Gitti güzelim Nobel.
Hani Türkler bir milyon Ermeni’yi kesmiş ya, ondan daha iyi bir atış yapmalıydım. Bir buçuk milyonu da Hrant'çığım kaptığına göre daha üste çıkmam gerekiyordu. Aslında; bir Pamuk, bir buçuk Hrant, enflasyon da artısı.
O günden bu yana enflasyon yüzde kaç olmuştur acaba? Kaç gündür arıyorum, kimse tutmamış çetelesini. En iyisi sevgili hükümetimizin buyurduğu memur maaş zamlarından yola çıkmak. Ne de olsa mucizevi bir orandır bu. Hani bir bakanın toplu iş görüşmelerinden sonra yaptığı "İşçiyi zengin ettik, korkarız artık çalışmazlar!" hesabı gibi...
İşte, o sevgili bakanımızın hesabından yola çıkarak, "İlk dönem yüzde iki, gelecek dönem de yüzde iki der, yasal kesintileri düşersek uyum yasalarına uyumlu bir hâlde on beş milyon (Rakamla da 15 000 000) kişiyi buldururuz şüphesiz." Bizim toplardamarlarımızda gezinen kirli kan var ya, işte o kirli kan bu on beş milyon Ermeni’yi, pamuklara sarıp bir şafak vakti sağdan sola, soldan sağa saydırmış tek sıra. Üstelik; Edirne’den İzmit’e, Samsun’dan Erzurum’a, Maraş’tan Antep’e, Adana’dan Ağrı’ya dek soyları kırdırılmış Türkleri boş geçerek. Ben armudun sapı, üzümün çöpü derken eloğlu malı götürüverdi. Bu on beş milyonla kesin alırdım on-on beş Nobel’i art arda... Aslında en ağırı, milyonluk çeki kaptırmaktı. Acısı fena oturdu içime.
Gerçek Hak Sahipleri
Tüm çığırtkanlara rağmen adamcağızın hiçbir kitabını birkaç sayfadan fazla okuyamadım. O kitaplar yurt dışında gerçekten okunuyor ve geniş kitlelere hitap ediyorsa çevirmenlerin kendilerine özgü üslup kalitesinin devreye girmesi mi etken oldu buna?
Naçizane fikrim; eğer Orhan Pamuk imzasıyla yayınlanan kitaplar gerçekten Nobel’i hak ettiyse bunun o eserleri kendi dillerine çeviren çevirmenlerle paylaşılması ya da doğrudan o çevirmenlere verilmesi gerekirdi.
Gösterinin Yıldızı
CNN International uzatmış mikrofonu, soruyor üst üste. “Fransa’nın kararına karşı ne söyleyeceksiniz?” El insaf! Soykırım rakamlarını tek batında doğuran birine sorulacak soru mu bu? Adam zaten söylemiş söyleyeceğini.
Yine de zehirinden mahrum etmemiş dünyayı. ”Hayır! Ben şov yapmam” demiş. İnanın o an müsamerenin baş çocuğu hâlleri vardı üstünde.
Günler sonra Türkiye’ye dönük yayın yapan bir televizyon kanalında, "Çanak sorularıyla ünlü bir çanakçıyla" konuşmak, “Fransa bu yasayla ne yazık ki ayıp etti” demek, iki ters bir düz hafifliğinin hangi aşaması ola ki?
Bunun adına şovla karışık bir başka şey denmez mi?
Tebrik Kuyruğu
Pamuk’la ilgili tebrik kuyruğunun ilk sırasındakilere bakın lütfen.
“Soykırımcı Türklere tokat” çığlıklarıyla Ermenistan, acele “Fahri doktora çağrısı” yapan Holanda, “Yunanistan’ı ziyaret et” diye haber salan Dora Bakoyanni, Los Angeles’ta yayınlanan Times Gazetesi’nin “İfade özgürlüğü davasının cesur savunucusu” yakıştırmasına ortaklık eden ve orada mebzul miktarda bulunan Türkiye düşmanı Ermeniler…
İsveç’e Bir Hatırlatma
Dinamiti bularak yok ediciliği istemeden toptanlaştıran Alfred Nobel’in iyi işlerde kullanılsın diye bıraktığı miras hâlâ yok edici yönde etkiliyor dünyayı. Nedense sürekli kendi ülkesine karşı çıkanlara ve başımıza geldiği gibi aşağılık çıkarları için iftira atanlara veriliyor Nobel. İşin trajikomik yanı neresi biliyor musunuz? Bir süre Paris’de yaşamasına rağmen Alfred Nobel bir Fransız karşıtıdır.
Özgürlükler Ülkesi
Ah, özgürlükler ülkesi Fransa, ah! Bu da yapılır mı insana. Az tüyo versen, ne soykırımlar yaratırdım ben sana. Aslında Yahudileri yıldız takmaya zorlayarak Fransa’daki evlerinden alıp Hitler’in ellerine yollayan da bendim. Hintli’ye Çinli’ye inat, el âlemin denizinde üst üste atom denemeleri yapıp tektonik tabakaları belki de onulmaz derecede zayıflatıp yeni felaketleri hazırlayan, insan ve canlı neslinin geleceğini tehdit eden de ben. İtiraflarım arasına bunlar da eklensin.
Fransa, az sabret. Cezayir hurması gibi tatlı olmasa da yakında yemek için yeni bir yem bulursun kendine. Bu konularda öyle yeteneklisin ki!
Özgürlükler ülkesi dedim ya; başbakanım, dış bakanım, politikacılarım, bilim adamlarıyla bilge basınım verdi bu ünvanı sana. Kanla yoğurduğun ihtilalinin kanlı dudaklarından biri, bir söz etmişmiş de o söz düşmüş tesadüfen hepsinin gönlüne. İşe bak sen (!)
Bugünün dünyasında Hindiçini’yi hatırlayan kaç kişi kaldı. Ya da Saint Bartholemy katliamını duyan? Bu olaylarda sayılamayacak kadar çok cana kıyılmış. Kuzey Afrika meselesi yalnız Cezayir’le sınırlı olmadığı gibi Cezayir meselesi de Fransa’nın yediği herzelerin son bulduğu yer değil.
Fransa hiç akıllanmadı. Allem edip kallem edip "Ruanda’da 15. yüzyıldan beri kardeşçe yaşayan Hutu, Tutsi ve Twalıları" birbirlerine soktular. O güne kadar çok iyi geçinen iki kabileyi bir anda karıştırıverdiler. Sonra azınlığın çoğunluk üzerinde baskı kurmasını sağlayıp yüz binlerce insanın vahşice yok edilişinin hamiliğini yaptılar. Fransa'nın gözlem ve desteğiyle yapılan bu soykırımda her gün en az on bin insanın öldürüldüğü biliniyor. En az on bin! Bu en azı, olayların devam ettiği yüz günlük süreyle kıyaslarsanız...
Sen Aşağıla, Ben Alkış Tutayım
Şu üç yüz birinci madde kabak tadı verdi. Zavallı AB ve onun “Tak şak paşacıları” başlangıçta onay verdikleri bu maddeye “Ingıh!” demekten bitap düştüler. Bu haklı ve doğru yasa maddesinin çok daha ağırı AB ülkelerinde var. Ben okudum yanlışa rastlamadım. Kelimesi kelimesine aynen şunlar yazıyor. Okuyun, belki değişik fikirlerle katkınız olur.
1- Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
3- Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
4- Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
Bu yasanın yanlış olduğunu iddia edenler; Fransız, İngiliz, Alman milletini aşağılamayı deneseler ya! Birkaç yıl önce bir siyasetçimiz “Almanya’nın arka bahçesi” sözünü etmişti. Neler olduğunu hatırlamayan var mı? Yoksa bazılarımız için Türk adının telaffuzu, hafızayı beşeri nisyanla malul mü ediyor”.
Canım Vatandaşım Fransa’yı Bezdirecek Ambargonun İlk İşaretlerini Verdi
Gelir durumu iyi olan insanımız Fransa’ya gidebilmek amacıyla turizm ve uçak şirketlerinde boş koltuk bırakmamak için birbirlerini çiğnemişler.
Salyangozcu bir iş adamımıza sormuşlar, “Fransa’yla iş yapmaya devam edecek misiniz?”. Cevap “Fransız Halkı'nın ne kabahati var. İnsanları aç bırakacak halimiz yok ya! İş yapmaya devam edeceğim”. Ne diyeyim, benim vardı herhâlde (!)
Zaten gerek iş adamlarımızın büyük çoğunluğu gerekse hükûmet üyelerimiz; bir kısım kerameti kendinden menkul bilim adamı, belli köşe yazarları ve yine belli TV yorumcularımızla birlikte itidal tavsiye etmekten yoruldu bize. Bu çabalarını soykırım palavracılarına karşı yönlendirselerdi bugün dünya üzerinde herkes gerçekleri öğrenmiş olurdu. Allah’tan Halacoğlu, Sinan Aygün gibi birkaç insanlık düşmanımız (!) var da yalnız olmadığını anlıyor, gönlü ısınıyor insanın.
Tepkisiz Toplum
Aslında şu ana kadar, doğru dürüst bir tepki görmedik resmî ve sivil örgütlerimizden. Tepki dediysem, her fırsatta bayrak yakma ilkelliği değil sorgulanan. Gözlerim, Türk kelimesi geçince milliyetçiliği kendisinden başkasına bırakmayan insanları arayıp durdu günlerce. Adalet denince türbanım diyen, cuma namazlarını bayram sevincinden çıkarıp türban partisi haline getirenlereyse bir çift sözüm var. Ulusal meselelerde sizleri görmek ne mümkün, buna bir anlam yüklemek istemiyorum. Yalnız; Allah’a oğul yakıştıranların antipatik papası, sevgili peygamberime hakaret ettiğinde de gık çıkmadı sizden. Bu da diğeri gibi dikkat çekici bir eylemsizlik değil mi?
Gerçek Yüce Millet
Ermeni vatandaşlarımız rencide olmasın diye Ermenilerin yaptığı soykırımı ders kitaplarında doğru dürüst okutmadık. Oysa, her fırsatta üzerimize çamur atan Ermeni, Yunan ve Rum’un ders kitaplarını bir inceleyin bakalım. Bu hassas ve zarif tutum başımıza dert üstüne dert saldı. Gençler bilmez, aydın bilmez, siyasetçi bilmez, sade vatandaş bilmez. Bu yüzden insan taslakları iki de bir ortaya çıkıp “Türkler tarihleriyle yüzleşmeli” borusunu üflüyorlar. Bizim çıngıraklılarla saftriloglar da araştırıp öğrenmeden “Wow !” demiyor mu? Hiçbir şey bilmeden ülkeme pislik atmıyorlar mı, işte en aşağılık olması gerekenler bunlar değil mi? "Wow" larına gurben olêm onların (!)
Soykırımın İzleri
Okumama hastalığına yakalanmış olsanız bile, Trakya ve Anadolu’yu gezdiğinizde çok şeyler öğrenirsiniz soykırımın üstüne. Hemen her yerde Ermenilerin yaptığı soykırımın hüznü, izi ve şahitlerinin yakınları duruyor. Son şahitlerin neredeyse tamamı bugün hayatta değil. Onlar olmasa da izler hâlâ duruyor. Her şey o kadar açık seçik ki biraz ilgi, biraz dikkat gerçeklerin toprak üstüne çıkmasına yeter de artar bile…
Kaçak Ermeniler ve Çıngıraklı Yılan Korkusu
Yalnız İstanbul’da, kimine göre yüz bin, kimine göre yetmiş bin civarında Ermenistan vatandaşı yaşıyormuş. Türkiye’ye girişi olduğu hâlde çıkışı bulunmayan, tamamı kaçak çalışan on binler. Türkler işsizlikten kıvranırken çalışmalarına göz yumulan on binler.
Ne garip milletiz biz. Adamlar her yerde dünyayı saldırtsın üstüne, sen kalk kendi insanından esirgediğin hizmeti onlara yap. Bu on binler kısa bir zaman sonra; diaspora ve onların çıngıraklı ortaklarının çabasıyla dünyanın gündemine birkaç milyar olarak girmesin sakın. “
Yazıyor! Son havadisler! Yazıyor, üç buçuk milyar Ermeni’yi…”
Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler
Her ilde, ilçede soykırım enstitüleri, arşivlerle takviyelenmiş müzeler, dağ başında gizlenen değil en turistik alanlarda açılmış soykırım anıtları, araştırma yazıları, romanlar, şiirler, filmler, konferanslar gibi tedbirler hâlâ fayda sağlayabilir. Temiz kalanları değil, yalnız soykırım yapan Ermenileri anlatan; şarkı, türkü ve fıkraları uluslararası alana taşıyacak insanları bulmak çok kolay. Onlar nasıl Türk tezini savunan ya da herhangi bir konuda Türkiye’ye yakınlık gösteren herkesi tehdit ve baskıyla susturuyorsa aynı usulü bizler de tatbik edebiliriz. Hiç vakit geçirmeden; ilkokulun ilk sınıfından başlayıp üniversite bitimine kadar, "Soykırım tarihi ve uluslararası ilişkilerin gerçek yüzü" ders olarak konmalı okullara. Üniversitelerde açılacak soykırım kürsüleri, Ermenilerin yaptığı her yalan salvosuna anında gerçeklerle cevap vermek, her ülkede Türk Diasporalarını örgütleyip aktifleştirmek, bize yaptıkları gibi Ermenileri her alanda bezdirmek gerekir.
Ermenistan’la birlikte; Ermenileri kullanarak soykırım yoluyla atalarımızı yok eden Fransa ve Rusya’dan tazminat istemeliyiz. Mezra, köy, kasaba, kent demeden yerleşim bölgelerimizi yakıp yıktıklarını da bu hesabın içine katarak. İki taraflı oynayan Almanları unutmadan tabii...
O devirde bu soykırıma alet olan veya sessiz kalarak onayladığı hâlde bugün değişik hesaplar nedeniyle soykırım çamurunu üzerimize sıvamaya çalışan tüm ülkelere karşı yapılmalı bu işlem. Başı kim çeker bilmem ama; devlet, hükûmet, sivil toplum kuruluşları ve hâli vakti yerinde herkes önayak olmalı buna…
Ermenilerin; yüz yılı aşkın bir süredir diplomat, devlet adamı, kentli, köylü, zengin, gariban demeden düşman bildikleri her Türk’ü öldürmelerini unutmak mümkün mü? İnşallah bizde de uluslararası kışkırtmalara kapılıp Ermenilerin yolundan gidecek, Ermeniler tarafından uygulanan bu iğrenç metottan esinlenip Ermeni devlet adamlarını vurmaya başlayacak fanatikler çıkmaz ortaya. Ne Türk’ün ne de yüce dinimizin asaleti bu tür yolları önermeyip engeller.
Eğer dünyada bizimle gerçekten dost olan ülkeler varsa biz de onlardan Ermenilerin yaptığı soykırımı kabullenmesini isteyebiliriz. Kuzey Kıbrıs, Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetleriyle Pakistan ve Çin gibi ülkelerden başlasak fena mı olur? Biraz daha beklemek bir gün onların da karşı tarafta saf tutmasına yol açabilir.
Tam yirmi yıldır bu tür önerileri yazıp söylüyorum.
Kavuşma Ne Zaman?
Çok merak ediyorum, ülke ve dünya gerçeklerini hızla kavrayıp etkin eylemle karşılık veren hükûmetlere ne zaman kavuşacağız? Ne zaman girgin dış işlerimiz, yön veren muhalefet, öğreten öğretmen, öğrenen ve takip eden seçmenimiz olacak?
Yoksa yeni bir Atatürk mü bekliyoruz uyanmak için uykudan.
Ya çıkmazsa?
Ya çıkmazsa, yenisi ?