Buradan sonra, şimdi yazımızın başına dönelim. Persler Trakya'da ilerlerlerken iki bölgede büyük dirençle karşılaşmışlar, bunu ancak sayısal üstünlükleriyle alt edebilmişlerdir. Hattâ, Perslerin Rodoplardaki başarıları kuşkuludur. Ölümüne direnenlerden Getlerin bölgesi; Lofça, Selvi, Plevne ve Rahova dolaylarıydı. Odomantiler, Bessiler, Saplar ve Trausiler ise Rodoplarda yaşıyorlardı. Durum ayniyle de böyleydi! Bu tespitimiz, Traklarla Pomakların ilk ve önemli ortak paydalarıdır. Biz, ikinci ortak nokta olarak at kültürünü görmekteyiz. At Trakların kültüründe gerçekten de baş sıraları işgâl etmektedir. Traklar ata o derecede önem vermişlerdir ki, bugün, şurada burada karşılaştığımız Trak figürlerinde hemen daimâ bir de at bulunmaktadır. Pomaklar da Voynuk örgütü içinde Osmanlının at bakıcıları sıfatlarıyla tanınmışlardı. Trak mezarlarında, ölenle birlikte gömülmüş bir atın iskeletine rastlamak büyük olasılıktır. Bunlardan sonra, Trak-Pomak kişilik benzerlikleri gerçekten dikkat çekicidir!
Trak asıllı olarak görmek istediğimiz Pomakların, Osmanlının Voynuk örgütüne girmelerini böyle bir at sevgisine bağlamamız pekâlâ mümkündür. Voynuk örgütü içindeki Pomaklar, Türklerle daha yakın ve hattâ içli dışlı bir hâlde bulunmuşlardır. Hıristiyanlığı bırakıp İslâma girmelerinde, bu yakınlığın rolünü düşünmek hiç de yanlış olmamalıdır. Pomakların on altıncı asırda başlayan İslâmlaşma sürecinin, iki yüz yıllık bir dönemde tamamlandığını söylemek mümkündür. Buna rağmen, Türkiye dışındaki Pomakların tamâmının İslâm’a girdiklerini de söyleyemeyiz. Dışarıdaki bir kısmının Ortodoks-Hıristiyan olarak yaşadıkları ve bunda direndikleri de ayrı bir gerçektir. Müslüman Pomakların çoğu, baştan beri ve zâten uyuşamadıkları Bulgarlarla, İslâma girdikten sonra daha da uzak düşmüşlerdir. Hristiyan olanlarsa, Bulgar olmakla Pomak kalmak arasında bocalamaktadırlar! 1877-78 Türk-Rus Savaşı (93 Harbi) ardından, bir kısım Müslüman Pomaklar Türk kimliğini seçip Türkiye'ye göçmüşlerdir. Türkiye ve Yunanistan arasında Lozan Antlaşması uyarınca uygulanan mübâdele (göçmen değişimi) sonucunda, Batı Trakya ve daha ötesinden Türklerle birlikte pek çok Müslüman Pomak da ülkemize göçmüşlerdir. Bunlar Ege’yle Marmara (ve Trakya) bölgelerinin kıyı ve içlerinde, Rumların boşalttıkları yerlere iskân edilmişlerdir. Yâni, bu ikinci göçün Pomakları da Türk kimliğini seçmiş bulunmaktadırlar. Müslüman Pomakların Türkiye dışında kalanlarıysa Bulgar ve Yunan karşısında kültürlerini korumak için, aynı eski Trakların yaptıkları gibi direnmektedirler. Mensubu olmak istemedikleri bu toplumlar içinde erimemektedirler.
Sözümüzün burasında yeniden Traklara dönelim. Doğu ve Batı Trakyalarda yaşayan Trakların bir kısmı, târih içinde ve Rum adı altında Yunan'a karışırlarken, bir kısmı da yukarıda açıkladığımız üzere Bulgarlara karışmışlardır. Bu kadar olsun özlerini koruyabilen Traklar, yalnız Pomaklardır. Anadolu'ya geçen Pomakları da dikkate alırsak, Trak asıllıların, bugün iki kıtada ve dört beş ulus içinde yaşadıkları sonucuna varabilmekteyiz.
Rodoplardaki Pomaklar, bu yörede, Bozok ve Çepni adlarıyla tanıdığımız Yörüklerle komşu olmuşlardır. Türklerin arasında faaliyet gösteren Âhîlik örgütünden Pomakların da etkilendikleri görülmektedir. Rodop Pomaklarının kendilerine Agaryani veya Aharyani demeleriyle Âhîlik arasında ilgi ve bağ sezilmekte, Pomakların bu adı Âhîlik etkisiyle almış olabileceklerine ihtimâl verilmektedir. Burada Aharyani deyince, “Âhî Evrân”ın hatırlanması gerçekten dikkat çekici ve düşündürücü bir husustur.
Rumeli’nde Îslâm’a girmekle, bu inancı aldıkları Türklerin kimliklerini de benimseyen etnik gruplar içinden Arnavutlarla Boşnaklar, devlet hizmetlerinde bir çok defâ pâdişahtan sonra gelen sadrâzamlık gibi makamlara kadar yükselebilmişlerken, Pomaklar, ilginçtir ki bu konuda hiçbir çaba göstermemişlerdir. Bu durum, Pomakların kanaatkâr eğilimleri ve alçak gönüllü tabiatlarını göstermiş olmalıdır! Osmanlı’nın; Abaza, Acem, Arap, Arnavut, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Dürzü, Ermeni, Fransız, Gürcü, Hırvat, İtalyan, Macar, Rum, Sırp kökenli devlet adamları yanında üç de Bulgar Paşa görülmüşlerdir. "Kalafat Mehmet Paşa 1778’de sadrâzamlığa, Baltaoğlu Süleyman Paşa’yla Voynuk Ahmet Paşa"lar da, 1451 ve 1649 yıllarında kaptan-ı deryâlığa (donanma komutanlığına) atanmışlardır. Kalafat Paşa’nın, sadrâzam olmadan önceki görevleri arasında Edirne ağalığı ve bostancıbaşılığı da (1768) vardır ki, bu, o gün için vâli mertebesindeki bir makam ve görev olmaktadır. Saydığımız Bulgarların yanında, Pomak asıllı olup makam sâhibi de olabilmiş devlet görevlisine gerçekten de rastlanmamaktadır. Voynuk lâkaplı Ahmet Paşa’nın, sırf bu lâkabından dolayı Pomak olabileceğini düşünebilmek, acaba ne kadar mümkündür? Ancak, Kırkpınar’ı kesintisiz yirmi altı yıl kapatan dev adam Aliço Pomaktır!
İlginç bulduğumuz şu bilgileri de buraya eklemek istiyoruz. İddiasız Pomakların uzak geçmişlerindeki ataları olarak gördüğümüz Trak ulusunun, büyük devletler kuramamış olmaları yanında bağırlarından çıkardıkları üç imp. ile Spartakus gibi bir kahraman bilinmektedirler. 235-238 yıllarında Roma imp. olan Maximinus Caius Julius Verus ve 308-313 yıllarında gene Roma imp. olarak hüküm süren Maximinus Galerius Valerius Trak asıllıdırlar. Önce Bizans’ın bir generali iken, 450-457 yıllarında Bizans (yâni Doğu Roma) imp. olarak hüküm sürmüş Marcianus da Trak asıllı diğer bir ünlü olarak târihe geçmiştir. Bunların her biri, Trakya kırlarındaki çocukluklarında muhtemelen çobanlık yaparlarken, bölgeyi ellerinde tutan Romalıların dikkatlerini çekmişler ve tıpkı Osmanlıların yeniçerileri gibi devşirilip eğitilmişlerdir. Sezar’dan bile ünlü gladyatör Lucania M. Spartakus’un da, eğer tâlihi yâver gitseydi, yukarıkilerden daha büyük bir Roma imp. olacağından hiç kuşku bulunmamaktadır!
B. Bu yazımızı yayımladıktan bir hayli sonra, Sofya’da düzenlenen bir sempozyuma bildiri sunan Hollandalı Balkan uzmanı Mahiel Kiel’in de, günümüz Pomaklarını Traklara bağladığını görmüşüzdür.