|
Bütün Bunlar Sizce Nedir? |
İki yıl kadar önce; Atlas Okyanusu’nun dibinde, tüm İstanbul’un dört katı büyüklüğündeki bir alana yayılmış, neresi olduğuna dair yeterli bilgilerin olmadığı, yalnız düzgün geometrik şekillere sahip olması nedeniyle yüksek bir uygarlığa ait olduğu sanılan, eski bir yerleşim yerinin izlerine rastlanmıştı.
Denizler için ölçü olarak milden söz etmem gerektiğini biliyorum ama daha anlaşılır kılmak için; bizim ölçülerimizle Afrika’nın batı kıyılarından 997, "Kanarya Adaları"ndansa 900 kilometre kadar açıkta yer aldığını belirtebileceğim bölgedeki bu keşif, “Google Ocean” programı sayesinde oldu.
Söz konusu Google programı için yapılan uydu çalışmaları sonucu ortaya çıkan ve ilk bulgulardan sonra belirli aralıklarla gündeme gelen keşif, bu kez çok daha ilginç hâle geldi. Programın içeriği nedeniyle toplanan görüntüler tasnif edilirken, daha önce hiç göze çarpmamış bulgulara da ulaşıldı.
İlk bulgular geldiğinde, önceleri su altında kalmış tel kömür ızgarasına benzetilmesinden dolayı esprilere neden olan bu şekiller, daha sonra yerini şaşkın bir meraka bırakmıştı. İnceleme genişletilince, su yatağına yayılmış ve 20.779 km²’ lik Galler ülkesi büyüklüğünde dev bir kentle karşı karşıya olunduğu fikri ağır basmaya başlamış ve bu tez dünyaya duyurulmuştu.
Kıyasta bizler için kolaylık olması açısından şöyle de anlatabilirim: Karadeniz’den, Marmara’ya; Çatalca’dan, Şile’ye; Silivri’den, Tuzla ve Kızıl Adalara kadar uzanan koca İstanbul’u, tam dört kez yan yana getirmek gerekecek.
İşin özetiyse şu:
Görüntüler dört İstanbul büyüklüğünde…
Alınan su altı görüntülerine baktığımızda, iz olarak nitelendirilen bu cisimlerin çok düzgün geometrik şekiller olduğu ve dikdörtgen sınırlar içinde yer aldığı, açıkça görülmekte…
Yeryüzündeki bir şehrin yukarıdan çekilmiş fotoğraflarına benzetilen görüntülerde; denizin yaklaşık 300 metre altında bulunan bu dev kentin, şaşırtacak kadar çok sayıda yapı benzeri şekillerle dolu olduğu gözlemleniyor.
İnsan elinden çıkmamış olma ihtimalinin hemen hemen hiç olmadığı bu şekiller, tıpkı; bugün ulaşmaya çalıştığımız şehircilik anlayışına uygun bir planla doğrudan ve çok düzgün bir şekilde birbirini kesmekte... Yan yana duran dörtgenlerin kalın ve düz hatlarla birbirlerinden ayrılıyor olması, bir zamanlar buradan, kara Afrikası'na uzanan geniş yolların varlığını bizlere bildirir gibi.
Oldukça büyük heyecana neden olan bu buluş, zihinlere yeniden, “Atlantis’le mi karşı karşıyayız?” sorusunu getirdi.
CAYCE’İN, DİĞER SÖYLEMLERİ GİBİ ATLANTİS’LE İLGİLİ İDDİALARI DA GERÇEKLEŞECEK Mİ?
|
Yıl 1910, Edgar Cayce 33 Yaşında |
Edgar Cayce’in mutlaka bulunacağını savunduğu Atlantis ilk işaretlerini verdi mi yoksa?
Şimdi kim bu Cayce demeyin sakın. Dünyanın en ilginç, bir o kadar da saygın adamlarından biridir o…
3 Ocak 1945’te öldüğünde, hipnoz altındaki insanlarla 43 yıl içinde yaptığı 14.000 deneyin çok ayrıntılı kayıtlarını, düzenli bir şekilde insanlığa bırakan biridir Cayce... Psişik güçlere sahip olduğu, devrinin bilim insanları tarafından da kabul edilmiştir. Onun yaptığı Atlantis okumaları o kadar ünlüdür ki öldüğü zaman; daha keşfedilmemiş, bizlerinse bugün yeni yeni kullanmaya başladığımız çok şeyden o günlerde söz edebilmiştir. Atlantis okumalarında denek olarak bulunan insanlarsa o dönemin saygın, kalburüstü, ünlü kişileridir.
DENİZİN DİBİNDEKİ DEV ÜLKE
|
Deniz Yatağından Bir Görüntü |
Enlemi, 31° 15' 15.53" kuzey ; boylamı, 24° 15' 30.53" batı koordinatlarında elde edilen bu görüntüler; insanlığın en çok merak ettiği konulardan biri olan Atlantis’i, tam iki yıldır yeniden gündemde tutuyor.
Felsefi diyaloglar yazarı filozof Eflatun’un, kadim Mısır rahiplerinden öğrenerek, günümüze kadar taşıdığı bu efsanevi kıta-ülke, çok ilginç bir şekilde dönüp dolaşıyor; Homeros, Yunan mitolojisi, Mısır’ın Amon ve Ra rahipleri, Mayalar, Mu kıtası yoluyla bazı araştırmacıların vardığı sonuçlara göre, Uygurlara kadar uzanıyor.
İlgilenenler bilir; Atlantis Ülkesi, kayıp kıtalardan yalnızca biri… Efsane ya da gerçek; benim bile bir çırpıda sayabileceğim çok sayıda batık kıta var. Parçalanan Pasifika’nın çok büyük bölümü, Lemurya, Muraya, Gondwana, Mu, Eski Atina… Atlantis bunların sonuncusu ve ancak Allah bilir ki arada daha bilinmeyen neler var.
Hepsinin ortak noktası sulara gömülmüş olmaları…
Atlantis’in sulara gömülmesiyse tahminen on bir bin yıl önce yaşanmış. Bu felaketin nedeniyse diğerleriyle aynı: Suların yükselmesiyle aynı döneme denk gelen büyük yer hareketleri ve yanardağ patlamaları…
SIRA BİLİM ADAMI ROLÜ OYNAYANLARDA
|
Dipten Bir Görüntü Daha |
Deniz dibi görüntülerinden etkilenen New York State Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Charles Orser, İngiliz The Sun gazetesine yaptığı açıklamada;
“Google Ocean programında rastlanan görüntüler gerçekten de çok etkileyici… Programda belirtilen koordinatlar, kayıp kent Atlantis’in bulunduğu iddia edilen bölgelerin başında geliyor. Yalnızca coğrafi bir oluşum olsa bile yakından incelenmeyi kesinlikle hak ediyor.” demişti.
Bizim bilim insanlarımızdansa o günden bu yana ne ses var ne de soluk...
Şimdi biz sade insancıklar da her şeye “No, non, n’asla, n’olamaz” diyen film dünyamızın konuya el atmasını bekliyoruz.
Pardon pardon! Bir bakar mısınız lütfen…
Yukarılarda bir yere film dünyamız yazmışım gibi geldi bana… Arıyor, bulamıyorum.
Benden önce bulursanız; “Bilim Dünyamız” diye düzelterek, okuyun lütfen!
Soğuk espri değil mi?
Önündeki örnekleri, "Yes be annem!", "Yetmez ama evet!" olan birinden başka nasıl bir espri beklerdiniz ki?
Sorun çıkarsa "Özür Diliyoruz" kampanyası açar hallederiz her şeyi...
Günay Tulun
Bilgi: Fotoğraflar Google'dan seçilmiştir