Geçende bir gece TV kanallarında geziniyoruz. Doğu'dan, Batı'dan müzik diye bir takım zırvalar, zırvalar... Bir kanaldaysa Yaşar Özel'e rastlıyor ve duruyoruz. Kendisi bizi fazla bekletmiyor; henüz ikinci şarkı bir Hüzzam: "Bir sen kaldın içimde, bir de o hâtıralar. Öldürür her gün beni, kalbimdeki yaralar."
Hadi gel de dinleme bakalım!
1950 veyâ 51, ilk veyâ sonbahar. Vize'den göçmüş bir âile olarak, üç-dört yıldır İstanbul-Eyüp'te yaşamaktayız. Günlerden bir pazar, komşu sokakta top oynuyoruz. Onca şamata arasında, kulaklarımız bildik ve güzel bir nağmeye takılıyor. Şarkı dinlediğimizi düşüneceğiz ama... Nağmeler, bitmek bilmeden uzayıp-uzayıp gitmekteler. Bizden başka oradakilerin hepsi doğma-büyüme Eyüplüler. Şaşırdığımızı görünce, bir yöne dönerek açıklıyorlar. Şurada bir kilise var; orada Gâvurlar dua okuyorlar! Kilise, Gâvur, onların duaları... Bunlar bize yabancı. Tabiatıyla çok da ilgi çekici şeyler. Özellikle de Gâvurları merâk ediyoruz! Nasıl yaratıklar acaba!? Peki, diye soruyoruz; o kiliseye biz de gidebilir miyiz, içeriye alırlar mı?!. Alırlarmış; bir-kaç çocuk oyunu bırakıyor, kalkıp-gidiyoruz.
İçeriye girdiğimizde, kadınlı-erkekli cemaatin oluşturduğu koro, o bizi kendine çeken ilâhiyi okumayı sürdürüyor. Gâvurların da görünüş olarak bizden bir farkları yokmuş meğer! Burası tiyatro salonuna benzemekte. Ama arkada, aynen câmilerde olduğu üzere bir son cemaat yeri bulunuyor. Oraya ilişiyoruz. İbâdete ara verilince bize dönüyor ve ilgi gösteriyorlar. Bütün bir gün sürecek âyinden dolayı, yanlarında getirdikleri kumanyalarından ikram ediyorlar. İçinde domuz eti yok, diye ekleyerek! Gene de almıyor ve yemiyoruz. Ya varsa!.. Âyin yeniden başlıyor. Büyük bir ilgiyle seyrediyoruz; olağanüstü güzel ilâhileri de dinleyerek... O çocuk ruhumuzla, acaba günaha giriyor muyuz? diye düşünmekten de geri durmuyoruz!
Müzik sevgimiz, müzik zevkimiz o zamanlar çalmayı becerebildiğimiz ağız mızıkası ile sınırlı kalmamıştır. Türk Sanat Müziğinin bâzı makamları, İstanbul ve Rumeli Türkülerinin çoğu, Anadolu Türkülerinin yarıdan fazlası, Azerî Türküleri, Alevî deyişleri, gazeller... Güzel okunursa Kur'an, Mevlit, ezan... Mehter marşları ve millî marşlar... La Komparsita ile La Paloma, Lili Marlen, Mulen Ruj gibi ilklerle tanımış olduğumuz nispeten yeni Batı melodileri, altmışlı yıllara doğru Batı'dan gelmeye başlayan hafif müzik parçaları. Bunların hepsini derece-derece severek zevkle dinlemişizdir. Fakat Amerika'nın cazını dışarıda bırakıyoruz; onu sevmemiz mümkün olmamıştır!
1963'te Kennedy vurulmuştur. Bunun üzerine alınan Ülke çapında alınan yas kararına, radyolarımız, Rodrigo'nun Gitar Konçertosu'yla katılmışlardır. Konçerto'nun derin hüznü, yas için gerçekten uygun düşecektir. Bâzı Batı klasiklerine olan tutkumuzun başlıca sorumlusu işte bu Konçerto’dur dersek, fazla hatâ yapmamış oluruz! Bach'ın Brandenburg Konçertoları, Beethoven'in 9. Senfonisi, Çaykovski'nin İtalyan Kapriçyosu, Dvorjak'ın Yeni Dünya Senfonisi, Enescu'nun Romen Rapsodileri, Mozart'ın Kırkıncı Senfonisi, Ravel'in Bolerosu, Strauss'un valsleri, Rimski-Korsakof'un İspanyol Kapriçyosu,Toselli'nin Serenadı, Vivaldi'nin Mevsimler Konçertosu ve daha niceleri... Bunların hiçbiri, önceki müzik türlerinden bizi alıkoyamamışlardır.
Ergin çağlarımızda Türk Sanat Müziği makamlarını merak etmişizdir. Bu sırada şunu öğrenmişizdir ki, Ermeni ilâhileri de Türk Müziği makamlarıyla bestelenmişlerdir. Eyüp'teki Ermeni kilisesinde dinlediğimiz ilâhilerin makamları, başta Rast olmak üzere bizdenmiş meğer. Biz basbayağı Türk Müziği dinlemişiz de bunun farkına varamamışız! Hem, günaha da girmemişiz! Aç oturmak yerine, keşki o kumanyalarından da yeseymişiz!
Ermeniler, III.Tiritades'in krallığında ve Grigorios Photistes adında bir Îranlının da araya girmesiyle 301'de Hıristiyan olmuşlardır. Mezheplerine Gregoriyen denmesi, yukarıki Îranlı din adamından gelmektedir. Ermeniler, Osmanlı döneminde önemli bâzı resmî görevler üstlenmişlerdir. Bundan başka da; Bîmen Şen, Nikoğos Ağa, Tatyos Efendi gibi, Türk Müziğine emek ve çok değerli eserler veren besteciler çıkarmışlardır. Hamparsum(yan) adıyla ünlü bir başkası ise, ilk Türk notalama sistemini yapan ve uygulayan kişidir. İlâhiler daha etkin olabilmek için, güzel bir ses ve o kadar da güzel ezgilerle okunmalıdırlar. Bu açıdan bakıldığında, Ermeniler Türk müziğini seçmekle doğrusunu yapmışlardır.
Ermeniler deyince... Bugün, ülke komşularımız arasında hiç geçinemediğimiz, Asala’nın ülkesi Ermenistan’dır. Bu durum, Ermeniler bir vatana ve onun üstünde bir devlete sâhip olduktan sonra ortaya çıkmıştır. Daha önce, Osmanlı devrinde ülkemizde yaygın olarak yaşayan Ermeniler vardır. Bunların rahat ve huzurları, Ülke’nin diğer vatandaşlarından belki de daha iyi olmuştur. Özellikle Osmanlı’nın son döneminde devletin önemli makamlarını doldurmuş, ciddî bâzı resmî görevler üstlenmişler ve bunları pekâlâ başarmışlardır. Türk müziği alanındaki çalışmaları ve verdikleri eserler ise, diğer hizmetleri yanında ayrı bir husustur. Başka bir nokta şudur ki, Osmanlı dönemiyle onun öncesinde, pek çok Ermenilerin İslâma girip Türkleştikleri bilinmektedir. Herhâlde en ilginç olanı da, kimine göre Kızıl Sultan, kimine göreyse Ulu Hakan II.Abdülhamit’ in Ermeni bir anneden doğmuş olmasıdır.
Gene müziğe dönersek... Saydığımız türlerde; coşku, hüzün, sevinç, sitem, şiir gibi duygu ve unsurlardan hepsine ayrı yer vardır. Coşup-haykırmak, hüzünlenip-ağlamak, sevinip-gülümsemek, düşünüp-felsefe yapmak... Bunların hepsi, hem de hepsi müm-kündür. Pekiii... Arabesk denilen şu zevâl, veya şu zavallı hâl nedir? Demokrasi, özgürlük, liberalizm filân mı diyeceksiniz? Haydi canım sen de! Şuna "ilgisizlik" desek olmaz mı ? Ya bunlara ne denecektir? Adam sendecilik, boş vermişlik, politik davranmak umursamazlık?.. İçinde bulunduğumuz durum böylesi değil midir?
İşte burada; Devlet'e, Meclis'e, Hükûmetlere, Bakanlıklara ve bilhassa da Kültür Bakanlığı üstüne ciddî görevler düşmektedir. Kültür adına kurulan ve kültür adına davranan bu Bakanlığımız bugünler için vardır. Gelişmeleri kendi akışına ve oluruna bırakmayıp müdâhale edecek, olması gerektiği gibi yönlendirecektir.
Gönül bunu istiyor. Yoksa, kültür olarak yozlaşıp gitmekteyiz!
Mete Esin
Bir Sen Kaldın İçimde [Mete Esin]
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.