*Diyanet Kimin Diyaneti, Patagonya'nın mı? [Ömer Sağlam]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Geçtiğimiz cuma (30.08.2013) hutbesini dinlerken yine şoke oldum! Tıpkı bundan önceki iki cumanın hutbelerini dinlerken olduğum gibi. Camide renkten renge girdim. Ruhumda isyanlar patlak verdi! 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın yıldönümünde bu zaferi konu alan bir hutbede bırakın Mustafa Kemal Atatürk isminin geçmesini, Türk ve Türk Milleti kavramları bile geçmedi iyi mi? Sanki Milli Mücadele'yi veren ve zaferle sonuçlandırıp 9 Eylül günü düşmanı İzmir'den denize döken millet Türk Milleti değil de uzaylılar veya patagonyalılar.
 
Elbette anlıyorum ben bu türlü hutbe hazırlamanın altında yatan nedenleri ve niyetleri. Maksat"Aman açılım süreci zarar görmesin"dir. Çünkü bugün Türkiye'de her şey açılım sürecine endekslenmiş bulunuyor. PKK yandaşı Kürtleri ve Kürtçüleri rahatsız edip tepkilerini çekmemek ve açılım sürecine gölge düşürmemek için herkes kılı kırk yarıyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bile 30 Ağustos resepsiyonu için göndermiş olduğu davetiyede "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı" tabirini değil "Türkiye Cumhurbaşkanı" tabirini kullanmış bulunuyor. Oysa bildiğim kadarıyla Türkiye henüz başkanlık sistemine geçmiş değildir.
 
İmam bilmem ne yaparsa cemaat bilmem ne yapar hesabı ülkenin Cumhurbaşkanı bile açılım süreci zarar görmesin düşüncesiyle böyle davranınca, haliyle diğer kurum yöneticileri de onu takip ediyorlar. İç İşleri Bakanı ne cevap vermişti falanca ilin valiliğinin yeni tabelasındaki "T.C" ibaresinin kaldırılmasını tenkit edenlere? "Tabelada yer olmadığı için T.C. harflerini sığdıramadık!" Sanki bu ülkede daha büyük tabela yapılacak saç veya plastik kalmamış da hazret tabelaya T.C. harflerini sığdıramamış! Pes doğrusu. Bu kadarı da fazla artık...
...
Yazları geçirdiğim ilçede cumanın farzını kıldıktan sonra camiden çıkıp üzüntü içinde düşünceli düşünceli yürürken telefonum çaldı. Arayan MHP eski milletvekillerinden bir dostum ve ağabeyim idi. Direk konuya girdi ve dedi ki;

- "Ömer Bey, camiden çıktın mı? Hutbeyi nasıl buldun? Bu hutbe 30 Ağustos Zaferi adına okunan bir hutbedir. Ancak okunan hutbe fetihle ilgidir. Oysa İstiklal Harbi, adı üstünde başka ülkeleri fethetmek maksadıyla yapılan bir savaş değil, milletin harimi ismetini korumak, vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini korumak ve kurtarmak için yapılan bir savaştır. 7 düvele karşı yapılan bu savaşı kim yapmıştır ve bu zaferi kim kazanmıştır belli değil! Böyle hutbe olur mu? 'Bu zamanda Türkiye'de cuma namazı farz değildir' diyenlere katılmamak mümkün değildir. Cuma namazına gitmesek yeridir. İki haftadır zaten anamazı ağlattı bu Diyanet. İki haftadır Araplara destek hutbeleri dinliyoruz camide. Düpedüz siyaset yapıyorlar..."

Arkasından muhtemelen benim "Diyanet, camilerimizi Rabia meydanına çevirdi" başlıklı yazımı kastederek;

-"Senin hutbelerle ilgili bir yazın vardı. Lütfen bu konuyu da yaz" dedi ve ekledi:
 
-"Sen eski bir Diyanetçisin! Bu konuda bir vatandaş olarak Diyanet'i arayıp rahatsızlığımı bildireceğim. Hangi ....... görüşmem gerekiyor? Bana bir ..... ismi verebilir misin?".
 
Acı acı güldükten sonra  kendisine şu cevabı verdim;

-"Ağabey, Diyanet'in santralını arayın ve 'bana bir ..... bağlayın. Kendisiyle görüşmek istiyorum' deyin. Mutlaka görüşecek bir ..... bulursun. Zira şu sırada Diyanet'te hemen herkes dediğiniz sıfatı taşır...".
 
Malazgirt Zaferi Kürtlerin Eseriymiş!
Bu sene malum; Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin, başkentin muhtelif yerlerine asmış olduğu tabelalarla da halka duyurduğu "GENÇLİK ŞÜHEDANIN İZİNDE" adıyla bir kampanya düzenlendi ve Türkiye sathından toplanan ve ismi "Alparslan" olan 1071 genç Malazgirt'e götürüldü. Orada yapılan ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'ın da katıldığı törenlerde konuşmalar yapıldı. Törende yapılan en ilginç konuşma ise herhalde Malazgirt'in BDP'li Belediye Başkanı Mehmet Nuri Balcı'ya aittir ve adı geçenin konuşması, değil insanları, kargaları bile utandıracak türden bir konuşmadır. Zira bu adam açık açık "Malazgirt Zaferi Kürtlerin eseridir" demiş yahu!. Bu bahtsız adamın konuşmasına, daha doğrusu yediği herzeye bakar mısınız lütfen:
 
Türklere Anadolu’nun kapılarını açıldığı yer olan Malazgirt, Romen Diyojen komutasındaki 200 bin kişilik Bizans ordusu ile Sultan Alparslan komutasındaki 50 bin kişilik Selçuklu ordusu arasında geçen büyük bir meydan savaşına tanıklık etmiştir. Alparslan’ın ‘Eğer 20 bin Kürt süvarisi olmasaydı ben bu savaşı kazanamazdım’ sözü bu topraklarda kardeşliğe ve sadakata verilen önemi en iyi şekilde açıklamaktadır. Aynı kardeşlik ve sadakat Kurtuluş Savaşı’nda da gösterilmiştir. Mustafa Kemal’in omuz omuza çarpışan bu iki kardeş halka müteşekkir olduğu bir çok konuşmasıyla tarihe kaydedilmiştir..."
 
M.Nuri Balcı'nın bu sözlerini değerlendiren Prof. Dr. Ümit Özdağ, adamın özetle şöyle dediğini belirtiyor: "Biz olmasaydık ne Anadolu’ya girebilirdiniz ne de İstiklal Savaşı’nı kazanabilirdiniz”(1).
 
Bu ülkenin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, bu ülkenin gençlerini toplayıp Malazgirt'e götürerek onlara işte bu iğrenç yalanları dinletmiştir iyi mi? Dinletmekle kalmayıp, Sayın Ümit Özdağ'a göre; kendisi de bu kabil laflar etmiştir Malazgirt'te(2)
 
İşte bu hengamede bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı da kervana uymuş ve hazırlamış olduğu 30 Ağustos Zafer'iyle ilgili hutbede bırakın Milli Mücadele'yi sevk ve idare eden komutanların adını, Türk ve Türk Milleti kavramlarını dahi kullanmamıştır/kullanamamıştır. Daha da vahimi Malazgirt'ten bahsetmiştir ama Alparslan'ın adını, İstanbul'dan bahsetmiştir ama Fatih Sultan Mehmet'in adını anamamıştır. Hutbe metnini "Peygamber" ve "Müslüman"  kavramlarıyla doldurmuştur ki; siz dersiniz Malazgirt'te, Çanakkale'de ve Milli Mücadele'de düşmana karşı namus mücadelesi verenler, Türk kumandanlarının emrindeki Türk Ordusu değil de, Hz. Peygamber'in kumandasındaki ashaptan kurulu İslam Ordusu'dur! Millet ise Türk Milleti değil de sanki Arap ulusudur!(3).
 
İşte beni ve telefondaki dostumu isyan ettiren ve geçtiğimiz cuma günü (30 Ağustos 2013) bütün Türkiye sathında ve ihtimalen bütün dünyada Diyanet'e bağlı camilerde "ZAFER HUTBESİ" olarak okunan hutbe metni:

İLİ : GENEL
TARİHİ: 30.08.2013
ا جَآءَ نَصْ ر ﴾ الّٰ وَالْفَتْ ح ﴿ 1 وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْ خل ونَ ف۪ي د۪ينِ الّٰ اَفْوَاجً ا
﴾2﴿ ﴾ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْ ه اِنَّه كَانَ تَوَّابًا ﴿ 3 قَالَ رَ سو ل الَّ صلى
مَنْ قَاتَلَ لِتَ كونَ كَلِمَة الَّ هِىَ الْ علْيَا فَ هوَ فِى سَبِيلِ الَّ « الل عليه وسلم

ZAFERLER ALLAH’TANDIR.

Muhterem Müminler,

Okuduğum sure-i celîlede Rabbimiz: “Allah’ın zaferi ve fetih geldiğinde ve de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 1-3) buyuruyor.

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (sas): “Kim Allah’ın dini en üstün olsun diye savaşırsa o Allah yolundadır.” (Buhari Cihad 15) buyuruyor.

Kardeşlerim,

Bugün bu toprakların fetih gününü idrak ediyoruz. Zaferlerin gölgesinde nefesleniyoruz. Bugün Ağustos sıcağında kanını huzur için aktan şehitlerimizi, alın terini barış için döken gazilerimizi hatırlıyoruz.

Her yıl gelen Ağustos ayında millet olarak bizler, 26 Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun kapılarını İslâm’a açan Malazgirt Meydan Muharebesini, 30 Ağustos 1922 tarihinde Anadolu’nun kapılarını düşmanlara kapatan Başkomutanlık Meydan Muharebesini ve diğer zaferlerimizi hatırlarız. Tarihimize gider, ondan aldığımız güçle bugünümüzü ve geleceğimizi inşa ederiz. Bizi başarılı kılan, zaferlere ulaştıran ruh ve manayı anlamaya çalışır; bundan yüksek bir şuur elde etmeye gayret ederiz. Zaferler ayında biz müminlere düşen, zaferlerle övünmek değil; bu zaferlerin nasıl elde edildiğini; zaferlerin arkasındaki yüksek inanç ve ruhu iyi anlamaktır. Bugün de aynı iman ve teslimiyete sahip olup olmadığımızın muhasebesini yapmaktır.

Değerli müminler,

İslam coğrafyasının bugünlerde maruz kaldığı zulüm, zorbalık, haksızlık ve kötülükler, zaferlerimizi ve bu zaferlerin arkasındaki ruhu yeniden anlamaya olan ihtiyacımızı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Unutmayalım ki ecdadımıza bu yüksek ruhu kazandıran “din-i mübin-i İslâm” dır. Onlar i’la-yı kelimetullah uğruna yaşamışlardır. Allah adı en yüce olsun diye mücadele vermişlerdir. Yeryüzünde hak, hakikat, adalet, hukuk, ahlak, barış ve huzur egemen olsun diye çaba sarfetmişlerdir. İslâm’ın barış ve esenlik dini olduğunu bütün dünyaya göstermişlerdir. Mazlumların sığınağı, zalimlerin korkulu rüyası olmuşlardır. Şehadet arzusunu hiçbir zaman yüreklerinden eksik etmemişlerdir. Din, iman, millet, vatan ve mukaddesat uğruna gerektiğinde candan ve canandan vazgeçmeyi göze almışlardır. “Allah, müminlerden, mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır”(1) ayeti gereğince hareket etmişlerdir.

Asıl zafer, insanın gönlünü kazanmaktır. Asıl fetih, bir kalbi hakikate açmaktır. Zafer, egemen olma hırsına kapılmadan güzelliği herkesin avucuna bırakabilmektir. Fetih, insan iradesini incitmeden, baskı ve zorlama yapmadan, imanın ve İslâm’ın gönüllere teklif edilmesidir. Zaferlerin arkasında hep aynı ruh vardır. Bedir’de de aynı ruh vardır, Malazgirt’te de... Mekke’nin Fethinde de aynı ruh vardır Çanakkale Zaferinde de... İstanbul’un Fethinde de aynı ruh vardır, Kurtuluş Savaşında da… İşte bu ruh, İstiklal şairimizin, 

“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar 
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var 
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar 
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?” 

dizelerinde ifade ettiği fetih ruhunun ta kendisidir.

Aziz Müminler,

Ancak kuvvetli iman sahibi olanlar büyük zaferlere erişebilirler. “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olanlar sizlersiniz” (Al-i İmran 139) “Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.” (Enfal 46) ayet-i kerimelerinin farkında olanlar zaferlere koşabilirler. Zaferin olmazsa olmaz şartı, hakiki iman, salih amel ve güzel ahlaktır. Bugünün Müslümanları en çok da bunlara muhtaçtır. Birlik ve beraberliğe, ilim ve irfana, fazilet ve erdeme muhtaçtır. Evet, Müslümanlar son iki asırdır zaferlere susamıştır. Ancak başarı ve zafer Allah’tandır. Allah’ın yardımıyladır. Yardım ise beklemekle gelmez. Müslümanlar, Allah’ın yardımını celbedecek bir halet-i ruhiye içinde olmalıdırlar. Allah’ın yardımının gelmesi için gayret göstermelidirler. Tıpkı Resulullah Efendimizin örneklik ve rehberliğinde Mekke döneminde olduğu gibi müminler, nefislerini, kalplerini ve zihinlerini terbiye etmelidirler. İmanlarını güçlendirmelidirler. İbadetlerini halisane yapmalıdırlar. Ahlaklarını güzelleştirmelidirler. Ruhen ve bedenen zafere hazır olmalıdırlar. Sonrasında da Allah’a tevekkül edip neticeyi yine O’ndan beklemelidirler.

Aziz müminler,

Hutbemin başında okuduğum surede Rabbimiz, her fetih ve zaferden sonra biz müminlerden Rabbimizi hamd ederek tesbih etmemizi ve O’na tevbe ve istiğfarda bulunmamızı emrediyor.

Çünkü insanoğlu zaferlerden sonra günaha sürüklenebilir. Başarılardan sonra nefsine yenik düşebilir. Bu başarıları verenin, bu zaferleri nasip edenin Allah olduğunu unutuverir de nefsine pay çıkarmaya kalkışır. Nefsine pay çıkarır da haktan, hakikatten, adaletten ve hukuktan ayrılır. Fazilet ve erdemleri terk eder. Bu sebeple Peygamber Efendimiz bu sure indikten sonra “Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullah ve etûbü ileyh” duasını çokça yapmaya başlamıştır.(2)

Kardeşlerim,

Tarih boyunca bizlere zaferler kazandıran bütün büyüklerimizi, ecdadımızı, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz.

Hutbeme Rabbimizin Kerim Kitabımızda bizlere öğrettiği şu dua ile son vermek istiyorum:
“Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla! Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl! Ve Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et, bize zafer ihsan eyle!”(3) 



Ömer Sağlam
____________
Tevbe 111
2 -Müslim, Salât, 220
3- Al-i İmran 147 (4)
______________
1-Prof.Dr. Ümit Özdağ, "Malazgirt kutlamaları" başlıklı yazısı,
2-Aynı yazı,
3- Çanakkale Savaşları ve Milli Mücadele ile Mustafa Kemal Paşa'nın bu savaşlardaki fonksiyonu hakkında  yazılan en güzel yazılardan birisi dostum Günay Tulun'a ait bulunuyor. bk. "Bilinen Türk Tarihinin En Büyük Savaşı" başlıklı yazısı, http://sessizliginsesleri.blogspot.com/2013/08/bilinen-turk-tarihinin-en-buyuk-savas.html
Not: Bizim camide, hutbenin girişinde Türkçe anlamı verilen "en-Nasr", halkımızın isimlendirmesiyle "İzâcâe" suresi okunmuştur.

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN