Osmanlı dönemi çok tartışılmıştır, bugün hâlâ tartışılmaktadır. Daha da tartışılacaktır. Tartışılan, Osmanlının devlet anlayışıyla bunun işleyişidir. Ancak; rejimle sistem Osmanlıda sımsıkı bağlı olduklarından, bir bakıma hâkanlar tartışılmaktadırlar. [Burada "hâkan" dedik ya, bunu bir açıklayalım. Hâkan, bir erkek adı olmakla bugün yaygın biçimde tanınıyor. Ne var ki, bunun anlamını herkesin hatâsız bildiği husûsunda kuşkularımız vardır! Hâkan Türkçedir ve İtalyanca İmperatore (aslı Latince İmperator) ve Farsça Pâdişah gibi bir anlam taşımaktadır.] Nitekim ve meselâ, Fâtih'le II. Abdülhamit iki farklı kişiliktirler. Tıpkı bunun gibi, zamanlarındaki Osmanlı da hayli farklı bir durum ve konumda bulunacaklardır!
Otuz altı Osmanlı hâkanının görev sıraları içinde, on dokuzuncu yer IV. Sultan Mehmet'indir. Kendisi, Deli damgalı İbrahim'in oğlu olarak ünlü Turhan Sultan'dan doğmuştur. Annesinden daha ünlüsüyse babasının annesi Kösem Sultan'dır! 02.01.1642'de Topkapı sarayında dünyaya gelmiş; otuz dokuz yıl, üç ay, bir günlük saltanatının ardından azledilmiş iken, 06.01.1693'te de Edirne'deki "Yeni Saray"da ölmüştür. “Gâzi” diye pek bilinmeyen bir lâkabı yanında, Avrupalılarca verilmiş ve nereden geldiğini bilmediğimiz “Büyük” sıfatı vardır. Ama o, daha çok “Avcı Mehmet” olarak tanınmış, târihe de böyle geçmiştir. Devlet ve ülke adına pek bir başarısı olmamıştır. Esâsen, Duraklama Devrinin sonuyla Gerileme Devri başlarında saltanat sürmüştür. Edirne târihçilerinden Dr.Rifat Osman, uzun bir zaman Edirne'de yaşamış Avcı için "kan dökmeyi sevmeyen iyi yürekli biri" diyorsa da, târih bize Dr. Târihçi’yi tekzip eden bilgiler vermektedir.
Eremya Çelebi Kömürciyan, 1637-1695 yılları arasında İstanbul'da yaşamış, eski bir Ermeni vatandaşımızdır. Şâir ve târihçidir. Türkiye Diyânet Vakfı Ansiklopedisi, Çelebi üzerine bakalım ne diyor: "... gerek şahsiyeti, gerek değişik türdeki yazıları ve gerekse diğer alanlardaki çalışmalarıyla XVIII. yy'da yaşamış değerli bir kimsedir. Zamânında kaleme aldığı ve günümüze kadar gelen yirmi eserinden en ünlü ve önemlisi Ruznâmedir. Çelebi, Ruznâme (Günlük) dediği eserinde, IV.Mehmet için şunları yazmıştır:
Edirne civârında, büyük bir halk kitlesinin katılımıyla tertiplediği av partisinde, yalnız bir kazâ halkından beş yüze yakın kişi telef olmuşlardır. Terkos ve Çatalca'ya yakın kasabalardan birçok insanlar, av hayvanlarını kovalamaya ve yakalamaya mecbur kılınmış ve Pâdişah da bu koşuşan, yaralanan ve ezilen insan kalabalığının içinde on gün at koşturup eğlenmiştir.
Pâdişah, yazın İstanbul'un batısındaki Istranca ormanlarında, kışın da Belgrad ormanlarında büyük avlar tertip ettirir. On günlük mesâfelerden getirilen adamlar, burayı dört bir taraftan sararak, sopa ve kılıçlarla av hayvanlarını kovalar ve içe doğru sürerler. Padişah da kuş ve tavşan avlamak için, atlaslar giydirilmiş köpeklerle ormanın içinde at koşturur. Gece gündüz orada bekleyen adamların, soğuktan çektiklerini yalnız Allah bilir! Bu adamlar, soğuktan dona dona ağaç keserler ve yere düşerler. Koşusuna umursuzca devam eden Pâdişah ise onların üstüne basar da geçer. Soğuktan donmuş olan bu adamlar, orada ölüp kalmışlardır! Pâdişah ise: "Onlar benim için yaratılmışlardır; kısmet salâhtır, eceldir." demiştir!
Bir de Fransız gezgin Jean Baptiste Tavernier(Taverniye)'ye söz verelim. Tavernier, 1605-1689 yılları arasında yaşamıştır. Çok genç yaşında Türklere karşı savaşlara katılmıştır. Gezgin ve yazar olduğu ergin çağındaysa, ülke’mize bir çok kez uğramıştır. IV. Mehmet için Tavernier de şöyle yazmaktadır:
Pâdişah, ava çıktığı zaman geniş bir alanı sardırıp hiçbir avı kaçırmamak için, av sahasının dört beş mil (7-9 km) çevresine pek çok kişi getirtir. Av sırasında, ekili tarlalar çiğnenip ciddî zararlar görürler. Çâresiz halk, işleri güçlerini bırakıp bu angaryanın altına girmeye mecbur bırakılır. Bu eziyete dayanamayıp çok defa ölenler olurlar. Bir akşam geyik avından dönüldüğü sırada, Pâdişah'a, kölelerini böyle kar ve buz içinde gezdirmekle mahvedeceği ve esâsen o gece otuz kadar kişinin öldüklerini söylemek cesâreti gösterilir. Pâdişah buna hiç üzülmediği gibi, cevâben hava soğuksa köpeklere ikişer örtü verilmesini ve hiçbirinin telef olmamasına dikkat gösterilmesini buyurur!
Târihimizin bir kimliğiyle onun hayatından ilgi çekici bir ayrıntıyı, iki ayrı yazar'ın kendi kalemlerinden aktarıyoruz. Buna kendimizden hiç bir yorum eklemedik. Okuyanlar istedikleri yorumu yapmakta serbesttirler.
Bizi böyle bir yazıya yönelten, konunun ilgi çekici olması yanında, Trakya'da ve kısmen Edirne yakınında geçmiş olmasıyla, Avcı Mehmet'in de neredeyse hâlen yaşadığımız Edirneli olmasıdır.
Mete Esin
Not: Gerek Roma ile Doğu Roma ve gerekse Osmanlı devirlerinde,
imparatorların başlıca av, avlanma ve istirahat yeri Vize’ydi. Bunu,
çok açık ifâdeli târih kayıtlarından bilmekteyiz. Bu îtibarla yazımızda
hikâye edilen bu olayın Vize’den uzakta olacağını düşünememekteyiz.