Mutlu Tönbekici'nin önceki günkü yazısını okuyanınız vardır mutlaka.
"Ne kadar üzüldüğünü belirterek" başladığı, Ölümüne Umudunu Yitirmek adlı yazısında, yanlış anlaşıldığından yakınmış.
Son yıllarda zor bulunan o gerçek vatandaşlardan olduğu anlaşılan bir hanım, arayıp nazikçe yermiş kendisini...
Yaptığı imla hatalarına hiç karışmadan kısa bir alıntı yaparak kaydediyorum sözlerini...
- “Herhalde çok mutlusunuzdur” diye söze başladı. “Otobüste atılan molotof kokteyli nedeniyle yanan kız öldüğü için herhalde çok mutlusunuzdur. Zira siz sadece Kürtler için üzülürsünüz. Türk düşmanlığınız anlaşılır gibi değil...”
Mutlu Tönbekici'nin savunması; yine imla hataları içeren, yine düzeltme yapmadığım sözleriyle şöyle: Bu denli yanlış anlaşılmaktan ne kadar üzgün olduğumu anlatamam. Hiç bir halkın düşmanı olmadığım gibi hiçbir halkı da kayırmıyorum. Burada defalarca şehitlerimiz, öldürülen sivillerimiz adına da yazdım. Bu kirli savaşta ölen, öldürülen herkes adına yazdım. Derdim onun canı bunun canı değil. Hepimizin canı. Hepimizin barışı. Hepimizin mutluluğu. İdi.
Yukarıdaki yazının, öncekilerle eş anlam taşıdığına ikna çabasında ama nafile...
İnanılmasını bekliyorsa vah ki vah ona!
Çünkü yazıp söyledikleri ortada hâlâ...
Tarafgir yazı adedi o kadar çok ki olayı hafifletmeye çalışanların, "Türklerle ilgili problemleri olabilir ama bunun ifade edilebilmesi demokrasinin güzelliği değil mi?" gibisinden mazur gösterici çareler aramasına bile imkân bırakmadığını görürüz. Hele ara sıra alay etmesi; Nazi, Türk çağrıştırmalarından sonra Ne Mutlu "I am Törkish" Diyene sözleriyle dalga geçmesi yok mu?..
Var tabii...
O da var, bu da var, şu da var! Ayrıca belli yönlerde kullandığı özgürlük de...
Başkalarına söz söylemek, hakaret etmek, etnik kimliğiyle oynamak yasak. Karşında Türk'ü buldun mu sonsuz bir özgürlük içinde, her türlü hakareti yapabilirsin.
Aynen Osmanlının son dönemleri gibi...
Allah'ın tüm sevgisinin üzerinde olmasını dilediğim rahmetli ilkokul öğretmenim, aziz insan Düriye Güneri'nin ruhu şad olsun. Daha birinci sınıftan itibaren, "Özgürlük sınırlıdır. Sizin özgürlüğünüz başkasının özgürlük sınırına değdiği an, kendi sınırlarına çekilmek zorundadır." derdi bize...
Onun tüm öğrencileri; bugünün "dediğim dedikçi demokrat kamuflajlı tiranlar"ının ders alabilecekleri nitelikte insanlardır.
Hanım kızım, ne çabuk unutuverdiniz?
Türkiye'nin yararına her konuda karşı taraflardaydınız.
Türkiye'nin haklı davalarının hepsinde sesini en çok çıkaran tarafın, yalan ve iftiralarıyla göz boyayanların safındaydınız. İşin komiği neydi biliyor musunuz? Yanlısı olduğunuz, yanlılarla saf tuttuğunuz o konulara vâkıf bile değildiniz.
Sıkışabileceğinizi düşündüğünüz her an, "Biri bana söylesin, ne olmuş?" ucuzluğuna sığındınız.
Bu yüzden, yazılarınıza aşkla bağlı fanatikler arasında yer almayan birinin, "Bu denli yanlış anlaşılmaktan ne kadar üzgün olduğumu anlatamam." dediğinizde size inanabilmesine imkân da yok, ihtimal de...
Yanlış anlaşılma derken, bilerek ya da bilmeyerek bir gerçeği dile getirmişsiniz.
Eğer yukarıdaki cümleyi düşünerek, isteyerek kurduysanız; ne yazdığınızı, kurduğunuz cümlelerin hangi anlama geldiğini ayırt edebilme yeteneğinizden şüphe duyacağım açıktır. Sizin olayınızın özeti şu: Hem ne yazdığınızın farkında değilsiniz hem de ulusal bir gazetede yazarlık yapıyorsunuz.
İlginç değil mi?
Sizi okuyan kaç kişi sizi örnek alan kaç kişi şirazeden çıktı da başka ufuklara yelken açtı acaba?
Bence ne yazdığınızı iyi bilecek kadar kıvrak bir zekânız var.
Bu zekâyı, bu tür ilginçliklere ayırırken, biraz da Türkçeyi doğru yazma derslerine katılsaydınız ya!
Bugün, Mutlu Tönbekici adını daha fazla yazmak istemiyor kalemim.
"O tarihe böyle geçmeyi kendisi istedi. Bırakalım, o istediği yere geçsin." diyerek ekliyor:
"Herkes istediği safta yer almakta özgürse tarih de herkesi ait olduğu yere kaydetmekten kaçınmaz."
Günay Tulun