Arnold Ludwig |
Yıl 2002 ve kitabı yayınlayan kuruluşun adı da Kentucky Üniversitesi… Hadi, kitabın orijinal adını da vereyim de bitsin bu iş: KING of THE MOUNTAIN The Nature of Political Leadership… 2002 yılında yayınlanan bu ilginç ve önemli kitap, nedense basın ve siyasetçilerimiz arasında fazla yankı bulmamış. Bu nedenle toplumun da gözünden kaçmış; belki de işine gelmeyenler tarafından kaçırılmış. Bir Ermeni ya da bir Yunanlının adı, bu kitap nedeniyle ön plana çıksaydı, yerle göğün onlar tarafından nasıl bir sevinçle titreştirileceğini hayal ediyorum şimdi… Ne kadar farklıyız değil mi? Biz, değerlerimize sahip çıkmayı reddederken, el âlem değersizlerini bile değermiş gibi satıyor dünyaya… Bu sözler de nereden çıktı demeyin. Ne demek istediğimi anlayacaksınız az sonra… Ludwig, tarih ve siyasi önderlik konularındaki çalışmalarıyla biliniyor ama asıl mesleği psikiyatrist ya da psikiyatr demeye alıştığımız ruh hekimliği… Türkiye’nin yanından bile geçmemiş, yani hiç gelmemiş Türkiye’ye… Brown Üniversitesi’nde çalışıyor. Siyasi liderlik konularını inceleyen, siyasi önderlerin “Neden, ne kadar önemli ve neden, ne kadar büyük” olduklarını tespit eden tarafsız bir metodun da sahibi… Metodu geliştirmek için yıllarca çalışmış. Metot; Washington, Napoleon, Sezar gibi tarihî kişilerin; önderliği tanımlamak için kullandığı on bir ortak ölçütten oluşuyor. Siyasi önderlikle ilgili şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı ve anlaşılır çalışmalardan biri olarak tanımlanan kitabın, Türkçe anlamı aşağı yukarı şöyle: “DAĞIN KRALI Siyasal Önderliğin Doğası”… Kralla arslan birbiriyle özdeşleşirse DAĞIN ARSLANI da olur ama bence en yakışanı; “DORUKTAKİ ARSLAN”… Sanmayın ki önder derken üç beş kişiden söz ediyor. Bin dokuz yüzü aşkın, büyük bir gruptur konu olan. İşte bu önderler arasında, akla hemen gelebilecek isimlerin yanında; bugün için unuttuğumuz ama çağına damgasını vurmuş, birçok ismi de görmek mümkün. On sekiz, dile kolay, tam on sekiz yıl gibi çok geniş bir zaman dilimi içinde sürdürülen çalışmada; Abdülhamid, Abdülnasır, Arafat, Atatürk, Castro, Churchill, Clinton, de Gaulle, Golda Meir, Gorbachov, Hitler, Humeyni, Kaddafi, Kennedy, Lenin, Mandela, Mao, Mussolini, Nehru, Roosevelt, Stalin dahil toplam bin dokuz yüzden fazla devlet ve siyaset önderi incelenmiş. En son elemeye kalanların sayısı bile bir hayli yüksek. Tam üç yüz yetmiş yedi kişi… Onlar da aynı metotla, yani “Siyasi Büyüklük Ölçeği” olarak adlandırılan ölçütlerle değerlendirilmiş. Finale yükselebilen önderler, “Devlet adamlığı, ideoloji ortaya koyma, ahlaken örnek olma, siyasi miras, sıfırdan ülke yaratma, sınırları genişletme, ülke nüfusu, iktidarda kaldığı süre, askerî başarı, ekonomik başarı, sosyal tasarım gücü” gibi tam on bir önemli madde altında incelenerek, yeniden değerlendirilmiş ve sonuçta her biri, “1 ile 31” arasında puan toplayarak alt alta sıralanmışlar. Değerlendirmeden çıkan sonuçlar, düşükten yüksek puana göre şöyle olmuş: Golda Meir 12 Kennedy ve Clinton 15 Mandela 20 Churchill 22 Castro ve Humeyni 23 Gorbachov 24 Nehru 25 Lenin 28 Mao Zedung ve Roosevelt 30 Mustafa Kemal Atatürk 31 Evet! Evet evet! Atamız Atatürk; “20. Yüzyılın Önderi” unvanına layık görülmüş de haberimiz bile yok. Bu olay, yalnız Amerika’da bile binlerce gazete ve televizyon haberine dönüşmüş… Sayın Bingür Sönmez, dün; “Söyleyecek Söz Bulamıyorum” başlıklı bir yazı göndermeseydi benim, belki sizlerin de haberi olmayacaktı. Oysa Trabzon 2-1, Fenerbahçe 1-0 kazanmıştı dün. Güney Doğu’daki çocuklar, taşı uçurtma yapıp uçurtmuşlardı dün. Başbakan’ımız yine herkese kızmış, Atlantik ötesinden geldiği söylenen seks kasetleri tüm medyayı sarmıştı dün. Haberiniz vardır mutlaka… Dün kapmış bohçasını, Temel’e kaçmış Gülgün! Vardı değil mi?