Okan Bayülgen!
Tüm cesaretiyle medyayla dünyanın gittiği yönleri izleyicilerine göstermeye devam ediyor. Dehası, kültürü ve öngörüleriyle sürekli birilerinin hedefinde kalan Bayülgen; medyamıza kazandırdığı değişim ve yeniliklerin yanı sıra, bir o kadar da sosyal mesajlar vererek televizyon izleyicileri üzerinde "farkındalık" yaratıyor.
Sosyal, psikolojik ve ekonomik konulara; izleyicisiyle "empati" kurarak değiniyor. Şöhretin ona sağladığı kitle çekim gücünü, topluma faydalı olacak şekilde kullanıyor.
Yeni bilgiyi kavrayıp özümsemek hele hele karşı tarafa özümsetmek bir hayli zordur. Bu bilgileri, yaptığı, "Muhabbet Kralı" ve "Muhallebi Kralı" gibi önemli programlarla akılda kalıcı bir biçimde ve oldukça keyifli bir sohbet havasıyla sunuyor bizlere...
Bilginin, büyük bir haz duyularak birilerine aktarılması, karşı tarafın da bunu aynı haz ve heyecanla alıyor olması, muhteşem bir olay.
Entelektüel birikime sahip olup da paylaşmaktan kaçınanlara, edindiği bilgileri topluma sunması yolunda kapılar açıyor, ortamlar yaratıyor.
Bilgi cimrilerine, edindikleri bilgiyi mezara götürüp orada börtü böcekle paylaşmaları yerine; insanların hizmetine açmaları yolunda zorlayıcı örnekler veriyor.
Açılan bu insani yolda yürümek yerine, onun zekâ ve başarısını inkâr için her türlü bencil davranışı sergileyen, hakkında atıp tutan bazılarına ve eskisinden daha sıkıcı bulduklarını ilan eden antibayülgenistlere rağmen, Okan Bayülgen gittikçe büyüyor.
Bugün, TV 8'in vazgeçilmez bir kanal hâline geliş nedenidir Okan Bayülgen. İnanıyorum ki, yarınların gerçek medya kralı da o olacaktır.
Yaratıcılığı ve başarısı ortada... Kendilerinden daha iyi olduğu için kıskananlar, rekabetin çirkin silahlarıyla karşı koymak isteyenler, nedensiz yere köstek olmak isteyenler, o pes edip bırakmadıkça başarılı olamayacaklar. Görünen köy öyle söylüyor bize...
Hâlâ onu "telefonları yüzümüze kapatan ukala" olarak görenlerin, ön yargılarını bir kenara bırakıp, özellikle hafta içi yayınlanan; "Muhabbet Kralı", "Muhallebi Kralı ve "Kral Çıplak" programlarını izlemelerini öneriyorum. Ukala bulanlar için bir hatırlatmam var:
"Bilgiyle kültür, gerçek ve en büyük zenginliktir ama yanında sevilmemeyle yalnızlığı da getirir."
Bu yazıyı, "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait sitelerden biri için geçen ay yazmıştım. İlginçtir, üzerinden fazla zaman geçmeden, haklılığım kanıtlandı. Diğer site ve bloglarında da yayınlamak için güncelleme ya da ekleme yapmak isteyip istemediğimi sordular. Bir iki küçük sözüm olacak tabii...
Okan Bayülgen, televizyonlarda ilk görünmeye başladığında lisedeydim. O zamandan beri, kendisini izlemeden yorum yapanlara karşı hep savunmacı ve açıklayıcı bir tablo çizdim. Nihayet anlayabildim ki savunmam gereksizmiş. Gerçekleri görmek istemeyenin körlüğünü giderecek yolu kim bulabilmiş ki?
Bayülgen'in yaptığı programlar her çeşit insan profiline hitap etmiyor, etmemesi de çok mantıklı. Bu bir birikim bir tarz bir bakış açısı meselesi. Farklı bir çizgi... Ama zaten öyle değil midir?
Bir kitap, müzik, bir film bir felsefe bir yaşam tarzı veya bir programın formatı herkes tarafından aynı bakış açısıyla değerlendirilemez; sevilemez.
Bence en doğru hüküm şudur:
Beğenmeyen okumaz, dinlemez, izlemez!
Öğrenciler, öğretmenler, çalışıp işe geç gidenler, çalışmayıp iş arayanlar, gece oturup gündüz uyuyanlar, evliler, bekârlar, atananlar, atanamayıp iş için sınava çalışanlar, emekliler, meraklılar, bilgiye açlar, entelektüeller, yalnızlar, uykusuzlar kısaca tüm izleyenler; yaz gelmesin, program tatile girmesin, devam etsin diyenler şimdi şok içinde:
"İki hafta boyunca Okan yok! Akşamlar nasıl geçecek?" diyorlar.
Doktor olan eşinin zorunlu hizmeti için İstanbul dışına giden ve atanamayan öğretmen arkadaşım bu sabah bana "İki hafta 'Kraliyet Ailesi' yok, nasıl geçecek zaman?" diye sordu. Cumartesi gününden beri, bulunduğum her dost meclisinde, "Okan İki hafta yokmuş!" diye üzüntüler dile getiriliyor. Twitter'daki yorumlarda da görüldüğü üzere...
Ancak ortadaki bu haksızlık gerçekten bir an önce düzeltilmeli.
Futbol yorumcularının küfür sayılmadığını söyledikleri, hakemlerinse artık gülüp geçtiği; yabancı dildeki argo bir sözcük için, bu şiddette ceza da neyin nesi?
Hadi, diyelim ki ortada gerçek bir suç var. O zaman cezasının da suçun işlendiği programla sınırlı kalması gerekmez mi?
"Kraliyet Ailesi" haftanın beş günü beş ayrı program yapıyor.
Bu iki haftalık ceza ile diğer dört farklı program neden kurban ediliyor?
Bunun, Ali'ye kızıp da Veli'yi dövmekten farkı ne?
İdil Tulun