Oyun Günleri [Semiramis Kanbak]
Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan
makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte
edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde
yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Arkadaşlar"...
Yağ
satarım, bal satarım oyununda bir daire şeklinde yere otururduk. Arkaya bakmak
yasaktı. Hep bir ağızdan "yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben
satarım" diye bağırırken ebe olan elinde bir mendille arkamızda dönerdi.
Karar verdiği bir zamanda mendili usulca birinin arkasına bırakıp koşmaya
başlardı. O zaman herkes mendilin bırakıldığını anlar, arkasını yoklardı.
Mendili bulan kalkıp ebeyi kovalamaya başlar, bu arada onu yakalayıp
ebeliyebilirse yerini kaybetmez, ancak yakalayamadan ebe onun yerine oturursa
yerini kaybeder ve ebe olurdu.
Bazen de
beştaş oynardık. Beş küçük taşla oynanan bu oyunda kural taşlardan birini
havaya atarak o düşene kadar diğer taşları kurallara göre avuçlayıp taşı
tutmaktı. Taşlar yere atılır, biri alınır, havaya fırlatılırken kalanlar önce
birer birer, sonra ikişer ikişer toplanır, sonra üç ve bir, sonra da dördü
birden alınırdı. Taşları yerden alırken diğer taşları yerinden oynatmamak
kuraldı. Özellikle 3 ünü ve dördünü bir arada alacağımız zaman taşları yere
atarken fazla dağıtmamaya dikkat etmek gerekiyordu. Ama tabi bu da aramızda
"doğru dürüst atmadın, bıraktın, sayılmaz" diye sık sık tartışmalara
neden oluyordu. Beştaşın bir de köprülüsü vardı. Sol elimizin başparmağı ve
orta parmağıyla yere bir köprü yapar, taşı havaya fırlattığımızda taş yere
düşmeden taşları yine tek tek ya da ikişer ikişer o boşluktan öteye sürükler,
havadaki taşı yakalardık. Taşların hepsi köprünün altından geçtiğinde bu defa
elimizi kaldırır, taşı havaya atıp taşların tümünü avucumuza alıp havadaki taşı
tutardık.
Bir ara
da hula-hop denilen çemberi çevirmek moda olmuş, hatta bu bütün dünyada bir
salgın haline gelmişti. Tatil için İstanbul'a gittiğimizde bize de pembe bir
hula-hop almışlar, Beypazarı'na döndüğümüzde sokakta arkadaşlarımızla hula-hop
yarışı yapar olmuştuk. Çemberi belimizin hizasına getirip bırakırken
vücudumuzla daireler çizerek çemberi düşürmeden belimizde döndürmeye
çalışıyorduk. Hula-hopu düşürmeden belinde en fazla kim çevirirse o şampiyon
oluyordu ve küçük kardeşim Tomris bu şampiyonluğu kimseye kaptırmıyordu. Ancak
bir süre sonra hula-hop çevirmenin insanlarda bağırsak düğümlenmesine yol
açtığı anlaşıldığından bu oyuncağımız kırılarak çöpe atıldı.
Evlerde
oynadığımız oyunlar ise genellikle kağıt kalemle oynanıyordu. İsim bitki hayvan
oynarken defter kağıdını uzun tarafı üste gelecek şekilde çeviriyor, kağıdı
boyuna 8 eşit parçaya bölüyor, her bölümün üstüne isim - bitki - hayvan - yemek
- şehir - ülke - yemek - puan diye başlık yazıyorduk. Birimiz içimizden
alfabeyi saymaya başlıyor, diğeri dur dediğinde sayan hangi harfte kaldıysa,
herkes her bölümün altına o harfle başlayan bir isim, bitki vb. bularak
yazıyordu. Bütün bölümleri tamamlayan kişi ben buldum deyip 20 ye kadar
sayıyor, sayması bittiğinde herkes kalemini bırakıyordu. Teker teker herkes
bulduğu kelimeyi söylüyor, bulunan kelimeyi başka kimse bulmamışsa 10 puan, iki
ya da daha fazla kişi aynı kelimeyi bulmuşsa 5 er puan, bulamamışsa 0 puan
alıyordu. Tüm bölümlerdeki puanlar toplanarak puan başlığı altına yazılıyordu.
Oyun sonunda puanlarının toplamı en yüksek olan kişi oyunu kazanmış
oluyordu.
Adam
asmaca ise iki kişiyle oynanan bir oyundu. Biraz bugünkü Çarkı Felek oyununa
benzeyen bu oyunda soruyu soran aklından bir şey tutuyor, kağıda onun içindeki
harf sayısı kadar küçük enine çizgiler çiziyor, karşısındakine bununla ilgili
bir de ipucu veriyordu. (örneğin bir roman, film, ya da devlet adamı adı diye )
Sorulan kişi ise bir harf söylüyor, eğer söylediği harf sorulan kelime ya da
kelimelerin içinde varsa, soruyu soran o harfin bulunduğu yere ya da yerlere
harfi yazıyor, eğer yoksa da bir darağacının ilk çizgisini çizmeye başlıyordu.
İsabetli söylenen her harf boşlukları doldurarak sorulan kişiyi çözüme
yakınlaştırırken yanlış söylenen her harfte darağacının ucunda çöpten adam
olarak asılmasına yaklaştırıyordu.
Adam
asılana kadar sorulan kişi cevabı bulursa ipten kurtulmuş oluyor ve adam asma
sırası ona geçiyordu.
Anı dizisi, gelecek yazı olan, "O Yılların Moda
Oyunları" ile devam edecek.
Semiramis Kanbak
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.