1- Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17.
Maltepe Mitingi İkinci Yenikapı Olabilir [Ömer Sağlam]
Adalet Yürüyüşü'nün başladığı günlerde
yapmış olduğu yorumda; bu yürüyüşe fiilen katılamasam da desteklediğimi
belirtmiş, "inşallah tıpkı Gezi eylemlerinde olduğu gibi eylemin üstüne
terör örgütlerinin gölgesi düşmez" demiştim. Yine aynı kanıdayım. Umarım,
bu öngörüm gerçekleşmez. Ancak Maltepe'de yapılacak mitinge HDP'nin de
katılacağının açıklanmış olması, bende endişe yaratmıştır. Umarım atılacak
yanlış bir sloganla, yürüyüşün taçlandırılacağı bu mitinge gölge düşmez.
Keşke CHP'liler, söz konusu mitinge
HDP'lileri, hatta PKK ve FETÖ sempatizanlarını sokmamayı başarabilseler. Buna
karşılık ben, CHP'nin 9 Temmuz'da Maltepe'de yapacağı mitinge Erdoğan, Yıldırım
ve Bahçeli'nin de katılmasının ve bu mitingin CHP'nin mitingi olmaktan
çıkarılıp bir TÜRKİYE MİTİNGİ'ne veya yürüyüşün amacı olan ADALET MİTİNGİ'ne
dönüştürülmesinin gerektiğine inanıyorum. Bize göre; tıpkı 15 Temmuz hain darbe
girişiminden sonra düzenlenen meşhur Yenikapı Mitingi gibi bir miting olmalı bu
miting.
Unutmayın; Yenikapı Mitingi'ne
Kılıçdaroğlu da katılmıştı. Ayrıca Kılıçdaroğlu, MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı
Ekmel Bey'e destek vererek ve Ülkücü Mansur Yavaş'ı CHP'nin Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı adayı yaparak milli meselelerde ne kadar partiler üstü
düşündüğünü ortaya koymuştu. Aynı şeyi, diğer liderler de yapabilmelidirler. Bu
açıdan bakınca Maltepe Mitingi, bir anlamda samimiyet testidir de. Öyle ya;
madem Ahmet Türk'ün tutuksuz yargılanması konusunda ısrarcı oldunuz, şu halde
bir mitingde yan yana gelmenizde de bir beis olmamalıdır değil mi?
Bugün yanılmıyorsam yürüyüşün 23. günü
ve artık İstanbul'a çok yaklaşıldı. 23 gündür yorulmadan yürüyen 69'luk adamı
takdir etmemek ne mümkün. Şu andaki
siyasi liderlerin içinde galiba en yaşlısı o. Ancak diğer liderlerin nefesinin
bu yürüyüşü kaldıracağını hiç sanmıyorum ben. Yürüyüşün bir faydası da sağlığı
siyaset yapmak için elverişli olmayanların ortaya çıkmasına yardımcı olmasıdır.
Zira sayıları az olmakla birlikte yürüyüşe ve liderlerine ayak uyduramayan bazı
CHP'liler yürüyüşten koparak hastanelere kaldırıldılar. Demek ki bunlar için
artık kenara çekilme ve yerlerini gençlere bırakma zamanı gelmiştir.
22 günün ardından bir teşekkür de galiba
güvenlik güçlerine etmek gerekiyor. 23. gündür ve 400 km.dir, yürüyüşün
güvenlik içinde geçmesini sağladılar, bunun için olağanüstü gayret gösterdiler.
Teşekkür gerçekten hak ettiler polisimiz ve jandarmamız.
İktidar partisinden, "Yollar teröristler yürüsün diye
yapılmamıştır" ve "Bu
yürüyüşün bir faydası da yaptığımız yolların kalitesini test etme imkanı
bulduk" şeklinde alaycı açıklamalar geldi. Doğrudur; yollar
teröristlerin yürümesi, barikat kurması, hendek kazması, bombalı tuzaklar
yerleştirmesi için yapılmamıştır. Neydi o, Nusaybin, Cizre, Silopi, Şırnak,
İdil, Derik vb. yerlerdeki yolların hali? Adım başı hendek, barikat, tünel ve
bombalı tuzaklar! Allah bir daha o günleri göstermesin bu millete. "Açılım"
ve "kardeşlik Projesi" diye neler gördü millet, neler yaşadı.
Yolların kalitesinin test edilmesine
gelince; yürüyüş bildiğimiz kadarıyla Ak Parti iktidarının yapmış olduğu otoban
ve tüneller takip edilerek değil, 1950'li yıllarda yapılan ve kısaca "E-5"
adı verilen eski Ankara-İstanbul karayolunda yapılıyor. Allah kendilerinden razı
olsun ve Allah rahmet eylesin Merhum Menderes'e ve hükümetine. Gerçekten
kaliteli yol yapmışlar bundan yarım asır öncesinin teknolojisiyle. Dolayısıyla;
buradan iktidar partisine ekmek çıkmaz, onun için de hava atmalarına lüzum
yoktur.
Hadisler Zaviyesinden Adalet Yürüyüşü'ne Farklı Bir
Nazar
Adalet yürüyüşüne vermiş olduğum
desteği, "Kılıçdaroğlu'na şirinlik
gösterisi" olarak yorumladı geçtiğimiz bayramda bir yakınım. Hiçbir
şey demedim kendisine; çünkü anlayacak kıvamda ve kapasitede değildi. O da
referandumda "HAYIR" diyenleri PKK'lı ilan edenlerden duyduğum
kadarıyla.
Kılıçdaroğlu'nun takdire şayan bir iş
yaptığına kesinlikle inanıyorum. Ancak benim bu yürüyüşe destek vermemin
Kılıçdaroğlu ile hiçbir alakası yoktur; Enis Berberoğlu da umurumda değil! Bana
ne Berberoğlu'ndan; suçu varsa cezasını çeksin, eğer suçsuz ise zaten çıkar
yakında. Biz niceleri hakkında iddianame hazırlayıp, hüküm veren savcı ve
hakimlerin, şimdi ya haymatlos durumuna düştüklerini, ya da kodeste gün
saydıklarınız biliyoruz. Berberoğlu hakkında yapılan işlem de eğer hukuksuz ise
o kararı verenler hakkında da herhalde gerekli işlemler yapılır günün birinde.
Adalet Yürüyüşü ile eğer baskı oluşturup Berberoğlu'nun tahliyesi sağlanmak
isteniyorsa; yazık! Bunun için Ankara'dan İstanbul'a yürümeye değemezdi. Ancak
Kılıçdaroğlu, yürüyüşün amacını bütün adaletsizliklere ve hukuksuzluklara bir
tepki olarak açıklıyor. Şimdilik kendisine inanıyoruz. Aksi bir durum vaki
olursa; o zaman da çıkar aslanlar gibi tenkit ederiz elbette..
Ancak ben, Ergenekon ve Balyoz diyerek
tutuklanıp ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildikten sonra
"pardon" denilerek salıverilen insanların olduğunu gördükten sonra,
bu ülkede adaletin olmadığına inandığım için destekliyorum bu yürüyüşü. Hz.
Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Kim
bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü
yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle
düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”(1)
Bu ülkede bir kötülük var mıdır? Vardır.
Peki "yok" diyecek bir babayiğit var mıdır? Varsa getirin alnını
karışlayalım bir miktar. Bu ülkede bazı kötülükler, yani olumsuz gelişmeler var
ki; sonunda Avrupa Parlamentosu, AB ile Türkiye arasındaki müzakerelerin askıya
alınmasını kararlaştırdı. Bütün bunlara "bizi bağlamaz", "bizim
için yok hükmündedir" diyemezsiniz. Siz "yok" demekle hiçbir şey
yok olmuyor çünkü. Ayrıca "AP, Avrupa'daki PKK ve FETÖ terör örgütlerinin
etkisinde kalmıştır" diyerek de sıyrılamazsınız işin içinden.
Çünkü adaletin ayaklar altına alındığı
bir zamanda yaşıyoruz toplum olarak. Bu, ülkemiz ve milletimiz açısından
değiştirilmesi ve düzeltilmesi gereken bir kötülüktür. Bizim Adalet yürüyüşüne
desteğimiz ise, bu yürüyüşü sadece kalbimizle ve gönlümüzle onaylamaktan
ibarettir. Üstelik imanın en zayıf noktası olduğunu bile bile yapıyoruz bunu!
Kılıçdaroğlu ve kendisine eşlik edenler
ise, imanca bizim gibi adamlardan çok daha güçlüler! Onlar en azından
dilleriyle düzeltmeye çalışıyorlar kötülüğü. Zira 22 gündür ve 400
kilometredir, "hak, hukuk, adalet" diye haykırarak ve bu anlamda pankartlar
taşıyarak yürüyorlar 35-40 derece sıcağın altında. Keşke 1.2 milyon TL'lik
iletişim ücretini meclise ödetenler de eline "ADALET" pankartı alıp
katılmasalardı bu yürüyüşe. Bu tür kişileri gördükçe, bazı kesimler ister istemez "CHP'nin asıl amacı adalet değil" şeklinde bir kanaate
varıyorlar. Biz ise her şeye rağmen başlangıçtaki kanaatimizi muhafaza
ediyoruz.
Yürüyüş ve Zafer
CHP'nin başlattığı Adalet yürüyüşünden
bahsedilirken, nedense hep Mahatma Gandi ve Mao Zodung'un yürüyüşleri örnek
gösterilmektedir. Oysa bu konudaki en güzel örnekler de bizim milli ve dini
tarihimizde bulunmaktadır. Mesela; Türk Milleti, sürekli büyük yürüyüşlerin
altına imza atmış bir millettir. Türk Milleti, Asya'nın en doğusundaki Mançurya
sınırından başlayıp, Avrupa'nın en batısındaki Paris'e kadar yürümüş ve
seferler yapmış bir milletir aslında. Hun İmparatoru Atilla'nın, Paris'e ve
Roma'ya kadar uzandığını sakın unutmayın. Elbette Orta Asya'dan kalkıp
Anadolu'ya kadar yürüdüğümüzü de.
Öte yandan Adalet için yapılan
yürüyüşlerin en meşhur üçünü Hz. Muhammed'in hayatında buluyoruz biz. Bunlardan
ilki Kur'an'da "İSRA" şeklinde geçen ve "GECE YÜRÜYÜŞÜ"
anlamına gelen yürüyüştür ki; rivayete göre bu kutlu yürüyüşün sonu Allah'ın
huzuruna erişmekle son bulmuştur. Zira "Miraç" bu anlama gelmektedir.
Bu ise manevi bir zaferdir peygamber için. İsrâ ve Miraç hadisesinin tarihi
M.621 olarak verilmektedir. Bu tarih ise Mekkeli müşriklerin, Müslümanlara
yönelik adaletsizliklerinin hat safhaya ulaştığı bir tarihtir. Hz. Peygamber'in
vefakar eşi Hz. Hatice ve koruyucusu Ebu Talip ölmüş, özellikle Ebu Talip'in
ölümünü fırsat bilen müşrikler, Müslümanlara uyguladıkları yaptırımları daha da
arttırmışlardır. Bunun üzerine İsrâ ve Miraç olayları yaşanmıştır.
Hz. Peygamber'in gerçekleştirmiş olduğu
Adaletsizliğe tepki yürüyüşlerinden bir başkası da M.620 yılında Mekke'den
Taif'e yapmış olduğu yürüyüştür. Yakınlarının vefatı ve Müşriklerin
yaptırımları üzerine Hz. Peygamber biraz olsun nefes alıp rahatlamak için
yanına azatlı kölesi Zeyd'i de alarak Mekke yakınlarındaki yayla şehri Taif'e
gitti. Taif'te, Sakîf kabilesi isimli müşrik bir kabile oturuyordu. Ancak Sakîf
kabilesi Mekkeli müşriklerle müttefik idi ve Hz. Peygamber'i kabul etmeleri, bu
ittifakın bozulması anlamına gelirdi. Bu sebeple Taifliler, hep bir olup Hz.
Peygamber'i ve azatlı kölesi Zeyd'i taş yağmuruna tuttular. Her ikisinin de
ayakları ve vücutları kanlar içinde kaldı. Ancak Hıristiyan bir bağ bekçisinin
kulübesine sığınarak canlarını kurtarabildiler. İşte o durumda bile Hz. Peygamber
kendisine taş atanlar hakkında kötü söz söylemedi. Sade Allah'a seslenerek; "Rabbim
onlar gerçeği bilmiyorlar. Eğer bilselerdi böyle yapmazlardı. Sen onlara doğru
yolu göster.."
Kılıçdaroğlu'nun; "yolumuza taş attılar, gübre döktüler, mermi bıraktılar,
küfrettiler, Rabia işareti yaptılar, ancak biz onlara sadece alkışla karşılık
verdik. Taş atanlara gül atın.." şeklindeki açıklamalarını duyunca
ister istemez aklımıza, Hz. Peygamber'in azatlı kölesi Zeyd ile birlikte Taif
şehrine yapmış olduğu ve mahiyetini yukarıda özetlediğimiz yürüyüşü geldi.
Hz. Peygamber'in en önemli ve en büyük
protesto yürüyüşü hiç şüphesiz Mekke'den Medine'ye yapmış olduğu ve mesafesi
yaklaşık Ankara-İstanbul arasındaki mesafeye eşit 450 km'lik yürüyüştür. Hatta
Hz. Peygamber, Müşriklerin takibinden kurtulmak için farklı yollardan giderek
bu mesafeyi daha da arttırmıştır. M.622 yılında gerçekleştirilen ve "HİCRET"
adı verilen bu yürüyüş, sonuçları itibarıyla gerçekten de çok büyük bir yürüyüştür. Çünkü Dünya Tarihi'nin
yönünü değiştirmiştir. Bu yürüyüşün sonu yine büyük bir zaferdir. Zira Hz.
Peygamber, bu yürüyüşten sadece 8 yıl sonra geri dönüp, müşriklerin kendisini
zorla çıkarttıkları Mekke'yi ve arkasından kendisini taşlayanların oturduğu
Taif'i fethetmiştir. Umarım Kılıçdaroğlu'nun gerçekleştirdiği "Adalet
Yürüyüşü" de, hiç değilse hükümetin ve meclisin ayan beyan işlenen
hukuksuzluk ve adaletsizliklerin giderilmesi yönünde adım atmalarını temin
eder.
Tepkisiz Toplum Olmaz
Atatürk diyor ki; "Masum halka, beş vakit namazdan maada, geceleri de fazla namaz
kılmayı vaaz ve hasihat etmek, belki ömründe namaz kılmamış olan bir politikacı
tarafından vaki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu."(2)
Bize göre; ömründe namaz kılan
politikacılar da tavsiye etmiş olsalar, beş vakit namaz dışında geceleri de
kalkıp namaz kılmayı tavsiye edenlerin amacı bellidir; Müslümanlar iyice
uyuşsunlar, ibadet ediyoruz düşüncesiyle şurada burada pineklesinler, başka
hiçbir şey düşünmesinler; ADALET YÜRÜYÜŞÜ gibi absürt eylemlere
kalkışmasınlar...
Oysa Büyük Atatürk, "Balıkesir
Hutbesi" olarak da bilenen ve 1923 yılında Balıkesir Zağanos Paşa
Camii'nin minberine çıkarak yapmış olduğu konuşmada şöyle demiştir: "Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın
yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler taat ve ibadet ile beraber din ve
dünya için neler yapılmak lâzım geldiğini düşünmek yani görüş alışverişinde
bulunmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına
faaliyette bulunmak elzemdir, işte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve
istiklâlimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü ortaya
koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin ne
düşündüğünüzü anlamak istiyorum. Milli hedefler, milli irade yalnız bir şahsın
düşünmesinden değil, milletin bütün fertlerinin arzularının, hedeflerinin toplamından ibarettir.
Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica
ederim."(3)
Atatürk'ün yukarıdaki ifadelerinde,
dikkati çeken önemli bir husus da tek adam
ve diktatörden öte tam bir demokrat devlet adamının tavrının gizli
olduğudur. Günümüz devlet adamlarının böyle bir tavrını gördünüz mü hiç?
Kendisine soru soranları, gazaba gelip yaka paça dışarı attırlaı mı dersiniz,
Soma örneğinde olduğu gibi tekme tokat dövdürenler mi dersiniz, Mersin
örneğinde olduğu gibi "Haydi ananı da al git lan" diyenler
midersiniz; daha neler neler...
Ben Kemalist Değilim!
Geçtiğimiz 4 Temmuz günü eskinin hızlı
milliyetçilerinden, şimdinin ise hızlı İslamcılarından meşhur bir zat aradı
telefonla. Atatürk hakkındaki aşağılayıcı ve tahkir edici konuşmalarından
hareketle 2014 yılında kendisini tenkit ettiğim bir yazımdan dolayı önce ve
bilhassa bana teşekkür etti, arkasından da beni hiç hak etmediğim biçimde
"Cumhuriyet aydını" ve "Kemalist" olarak ilan etti. Üstadın
"Cumhuriyet aydını"
nitelendirmesini "başım gözüm
üstüne" diyerek kabul ettim, ancak "Kemalist"
şeklindeki nitelendirmesini kabul etmedim. Nedense bana "Komünist"
veya "Ateist" der gibi geliyor bu türlü sonu "ist"lerle
biten nitelendirmeler. Aşırı sevgi ve bağlılığı anlatmak için kullanılıyor bu
tür yaftalamalar. Oysa benim Atatürk hakkındaki düşüncelerim, aşırı sevginin ve
aşırı bağlılığın sonucu değil, birçok uygulamasının ve
inkılabının gerçekten doğru olduğuna inandığım içindir. Ben zaman zaman tenkit
de ederim Atatürk'ün kimi uygulamalarını.
Dolayısıyla; kendisine de söyledim, ben "Kemalist"
filan değilim. Sadece Müslüman bir Türk Milliyetçisiyim; bu yüzden de Atatürk'e
büyük saygı duyuyorum, o kadar...
1- Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17.
2- bkz. Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler,
Ankara, 1969, s, 72.
3-
http://www.fmv.edu.tr/web/12-61-1-1/fmv_tr/ataturk_kosesi/soylev_ve_demecleri/balikesir_hutbesi,
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.