Az önce, bir dost tarafından gönderilmiş bir not aldım.
Şöyle yazmış:
“Günay Bey, merhaba… Merak ettim; siz, Abdullah Gül'ün Ermeniliği için ne diyorsunuz?”
Kendisine bir cevap olacağını umarak, aklıma bir çırpıda gelenleri hemen yazmaya başlıyorum.
İnsan hangi din, ırk ve renkte olursa olsun insandır.
Kimse kimseyi, bir yerden ötekine kovma hakkına sahip değildir.
Ülkemiz üzerinde çok sayıda etnik grup yaşıyor. Aslında bu etnik kelimesini üzerine bir takım anlamlar yükleyerek, öyle bilmişçesine telaffuz ediyorlar ki bu beni çok rahatsız ediyor. Kendisinin azınlık olduğunu söyleyen de başkasına azınlık diyen de aynı potada kavrulup gidiyor. Ben ve benim gibi düşünenlerse çaresizlik içinde bu sözcüğü ya da eş anlamlarını kullanmak zorunda kalıyoruz. Yalnız, telaffuz tarzımızın onlardan farklı olması doğaldır. Hiçbir ek anlam taşımaz ve daima da taşımayacaktır.
Bu ülkede azınlık, mozaik, betebe, karo fayans falan yok; bu topraklar üzerinde yaşayan herkes bu ülkenin tam, gerçek ve öz sahibidir. Herkes, her türlü fikri özgürce ileri sürebilmeli ve savunabilmelidir.
Tüm bunların sınırı: Ele silah almak, alınan bu silahla can almak, fikirleri gerçekler yerine yalan ve iftiralarla bezemek, insanları kışkırtmak, insanlara zarar verici eylemlerde bulunmak, kalemiyle bilgisini menfaat karşılığı satmakla çerçevelenmelidir.
Bunları yapabilecek kadar alçalmak, yalnız yetiştiği vatanına değil, yalnız kendi insanına değil, tüm insanlığa karşı da sefil bir ihanettir.
Ermenilerin yaptığı soykırımı bıkmadan, usanmadan otuz yıla yakın süredir yazıp söylemem Ermenilere düşman olduğum anlamına gelmez. Gerçek gerçektir. Bunun, dostlukla kardeşlikle sevip sevmemekle ilgisi olamaz. İlgisi olmadığı için tarih doğruları yazmalı, tarihçiliğe soyunanlar da karakterleri ne kadar alçak olursa olsun, yalnız doğruları yazabilmelidir. Ne yazık ki tarihi saptıranlara karşı doğruyu yazmaya çalışmak, benim gibi tesadüfler sonucu araştırmacı olanlara kaldı.
Çok küçük yaşlardan beri Anadolu'nun birçok yerini gezdim. Bunun nedeni, babamın memuriyeti nedeniyle yaşadığımız tayinlerdi. Çevreyi tanımak için gittiğimiz kasaba ve köyleri dolaşmamız da bizlere çok şeyler öğretti. Anadolu'da gezdiğim her yerde Ermenilerin yaptığı soykırımın izlerini gördüm. Sürülen tarlalardan kemiklerin fırladığına şahit oldum. Toplu mezarları anlatan, başlarından geçenleri dile getiren, mucize eseri hayatta kalmış son şahitlerle konuştum. Dicle'nin kıpkızıl aktığını dinledim. Bu olaylar beni, zamanla Ermenilerin yaptığı soykırımı araştırmaya itti. Ermenilerin ve kışkırtıcılarının savlarına erişince anlatılanların adi bir korku masalı olduğunu, her şeyin yalanlarla bezendiğini, bunun da büyük bir ticari ciro sağladığını gördüm. Belki “Adam sen de!..” diyeceksiniz ama diasporanın büyük bir tacir olduğunu, soykırım ticareti yaptığını ilk yazan ve bunu otuz yıldır çeşitli vesilelerle dile getiren de benim. Yalnız onu değil; yalan kitapları, Ermeni Enstitülerinin çıkarlarına hitap ederek zehirlediği Türk Vatandaşlarını, Orhan Pamuk’un Nobel’e uzanacağını ve daha birçok şeyi... Dünyaya haklılığımızı kabul ettirecek formüllerden bazılarını da verdim.
Söyledim, yazdım da ne oldu. Ne devletin erkleri ne hükûmetler ne tarihçiler ne sivil toplum önderleri ne de bu vatanın asıl sahibi halkımız uyanmadı, uykusuna devam etti.
İşte, bu uyur gezer tayfası nedeniyle yazmaktan bıkma noktasına geldiğim için, konuyu uzatmak istemiyorum.
Yazılarımı okuma sabrını gösterebilenler, çabalarımın şahididir. Bu şahitlik; eline silah almayan, ülkesine ihanet etmeyen Ermenileri daima bizden ve biz sözcüğünün anlamındaki kutsal birlikte görmekten de geçer. Çünkü biz, doğum ismimiz ne olursa olsun; ister Süryani, Keldani, Afrikalı, Asuri, Azeri, Türk, Çerkez, Pomak, Bulgar, Boşnak, Rum, Ermeni, Makedon, Kürt, Arap, İtalyan, Alman, Arnavut, Rus, Acem, Gürcü; isterse uzaylı olsun; biriz, bir bütünüz. Müşterek vatanımıza dört elle sarılıp onu daha aydınlık günlere taşımalı, insanımızı mutlu edecek çalışmalara yönelmeliyiz. İdeolojiler, hükûmetler, karanlık günler bir gün mutlaka geçip gider. Kalansa insan olmanın, insanca yaşamanın, insanlığın onuru, birliği olmalıdır.
.
Gerisi laf ola, ne öte ne de beriye gide…