı şaklabanların bu büyük olayı sıradan olaylarla kıyaslamaya kalktığını görürseniz; inanmayın, etkilenmeyin! 
GÜNÜMÜZDEKİ EN İÇTEN PAZARLIKLI TEZGÂH 
Günümüz patronlarının tamamı olmasa da ona yakın bir kısmı ne yapar bilir misiniz? Her millî bayramda işçilerini çalıştırıp o millî coşku içlerine sinmesin diye yırtınırlar. İnanmazsanız gidip bakın bugün. Fabrikalara, iş yerlerine aklınıza gelen her yere gidip bakın. Devlet daireleri dışında kalan iş yerlerinin neredeyse tamamında, fazla mesai bile verilmeden, insanların çalıştırıldığını göreceksiniz. Bu yanlışı durdurması gereken yetkililer; kör, sağır ve dilsizdir. Öyle olmasalar bu zulüm sürüp gider mi? 
Lütfen dikkat edin!
Yetişmekte olan yeni nesillere millî duyguları aşılamanın en güçlü yollarından biri, belki de ilki, millî bayramlardır. Babalarla analar çalışırsa çocukları o duygularla kaynaştıracak tören yerlerine, bayram gösterilerine kim götürecek? Gitmesinler diye engellemeler yapan işverenler mi yoksa ellerinden gelse millî bayramları silecek Türklük düşmanı politikacı takımı mı?
Tüm iktidarlar “İş Kanunu”nun resmî tatillerle ilgili maddesinin değiştirilmesi gerektiğini bilir. Bilir ama iki adet kirli oyu ülkesinin geleceğinden üstün tuttuğundan bilmezden gelir. Bu kirli oylar, yüzsüzce cepten cebe gitmese; dincilerin (dindar değil, dinci) uyduruk tarikatlarıyla terör örgütlerinin kan kokan nefesleri ülkemi bu denli etkileyebilir miydi? Hadi bakalım, verin cevabını…
Allah milletime acısın. Devletime de… 
Hepimize akıl fikir versin ki, nereye gittiğini fark edenlerden olalım.
30 Ağustos’u kutlamaya gelince… 
Yalnız ve yalnız, değerini bilenlere; anlamını fark edenlere kutlu olsun!



Günay Tulun 




* Hakaret değil, soylarıyla tutum ve uygulamalarından 
yola çıkılarak yapılmış bir tespittir. 


Not: Yukarıda, “30 Ağustos’a gelince… Yalnız ve yalnız, değerini bilenlere; anlamını fark edenlere kutlu olsun!” demiştim. “İstiklal Harbi, İstiklal Savaşı, Kurtuluş Savaşı”nın aynı savaş olduğunu bilmeyenlere, bu basit bilgiyi bile bilmeden; Kurtuluş Savaşı, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti hakkında ahkâm kesenlere ve onları "olmuşlardır" diye mezun edip vatan sathına salan öğretmenlerine ise yazıklar olsun!

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN