Yazları geçirdiğim ilçede cumanın farzını kıldıktan sonra camiden çıkıp üzüntü içinde düşünceli düşünceli yürürken telefonum çaldı. Arayan MHP eski milletvekillerinden bir dostum ve ağabeyim idi. Direk konuya girdi ve dedi ki;
- "Ömer Bey, camiden çıktın mı? Hutbeyi nasıl buldun? Bu hutbe 30 Ağustos Zaferi adına okunan bir hutbedir. Ancak okunan hutbe fetihle ilgidir. Oysa İstiklal Harbi, adı üstünde başka ülkeleri fethetmek maksadıyla yapılan bir savaş değil, milletin harimi ismetini korumak, vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini korumak ve kurtarmak için yapılan bir savaştır. 7 düvele karşı yapılan bu savaşı kim yapmıştır ve bu zaferi kim kazanmıştır belli değil! Böyle hutbe olur mu? 'Bu zamanda Türkiye'de cuma namazı farz değildir' diyenlere katılmamak mümkün değildir. Cuma namazına gitmesek yeridir. İki haftadır zaten anamazı ağlattı bu Diyanet. İki haftadır Araplara destek hutbeleri dinliyoruz camide. Düpedüz siyaset yapıyorlar..."
Arkasından muhtemelen benim "Diyanet, camilerimizi Rabia meydanına çevirdi" başlıklı yazımı kastederek;
-"Senin hutbelerle ilgili bir yazın vardı. Lütfen bu konuyu da yaz" dedi ve ekledi:
-"Ağabey, Diyanet'in santralını arayın ve 'bana bir ..... bağlayın. Kendisiyle görüşmek istiyorum' deyin. Mutlaka görüşecek bir ..... bulursun. Zira şu sırada Diyanet'te hemen herkes dediğiniz sıfatı taşır...".
İşte beni ve telefondaki dostumu isyan ettiren ve geçtiğimiz cuma günü (30 Ağustos 2013) bütün Türkiye sathında ve ihtimalen bütün dünyada Diyanet'e bağlı camilerde "ZAFER HUTBESİ" olarak okunan hutbe metni:
İLİ : GENEL
﴾2﴿ ﴾ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْ ه اِنَّه كَانَ تَوَّابًا ﴿ 3 قَالَ رَ سو ل الَّ صلى
مَنْ قَاتَلَ لِتَ كونَ كَلِمَة الَّ هِىَ الْ علْيَا فَ هوَ فِى سَبِيلِ الَّ « الل عليه وسلم
ZAFERLER ALLAH’TANDIR.
Muhterem Müminler,
Okuduğum sure-i celîlede Rabbimiz: “Allah’ın zaferi ve fetih geldiğinde ve de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 1-3) buyuruyor.
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (sas): “Kim Allah’ın dini en üstün olsun diye savaşırsa o Allah yolundadır.” (Buhari Cihad 15) buyuruyor.
Kardeşlerim,
Bugün bu toprakların fetih gününü idrak ediyoruz. Zaferlerin gölgesinde nefesleniyoruz. Bugün Ağustos sıcağında kanını huzur için aktan şehitlerimizi, alın terini barış için döken gazilerimizi hatırlıyoruz.
Her yıl gelen Ağustos ayında millet olarak bizler, 26 Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun kapılarını İslâm’a açan Malazgirt Meydan Muharebesini, 30 Ağustos 1922 tarihinde Anadolu’nun kapılarını düşmanlara kapatan Başkomutanlık Meydan Muharebesini ve diğer zaferlerimizi hatırlarız. Tarihimize gider, ondan aldığımız güçle bugünümüzü ve geleceğimizi inşa ederiz. Bizi başarılı kılan, zaferlere ulaştıran ruh ve manayı anlamaya çalışır; bundan yüksek bir şuur elde etmeye gayret ederiz. Zaferler ayında biz müminlere düşen, zaferlerle övünmek değil; bu zaferlerin nasıl elde edildiğini; zaferlerin arkasındaki yüksek inanç ve ruhu iyi anlamaktır. Bugün de aynı iman ve teslimiyete sahip olup olmadığımızın muhasebesini yapmaktır.
Değerli müminler,
İslam coğrafyasının bugünlerde maruz kaldığı zulüm, zorbalık, haksızlık ve kötülükler, zaferlerimizi ve bu zaferlerin arkasındaki ruhu yeniden anlamaya olan ihtiyacımızı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Unutmayalım ki ecdadımıza bu yüksek ruhu kazandıran “din-i mübin-i İslâm” dır. Onlar i’la-yı kelimetullah uğruna yaşamışlardır. Allah adı en yüce olsun diye mücadele vermişlerdir. Yeryüzünde hak, hakikat, adalet, hukuk, ahlak, barış ve huzur egemen olsun diye çaba sarfetmişlerdir. İslâm’ın barış ve esenlik dini olduğunu bütün dünyaya göstermişlerdir. Mazlumların sığınağı, zalimlerin korkulu rüyası olmuşlardır. Şehadet arzusunu hiçbir zaman yüreklerinden eksik etmemişlerdir. Din, iman, millet, vatan ve mukaddesat uğruna gerektiğinde candan ve canandan vazgeçmeyi göze almışlardır. “Allah, müminlerden, mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır”(1) ayeti gereğince hareket etmişlerdir.
Asıl zafer, insanın gönlünü kazanmaktır. Asıl fetih, bir kalbi hakikate açmaktır. Zafer, egemen olma hırsına kapılmadan güzelliği herkesin avucuna bırakabilmektir. Fetih, insan iradesini incitmeden, baskı ve zorlama yapmadan, imanın ve İslâm’ın gönüllere teklif edilmesidir. Zaferlerin arkasında hep aynı ruh vardır. Bedir’de de aynı ruh vardır, Malazgirt’te de... Mekke’nin Fethinde de aynı ruh vardır Çanakkale Zaferinde de... İstanbul’un Fethinde de aynı ruh vardır, Kurtuluş Savaşında da… İşte bu ruh, İstiklal şairimizin,
“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar
dizelerinde ifade ettiği fetih ruhunun ta kendisidir.
Aziz Müminler,
Ancak kuvvetli iman sahibi olanlar büyük zaferlere erişebilirler. “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olanlar sizlersiniz” (Al-i İmran 139) “Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.” (Enfal 46) ayet-i kerimelerinin farkında olanlar zaferlere koşabilirler. Zaferin olmazsa olmaz şartı, hakiki iman, salih amel ve güzel ahlaktır. Bugünün Müslümanları en çok da bunlara muhtaçtır. Birlik ve beraberliğe, ilim ve irfana, fazilet ve erdeme muhtaçtır. Evet, Müslümanlar son iki asırdır zaferlere susamıştır. Ancak başarı ve zafer Allah’tandır. Allah’ın yardımıyladır. Yardım ise beklemekle gelmez. Müslümanlar, Allah’ın yardımını celbedecek bir halet-i ruhiye içinde olmalıdırlar. Allah’ın yardımının gelmesi için gayret göstermelidirler. Tıpkı Resulullah Efendimizin örneklik ve rehberliğinde Mekke döneminde olduğu gibi müminler, nefislerini, kalplerini ve zihinlerini terbiye etmelidirler. İmanlarını güçlendirmelidirler. İbadetlerini halisane yapmalıdırlar. Ahlaklarını güzelleştirmelidirler. Ruhen ve bedenen zafere hazır olmalıdırlar. Sonrasında da Allah’a tevekkül edip neticeyi yine O’ndan beklemelidirler.
Aziz müminler,
Hutbemin başında okuduğum surede Rabbimiz, her fetih ve zaferden sonra biz müminlerden Rabbimizi hamd ederek tesbih etmemizi ve O’na tevbe ve istiğfarda bulunmamızı emrediyor.
Çünkü insanoğlu zaferlerden sonra günaha sürüklenebilir. Başarılardan sonra nefsine yenik düşebilir. Bu başarıları verenin, bu zaferleri nasip edenin Allah olduğunu unutuverir de nefsine pay çıkarmaya kalkışır. Nefsine pay çıkarır da haktan, hakikatten, adaletten ve hukuktan ayrılır. Fazilet ve erdemleri terk eder. Bu sebeple Peygamber Efendimiz bu sure indikten sonra “Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullah ve etûbü ileyh” duasını çokça yapmaya başlamıştır.(2)
Kardeşlerim,
Tarih boyunca bizlere zaferler kazandıran bütün büyüklerimizi, ecdadımızı, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz.
Hutbeme Rabbimizin Kerim Kitabımızda bizlere öğrettiği şu dua ile son vermek istiyorum:
“Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla! Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl! Ve Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et, bize zafer ihsan eyle!”(3)
3- Al-i İmran 147 (4)
1-Prof.Dr. Ümit Özdağ, "Malazgirt kutlamaları" başlıklı yazısı,