Sözlükler “Kahraman” kelimesine, “savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren kimse, alp, yiğit. Bir olayda önemli yeri olan kimse.”(58), “Yiğitliği, gözü pekliği, üstün nitelikleriyle dikkati çeken kimse; yiğit, batur, alp”(59)şeklinde anlam vermektedirler.“Serdengeçti” kelimesini ise “Fedai”(60), “Osmanlı Ordusu’nda fedai ve gönüllü askerlere verilen ad -Ölüm eri ya da dalkılıç da denirdi-. Serdengeçti birliklerinin görevleri, düşmana baskın düzenlemek, düşman ordusu içine beklenmedik saldırılarda bulunarak karşı tarafın moralini çökertmek, kuşatma sırasında bir kalenin ele geçirilmesi için ön hareketi gerçekleştirmek, düşman kuşatmasının yarılmasında öncülük etmek, düşmanın her türlü yığınını ortadan kaldırarak savaş gücünü azaltmak vb. idi”(61)şeklinde tanımlamaktadırlar.
Kanaatimizce; “Kahraman” kelimesini kahra katlanan adam ve çileyi kendisine yoldaş etmiş insan olarak tarif etmek de mümkündür.“Serdengeçti” kelimesini ise, mukaddes hedefler için kelle koltuğunda savaşan insan olarak tanımlamak pekala mümkündür.“Ser” kelimesinin Farsça’da “baş ve kelle” anlamlarına geldiğini düşünürsek, “Serdengeçti”yi, inanmış olduğu dava uğruna başını vermeye hazır kimse olarak kabul edebiliriz. Kahraman ve Serdengeçti sıfatlarını üst üste koyarak bir kişiyi tanımlayacak olursak bu kişinin, yiğit, cesur, atak, hırslı, mücadeleci, güzü pek, fedakar, inanmış olduğu davaya sonuna kadar bağlı ve bu dava için canını seve seve vermeye hazır, vatansever ve milliyetçi olması en önde gelen vasıfları olmak gerekir.
Yaklaşık iki hafta boyunca bölümler halinde yayınlamakta olduğumuz“ENVER PAŞA” yazı dizisini “adam sende” deyip dudak bükmeksizin dikkatlice okuyup, okuduklarını önyargılarından arınmış olarak değerlendiren bir kişinin, Şehid Enver Paşa’nın “Kahraman”ve “Serdengeçti” sıfatlarıyla birebir örtüştüğünü görmemesi mümkün değildir. Çünkü Enver Paşa, İtalyanların Trablusgarp ve Bingazi’yi işgal etmeleri üzerine (Mustafa Kemal de dahil olmak üzere) bir grup arkadaşıyla birlikte gizlice Trablusgarp’a gidip çok başarılı vur kaç savaşları yapacak kadar idealist, Harbiye Nazırı olan eniştesi Nazım Paşa’yı (Yakup Cemil Bey’e) öldürtecek ve (çoğu zaman kendi kendisini terfi ettirmiş olsa da) kısa zamanda terfi edip 34 yaşında Osmanlı’nın Harbiye Nazırı olacak kadar hırslı ve azimkâr, Osmanlı’dan gasp ettikleri toprakları paylaşmak için birbirleriyle savaşa tutuşan Balkan ülkelerinin bu karışıklığından istifade ederek Padişahtan ferman beklemeksizin tek başına vermiş olduğu bir kararla Serhat Şehri Edirne’yi geri alacak kadar atak ve dirayetli bir insandır. Medine ziyaretinde Medine Tren istasyonundan bir kilometre ötedeki Hz. Peygamberin kabrine kadar ağlayarak yürüyecek ve Hz. Muhammed’in merkadinin başında uzunca bir süre namaz kılıp ağlayacak kadar dindar bir Müslüman, Sultan Reşat’ın yeğeni Naciye Sultan’a aşık olacak kadar tutkulu ve duygusal bir yürektir.
Sarıkamış Harekatı sırasında Aralık Ayı’nın -40 derece soğuğunda ve iyi bilmediği bir coğrafyada gecenin zifiri karanlığında Rus birlikleriyle kuşatılmış vadiler boyunca birkaç kişilik maiyetiyle birlikte at sürecek kadar cesur ve korkusuz, Türkistan’a gidip oradaki soydaşlarımızın bağımsızlıkları için mücadele edecek kadar milliyetçi, Rus mitralyözlerine karşı yalınkılıç hücuma kalkacak kadar yiğit ve nihayet inanmış olduğu mukaddes dava (ki; bu dava Uluğ Türkistan’ın istiklaline kavuşması davasıdır) uğruna en seçkin Rus askerlerinden müteşekkil ÇEKA’nın (KGB’nin çekirdeği olan birim) kılıçlarına başını feda edecek kadar fedakârlık gösteren bir karakterdir.
Bu yönüyle Enver Paşa, sanki Türk Tarihi’nin derinliklerinden fışkırıp adetâ bir destan bırakmak için 20. yüzyıla fırlatılmış bir kahraman gibidir. Onun, maiyetindeki 30 Türk serdengeçtisiyle Rus makineli tüfeklerine karşı yapmış olduğu kılıç taarruzu, tıpkı 40 arkadaşıyla birlikte Vu Nehri’nin kenarındaki Çin Sarayı’nı basarak Çin İmparatoru’nu yakalamaya ramak kala arkadaşlarıyla birlikte şehid edilen Göktürk Prensi Kürşat’ı andırmaktadır. İstanbul surlarına tırmanarak Türk Bayrağı’nı surlara diken ve sonra da Bizanslıların atmış olduğu oklarla surlara dikmiş olduğu bu bayrağın altında şehid düşen Ulubatlı Hasan’ı ve Çanakkale Savaşları’nda 250 kiloluk top mermisini tek başına kaldırıp topa yerleştiren Havranlı Seyit Onbaşı’yı çağrıştırmaktadır. Enver Paşa, bireysel kahramanların kaybolup gittiği ve bu tür kahramanlıkların artık para etmediği günümüz dünyasına 83 yıl ötesinden göz kırpan bir yıldız gibidir adetâ.
Enver Paşa, hiç kuşkusuz yetenekli bir komutan değildir. Ona başarılı bir siyasetçi ya da büyük bir devlet adamı da diyemeyiz. Çünkü Allah ona sadece kahraman ve serdengeçti olacak kadar yetenek vermiştir. Enver Paşa’nın sahip olduğu yetenekler ve beceriler, onu ancak bir kahraman ve serdengeçti yapmaya yetecek nitelikte yetenek ve becerilerdi. Fakat Enver Paşa, bunlarla yetinmemiş ve sahip olduğu bu yeteneklerin, iyi bir kumandan ve başarılı bir devlet adamı olmak için de yeterli olacağı zehabına kapılmıştır. İşte bu zehap, onun bir çok yanlış karar almasına sebep olmuş, bu yanlış kararlar, hem kendisinin acıklı sonunu hazırlamış, hem de zaten çökmekte olan imparatorluğun yıkılma sebeplerinin birçok kişi tarafından kendi sırtına yüklenmesi sonucunu doğurmuştur.
Türk tarihini incelediğimizde Enver Paşa’nın tavrına benzer tavırlar sergileyen birçok asker ve devlet adamı bulunduğunu görüyoruz. Ancak bu tür asker ve devlet adamlarına gösterilen müsamaha ve kadirşinaslık nedense Enver Paşa’ya bir türlü gösterilmemiştir ki; Enver Paşa’nın tavrına benzer tavırlar sergileyenlerin başında Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa gelmektedir. Çünkü Padişah Yıldırım Bayezid de hırsına ve gururuna yenik düşmüş, tedbirsizlik etmiş ve Timur’un gücünü iyi hesap edemeyerek onunla savaşa tutuşmuş ve 1402’deki Ankara Savaşı’nı kaybetmek suretiyle hem kendi acıklı sonunu hazırlamış, hem de Osmanlı Devleti’nin gelişmesini en az 40-50 yıl geriye götürmüştür. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa da yine hırsına ve gururuna yenik düşmüş, maiyetindeki komutanların uyarılarına kulak asmaksızın ve yeteri kadar hazırlık yapmaksızın Viyana’yı fethe kalkışmış, ancak 1683’teki kuşatma başarısızlık ve yenilgi ile sonuçlandığından hem kendi kellesini kaybetmiş hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun Duraklama Dönemi’ne girmesine sebep olmuştur. Ancak ne Padişah Yıldırım Bayezid’e ne de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya, Enver Paşa’ya yapılan saldırı ve hakaretler yapılmamış, bilakis onların kahramanlıkları üzerine sayısız eserler vücuda getirilmiştir.
Tarihçi Yılmaz Öztuna, “Türk Tarihinden Portreler” isimli kitabının 57. sayfasında Timur’u anlatırken Yıldırım Bayezid’e biraz yüklenmekte ancak yine de gayet nezaketli ve ölçülü bir dil kullanmaktadır. Şöyle diyor Yılmaz Öztuna:
“Timur, bütün dünya tarihinin en büyük birkaç cihangirinden biridir. İskender, Sezar, Cengiz, Yavuz tipinde çok büyük stratejik dehaya sahip bir Türk hükümdarı. Biz Anadolu Türkleri gibi anadili Türkçe’dir. Türkçe konuşmaktadır. Bizim gibi Hanefî-Mâtürîdî’dir. Tasavvuf erbabına olağanüstü saygılıdır. Harekat alanı Moskova ile Delhi ve İzmir’le Kaşgar arasındadır. Tarihte Türk birliğini son gerçekleştiren kişi de Timur’dur. Timur’un nihâi hedefi, Cengiz ve eski Türk hakanları gibi Çin’i fethetmekti. Bunun için, arkasından vuracağına emin olduğu Osmanlı’yı ezdi. Maalesef Çin yolunda 69 yaşında öldü.....Sevgili hakanımız Yıldırım Bayezid, Timur’u Anadolu’ya sataşmadan uzaklaştırabilirdi. Ancak birkaç yıl önce Niğbolu’da birleşik Avrupa’yı perişan eden ve Sultan-ı İklim-i Rum unvanını kullanmaya başlayan padişahımız, bu diplomatik yeteneği gösteremedi. Askerlik ve Osmanoğlu gururu ağır bastı. Hasmını kışkırtacak her şeyi yaptı. Timur’a “Kudurmuş Köpek” diye nâme göndererek diploması sınırlarını yıktı. Ve Anadolu’yu bir kardeş kavme çiğnetti. En kötüsü, Osmanlı Türkiyesi’nin gelişmesinde sonradan telafi edilemeyen tam 50 yıllık bir gerilemeye sebep oldu.”
Yine pek çok tarihçi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya sahip çıkmakta ve “Merzifonlu Kara Mustafa Paşa eğer idam edilmeseydi, o üstün yetenek ve devlet adamlığı sıfatıyla belki de ikinci bir harekâtla Viyana’yı fethedecek ve böylece Dünya Tarihi’nin akışı değişecekti. Tıpkı İstanbul’un fethinde olduğu gibi”derler. Gerçi bir anlaşmazlık sonucu kellesini vurdurduğu Arnavut Koca İbrahim Paşa da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın üstün yeteneklerini kabul eder ve Padişah IV. Mehmed’e iletilmek üzere kendisini idam eden cellada vermiş olduğu yazılı mektupta onun hakkında şöyle der: “O (Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa), beni bir garaz üzerine idam ettiriyor. Ama, selâmet-i devlet için kendisine sakın kıyılmasın!” Şahsen biz de hem Yıldırım Bayezid’in, hem de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın birer kahraman olduğuna inananlardan sayılırız...
Yetenekli bir kumandanlık ve başarılı bir devlet adamlığı için hiç kuşkusuz yiğit, cesur, atak, hırslı, mücadeleci, güzü pek, fedakar, inanmış olduğu davaya sonuna kadar bağlı ve bu dava için canını seve seve vermeye hazır, vatansever ve milliyetçi olmak yeterli değildir. Bu sıfatlara ilave olarak bilgi, tecrübe, tedbir, uzak görüşlülük, kavrama, intikal, kararlılık, çevresiyle müşavere gibi sıfatlara da ihtiyaç bulunmaktadır. Bu sıfatların bazıları Enver Paşa’da ya hiç yoktur, ya da oldukça yetersizdir. Onda bulunan sıfatlar sadece Kahramanlık ve Serdengeçtilik için yeterliydi ve Enver Paşa da zaten en iyi şekilde ve hakkını vererek bu rolü oynadı ve tarih sahnesinden çekildi gitti.
Milli Tarihimizin Osmanlı’nın son yılları ve özellikle cumhuriyet bölümünün üzerinde halen bir sis perdesinin bulunduğu muhakkaktır. Tarihimizin bu bölümü inşallah dürüst tarihçiler tarafından yeniden kaleme alınacak, böylece olayların ve ilişkilerin gerçek boyutları bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır. Eminim ki o zaman bazı kişiler ve olaylar hakkındaki yargılar kökünden değişecektir. Biz bu işi, dürüst tarihçilere havale ederken; (manevi huzurunda saygı ile eğiliyorum demekle eğer bir görev ifa edilmiş sayılıyorsa) 4 Ağustos 1922 tarihinde Kurban Bayramı’nın birinci günü bayramlaşma esnasında yedikleri baskın üzerine 30 arkadaşıyla birlikte kılıçlarını çekerek Ruslar’a hücum eden, ancak Rusların makineli tüfek taraması neticesinde 30 arkadaşıyla birlikte vücuduna 5 kurşun isabet ederek şehit düşen (sonra da kılıçla başı gövdesinden ayrılan) bu büyük ve kahraman vatan evladının hatırası önünde saygıyla eğiliyor, yıllar sonra da olsa cesedini Tacikistan’dan getirerek İstanbul’daki Hürriyeti Ebediye Tepesi’nde bulunan Talat Paşa’nın kabri yanında Resmi Devlet Töreni ile defneden zihniyete sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Ruhu şad olsun...
...Son